1- Bab 7708- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den rivâyet etti. Hemmam: Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Bunlardan kiri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Benî İsrail'e: Kapıdan secde ederek girin ve (dileğimiz) indirimdir, deyin ki, günahlarınız affolunsun, denildi. Ama onlar değiştirdiler de, kapıdan kıçları üzere sürünerek girdiler. Ve kılın içinde bir tane dediler.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. Benî İsrail, Tih sahrasında kırk sene kaldıktan sonra Yûşa (aleyhisselâm) ile oradan çıkmış, Cenabı Hak Kudüs'e girmelerini kendilerine müyesser kılmıştı. Ancak şehrin kapısından girerken secde hâlinde bulunmalarını yani; eğilmelerini yahut girdiklerine şükretmelerini emir buyurmuştu. Onlar bu emri değiştirdiler. Ve şehre sürünerek girdiler. Girerken «Hıtta» demeleri de emir buyurulmuştu. Bunun mânâsı: «Dileğimiz, günahlarımızın indirilmesidir.» demektir. Onlar bunu da değiştirerek, Hıtta yerine Habbe kelimesini kullandılar. Ve: «Kılın içinde bir habbe.» dediler. Bu söz manasızdır. Fakat onların maksatları Allah'ın emrine muhalefet etmekti. Filhakika hem kavlen, hem fiilen Allah'ın emirlerine muhalefet ettiler. Teâlâ Hazretleri de onları Taunla cezalandırdı. Rivâyete nazaran bir saatta yetmiş bini helâk olmuştur. 7709- Bana Amr b. Muhammed b. Bükeyr En-Nâkıd ile Hasen b. Alî el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Haddesenî; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ya'kûb (yani; İbrahim b. Sa'd) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize baban, Sâlih'den (bu zât İbn Keysan'dır), o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Enes b. Mâlik haber verdi ki: Allah (azze ve celle) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vahyi vefatından Önce birbiri ardına indirmiştir. Nihayet vefat etmiş ama en ziyâde vahy Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefat ettiği gün inmiştir. Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu Fedâili'l-Kur'ân»'da tahric etmişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahyin en ziyâde ahir ömründe inmesi kendisine gönderilen hey'etlerin Mekke'nin fethinden sonra daha çok gelmesi ve daha çok ahkâm sormaları sebebiyledir. Mekke'de uzun sürelerden pek azı nâzil olmuştur. Çünkü o devir bi'setin ilk zamanları ile vahyin fetrete uğradığı zamana rastlar. 7710- Bana Ebû Hayseme Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Abdurrahman (bu zat İbn Mehdî'dir) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan, Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihab'dan naklen rivâyet etti ki: Yahûdiler Ömer'e — Siz bir âyet okuyorsunuz ki, bu âyet bize indirilmiş olsa, o günü bayram yapardık, demişler. Ömer de: — Ben bu âyetin nerede indirildiğini, hangi gün indirildiğini ve o indirilirken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in nerede idiğini pekâlâ bilirim. Âyet Arafat'da indirilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Arafat'da vakfe halinde idi, demiş. Süfyan:: "Bugün size dininizi ikmâl, üzerinize olan nimetimi itmam eyledim." Süre-i Mâide, âyet: 3. âyetini kastederek: Cuma günü müydü, değil miydi şekkediyorum, demiş. 7711- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dedi ki): Bize Abdullah b. İdris babasından, o da Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihab'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Yahûdiler Ömer'e - Şu: «Bugün sîzin için dîninizi ikmâl ve size olan nimetimi itmam eyledim. Sizin -için din olarak İslâm'a razı oldum.» âyeti biz Yahûdiler cemaatına inse, onun indirildiği günü bilsek, o günü mutlaka bayram yapardık, dediler, Ömer de: — Ben onun indirildiği günü, saati ve indirildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'n nerede olduğunu muhakkak bilirim. O Müzdelife gecesinde biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e