Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Bab

7200- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hasen b. Mûsa rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Züheyr b. Muâviye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû İshak rivâyet etti ki: Kendisi Zeyd b. Erkam'ı şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir seferde halka kıtlık isabet etti. Bunun üzerine

Abdullah b. Ubey: «Medine'ye dönersek elbette kuvvetli olan zelili oradan çıkaracaktır.» dedi. Bunun üzerine ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunu kendisine haber verdim. Az sonra o da Abdullah b. Übey'ye haber göndererek ona sordu. Abdullah yapmadığına var kuvvetiyle yemin yerdi. Ve:

— Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yalan söylemiş dedi. Bunun üzerine onların söylediklerinden kalbınıe bir şiddet düştü. Nihayet Allah beni tasdik ederek: «Münafıklar geldiği vakit...» sûresini indirdi.

Zeyd

Dedi ki: Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine istiğfarda bulunmak için onları çağırdı. Ama onlar başlarını çevirdiler. Bir de şu âyet indi:

«Bunlar sanki dayanmış odunlardır.»

Zeyd; bunlar en güzel adamlardı, demiş.

7201- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (İbn Abde: Ahberana; ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Süfyan b. Uyeyne Amr'dan rivâyet etti ki: Cabir'i şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Übey'yin kabrine geldi ve onu kabrinden çıkararak dizleri üzerine koydu. Üzerine tükürüğünden üfürdü, oıla gömleğini de giydirdi. Ama Allah bilir.

7202- Bans Ahmed b. Yûsuf El-Ezdî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdirrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Amr b. Dînar haber verdi.

(Dedi ki): Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Übey çukuruna konulduktan sonra onun yanına geldi... Ve râvi Süfyân’ın hadîsi gibi nakle tmiştir.

7203- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti, (Şöyle dedi): Abdullah b. Übey İbn Selûl vefat ettiği vakit oğlu Abdullah b. Abdillah, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek babasını kefenlemek için ondan gömleğini vermesini İstedi. O da verdi. Sonra cenaze namazını kılmasını istedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de namazını kılmak için ayağa kalktı. Derken Ömer, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elbisesinden tutarak;

— Yâ Resûlallah! Allah onun namazını kılmayı sana yasak ettiği halde onun namazım mı kılacaksın? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Benİ Allah sadece muhayyer bıraktı ve: Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen..» buyurdu. Ben yetmişten de ziyade yapacağım, dedi. Ömer:

— Hiç şüphe yok ki, o münafıktır, dedi. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun namazını kıldı. Bunun üzerine Allah (azze ve celle):

"Onlardan Ölen bir kimsenin üzerine ebediyyen namaz kılma! nin başına da dikilme." Sûre-i Tevbe, âyet: 84 âyetini indirdi.

7204- Bize Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat Kattan'dır), Ubeydullah'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şunu da ziyâde eyledi: «İbnû Ömer bir daha onlar üzerine namaz kılmayı terketti, dedi.»

Bu hadîsin Zeyd b. Erkam rivâyetini Buhârî «Kitabu't-Tefsir»'de; Cabir ve İbn Ömer rivâyetlerini «Kitâbul-Cenâîz»'le «Kitâbu'l-Libas»'da; İbn Ö zî, Nesâî ve İbn Mâce vilerden tahric etmişlerdir.

Münafıkların reisi Abdullah Hazrec kabilesinin reisi idi.

İbn Abbâs Hazretlerinin beyânına göre, iri yarı, yakışıklı ve ağzı lâf yapar bir adammış. Münafıklardan bir takımları da onun sıfatında olup, Medîne'nin reisleri imişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in meclisine gelirler, orada sözleri dinlenirmiş. Fakat âyet inince, onların dayalı ağaçlar gibi akılsız ve ruhsuz bir takım cesetlerden ibaret oldukları, kendilerinde imandan ve hayrdan eser bulunmadığı anlaşılmıştır. Çünkü faydalı odun; duvar veya tavan gibi faydalı bir işde kullanılır. Faydasız odun ise, bir yere dayayıp bırakılır. Yakmaktan başka bir şeye yaramaz. İşte bunların bir şeye yaramadıkları dayalı odunlara benzetilmek suretiyle ifâde olunmuştur. Bazıları buradaki dayalı odunlardan putların kastedilebileceğini söylemişlerdir. Çünkü câhiliyyet Arablari odundan put yapar, onları duvarlara dayarlardı.

