20. Nîkah Akdinde Velînin Lüzumu Sözlükte " velî" düşmanın zıddı olan " dost" anlamına gelir. Fıkıh ilminde bir nikah terimi olarak " bir müslümanın nikahında onun yerini tutan hür, mükellef ve müslüman kimsedir. Binaenaleyh çocuğun, mecnunun, ma'tuhun, kölenin ve kâfirin, bir müslümanın nikâhında veli olması caiz değildir. Velayet ve vilâyet kelimeleri fıkıh ilminde " bir kimsenin sözlerinin başkasının malı ve nefsi üzerinde geçerli olması" demektir. Nikah konusunda veliden anlaşılan budur. Velilik hakkım doğuran sebepler dörttür: Akrabalık, Evlenecek olan cariyeye sahip olmak, Evlenecek olan cariyeyi hürriyetine kavuşturmuş olmak, Devlet başkanı veya onun yetkili kıldığı bir kimse olmak. 1. Akrabalık: A. Nikahta hür bir kadının velisi, öz babasıdır. İmam Şafiî ile imam Ahmed bu görüştedirler. İmam Ebû Hanife'nin meşhur olan görüşü de budur. îmam Mâlik, Ebû Yusuf, îshak b. Rahûye ve İbnu'l-Münzir'e göre ise, kadının velisi eğer varsa, onun öz oğludur. Oğul veliliğe babadan daha çok lâyıktır. İmam Ebû Hanife'nin de bu görüşte olduğuna dair bir rivâyet vardır. Çünkü miras konusunda oğul babadan daha önce gelir ve birinci derecede asabe sayılır. Birinci görüşü temsil eden imam Şafiî ve taraftarlarının delili şudur: Baba, görüşçe daha mükemmel, şefkat bakımından daha üstündür. Bu bakımdan velayet konusunda babanın dedeye takdim edildiği gibi oğula da takdim edilmesi icab eder. Ayrıca nasıl ki küçüklük, sefihlik, mecnunluk gibi hallerde çocuğa veli olma hakkı öncelikle babaya veriliyorsa, aynı şekilde nikah ve nikâhın dışındaki meselelerde de velilik hakkı öncelikle babaya verilmelidir. b. Baba yoksa, velilik hakkı oğuldan önce dedenindir. İmam Şafiî, bu görüştedir. İmam Ahmed'in de bu görüşte olduğuna dair bir rivâyet vardır. Diğer bir rivâyete göre ise, imam Ahmed öz babanın bulunmaması halinde velilik hakkının dededen önce öz oğula geçeceği görüşündedir. îmam Mâlik'le Ebû Yusuf, îshak b. Râhuye ve İbnu'l-Münzir de imam Ahmed'in bu ikinci görüşünü paylaşmaktadırlar. İmam Ahmed'den üçüncü bir görüşe göre ise, öz babanın bulunması halinde velilik hakkı öncelikle erkek kardeşe verilir. Çünkü dede babanın babasıdır. Özkardeş ise, babanın oğludur. Yani birisi gücünü babalıktan diğeri de oğulluktan almaktadır. Babalık hali ise her zaman oğulluk haline takdim ve tercih edilir. İmam Mâlik'in de bu görüşte olduğuna dair bir rivâyet vardır. İmam Ahmed'den dede ile kardeşin nikah akdinde velilikte eşit olduklarına dâir de bir rivâyet vardır. " Nikah akdinde baba olmadığı zaman velilik hakkı öncelikle dedenindir" diyen imam Şafiî'nin ve taraftarlarının delili şudur: " Çünkü baba dedenin çocuğudur, asabe olmakta da öncelik hakkı vardır. Bu bakımdan nikah akdinde baba yoksa onun yerine oğuldan ve kardeşten önce dede geçer. Ayrıca kardeşin dede, oğul ve oğlun oğlu ile birlikte bulunduğu zaman mirastan düştüğü malumdur. Öyleyse dedenin velilik hakkı -ne kadar yukarıda olursa olsun- babanın dışındaki bütün asabelerden önce gelir. Dedeler içerisinde veliliğe öncelik hakkı mirastaki öncelik hakkı gibidir. C. Kadının babası veya babasının babası yoksa, velilik hakkı öncelikle oğluna, oğlu da yoksa yakınlık derecesine uymak şartıyla oğlun oğluna.- intikal eder. Hanefi uleması ile imam Mâlik ve imam Ahmed bu görüştedirler. Şafiî'ye göre kadının oğlu ve oğlunun oğlu- velilik hakkına sahip değildir. Ancak hakimlik veya mevlâlık sıfatıyla annesinin evlenmesinde velilik hakkına sahip olabilir. Babanın bulunmaması halinde çocuğun velilik hakkını elde edeceğini söyleyen Hanefî ulemâsının ve taraftarlarının delilleri şu hadisi şeriftir: " Ümmü Seleme'nin iddeti bitince Ebû Bekr (radıyallahü anh) haber göndererek onunla evlenmek istedi. Fakat Ümmü Seleme kabul etmedi. Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer b. el-Hattâb'ı göndererek evlenme teklifinde bulundu. Ümmü Seleme, Hazret-i Ömer'e, " Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söyle, ben kıskanç bir kadınım. Sonra çocuklarım da var. Bu hususta kendisine danışacak hiçbir yakınım da yok" dedi. Hazret-i Ömer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek (Ümmü Seleme'nin) cevabını nakletti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Git, söyle " ben çok kıskanç bir kadınım" diyorsun. Bunun için Allah'a dua edeceğim ve kıskançlığın gidecek. " Benim çocuklarım var" diyorsun. (Merak etme) Allah onlara yardım eder. " Kendisiyle istişare edecek