9- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Havzı İle o Havzın Sıfatlarını İsbat Bâbı 6106- Bana Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Zaide rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdü'l-Melik b. Umeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Cündebi şunu söylerken işittim: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: «Ben havzın başına sizden önce varacağım» buyururken işittim: 6107- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Bişr rivâyet etti. Her iki râvi Mis'ar'dan rivâyet etmişlerdir. H. Bize Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Müsenna da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Şu'be rivâyet etti. Her iki râvi Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Cündeb'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rıkakf'da tahrîc etmiştir. Farat: Bir yere gidenlerden önce varıp onlar için hazırlıkta bulunan kimsedir. Burada ondan murad sevab ve şefaatdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetine şefaatçi olmak için Havz-ı Kevser'in başına onlardan önce varacaktır. Kâdî Iyâz diyor ki: «Havz hadîsleri sahihtir. Havza iman farzdır. Bunu tasdik imandandır. Ehl-i Sünnet ve’l-cemâat'a göre havza zahirî mânâsına göre inanılır. Te'vîle gidilmez. Bu hususta ihtilâf yoktur. Havz hadîsi mütevatirdir. Çünkü onu sahabeden elliden fazla kimse nak-letmişlerdir.» Müslim onu Abdullah b. Amr, Âişe, Ümmü Seleme, Ukbe b. Âmir, İbn Mes'ûd, Huzeyfe, Harise b. Vehb, Müstevrid, Ebû Zer, Sevban, Enes, Câbir ve İbn Semûra hazeratından rivâyet etmiştir. Müslim'den başkaları ise Ebû Bekr, Zeyd b. Erkam, Ebû Ümâme, Abdullah b. Zeyd, Ebû Berze, Süveyd b. Ha bele, Abdullah b. Suna-bıhi, Bera' b. Âzib, Esma binti Ebî Bekir, Havle binti Kays vb. den rivâyet etmişlerdir. Buhârî ile Müslim onu Hazret-i Ebû Hüreyre'den de rivâyet etmişlerdir. Başkaları Ömer b. Hattâb, Âiz b. Ömer ve diğer sahabeden rivâyetler tahrîc etmişlerdir. Hafız Ebû Bekr, Beyhakî bunları «El ba'sü ve'n-Nüşür» adlı kitabında isnadlarıyla ve muhtelif tarikleriyle bir araya toplamıştır. Kâdî Iyâz: «Bunların bazısında hadîsin mütevâtir olmasını gerektiren mânâlar mevcuttur.» demektedir. 6108- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yâkub (yani İbn Abdirrahman El-Karî) Ebû Hâzim'den, rivâyet etti. (Dedi ki):Ben Sehl'i şunu söylerken işittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Ben havzın başına sizden önce varacağım, kim gelirse ondan içecek ve kim içerse ebediyen susamayacaktır. Muhakkak benim üzerime beni îo-nıyan, benim de kendilerini tanıdığım bir takım kavimler gelecek, sonra benimle onların arasına girilecektir.» buyururken işittim. Ebû Hazım Dedi ki: Ben bu hadîsi cemaata rivâyet ederken Ku'-man b. Ebî Ayyaş işitti de: — Sehl'i böyle derken mi dinledin? diye sordu. Ben de: — Evet! cevâbını verdim. 6109- (Dedi ki): Ben de Ebû Saîd-i Hudrî üzerine gehâdet ederim. Onun ziyâde ederek şöyle dediğini dinledim «Bunlar bendendir (diyeceğim). Sen onların senden sonra ne yaptıklarını bilmezsin, denilecek. Ben de: Benden sonra yolunu değiştiren uzak olsun, uzak olsun! diyeceğim.» 6110- Bize Harun b. Saîd El-Eylî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Üsâme, Ebî Hâzim'den, o da Sehl'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. Bir de Nu'man b. Ebî Ayyaş'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Ya'kub'un hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. 6111- Bize Dâvûd b. Amr Ed-Dabbî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Nâfi b. Ömer El-Cümahî, İbn Ebî Müleyke'den rivâyet etti. (Dedi ki): Abdullah b. Amr b. Âs şunu söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Benim havzım bir aylık yol mesâfesindedir. Onun köşeleri düzdür. Suyu gümüşten daha beyaz, kokucu miskden daha güzeldir. Bardakları gökyüzünün yıldızları gibidir. Ondan kim içerse bir daha ebediyyen susamaz.» buyurdular. 