Abdullah b. Übeyy, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk seferinden döndüğü vakit ölmüştür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini dolaşmaya gidermiş. Öldüğü gün can çekiştirirken yanına varmış ve kendisine:'

«Ben seni Yahûdileri sevmekten men etmiştim.» demiş. Abdullah:

«Esad b. Zürâra onlara buğzetmişti ama kendisine bir fayda vermedi." mukabelesinde bulunmuş. Sonra:

«Ya Resûlallah! Bu muaheze zamanı değildir. Bu ölümdür. Şayet ölürsem beni yıkamaya gel! Hem bana tenine değen gömleğini ver de beni onunla kefenle, namazımı kıl, benim için istiğfar et.» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de bu dediklerini yapmıştır.

İbn Übeyy'in oğlu Abdullah ise ashâb-ı kirâmın en büyüklerindendir. Bütün gazalarda bulunmuş ve Yemâme harbinde şehid düşmüştü. Babasına karşı şiddetli buğzu vardı. Hattâ Peygamber izin verse boynunu vururdu.

İbn Übeyy'in ailesi onu acele teçhiz edip, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmeden defnetmişlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince, ona verdiği sözü yerine getirmek için kabrinden çıkartarak namazını kıldı. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in münafıkların reisi olan bir adama gömleğini vermesindeki hikmet nedir?

Bu suâle muhtelif cevaplar verilmiştir.

Bazılarına göre gömleği oğlu Abdullah'a ikram için vermiştir. Bir takımları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden bir şey isteyen kimseyi asla boş çevirmediği için gömleğini verdiğini söylemiş; daha başkaları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Benim gömleğim şüphesiz Allah ındinde ona fayda verecek değildir. Ama ben bu sebeple onun kabilesinden birçok kimselerin İslâm'a gireceğini ümid ediyorum.» dediğini ve hakikaten bu sebeple Hazrec kabilesinden bin kişinin müslüman olduğunu hatırlatmışlardır. Ekser ulemâya göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gömleği ona Bedir gazâsında Hazret-i Abbâs'a yaptığının karşılığı olarak vermiştir. Orada İbn Übey, Hazret-i Abbâs'a gömleğini vermişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Ömer'in tenbihine rağmen onun namazını kılması bu husûsdaki âyet henüz inmediği içindir. Münafıkların cenâzesini kılmaktan men eden âyet bu hâdiseden sonra nâzil olmuştur.

7205- Bize Muhammed b. Ebi Ömer El-Mekkî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyan, Mansûr'dan, o da Mücâhid'den, o da Ebû Ma'mer’den, o da İbn Mes'ud'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Kâ'be'nin yanında üç kişi toplandı. İkisi Kureyşli, birisi Sakifli yahut ikisi Sakifli, birisi Kureyşli idi. Kalblerinin anlayışı az, karınlarının yağı çoktu. Bunlardan biri: Allah'ın bizim konuştuğumuzu işittiğini zanneder misiniz? dedi. Diğeri:

— Aşikar konuşursak işitir. Gizli konuşursak işitmez, cevâbını verdi. Öteki:

— Aşikâre konuştuğumuz zaman işitirse, gizli konuştuğumuzda da işitir, dedi. Bunun üzerine Allah (Azze ve Ceze):

"Kulaklarınızın, gözlerinizin ve ciltlerinizin aleyhinize şehâdef edeceğinden korunduklarınızı da... ilâh." Sûre-i Fussılet, âyet: 22 âyetini indirdi.

7206- Bana Ebû Bekr b. Hallâd El-Bâhilî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya (yani; İbn Saîd) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân rîvâyet etti.

(Dedi ki): Bana Süleyman, Umara b. Umeyr'den, o da Vehb b. Rabîa'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti.

7207- Ve dedi ki, bize Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Mansûr, Mücâhid'den, o da Ebû Ma'mer'den, o da Abdullah'dan naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Bu hadîsi Buhârî «Kİtâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu't-Tevhîd»'de; Tirmizî ile Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmişlerdir.

Râvî Ebû Ma'mer iki Kureyşli, bir Sakirli mi; yoksa iki Sakifli, bir Kureyşli mi? denildiğinde şekketmiştir. Abdûrrezzâk'ın tahric ettiği İbnû Mes'ud hadîsinde seksiz olarak bir Kureyşli ile onun iki kayın biraderi denilmiştir. Kureyşlinin Esved b. Abdi Yegûs , Sakîflilerin birinin Ahnes b. Şüreyk olduğu İbn Abbâs rivâyetinde bildirilmiş, diğer Sakîflinin ismi söylenmemiştir. Sakîflilerin Ümeyye b. Halef oğulları Safvan ile Rabîa olduklarını söyleyenler bulunduğu gibi, Kureyşlinin Safvan b. Ümeyye, Sakîfîilerin Amr oğulları Rabîa ile Habib olduğunu ileri sürenler de vardır. Kâdî ly âz: «Bu hadîsde semiz kimsenin anlayışı az olacağına tenbih vardır.» demiştir.