hiçbir yakınım da yok" sözüne gelince, yakınlarından, gerek burada bulunsun, gerekse bulunmasın kimse bu evliliği kötü karşılamaz" buyurdu. (Hazret-i Ömer Resûlüllah’ın sözlerini O'na nakledince) Ümmü Seleme, oğluna hitaben; Ya Ömer, kalk ve beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le evlendir" dedi. Nesâî, nikâh 28 D. Kadının babaları ve oğulları yoksa, Hanefîler ile imam Şafiî ve Mâlik'e göre, kadının ana-baba bir erkek kardeşi velilik hakkını elde eder. İmam Ahmed'in sahih olan kavli de budur. İmam Ahmed'in meşhur olan görüşüne göre ise, bu konuda; baba bir erkek kardeş, anne-baba bir erkek kardeş gibidir. Ebû Sevr'in görüşüyle imam Şafiî'nin eski görüşü de böyledir. Çünkü bunlara göre baba bir erkek kardeş ile anne-baba bir erkek kardeş asabelikte eşittirler. Bu sebeple evlilik hakkını ihraz etmekte de eşit olması gerektiğine hükmetmişlerdir. Ancak bu görüş başkaları tarafından reddedilmiştir. Kadının anne-baba öz erkek kardeşi de yoksa o zaman velilik hakkı öz erkek kardeşinin oğulları, oğulannın oğullarına bunlar da yoksa kadının amcasına o da yoksa onun oğullarına, oğullarının- oğullarına sırayla intikal eder. Bunların yakınlığı aynı derecede olup birisi ana-baba cihetinden diğeri de yalnız baba cihetinden akraba olsa hem anne hem de baba cihetinden akrabalığı olanlar sadece baba cihetinden akrabalığı olanlara tercih edilirler. İmam Ebû Hanife'den yapılan meşhur rivâyete göre asabesi olmayan bir kadının velisi, anası, kız kardeşi, teyzesi gibi kadın akrabaları veya ana bir erkek kardeşi, dayısı, anasının amcası gibi erkek akrabalarıdır. Bu konuda Kâsânî şunları söylüyor: " Eğer kadının asabesi bulunmazsa, erkek veya kadın tüm yakınları kadının velisi durumunda olurlar. Ancak bunlar evlenecek kimsenin mirasçısı durumunda ise mirasteki tercih sırasına göre velilik hakkını elde ederler. Bedâ-i'üs-sanayi’, II, 240. 2. Câriye sahibi olmak: Cariyeyi evlendirmede velilik hakkı onun efendisine verilmiştir. Eğer efendisi hayatta değilse bu hak kuvvet derecesine göre sırayla onun asabelerine intikal eder. Bu hususta ulema ittifak etmiştir. 3. Cariyeyi hürriyetine kavuşturmuş olmak: Hürriyetine kavuşturulmuş olan bir cariyenin asabe denilen yakınları yoksa, onu evlendirmede velilik hakkı onu hürriyetine kavuşturan eski efendisine intikal eder. Eğer eski efendisi hayatta değilse veya veli olma ehliyetini taşıyamıyorsa o zaman bu hak, eski efendinin asabesine intikal eder. Bu asabeler arasında da mirastaki sıraya göre öncelik hakkı tanır. 4. Devlet başkanı veya onun yetkili kıldığı kimse: Evlenecek olan kadının akrabalarından hiçbirisi bulunmazsa ya da haksız olarak onu evlendirmekten kaçınırlarsa, devlet başkanı veya onun vekili kadının velisi olur. Bunda ittifak vardır. Nitekim şimdi üzerinde duracağımız hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir. 2085- Âişe (radıyallahü anha)'den nakledilmiştir ki, " Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa; " Velilerinin izni olmaksızın kendi nikahını kıyan kadının nikahı batıldır. Eğer (evlenen erkek) onunla cinsi temasta bulunmuşsa, onunla temasta bulunmuş olması sebebiyle kadına mehir (vermesi) gerekir. Eğer veliler (kadını evlendirme konusunda) anlaşamazlarsa, artık devlet başkanı velisi olmayanın velisidir" buyurdu. Tirmizi, nikah 15; İbn Mace, nikah 15; Darimî, nikah 11, Ahmed b. Hanbel I, 250, 260, VI, 47, 66, 166. 2086- (Şu önceki) hadisin manası Âişe (radıyallahü anha) vasıtasıyla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den nakledilmiştir. Ebû Dâvûd dedi ki: Cafer, Zühri'den (hadis) işitmemiştir. (Fakat Zühri rivâyet edilmesine izin verdiği hadisleri) ona yaz(ıp göndermiş)di. 2087- Ebû Mûsâ'dan rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); " Velisiz nikâh olmaz" buyurmuştur. Buharî, nikah 36; Tirmizî, nikah 14, 15, 17; İbn Mâce, nikah 15; darimî, nikah 11, Ahmed b. Hanbel, 1, 250; IV, 294, 413, 418; VI, 260. Ebû Dâvûd buyurdu ki: O Yunus, Ebû Bürde'den; İsrail'de Ebû İshak vasıtasıyla Ebû Bürde'den (rivâyet etti). 2088- Ümüm Habîbe (radıyallahü anh)'den rivâyet olunduğuna göre, kendisi İbn Cahş'ın (nikahlısı olarak onun) yanında bulunduğu sırada (kocası) vefat etti. (İbn Cahş) Habeş ülkesine hicret edenler arasında bulunuyordu. Necâşî (Ümmü Habîbe Habeş ülkesinde) kendi yanlarında bulunduğu sırada O'nu Resûlüllahi (sallallahü aleyhi ve sellem)'a nikahladı. Nesaî, nikah 66; Ahmed b. Hanbel, VI, 427. |