birlikte Arafat'da iken inmiştir, dedi. 7712- Bana Abd b. Humeyd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ca'ber b. Avn haber verdi. (Dedi ki): Bize Ebû Umeys, Kays b. Müslim'den, da Târik b. Şihab'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Yahûdilerden bir adam Ömer'e gelerek: — Yâ Emire’l-Mü'minin! Kitabınızda okuduğunuz bir âyet var. Bu âyet biz Yahûdiler cemaatına inmiş olsa, o günü bayram yapardık, dedi. Ömer: — Hangi âyet? diye sordu. Yahûdi: «Bugün sizin için dîninizi İkmâl ve size olan nimetimi itmam eyledim. Sİzin için din olarak islam'a razı oldum.» âyeti dedi. Bunun üzerine Ömer: — Ben o âyetin indiği günü, indiği yeri pek alâ bilirim. O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Arafat'ta cuma günü indi, dedi. Bu hadîsi Buhârî «Kitabu’l-iman»'da tahric etmiştir. Hazret-i Ömer'e gelen zât Kâ'bu'l-Ahbâr (radıyallahü anh) dır. O zaman henüz müslüman olmamıştı. Hazret-i Ömer: «Bu âyet biz Arafat'ta iken cuma günü indi.» demekle, biz o günü iki cihetten bayram ittihaz ettik. Çünkü Arefe ile Cuma günleri müslümanların bayramlarıdır, demek istemiştir. Rivâyetlerin birinde âyet Müzdelife gecesi indi; diğerinde cum'a günü indi denilmektedir. Bunların ikisi de doğrudur. Çünkü Müzdelife gecesi, Arafat'tan dönüş gecesidir. Binâenaleyh murad yine Cum'a günüdür. 7713- Bana Ebût'-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh ile Harmele b. Yahya Et-Tücîbi rivâyet ettiler. (Ebû't-Tâhir: Haddesenâ; Harmele ise Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. Harmele dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şiha’dan naklen haber verdi (Dedi ki): Bana Urve b. Züheyr haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Allahü teâlâ'nın: "Eğer yetimler hakkında adalet gösteremiyeceğinizden korkarsanız, sin hela! olan kadınlardan İkişer, üçer ve dörder tanesini nikâh ediverin." Sûre-i Nisa, âyet: 3. âyet-i kerîmesini sormuş. Âişe: — Ey kızkardeşim oğlu! Bu kadından murad; velisinin terbiyesinde bulunan yetimedir. Velisine malında ortak olur, onun da yetimenin mal ve güzelliği hoşuna gider ve velisi onunla mehrinde adalet güzetmeksizin evlenmek ister. Ona başkasının verdiği kadar mehir vermeyi diler. Bu sebeple velilerin onları nikâh etmeleri yasak edildi. Meğer ki, onlar halkında adalet gösterip mehirlerinin âdet olan en yüksek derecesine ulaşm: olalar. Bir de velîlere bu yetim kızlardan başka helâl olan kadınlarla evlenmeleri emrolundu, demiş. Urve diyor ki:. Âişe şunu söyledi: Bilâhare halk bu âyetten sonra kadınlar hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den fetva istediler. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Allah onlar hakkında ve Kitabda sîze okunan mehirlenni vermediğiniz halde, kendilerini nikâh etmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında fetva verecektir." Sûre-i Nisa, âyet: 127. âyetini indirdi. Âişe Dedi ki: Allahü teâlâ'nin size kıtamda okunan diye bahsettiği ilk âyettir. Ki, bu âyette Allah: «Eğer yetimler hakkında adâlet gösterememekten korkarsanız, size helâl olan kadınlardan nikâh ediverin.» buyurmuştur. Âişe şöyle dedi: Allahü teâlâ’nın diğer Âyet-i Kerîme'de: «Onları nikâh etmek istersiniz...» buyurması, sizden birinizin terbiyesi altında bulunan yetim kızın malı ve güzelliği az olduğu zaman, ona rağbet göstermesidir. Böylece veliler bunlara rağbet göstermedikleri için, malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kadınları nikâh etmekten nehyolundular. Ancak adalet gösterirlerse o müstesna! 7714- Bize Hasen El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd de hep birden Ya’kub b. İbrahim b. Şa'd'dan rivâyet ettiler, (Dedi ki): Bize babam Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti, (Dedi ki): Bana Urve haber verdi. Kendisi Âişe'ye Allahü teâlâ'nın: «Eğer yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsamz...» âyetini sormuş... Ve râvi hadîsi Yunus'un Zührî'den rivâyet ettiği hadîs gibi nakletmiş, sonunda: «Yetim kızların malı ve güzelliği az olduğu vakit, onlara rağbet göstermedikleri için...» cümlesini ziyâde etmiştir. 