1- Tevbeye Teşvik ve Ondan Dolayı Ferahlanma Bâbı 7128- Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Meysera rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Zeyd b. Eşlem, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki: Şöyle buyurmuşlar: «Allah (azze ve celle): Ben kulumun bana olan zannınm yanındayım. Beni zikrettiği yerde, ben onunla beraberim, buyurdu. Vallahi! Allah kulunun tevbesine sizden birinizin sahrada kaybolan hayvanını bulmasından daha çok sevinir. Her kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım ve her kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.» buyurmuştur. 7129- Bana Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb El-Ka'nebî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muğıra (yani; İbn Abdirrahman El-Hızâmî) Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah birinizin tevbesine birinizin kayıp hayvanini bulduğu vakit sevinmesinden daha çok sevinir.» buyurdular. 7130- Bize Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîs mânâsında rivâyette bulundu. Bu hadîsin izahı zikir bahsinin başında geçmişti. Bu hadîsde orada-kinden bir cümle fazlalık vardır. Ki o da: Allahü teâlâ’nın tevbeye sevinmesi cümlesidir. Şüphesiz ki, sevinmek, kederlenmek gibi sıfatlar Allahü teâlâ hakkında müstehil yani imkânsızdır. Binâenaleyh buradaki sevinme onun rızasından mecazdır. İbn Ebî Cemre diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın tevbekâr kuluna olan ihsanını ve onu bağışlamasını ferah kelimesiyle kinaye olarak ifade etmiştir. Çünkü sultanın âdedi bir kimsenin yaptığından hoşlandığı vakit, ona fazla ihsan ve ikramda bulunmaktır.» Mâzirî ferahı üç kısma ayırmıştır ve: «Bunlardan biri de sevinçtir. Sevinç, sevinilen şeye razı olmaktır. Binâenaleyh burada murad; Allahü teâlâ’nın kulunun tevbesine, kayıp hayvanını bulan bir kimsenin, onu bulmasından duyduğu rızadan daha fazla razı olmasıdır.» demiştir. 7131- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (İshâk: Ahberana; Osman ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Umara b. Umeyr'den, o da Haris b. Süveyd'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Abdullah hasta iken onu dolaşmak üzere yanına girdim de, bize biri kendinden, biri de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere iki hadîs rivâyet etti. (Dedi ki): Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: «Allah mü'min kulunun tevbesine, çorak helâk korkusu olan bir yerde devesi yanında yiyeceği ve içeceği onun üzerinde olduğu halde uyuyan, uyandığında deveyi gitmiş bulan ve onu aramaya giden, nihayet kendisine susuzluk anz olan, sonra (kendi kendine) bulunduğum yerime döneyim de ölünceye kadar yafayım diyen ve başını ölmek için dirseğinin üzerine koyan, sonra uyanarak devesini üzerindeki azığı yiyeceği ve içeceği ile yanında bulan bir adamdan, evet Allah mü'min kulunun tevbesine bu ada-mın devesi ile azığına sevinmesinden daha çok sevinir.» 7132- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Âdem, Kutbe b. Abdi'l-Azîz'den, o da A'meş'den naklen bu isnadla rivâyet etti. Ve: «Yerden bir çoraklıkta bir adam...» dedi. 7133- Bana İshak b. Mansûr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti, (Dedi ki): Bize A'meş rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Umara b. Umeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Haris b. Süveyd'den dinledim. Şunu söyledi: Bana Abdullah biri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) den, diğeri kendinden olmak üzere iki hadîs söyledi. (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah mü'min kulunun tevbesine... daha çok sevinir.» Râvi Cerir'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. 7134- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Yûnus, Simâk'den rivâyat etti. (Dedi ki): Nu'man b. Beşîr hutbe okudu da şunu söyledi: «Allah'ın kulunun tevbesine sevinmesi, azığını, su tulumunu bir deveye yükleyen, sonra yürüyen. Nihayet bir çorak yere vardığı vakit kaylûle (uykusu) gelen ve inerek bir ağaç altında istirahat eden, derken uyuya kalan ve devesi sıvışıp giden, az sonra uyanarak bir tepeye koşan, fakat hiç bir şey göremeyen, sonra ikinci tepeye koşan, fakat yine bir şey görmeyen, sonra üçüncü tepeye koşan, yine bir şey görmeyen, bunun üzerine dönen ve istirahat ettiği yere gelen. Orada otururken ansızın devesi yürüyerek geliveren hatta yedeğini eline koyan bir adamın sevincinden... Evet! Allah'ın kulun tevbesine sevinci bu adamın devesini bulduğu vakit hâline sevinmesinden daha çoktur.» Simâk Dedi ki: Şâbi, Nu'man'ın bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref ettiğini söyledi. Bana gelince: Ben onu işitmedim. 