Übbî'nin beyânına göre İmâm Şafiî: «Muhammed 3. Hasen'den başka akıllı şişman görmedim.» demiştir. (İmâm Muhammed b. Hasen, İmâm A'zam’ın talebesidir.)

İnsanın aleyhine azası nasıl şehadet eder, bunlar nasıl konuşur denilirse cevabı şudur: Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ağacı konuşturduğu gibi, azayı da konuşturabilir. Bazıları âyetteki cildden murâd; tenasül uzuvlarıdır, demişlerdir.

7208- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Adiy'den (bu zat İbn Sâbit'dir.) rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Abdullah b. Yezîd'i, Zeyd b. Sâbit'den naklen rivâyet ederken dinledim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud harbine çıkmış da, beraberindeki insanlardan bazıları geri dönmüş. Bunlar hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı iki fırkaya ayrılmışlar. Bazıları bunları öldürelim; bazıları da hayır, öldürmeyelim, demişler. Bunun üzerine:

"Size ne oluyor kif münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz?" Nisa Sûresi, âyet: 88 âyet-i kerîmesi nâzıl olmuş.

7209- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. H.

Bana Ebû Bekr b. Nâfi' dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gunder rivâyet etti. Her iki râvi Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin ismini rivâyet etmişlerdir. .

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu Fadâili Medîne»'de tahric etmiştir.

Uhud harbînde ordudan ayrılıp geri dönenler, münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy ile ona tâbi olanlardır.

Nevevî diyor ki: «Lisân ulemasının beyânlarına göre bu âyetin mânâsı: Münafıklar hakkındaki bu ihtilâfta size ne var? demektir, Fieteyn kelimesi iki fırka mânâsına gelir. Bu kelime Basralılara göre hâl olmak üzere mansubdur. Ferra' ise mahzuf kânenin haberi olarak nasbe-dildiğini söylemiştir.»

7210- Bize Hasen b. Alî el-Hulvânî ile Muhammed b. Sehl Et-Temîmî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebi Meryem rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhamracd b. Ca'fer haber verdi.

(Dedi ki): Bana Zeyd b. Eşlem, Atâ' b. Yesar'dan, o da Ebû Saîdî Hudrî'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında münafıklardan bir takım adamlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gazaya çıkınca ondan ayrılırlar. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hilâfına (evlerinde) oturduklarına sevinirlermiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiği vakit ondan özür dilerler; yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmelerini isterlermîş. Bunun üzerine ;

"Sakın yaptıklarına sevinenleri ve yapmadıklarıyle övülmek isteyenleri zannetme. Evet, bunları sakın azabdan kurtulacak zannetme!" Âl-i İmran Sûresi, âyet: 188 âyet-i kerîmesi inmiş.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr»'de tahric etmiştir. Hadîsde zikri geçen âyet-i kerîmedeki «Tahsebenne» fiili «Yahsdbenne» şeklinde de okunmuştur. Bu takdirde âyetin mânâsı:

«Sakın yaptıklarına sevinenler ve yapmadıklarıyle Övülmek isteyenler zannetmesin. Evet, bunlar sakın kendilerini azabdan kurtulacak zannetmesin.» demek olur. Aynı kelime «Tahsebünne» şeklinde dahi okunmuştur ki, bu takdirde âyet mü'minlere hitâb olur. Yani:

«Ey mü'minler, sakın yaptıklarına sevinenleri ve yapmadiklarıyle Övünenleri azabdan kurtulacak sanmayın!» mânâsına gelir.

Âyet-i kerîmenin ne sebeple indirildiği ihtilaflıdır. Bu hadîse göre münafıklar hakkında nâzil olmuştur. İbn Abbâs Hazretlerinden rivâyet edilen bir hadîsde ehl-i kitab hakkında indiği bildirilmiş; Kurtubî her iki fırka hakkında nâzil olduğunu söylemiş. Ferra' ise, Yahûdiler hakkında nâzil olmuştur, demiştir.

