18- MAL FİTNESİ 4130 - “... Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)'den; şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bir gün) kalkıp cemaate şöyle bir konuşma yaptı: (Hayır. Allah'a yemin ederim ki ey insanlarl Sizin için korktuğum şey ancak Allah'ın sizin için çıkaracağı dünya ziyneti (olan servet)dir. ) Bunun uzerine bir adam O'na: Ya Resûlüllah! Hayır (yani mal nimeti) şer getirir mi? (ki endişeleniyorsun) diye sordu. Bu sorudan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : ((Mutlaka) hayır (olan bir şey) şüphesiz ancak hayır getirir. Ama mal (mutlaka) hayır mıdır? (Bakınız) Küçük ırmağın (veya bahar yağmurunun) bitirdiği bitkilerin tümü (tıkabasa yiyen hayvanı) karın şişkinliğiyle derhal öldürür veya ölüme yaklaştırır. Fakat (zararsız) çayır yiyicisi hayvan (onu) yiyer, nihayet böğürleri dolunca (şişince) güneşlenir, sonra kolayca tersler, bevleder. Daha sonra geviş getirir (ve böylece karnındakini hazmettikten) sonra tekrar (çayırlığa) dönüp otlanır. işte (bunun gibi) meşru yolla bir mal alan kimseye o mal mübarek (bereketli) olur. Gayr-i meşru yolla bir mal alan kimsenin durumu da yiyip de doymayan obur kimsenin durumuna benzer. ) " 4131 - “... Abdullah bin Amr bin el-As (radıyallahü anhüma)’dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün : (Faris (İran) ve Rum hazineleri size fethedileceği zaman sizler nasıl bir kavim olacaksınız?) diye sordu. Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) : Allah'ın bize emrettiği gibi söyleriz (yani hamd, şükür ederek nimetlerin artmasını dileriz), dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Veya başka şeyler (söylersiniz - yaparsınız yahut haliniz başka türlü olur). Biribirinize (maddiyat için) rekabet edersiniz, sonra hasedleşirsiniz (çekememezlik edersiniz), sonra biribirinize sırt çevirip ayrılırsınız, sonra biribirinize kin tutarsınız. Yahut buna benzer hale düşersiniz. Daha sonra muhacirlerin zayıflarına giderek bazılarını bazılarının boyunları üzerine kumandanlar edersiniz), buyurdu. 4132 - “... Amr bin Avf —ki Amir bin Lüey oğullarının dostu olup Bedir savaşına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in maiyyetinde katılmıştı— (radıyallahü anh)'den; şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Bahreyn (ahalisinin gayri müslimlerinin) cizyesini getirmek üzere Ebû Ubeyde bin el-Cerrah (radıyallahü anh)’ı oraya gönderdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) savaş etmeksizin Bahreyn ahalisiyle barış akdederek başlarına el-Ala bin el-Hadrami (radıyallahü anh)'i vali tayin etmişti. Sonra Ebû Ubeyde Bahreyn'den bir mikdar cizye malını (Medine-i Münevvere'ye) getirdi. Ensar Ebû Ubeyde'nin geldiğini işittiler de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde sabah namazını kılmaya birden geliverdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirince ayrıldı. Ensar da (o esnada) Ebû Ubeyde'ye karşı çıktılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları görünce gülümsedi. Sonra: (Ebû Ubeyde'nin Bahreynden bir hayli mal getirdiğini işittiğinizi sanıyorum?) buyurdu. Ensar: Evet, Ya Resûlüllah, dediler. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): (Şad olunuz ve sizi sevindirecek nimetleri (bundan böyle de her zaman) umunuz. Vallahi (bundan sonra) size fakirlik halinin geleceğinden hiç korkmam ve lakin sizler için korktuğum şey, sizden önceki ümmetlerin önüne dünya (nimetleri) nin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılması ve onların biribirlerini çekemeyip dünyalığı ele geçirmek için yarıştıkları gibi sizlerin de aynı şekilde biribirinize düsmeniz ve nihayet dünyalığın onları helak ettiği gibi sizleri de helak etmesidir. ) " |