20- MA'RUF'U (YANİ DİNEN İYİ OLARAK TANINAN ŞEYLERİ) EMRETMEK VE MÜNKER'İ (YANİ DİNEN FENA SAYILAN ŞEYLERİ) MENETMEK BÂBI 4139 - “... Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyet edildiğine göre kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu buyruğu işitmiştir: (Sizin (halkı hidayete) davet edip de çağrınıza icabet (veya sizin dua edip de kabul) edilmeme durumu olmadan önce (insanlara) iyi şeyleri emrediniz ve fena şeyleri men ediniz.) " 4140 - “... Ebû Bekir (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre (bir gün) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle demiştir: Ey insanlar! Siz; "Ey iman edenler! Siz kendinize düşene bakınız. Hidayet yolunda olduğunuz zaman sapıtan kimse size zarar veremez. " (Maide 105) ayetini okuyorsunuz (ve hükmünün genelliğini sanarak iyiliği emretmeyi ve fenalığı menetmeyi bırakıyorsunuz). Halbuki biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şu buyruğu muhakkak işittik: (Şüphesiz, insanlar kötü bir şeyi görüp de menetmedikleri zaman Allah'ın onlara umumi bir ceza vermesi çabuklaşır (veya yakınlaşır).) Ravi Ebû Üsame bu hadisi başka bir defa rivâyet ederken Ebû Bekir (radıyallahü anh)'ın "Halbuki biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu buyruğu muhakkak işittik" biçimindeki sözü yerine onun: "Çünkü ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu buyruğu muhakkak işittim" dediğini nakletmistir. " 4141 - “... Ebû Ubeyde (bin Abdullah bin Mes'ud) (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: (İsrail oğulları içine (din bakımından) eksiklik girince adam (din) kardeşini günah üzerinde görür ve onu o günahtan menederdi. Sonra ertesi gün olunca (günahkar), kardeşinin (bir gün önce) işlediğini gördüğü günah; adamı o (günahkar) kardeşiyle beraber yemek yemesine, beraber içmesine ve onunla sıkı fıkı olmasına mani olmazdı. Bunun sonucunda Allah onların bazılarının kalblerini diğer bazılarının kalblerine karıştırdı (yani günah işleyenleri ile onlara arkadaşlık edenlerin tümünün kalblerini kararttı) ve onlar hakkında Kur'an (ayetleri) indi.) Sonra Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (onlar hakkinda inen şu ayetleri okuyarak) buyurdu ki: "İsrail oğullarından kafir olanlar Dâvûd'un ve Meryem oğlu Îsa’nın diliyle lanetlendiler. Bu, günah işlemeleri ve aşırı gitmelerindendir. " (78) "Onlar yaptıkları fenalıklardan birbirlerini alıkoymazlardı. Yapmakta oldukları cidden ne kötü şey idi. " (79) "Sen onların çoğunun (Mekke'deki) kafirleri (putperestleri) dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için önlerine sürdüğü şeyler en kötüdür. Allah onlara gazab etti ve onlar azab içinde devamlı kalıcılardır. " (80) "Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e ve O'na indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, kafirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu imandan çıkmış kimselerdir. " (Maide 78 - 81) Ravi Ebû Ubeyde demiştir ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bunu buyururken) bir tarafa yaslanmış durumda idi. Sonra doğrulup oturdu ve : (Siz müslümanlar) zalimin kollarından tutup onu (batıldan) hakka eğdirmedikçe hayır (azabtan kurtulamaz veya mazur sayılamazsınız), buyurdu. 4142) ... 4143 - “... Eba Said-i Hudri (radıyallahü anh)’dee rivâyet: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp bir hutbe irad etmiş ve hutbesinde buyurduğu buyruklardan biri de: (Bilmiş olunuz ki sakın halkın korkusu herhangi bir adamı hakkı bildiği zaman onu söylemekten kesinlikle alıkoymasın,) buyruğuydu. Ravi demiştir ki sonra Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh) ağladı ve şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki biz muhakkak bazı şeyleri gördük de korktuk (söylemedik)." 4144 - “. Ebû Said (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : (Herhangi biriniz kendi nefsini küçümsemesin,) buyurdu. Sahabiler: Birimizin kendi nefsini küçümsemesi nasıl olur? diye sordular. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): (Biriniz öyle bir şey görür ki onunla ilgili söz söylemesi Allah'ın onun üzerinde bir hakkıdır. Fakat o konuda bir şey söylemez (yani insanlardan korkarak susmakla nefsini küçümsemiş olur). Sonra kıyamet günü Allah (Azze ve Celle) ona: şöyle ve böyle olan şey hakkında söz söylemekten seni meneden ne idi? diye soracaktır. O da : insanlar korkusu, diye cevab verecek ve Allah: Sen (insanlardan değil) öncelikle benden korkmalıydın, buyuracaktır.) " 4145 - “. Cerir (bin Abdillah el-Beceli) (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: (Hiç bir kavim yoktur ki içlerinde günah işlenir, onlar günah işleyenlerden daha güçlü, (fenalıktan) caydırıcı üstünlüğe sahip olduğu halde (günahları) engellemez de Allah onların tümünü cezalandırmaz (yani Allah suçluları ve onlara mani olmayanların tümünü cezalandırır). " 4146 - “. Cabir (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Deniz muhacirleri (yani Habeşistan'a hicret edenler) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına döndükleri zaman Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (onlara) : (Habeşistan memleketinde gördüğünüz acayip şeyleri bana anlatmaz mısınız?) buyurdu. Muhacirlerden bir gurup gene : Peki Ya Resûlüllah! (Bir gün) biz oturuyorduk. O esnada onların rahibelerinin yaşlılarından biri başında büyük bir su testisini taşıyarak yanımızdan geçti. Biraz sonra onların gençlerinden birisinin yanından geçti. Genç de ellerinden birisini kadının iki omuzu arasına koyup onu itti. Kadın da dizleri üstüne düştü ve testisi kırıldı. Sonra kadın kalkınca gence dönüp baktı ve: Ya zalim! Allah'ın kürsüya koyup önceki ve sonrakileri (yani bütün insanları) topladığı ve eller ile ayakların sahiblerinin işlemiş oldukları şeyleri anlattıkları zaman (Yani kıyamet günü büyük mahkeme kurulduğunda) sen (ne suç işlediğini) bileceksin, yarın Allah'ın huzurunda benim durumum ile senin durumunun nasıl olacağını bileceksin, dedi. Cabir demiştir ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (o sırada) şöyle buyurur(du): (Kadın doğru söylemiş, kadın doğru söylemiştir. Allah, zayıflının hakkı güçlüsünden alınmayan bir ümmeti nasıl takdis eder (pisliklerden ve günahlardan arındırır) ?) " 4147 - “. Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: (Cihadın en faziletlisi zalim bir devlet başkanı yanında (iyiliği emredici veya kötülüğü menedici) hak bir söz söylemektir.) " 4148 - “. Ebû Ümame (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: (Mina'da) birinci cemre yanında bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e karşı çıkıverdi ve : Ya Resûlüllah! Hangi cihad (türü) daha faziletlidir? dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) sorusunu cevablamadı. Sonra Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci cemreye taş atınca adam O'na (aynı şeyi) sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (gene) susup cevablamadı. Daha sonra Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Akabe cemresinin taşlarını atınca (binitine) binmek için ayağını üzengiye koydu. (Bu arada) : (Soru soran nerdedir?) buyurdu. Adam: Benim. Ya Resûlüllah, dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) : ((En faziletli cihad) zalim bir hükümdar yanında (iyiliği emredici veya kötülüğü menedici) hak bir söz söylemektir,) buyurdu." 4149 - “. Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Mervan (bin el-Hakem Medine-i Münevvere valisi iken) bir bayram günü minberi (namazgaha) çıkarttı. Sonra bayram namazından önce hutbe okumaya başladı. Bunun üzerine bir adam: Ya Mervan! Sen sünnete muhalefet ettin. Bugün minberi (Mescidden namazgaha) çıkarttın. Halbuki minber (bayram namazı için mescidden namazgaha) çıkartılmazdı ve sen bayram namazından önce hutbeye başladın. Halbuki hutbe bayram namazından önce okunmazdı (yani namazdan sonra okunurdu), dedi. Bunun uzerine Ebû Said(-i Hudri) (radıyallahü anh) : Bu adam kendisine düşen görevi ifa etti. (Çünkü) ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, buyurdu ki: (Kim bir münkeri (dine aykırı bir şeyi) görüp de onu eliyle degiştirmeye muktedir ise eliyle değiştirsin. Eğer gücü (buna) yetmezse dili ile değiştirsin. (Buna da) gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin ve kalb ile değiştirmek iman (meyvesin)in en zayıfıdır.) " |