7135- Bize Yahya b. Yahya ile Ca'fer b. Humeyd rivâyet ettiler. (Ca'fer: Haddesena, Yahya ise: Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ubeydullah b. Iyâd b. Lakıt, Iyâd'dan, o da Bera' b. Âzib’den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yiyecek ve içecek olmayan çorak bir yerde devesi yedeğini sürükleyerek kaçan ve üzerinde kendisinin yiyeceği-içeceği bulunan bu hayvanı yoruluncaya kadar ariyan, sonra bir ağacın dibinden geçerken yedeği (ağaca) dolaşan, bu suretle onu ağaca dolaşmış bulan bir adamın sevincine ne dersiniz?» buyurdu. Biz: — Çok olur ya Resûlallah! dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Beri bakın! Vallahi! Kulunun tevbesine Allah'ın sevinmesi bu adamın devesine sevinmesinden daha çoktur.» buyurdular. Ca'fer: Bize Ubeydullah b. İyad babasından rivâyet etti, dedi. 7136- Bize Muhammed b. Sabbâh ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ömer b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İkrime b. Ammar rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İshâk b. Abdillah b. Ebi Talha rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti. —Enes bu zâtın amcasıdır.— (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Allah'ın, tevbe ettiği vakit kulunun tevbesine sevinmesi, birinizin devesi üzerinde çorak bir yerde bulunup, devesi kaçtığı, üzerinde de yiyeceği içeceği bulunduğu ve ondan ümidini kestiği, nihayet bir ağaca gelerek gölgesinde yattığı, devesinden ümidini kestiği, o bu halde iken aniden deve karşısına dikiliverdiği ve yedeğinden tuttuğu, sonra sevincinin şiddetinden: — Allahım! Sen benim kulum, ben de senin Rabbinim, dediği; sevincinin şiddetinden yanıldığı zamanki sevincinden daha çoktur.» 7137- Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hemmâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Katâde, Enes b. Mâlik'den rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah'ın, kulunun tevbesine sevinmesi, sizden birinizin çorak bir yerde kaybettiği devesini, uyandığı vakit bulduğundaki sevincinden daha çoktur.» buyurdular. 7138- Bu hadîsi bana Ahmed Ed-Dârimî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Habban rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hemmam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Katâde rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’âcn bu hadîsin mislini rivâyet etti. Bu rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'd-Dcavât»'da; Tirmizî «Kitâbu'z-Zühd»'de; Nesâî «Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Tevbe: Lügatte dönmek manasınadır. Burada ondan murad; günah-dan dönmektir. İman bahsinde de görüldüğü vecihle tevbenin üç rüknü vardır: Günahdan vazgeçmek, yaptığına pişman olmak, bir daha işleme-meye azmetmek. Ve işlediği suç kul hakkına dâirse helâllaşmak. Tevbenin en büyük rüknü pişmanlıktır. İşlenen günah büyük olsun, küçük olsun hemen Arkacığından tevbe etmenin vâcib olduğunda ulemanın ittifakı vardır. Ehl-i sünnete göre tevbenin vucûbu şeriatla sâbitdir. Tevbenin kabulü Allah'a vâcib değildir. Delâlet fırkalarından Mutezile'ye göre tevbenin vucûbu akılla sâbitdir. Ve aklen şartları bulunduğu vakit, onu kabul etmek Allah'a vâcib olur. Ehl-i sünnet'e göre tevbe eden bir kimse aynı günâhı tekrarlarsa, ikinci günâhı yazılır. Fakat evvelce yaptığı tevbesi bâtıl olmaz. Deviyye yahut Dîıviye: Çorak yer, sahra mânâsına gelir. Mchlekc: Korkulacak yerdir. İmâm Müslim, Hazret-i Abdullah'ın kendine ait olan hadîsini kitabına almamıştır. Buhârî ile Tirmizî ve diğer sahih sahipleri onu da rivâyet etmişlerdir. Hadîs şudur: «Mü'min günahlarını sanki bir dağın altındaymış da üzerine düşeceğinden korkuytormuş gibi görür. Fâcir ise günahlarım burnuna konan bir sinek gibi görür de şöyle yapıverir (yani kovalar).» Hadîsin son rivâyetindeki «isteygaza» kelimesi Sahih-i Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde rivâyet edilmişse de, bazıları bunun vehim olduğunu söylemiş, doğrusu «sekata»'dır, demişlerdir. Bunun mânâsı devesine rastladı, onu tesadüfen buldu, demektir. İsteykaza, uyandı manasınadır. |