7715- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Kurcyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den: «Eğer yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsamz...» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet öyle bir adam hakkında nâzil oldu ki, onun yetim bir kızı vardır. Kendisi bu kişin velisi ve mirascısıdır. Kızın malı vardır. Kızın hakkını koruyacak kimsesi de yoktur. Velisi malı için onu başkasına vermez. Bu suretle ona zarar getirir ve kendisine iyi bakmaz. Buna binâen: «Yetimler hakkında adalet gösterememekten korkarsamz, (başka) kadınlardan size elverişli olanları nikâh ediverin.» buyurdu. Size helâl kıldıklarını alın. Zarar verdiğin kadını bırak demek istiyor. 7716- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Biz Abde b. Süleyman, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den Teâlâ Hazretlerinin: «Ve kitabda size okunan mehirlerini vermediğiniz halde, kendileri nikâh etmek istediğiniz yetim kadınlar...» âyeti hakkında rivâyette bulundu. Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetime hakkında indirilmiştir. Yetime bir adamın yanında bulunur ve malında ona ortak olur. Adam ise onunla evlenmek isten mekten de ne başkasına ez. Onu başkasına vererek, başkasını kendi malına ortak et-kinir. Hasılı onu evlenmekten men eder. Ne kendisi alır, verir. 7717- Bize Ebü Küreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebü Üsame rivâyet etti (Dedi ki): Bize Hişam, babasından, o da Âişe’den naklen Teâlâ Hazretlerinin: «Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında verecektir, ilah...» âyeti hususunda haber verdi. Âişe şöy-kadın bir adamın yanında bulunan yetimedir. İhtimal ki hurmada ona ortak olmuştur. Adam yüz çevirir yani; ona istemez, onu başka bir adama verecek, başkasını kendi ma-i de istemez. Böylece kadının evlenmesine mâni olur. Bu hadîisi Buhârî «Kitâbü'ş-Şerike»'de; Ebû Dâvud ile Nesâî «Kitâbu'n-Nikâh»’da tahric etmişlerdir. Hazret-i Âişe'nin okuduğu âyet-i kerîmeden murad şudur: Birinizin terbiyesi altında yetim bir kız bulunur da, onunla evlenmek istediği takdirde îcâb eSen mehrini verememekten korkarsa, başka kadınla evlensin. Çünkü başkk kadınlar çoktur. Allah ona bu hususta bir darlık halketmemiştir. Âyet-i kerîmedeki ikişer, üçer, dörder tâbirlerinden murad: Bir erkek iki yahut üç yahut dört kadın alabilir, demektir. Yoksa şîa'dan bir taifenin dediği gibi, bu sayıları bir araya toplayıp dokuz kadın alır demek değildir. Bir müslümanın nikâhı altında ancak dört kadın bulundurabileceğine ehl-i sünnet ulemasının icmaı vardır. Dörtten ziyâde kadın almak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsustur. 7718- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen Teâlâ Hazretlerinin: "Her kim fakir ise, meşru surette yesin." sûre-i Nisa, âyet: 6 Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti, Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetimin malına nezârette bulunan, ona bakıp ıslâh eden velinin, muhtaç olduğu vakit bu maldan yiyebileceği hakkında nâzil olmuştur. 7719- Bize bu hadîsi Ebû Kûreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam, babasından, o da Âişe'den naklen Teâlâ Hazretlerinin: «Her kim zengin ise, iffet göstersin. Fakir olan meşru surette yesin.» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet yetimin velisi hakkında indirilmiştir. Veli muhtaç olduğu vakit, yetimin malından malı mîktarmca meşru surette istifâde edehilir 7720- Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam bu isnadla rivâyet etti. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-BÜyû» ve «Kitabu't-Tefsir»'de tahric etmiştir. Zenginin iffet göstermesinden murad; yetimin malından bir şey yememesidir. Fakirin meşru surette yemesi ise, yetimin malına baktığı miktar olacaktır. Bu da ya emsali kadar ücret almak yahut ihtiyacına kada: yemekle olur. Veli sonradan zenginlerse, yetimin malından yediği mikdarı kendisine Ödeyip Ödemeyeceği hususunda iki kavil vardır. Birine kavle göre ödemez. Çünkü amelinin ücretini yemiştir. Kendisi de fakirdir, Şâfiîler'in mezhebi budur. İkinci kavle göre Öder. Zira yetimiı malı ancak ihtiyaç dolayısiyle mubah kılınmıştır. Ve muztar kalanın baş kasının malını yemesine benzer. Iztırar ortadan kalkınca o malı ödeme îcâb eder. Bu kavle göre muhtaç olan velinin yetim malından yemes ödünç almak suretiyle olacaktır. Hattâ bazıları âyetteki: «Meşru surettyesin...» emrini: «Veli yetimin malına muhtaç olmamak için kendi mılından yesin...» mânasına almışlardır. Onlara göre yetimin malını ödünç almak dahi caiz değildir. Mücâhid ile Haneliler'den İmâm Ebû Yûsuf'un kavli budur. 7721- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman, Hişam’dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen Allah (azze ve celle)'nin: "Size üst tarafınızdan ve alt tarafınızdan geldikleri ve gözler şaşırıp, kalbler boğazlara geldiği vakit..." Sûre-i Ahzâb, âyet: 10. Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe: Bu Hendek günüydü, demiş. 7722- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Khde b. Süleyman rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da aişe'den naklen: "Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden yahut yüz çevirmesinden korkarsa..." Süre-i Nisa, âyet: 128. Âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti. Âişe şöyle dedi. Bu âyet-i kerîme öyle bir kadın hakkında nâzil olmuştur ki: Bir adamın nikâhında bulunur ve uzun zaman geçinir, adam onu boşamak ister. Kadın da: Beni boşama, tarafımdan her şey sana helâl olduğu halde beni nikâhında tut! der. İşte bu âyet bunun için inmiştir. 7723- Bize Ebû Kûreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebü Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm babasından, o da Âişe'den naklen Allah (azze ve celle)'nin: «Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirmesinden korkarsa...» âyet-i kerîmesi hakkında rivâyetler etti. Âişe şöyle dedi: Bu âyet öyle bir kadın hakkında nâzil olmuştur ki, bir adamın nikâhında bulunur. İhtimal adam onunla çok geçinmek istemez. Kadının sohbeti ve çocukları olur da, kocasından ayrılmak istemez ve kocasına: Sana benim tarafımdan her şey helâldir, der. Bu hadîs Buhârî «Kitâbul-Mezâlim»'de tahric etmiştir, Ba'l: Koca demektir. Nâşûz: Geçimsizliktir. Bu da kadının kotasına itaatsizliği, kocasının karısını beğenmeyip terketmesi ile olur. Müslim sarihlerinden Übbî'ye göre kadının: «Sana benim tarafımdan her şey helâldir.» sözünden murad; mehrini veya gecelik nöbetini kocasına lamasıdır. Kadın kendisini boşamadan terketmesini ister. 7724- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, Hişam b. Urve'den, o da babasından naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Bana Âişe: «Ey kızkardeşimin oğlu! Onlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabına istiğfar etmeleri emrolundu. Onlarsa söğdüler.» dedi. 7725- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Kâdî Iyâz diyor ki: «Zahire bakılırsa Hazret-i Âişe bu sözü Mısırlılar’ın Hazret-i Osman aleyhinde ve Şamlılar’ın Hazret-i Ali hakkında dile doladıklarını işittiği zaman söylemiş olacaktır. Âişe (radıyallahü anha) istiğfar emriyle: «Ey Rabbimiz! Bize ve bizden Önce iman eden kardeşlerimize mağfiret büyür!» âyet-i kerîmesine işaret etmiştir. İmâm Mâlik bu âyetle istidlal ederek ashâb-ı kirâma söğen kimsenin ganimet malında hakkı olmadığım söylemiştir. Çünkü Allahü teâlâ ganimeti sahabeye söğenlerden sonra gelip onlara istiğfarda bulunanlara tahsis etmiştir.» 