Âyetin lâfzı umûmîdir. Yaptığına sevinen, yapmadığıyla övülmek isteyen herkese şâmildir.

7211- Bize Züheyr b. Harb ile Harun b. Abdillah rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Haccac b. Muhammed, İbm Cüreyc'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana İbn Ebî Müleyke haber verdi. Ona da Humeyd b. Abdirrahman b. Avf haber vermiş ki: Mervan kapıcısına şöyle dedi:

— Yâ Râfi', İbn Abbâs'a git de de ki: Eğer bizden her yaptığına sevinen ve her yapmadığıyle övünmek isteyen azab olunacaksa, hepimiz azab olunacağız, demektir. Bunun üzerine İbn Abbâs:

— Bu âyetten size ne? Bu âyet ancak ehl-i kitab olanlar hakkında indirilmiştir, demiş, sonra şu âyeti okumuş:

"Hani Allah kendilerine kitab verilenlerden onu insanlara mutlaka açıklayacaklarına ve gizlemeyeceklerine dâir söz almıştı." Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 187. İbn Abbâs:

"Sakın yaptıklarına sevinenleri ve yapmadıklarıyle övülmek isteyenleri azabdan kurtulurlar sanma" âyetini de okumuştur. İbn Abbâs şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bir şey sordu, bunu ondan gizlediler de, kendisine başkasını haber verdiler. Bu suretle ona kendilerine sorduğu şeyi haber vermiş göstermek mevkiine çıktılar. Ve kendisinden bundan dolayı övülmelerini istediler, kendilerine sorduğu şeyi gizlemiş olmaktan da sevindiler.

Buhârî bu hadîsi dahi Âl-i İmrân Sûresinin tefsirinde tahric etmiştir.

Hazret-i İbn Abbâs birinci âyeti okumakla, ondan sonraki âyette zikri geçenlerin bu âyette bahsedilenler olduğuna işaret etmiş ve Allahü teâlâ’nın onları vaadleri hilâfına bildikleri şeyi gizlediklerinden dolayı zemmettiğini; bu sebeple kendilerini azabla tehdid buyurduğunu anlatmak istemiştir.

7212- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Esved b. Âmir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be b. Haccac, Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Kays'dan naklen rivâyet etti. Kays şöyle dedi: Ammâr'a:

— Alî'nin işi hakkında şu yaptığınıza ne dersiniz? Bunu kendi re'yinizle mi yaptınız yoksa size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vasiyet ettiği bir şey mi? diye sordum. Ammâr:

— Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün insanlara bildirmediği bir şey vasiyet etmiş değildir. Velâkin Huzeyfe ana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi.

(Dedi ki): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Ashabınıın içinde on iki münafık vardır. Onlardan sekizi deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremezler. Onlardan sekizine senin namına ateşden bir kandil yeter. Dördüne gelince:» Bunlar hakkında şube'nin ne söylediğini belleyemedim, dedi.

7213- Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Kays b. Ubâd'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ammâr'a:

— Harbetmenize ne dersiniz? Bunu kendi re'yinizle mi yaptınız. Şüphesiz ki re'y ba'zan hata eder ba'zan isabet! Yoksa bu size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığı bir vasiyet mi? diye sorduk. O da:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün insanlara vasiyet etmediği bir şeyi bize vasiyet etmiş değildir, cevâbını verdi. Ve şunu söyledi:

— Şüphesiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ümmetimin içinde...» tuyurdular. Şu'ue

Dedi ki: Zannederim bana Huzeyfe rivâyet etti, dedi.

Gunder Şöyle dedi: Zannederim: Ümmetim içinde on iki münafık vardır. Bunlar deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecek, onun kokusun da bulamıyacaklardır. Onlardan sekizine senin namına dü-beyle (yani) omuzlarında meydana çıkacak tâ göğüslerinden yükselecek ateşten bir kandil yetecektir, dedi.

7214- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Ahmed El-Kûfî rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Velid b. Cümey' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû't-Tufeyl rivâyet etti.

