Geri

   

 

 

 

İleri

 

45. Bab—Meşhur Olmaktan Ve Tanınmaktan Hoşlanmayan Kimseler

527. Bize Ahmed İbnu'l-Haccâc haber verip (dedi ki), bize Süfyân b. Uyeyne, el-A'meş'ten, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: İbrahim'i bir direğin yanına oturtmak için ısrar ettik de, O razı olmadı.

528. Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Ebû Avâne, el-Muğire'den, (O da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti ki, O (yani İbrahim'in kendisi, ders esnasında) direğe yaslanmaktan hoşlanmazdı.

529. Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Ebû Avâne, el-Muğire'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: İbrahim, sorulmadıkça hadis rivâyet etmeye başlamazdı.

530. Bize Abdullah b. Sa'îd haber verip (dedi ki), bize Yûnus b. Bükeyr rivâyet etti. (O dedi ki) bize el-A'meş, Hayseme'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Abdullah'ın talebe arkadaşlarından ve bunların beğendiği biri olan el-Hâris b. Kays el-Cufî (isimli biri) vardı. O'nun yanına bir kişi-iki kişi otururdu da onlara hadis rivâyet ederdi. Çoğaldıklarında ise kalkar, onları terkederdi.

531. Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus haber verip (dedi ki), bize Ebû Şihâb, el-A'meş'ten, (O) İbrahim'den, (O da) Alkame'den (naklen) rivâyet etti (ki, Alkame) şöyle dedi: Abdullah öldüğünde kendisine; "otursan da halka Sünnet'i öğretsen!" denmişti. Bunun üzerine o şöyle karşılık vermişti: "Topuğumun çiğnenmesini (yani insanların peşime takılmalarını) mı istiyorsunuz?"

532. Bize Muhammed İbnu’l-Alâ' haber verip (dedi ki), bize ibn İdris rivâyet edip dedi ki, Hârûn b. Antere'yi, Süleyman b. Hanzala'dan (nakille), O'nun şöyle dediğini (rivâyet ederken) işittim: Kendisiyle konuşmak için Übeyy b. Ka'b’ın yanına gelmiştik. Sonra O kalkınca biz de ardından yürüyerek, kalktık. Derken Ömer bize yaklaşıp O'nun peşine düştü ve Ömer O'na kamçı ile vurdu. (Süleyman) dedi ki, bunun üzerine O, kollarıyla ondan korunmaya çalıştı ve "ya Emire'l-mü'minîn! Ne yapıyoruz ki?" dedi. (O zaman Hazret-i Ömer) şöyle dedi: "(Bu şekilde yürüyüşünüzü), ardına düşülen kimse için bir fitne (azdırma vesilesi), arkadan gelen kimse için ise bir aşağılık olarak görmüyor musun?"

533. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Cerir, Mansûr'dan, (O da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki, İbrahim) şöyle dedi: "Onlar, peşlerinden gidilmesinden hoşlanmazlardı."

534. Bize Sa'îd b. Âmir, Humeyd b. Esved'den, (O da) Bistâm b. Müslim'den (naklen haber verdi (ki, Bistâm) şöyle dedi: Muhammed b. Şîrîn, birisi kendisiyle beraber yürüdüğü zaman dikilip durur ve "bir ihtiyacın mı var?" derdi.

535. Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Hasan b. Salih, Hamza'dan, (O da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki, İbrahim) şöyle dedi: Peşinizden gelinmesinden sakının!

536. Bize Mahled b. Mâlik haber verip (dedi ki), bize Haccâc b. Muhammed rivâyet edip (dedi ki), bize Şu'be, el-Heysem'den, (O da) Âsim b. Damra'dan naklen rivâyet etti ki, O (yani Âsim), bazı insanların, Sa'îd b. Cubeyr'in ardına düştüklerini gördü. (Râvi el-Heysem) dedi ki, zannediyorum ki O, (yani Âsim) şöyle dedi: (Sa'îd) onları menetti ve şöyle dedi: Muhakkak ki bu yaptığınız şey -veya bu yürüyüşünüz-, arkadan gelen kimse için bir aşağılık, ardına düşülen kimse için ise bir fitne, (azdırma vesilesidir."

537. Bize Sa'îd b. Âmir haber verip (dedi ki), bize Humeyd b. Esved, İbn Avn'dan, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: İskele'de yapmayı istediğim bir bina için Muhammed'e danıştım. (İbn Avn) dedi ki, O da bana görüşünü söylemiş ve "binanın temelini atmak istediğin zaman bana haber ver, seninle beraber geleyim" demişti. (İbn Avn) dedi ki, ben de (temel atacağım zaman) ona geldim. (İbn Avn) dedi ki, bir ara biz yürüyorken bir adam çıkageldi ve onunla birlikte yürümeye başladı. Bunun üzerine Muhammed dikilip durdu ve "bir ihtiyacın mı var?" dedi. (Adam); "hayır" dedi. (Muhammed); "eğer yoksa çekil git!" dedi. Sonra bana döndü ve "sen de çekil git!" dedi. (İbn Avn) dedi ki, o zaman ben de gittim ve yolu değiştirdim, tersi yola girdim.