7726- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anbcrî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Şu'be, Muğirâ b. Nu'man’dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet çiti. (Şöyle dedi): Kûfeliler şu âyet hakkında ihtilâf ettiler: "Her kim bir mü'mîni kasden öldürürse, onun cezası cehennemdir." Sûre-i Nisa, âyet: 93. Bunun üzerine ben İbn Abbâs'a giderek kendisine onu sordum da: Bu âyet en son olarak indirildi. Sonra onu hiç bir şey neshetmedİ, dedi. 7727- Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. H. Bize İshak b. İbrahim dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Nadr haber verdi. Her iki râvi demişler ki: Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti. İbn Ca'fer'in hadîsinde: «Bu âyet indirilenlerin en sonunda indi.» Nadr'ın hadîsinde ise: «O indirilenlerin en sonundadır.» cümleleri vardır. 7728- Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Şu'be, Mansur'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Abdurrahman b. Ebzâ, İbn Abbâs'a şu iki âyeti sormamı emretti: «Her kim bir mü'minİ kasden öldürürse, onun cezası İçinde ebedî kalmak şarttyle cehennemdir.» Bu âyeti kendisine sordum da: — Onu hiç bir şey neshetmedİ, dedi. Bir de şu âyeti sordum: «O kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilâha dua etmezler ve Allah'ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler.» İbn Abbâs: — Bu âyet müşrikler hakkında indî, dedi. 7729- Bana Harun b. Abdullah rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'n-Nadr Ilâşim b. Kaâsım El-Leysî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye (yani; Şeyban) Mansûr b. Mu'temir'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Şu âyet: "O kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilaha dua etmezler..." Sûre-i Furkan, âyet: 68. «Mâhâncn» kavline kadar Mekke'de inmiştir. Bunun üzerine müşrikler: Bize İslâm'ın ne faydası olur. Biz Allah'a şirk koşmuş, Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmüş ve bütün kötülükleri yapmışızdır, dediler. Allah (Âzze ve Celle) de: "Ancak tevbe ve iman edip, sâlih amel işleyenler müstesna!" Sûre-i Furkan, âyet: 70. âyetini sonuna kadar indirdi. Ama İslâm'a girip, onun hükümlerini öğrendikten sonra öldürürse, onun için tevbe yoktur. 7730- Bana Abdullah b. Hâşim ile Abdurrahman b. Bişr El-Abdî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat İbn Saîd El-Kattan'dır), İbn Cüreyc'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Kaâsım b. Ebî Bezze, Saîd b. Cüheyr'den rivâyet etti, (Şöyle dedi): İbn Abbâs'a kasden bir mü'mini öldüren kimseye tevbe var mıdır? diye sordum: — Hayır! cevâbını verdi. Bunun üzerine kendisine Furkan süresindeki şu âyeti okudum: «O kimseler ki, Allah'la birlikte başka bir ilâha dua etmezler. Allah'ın haram kıldığı nefsi de haksız yere öldürmezler, ilâh...» İbn Abbâs: — Bu âyet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nâzil olan: «Her kim kasden bir mü'mini öldürürse, onun cezası ebedî olarak cehennemdir.» âyeti neshetmiştir, dedi. İbn Hişam’ın rivâyetinde: «Bunun üzerine Furkan süresindeki şu âyeti okudum: Ancak tevbe eden kimse müstesna!..» cümlesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsir»'de; Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Fiten»'de, Nesâî «Kitabu'l-Kısas», «Kitabu'l-Muharebe» ve «Kitabu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Kasden bir mü'mini öldüren kimsenin tevbesi kabul edilip edilmeyeceği hususunda ulemadan birkaç kavil rivâyet olunmuştur. Birinci kavle göre: O kimseye tevbe yoktur. Bu kavil İbn Abbâs , Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer, Ebü Hüreyre, Ebû Seleme b. Abdirrahman (radıyallahü anh) hazerâtı ile Hasan-ı Basrî ve Dahhâk'den rivâyet olunmuştur. Onlara göre âyet muhkemdir. İkinci kavle göre kasden mü'min öldüren kimsenin tevbesi kabul olunur. Ulemâdan bir cemâatin mezhebleri budur. Bu kavilde İbn Ömer, İbn Abbâs ve Zeyd b. Sabit hazerâtından rivâyet olunmuştur. Üçüncü kavle göre: Katilin işi Allah'a kalmıştır. Dilerse affeder. Dilerse tevbesini kabul etmez. Hanefîler'le Şâfiîler'in ve bütün ehl-i sünnetin mezhebi budur. Dördüncü kavle göre âyetin mânâsı: «Şayet ceza verirse cezası cehennemdir.» demektir. Ebû Mic1ez'in mezhebi budur. Hazret-i İbn Abbâs'dan bu kavil dahi rivâyet olunmuştur. Âyet-i kerîmenin mensuh olup olmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. 