(Dedi ki): Akabelilerden tir adamla Huzeyfe arasında, insanlar arasında olağan bazı şeyler vardı. O adam dedi ki:

— Allah aşkına söyle, Akabeliler kaç kişiydiler? Bunun üzerine cemâat Huzeyfe'ye:

— Madem sordu, ona haber ver, dediler. Huzeyfe şunu söyledi:

— Bize ondört oldukları haber verilirdi. Şayet sen de onlardansan, bu cemâat onbeş kişi olur. Allah'a şehadet ederim ki, onlardan onikisi hem dünya hayâtında, hem de şâhidler dikildiği gün Allah'a ve Resûlüne düşmandırlar. Üçünü ma'zur görmüştür. Cemâat:

— Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dellâlını işitmedik. Bu kavmin ne yapmak istediğini de bilmedik. Taşlık bir yerde idi. Yürüdü ve:

«Gerçekten su azdır. Benden önce onun yanına kimse varamaz.» buyurdu. Ama kendinden önce oraya varmış bir kavm buldu da, o gün kendilerine lanet etti, dediler.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashab tâbirini kullanmakla benim sohbetime nisbet edilenler mânâsını kasdetmiştir. Nitekim ikinci rivâyette: Ümmetimin içinde, demiştir.

«Deve iğne deliğinden geçinceye kader...» sözünden murad; ebediy-yen demektir. Yani; deve nasıl ebediyyen iğne deliğine giremezse, bunlar da ebediyyen cennete giremiyeceklerdir.

Buradaki Akabe, ensârın bey'at ettikleri Mina'daki Akabı değil, Tebûk yolu üzerinde bir yerdir. Tebûk gazasında münafıklar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gadretmek için orada toplanmış, fakat Teâlâ Hazretleri Resûlü Ekremini onlardan korumuştu. Re-sûtüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasından gelen münafıkların şamatasını duyunca, onları geri çevirmek için Hazret-i Huzeyfe'ye emir vermiş. Münafıklar onu görünce Allah tarafından kalblerine korku düşerek acele geri dönmüş ve orduya karışmışlardı. Hazret-i Huzeyfe, Peygamberin yanına dönünce onları tanıyıp tanıyamadığını sormuş; o da yüzleri zırhlı olduğu için kendilerini tanıyamadığını, fakat hayvanlarını tanıdığım söylemişti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Allah onları bana isimleriyle ve babalarının adlarıyle haber verdi. Inşaallah sabahleyin onları sana bildiririm.» demişti. Bundan dolayı halk münafıklar hususunda bilâhere dâima Hazret-i Huzeyfe'ye müracaat et-mislerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu münafıkların kimler olduğunu gizli tutması, fitne çıkmasından endişe ettiği içindir, deniliyor.

7215- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kurra b. Hâlid, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Mürar yoluna kim çıkacak? Gerçekten onun günahları Benî İsrail'in günahlarının affedildiği gibi affedilecektir.» buyurdular. Derken oraya ilk Çikan bizim süvarimiz (yani) Benî Hazrec'in süvarisi oldu. Sonra cemâatin hepsi geldi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hepiniz affedilmistir. Yalnız kail devenin sahibi müstesna.» buyurdu. Arkacığından biz o adamın yanına vararak:

— Gel Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) senin için istiğfar etsin, dedik. Fakat o:

— Vallahi kaybolan hayvanımı bulmanı, benim için sizinkinin benim namıma istiğfar etmesinden daha makbuldür, dedi. Bu adam kaybolan hayvanını arayan biriydi.

7216- Bize bu hadîsi Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kurra rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. Abdillah'dan rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Mürar yahut Mirar yoluna kim çıkacak...» buyurdular.

Râvi Muâz'ın hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Yalnız o: «Bir de baktık o adam kayıp hayvanını aramaya gelen bir ıbedevî imiş.» demiş.

Seniyye, dağa çıkan sarp yol, demektir. Bazıları iki dağ arasındaki yol mânâsına geldiğini söylemişlerdir.

Mürar, mirar ve merar acı yemişi olan bir ağaçtır. Burada ondan murad; bu isimle anılan bir yerdir, Bu yer Hudeybiye'ye yakındır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mürar yoluna kim çıkacak diye sorması, ya çıkılması güç bir yer olduğu yâbut düşman oraya yakın bulunduğu içindir. Huzeyfe (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Tebûk'de suyun çok az olduğunu haber almış, ashabına:

«Yarın Inşaallah Tebûk suyuna varacaksınız. Ona kim varırsa, ben gelip emretmedikçe, kuşluk zamanına kadar kimse suya dokunmasın.» diye tenbihde bulunmuş, bunu dellâla ilân ettirmişti. Çünkü su iplik gibi akıyordu. Derken münafıklardan iki adam herkesten önce oraya vararak suya el sürdüler. Bundan dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine sitem etmiştir. Sonra ashabı o sudan avuçlarıyle azar azar alarak bir tuluma koymuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sudan yüzünü ellerini yıkamış, ağzını çalkalamış ve suyu kaynağına iade etmiş. Bunun üzerine su gürül gürül akmağa başlamıştı.