538. Bize Ahmed İbnu'l-Haccâc haber verip (dedi ki), bize Abdurrahman b. Mehdî, Süfyân'dan, (O da) Nuseyr'den (naklen) rivâyet etti ki, er-Rebî'e (talebe arkadaşları) geldiği zaman, -onları kastederek-; "sizin şerrinizden Allah'a sığınırım" derdi.

539. Bize Mahled b. Mâlik haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'îd, el-A'meş'ten (O) Recâ’ el-Ensârî'den, (O da) Abdurrahman b. Bişr'den (naklen) rivâyet etti (ki, Abdurrahman) şöyle dedi: Biz Habbâb İbnu'l-Erett'in yanında idik. Derken talebe arkadaşları yanına (gelip) toplandılar. O susmuş, (duruyordu). Bunun üzerine O'na; "talebe arkadaşlarına rivâyet etmeyecek misin?" dendi. Şöyle cevap verdi: "Onlara, yapmadığım şeyi söylemekten korkuyorum."

540. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (O da) Salih'ten (naklen) haber verdi, (ki Salih) şöyle dedi: Eş-Şa'bi'yi şöyle derken işitmiştim: İlimden, ne lehime, ne de aleyhime olmaksızın başabaş kurtulmamı temenni ederdim!

541. Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki), bize İbn Avn, el-Hasan'dan (naklen) rivâyet etti ki, İbn Mes'ûd, halk peşinden gittiği halde yürüyordu da şöyle dedi: "Peşimden gelmeyiniz. Vallahi, kendisinden dolayı kapımı kilitlediğim şeyi bilseydiniz, sizden hiçbir kimse ardıma düşmezdi!

542. Bize Muhammed b. Humeyd haber verdi. (O dedi ki), bize Cerir, Muğire'den, (O da) Sa'îd b. Cübeyr'den (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: (İnsanın peşinden yürümek), ardına düşülen kimse için bir fitne, (azdırma vesilesi), arkadan gelen kimse için ise aşağılıktır.

543. Bize Şihâb b. Abbâd haber verip (dedi ki), bize Süfyân, Umeyy'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Ali'nin (kerremellahu vecheh) arkasından yürümüşlerdi de O şöyle demişti: "Papuçlarınızın sesini benden uzaklaştırın! Çünkü o (papuç sesleri) ahmak adamların kalplerini bozar."

544. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Yezîd b. Hâzim'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: El-Hasan'ı şöyle derken işitmiştim: Şüphe yok ki adamların etrafındaki papuç sesleri, ahmak olanları (yerlerinde) az durdurur!

545. Bize Muhammed b. Hatim el-Müktib haber verip (dedi ki), bize Kasım -ki O ibn Mâlik'tir- rivâyet edip (dedi ki), bize Leys, Tâvûs'tan, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: O (yani Tâvûs), yanına bir veya iki adam oturduğu zaman kalkar, uzaklaşırdı.

546. Bize Esved b. Âmir haber verip (dedi ki), bize Ebû Bekr, el-A'meş'ten, (O) Sa'îd b. Abdillah b. Cureyc'den, (O da) Ebû Berze el-Eslemi'den (naklen) rivâyet etti (ki, Ebû Berze) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde hiçbir kulun ayakları; ona, ömrünü ne için tükettiği, ilmi ile ne yaptığı, malını nereden kazanıp nerede harcadığı, vücûdunu ne için yıprattığı sorulmadıkça, (hesap yerinden) ayrılmayacaktır."

547. Bize Sa'îd b. Mansûr haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Muhammed, Umâre b. Gaziyye'den, (O da) Yahya b. Râşid'den (naklen) rivâyet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Ureyne oymağından falan, Muâz b. Cebel'den (naklen), O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Kıyamet gününde, insanların, âlemlerin Rabb'inin huzurunda duracakları günde Allah, kulları, onlara dört şeyi, yani ömürlerini ne uğrunda tükettiklerini, vücûdlarını ne uğrunda yıprattıklarını, mallarını nereden kazanıp nereye harcadıklarını, bildikleri şeylerle ne amel ettiklerini sormadıkça bırakmayacaktır

548. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (O) Leys'ten, (O) Adiyy b. Adiyy'den (O) Ebû Abdillah es-Sunâbihî'den, (O da) Muâz b. Cebel'den (naklen) haber verdi (ki, Muâz) şöyle dedi: Kıyamet gününde hiçbir kulun ayakları, kendisine dört şey, yani ömrünü ne uğrunda tükettiği, vücûdunu ne uğrunda yıprattığı, malını nereden kazanıp nereye koyduğu (harcadığı), ilmi ile ne amel ettiği sorulmadıkça, (hesap yerinden) ayrılmayacaktır.

549. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (O da) Leys'ten (naklen) haber verdi (ki, Leys) şöyle dedi: Tâvûs bana dedi ki; "öğrendiğin şeyi kendin için öğren. Çünkü insanlardan emânet (duyguları) yok olup gitmiştir."

550. Bize Süleyman b. Harb, Umâre b. Mihrân'dan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) haber verdi (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Ben (asıl, kelimenin tam manâsıyla) insanlara kavuştum. (Onlarda) kendini ibadete veren kimse, kendini ibadete verdiği zaman, konuşması cihetinden tanınmaz, fakat ilmi cihetinden tanınırdı. İşte faydalı ilim, budur.