7731- Bize Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ile Harun b. Abdillah ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberanâ; Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ca'fer b. Avn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Umeys, Abdu'l-Mecîd b. Süheyl'den, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den naklen haller verdi. (Şöyle dedi): Bana İbn Abbâs: — Bilir misin (Harun, dirayetin var mı? dedi.) Kur'ân'dan son ve bütün olarak inen sûre nedir? dedi. — Evet! «Allah'ın yardımı ve fetih geldiği vakit...» süresidir cevabını Verdim, İbn Abbâs: — Doğru söyledin, dedi, İbn Ebî Şeyte'nin rivâyetinde: «Bilir misin hangi sûredir?» demiş. «Son» dememiştir. 7732- Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize viye haber verdi. (Dedi ki): Bize Ebû Umeys bu isnadla bu hadîs lini rivâyet etti. Ve: «Son sûre» dedi. Bir de «Abdu'l-Mecid» dedi Süheyl» demedi. 7733- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim ve Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (O: Haddesenâ dedi; ötekiler: Ahberanâ tâbirini kullandılar. Dediler ki): Bize Süfyan, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Müslümanlardan bâzı kimseler koyun sürücüğünün içinde bir adama rastladılar. Adam: — Esselâmüaleyküm! dedi. Onlarsa kendisini tutup Öldürdüler. Ve o sürüceğizi aldılar. Bunun üzerine: "Sîze selâm veren kimseye, sen mü'min değilsin demeyin." Sûre-i Nisa, âyet: 94. âyeti iıltdi. İbn Abbâs: «selem» kelimesini «selâm» okumuştur. Bu hadîsi Buhârî «Kitabu't-Tefsîr»'de; Ebû Dâvud «Kitabu'l-Huruf»’da; Nesâî «Kitâbu's-Siyer» ile «Kitabu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Hadîsin İmâm Ahmed rivâyetinden anlaşıldığına göre Benî Süleym kabilesinden bir zât koyunlarını sürerek ashabdan birkaç kişinin yanından geçmiş. Onlara selâm da vermiş. Fakat ashab: «Bu bize ancak elimizden kurtulmak için selâm verdi.» diyerek adamı Öldürmüşler ve koyunlarını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirmişler. Bunun üzerine âyet-i kerîme inmiş. Bu âyetin sebebi nuzûlu hakkında muhtelif rivâyetler vardır. 7734- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nmdir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu"be'den, O da Ebû İshak'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Ben Berâ'ı şunu söylerken işittim: Ensâr haccedip döndükten sonra evlere ancak arka taraflarından girerlerdi. Sonra ensardan bir adam gelerek kapısından girdi ve kendisine bu hususta lâf söylendi. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme indi: "Evlere arka taraflarından gelmeniz İbâdet değildir." Sûre-i Bakara, âyet: 189. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Ömre»'de tahric etmiştir. Rivâyete nazaran ensardan bazı kimseler Ömreye niyet ettiler mi, gökyüzü ile aralarında bir şey bulundurmazlarmış. Böyle bir kimse bir hacetten dolayı evine girmek istese gökyüzüyle arasına tavan gireceği için içeriye kapıdan girmezmiş. Bu âdet câhiliyyet devrinden kalma imiş. İçeriye girecek olan kimse ya duvardan tırmanarak girer yahut merdiven vasıtasıyle duvardan içeriye iner yahut eve arka taraftan girermiş. Onlar bunu ibâdet sayarlarmış. Bilâhare âyet-i kerîme inerek bunun doğru olmadığını bildirmiştir. İçeriye kapıdan giren ensârî bir rivâyete göre Kutbe b. Âmir; diğer rivâyete göre Rıfâa b. Tâbut'tur. Âyet-i kerîmenin sebebi nuzûlu hakkında muhtelif kaviller vardır. |