Kızıl devenin sahibinin Ced b. Kays olduğu söylenir. Bu adam münafık idi.

7217- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebu'n-Nadr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman (bu zat İbn Muğî-ra'dır.) Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bizden (yani) Benî Neccâr'dan bir adam vardı ki, Bakara ile Âl-i İmrân Sûrelerini okumuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e katilik yapıyordu. Derken kaçarak savuştu gitti. Ve ehl-i kitaba katıldı. Onlar kendisini kaldırdılar: Bu adam Muhammed'e kâtiplik yapıyordu, dediler. Ve onu beğendiler. Fakat çok geçemeden aralarında Allah onun boynunu helâk etti. Kendisine bir hendek kazarak, onu içine gömdüler. Ama yer onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler, ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Yer yine onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Sonra döndüler ona tekrar bir çukur kazarak gömdüler. Fakat yer yine onu yüzüne atmış olarak sabahladı. Nihayet onu atılmış olarak bıraktılar,

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Menâkıb-'de tahric etmiştir. Onun rivâyetinde, bu adamın evvelce hıristiyan olup, sonra müslümanlığı kabul ettiği, sonra yine hıristiyanlığa döndüğü bildirilmektedir. Hıristiyanlığa döndüğü vakit kavmine:

«Muhammed benim ona yazdıklarımdan başka bir şey bilmez.» dermiş. Öldüğü zaman ona derin bir kuyu kazmışlarsa da cesedini yer kabul etmeyip, görenlere ibret olmak üzere onu dışafr atmıştır. Küffâr bunu görünce: Bu işi Muhammed ile ashabı yapmıştır. Onlardan kaçtığı için onun kabrini eşip, cesedini çıkardılar, diyerek onu daha derin bir kuyuya gömmüşlerse de, cesedini yine yer kabul etmeyip yüze atmış. Üçüncüde daha derin kazdıkları halde, yine dışarı atmış. Nihayet bunun insan işi olmadığına kanâat getirerek, onu gömmekten vaz geçmişlerdir.

7218- Bana Ebû Küreyb Muhammed b. AhV rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hafs (yani; İbn Gıyas), A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir’den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferden gelmiş. Medine yakınına geldiği vakit nerdeyse atlıyı gömecek derecede şiddetli bir rüzgâr esmiş. Câbir Dedi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Bu rüzgâr bir münafık öldüğü için gönderilmiştir.» buyurdular. Medine'ye geldiğinde gördü ki: Münafıklardan büyük bir münafık ölmüştür.

7219- Bana Abbâs b. Abdî’l-Azîm El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muhammed Nadr b. Muhammed b. Mûsa El-Yemâmî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İkrime rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Iyaz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte sıtmalı bir ilamı dolaşmaya gittik. Ben elimi onun üzerine koyarak:

— Vallahi bugünkü gibi şiddetle hararetli bir adam görmedim, dedim. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben size kıyâmet gününde bundan daha şiddefle hararetli birini haber vereyim mi?» dedi. Ve o gün ashabından bulunan iki adam için:

«Hayvanlara binmiş giden şu iki adam!» buyurdular.

7220- Bana Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. Her ikisi dediler ki: Bize Ubeydullah rivâyet etti. H

Bize Muhammed b. Müsennâ dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Abdû'l-Vehhab (yani; Sakafî) haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah, Nâfî'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. (Şöyle buyurmuşlar):

«Münâfıkın misâli iki sürü arasında hayretle kalan koyun gibidir. Kimi o sürüye gider, kimi bu sürüye!»

7221- Bize Kuteybet b. Saîd rivâyet etti. (Dedi İbn Abdirrahman El-Kaâri) Mûsa b. Ukbe'den, o Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o:

«Bir defa o sürüye, bir defa bu sürüye hücum eder.» dedi.

Münafık öldüğü zaman şiddetli rüzgar çıkması, ona bir ceza ve ölümüne alâmet olmak ve şerrinden kulların rahata emdiğini bildirmek içinidir.

iki münâfıkın ashabdan sayılmaları hakikatin sahabe oldukları için değil, zahiren müslüman göründükleri içindir,

Bu rivâyetler âhirette münafıkların şiddetle azab göreceklerine delildirler.

Münafıkların delibaş koyuna benzetilmesi müslümanlarla müslüman, kâfirlerle kâfir göründükleri içindir.