6112- Râvi diyor ki: Esma' binti Ebî Bekr de şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben havzın başında olacağım. Tâ ki sizden yanıma gelenleri göreyim. Bana yaklaşan bazı insanlar yakalanacak. Ben: Yârabbi! (bunlar) benden ve benim ümmetimdendir, diyeceğim. Bana: Sen duymadın mı, onlar senden sonra ne yaptılar. Vallahi onlar senden sonra geriye dönmekte devam ettiler, denilecek.» buyurdu. Râvi diyor ki: İbn Ebî Müleyke: «Allahmı, biz geriye dönmekten yahut dinimizde fitneye uğramaktan sana sığınırız.» derdi. 6113- Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Süleym, İbn Hüseyin'den, o da Abdullah b. Ubeydillah b. Ebî Müley-ke'den naklen rivâyet etti ki: Kendisi Âişe'yi şunu söylerken işitmiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ashabının arasında olduğu halde şöyle buyururken işittim: «Ben havzın başında olacağım. Sizden bana gelenleri gözeteceğim. Vallahi bana yakın gelmiş bir takım adamlar bölünecektir. Ben: Ey Rab-bını (bunlar) benden ve benim ümmefimdendir, diyeceğim. Teâlâ Hazretleri de: — Sen onların senden sonra ne yaptıklarını bilmezsin. Onlar gerisi geriye dönmekte devam ettiler, diyecektir.» 6114- Bana Yûnus b. Abdi’l-A'lâ Es-Sadefî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Amr (bu zât İbn'l-Hâris'dir) haber verdi. Ona da Bükeyr Kasım b. Abbâs El-Hâşimî’den, o da Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Râfi'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Seleme'den naklen rivâyet etmiş ki: Şöyle dedi: Halkın havzdan bahsettiklerini işitiyordum, ama bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmemiştim. Yine bundan bahsedilen bir gündü. Câriye başımı tarıyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i işittim: «Ey nas!» diyordu. Hemen cariyeye: — Benim işimi sonraya bırak! dedim, — Ama o erkekleri çağırdı, kadınları çağırmadı ki! dedi. — Ben insanlardanım, dedim. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben sizin için havzın başına Önce varacağım. Bana bakın! Sakın biriniz gelip de kaybolmuş deve kovulur gibi benden koğulmasın. Ben de: Bu neden dolayı demiyeyim. Arkasından: — Sen hakikaten bunların senden sonra neler icâd ettiklerini bilmezsin! denilmesin. Ben de: Uzak olsun! demiyeyim.» buyurdular. 6115- Bana Ebû Ma'ner-Rakâşî ile Ebû Bekr b. Nâfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Âmir (bu zat Abdü'l-Melik b. Amr'dır) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize -Eflah b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Ümmü Seleme kendisi taranırken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i minber üzerinde: «Ey insanlar!» derken işittiğini ve başım tarayan cariyeye: — Başımı topla! dediğini. Bükeyr'in Kasım b. Abbâs'dan rivâyet ettiği hadîs gibi rivâyette bulundu. 6116- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys Yezid b. Ebî Habib'den, o da Ebû'l-Hayr'dan, o da Ukbe b. Âmir'den naklen rivâyet etti ki: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (evinden) çıkarak Uhud şehidlerine cenaze namazını kıldı. Sonra minbere çıktı da şunları söyledi: «Ben sizin için dündarım. Ben sizin üzerinize şahidim. Ben vallahi şimdi havzımi görmekteyim. Bana gerçekten yer hazinelerinin anahtarları yahut yerin anahtarları verilmiştir. Ve ben vallahi sizin benden sonra şirk koşacağınızdan korkmuyorum. Lâkin sizin dünya hakkında yarış edeceğinizden korkuyorum.» buyurdular. 6117- Bize Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vehb (yani İbn Cerir) rivâyet etti, (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti, (Dedi ki): Ben Yahya b. Eyyûb'u, Yezid b. Ebî Habib'den, o da Mer-sed'den, o da Ukbe b. Âmir'den naklen rivâyet ederken dinledim. Ukbe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud şehidlerinin üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra (gelip) Minbere çıktı. Dirilerle ölülere veda eden gibi hutbe okudu. Ve: «Ben havzın başına sizden Önce varacağım. Gerçekten onun genişliği Eyle İle Cuhfe arası gibidir. Ben sizin benden sonra şirk koşacağınızdan korkuyor değilim. Lâkin ben sizin dünya hakkında yarışa girişeceğinizden ve birbirinizle çarpışıp sizden öncekilerin helâk olduğu gibi helâk olacağınızdan korkuyorum.» buyurdular. Ukbe: «Bu benim Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde son görüşüm oldu.» demiştir. 6118- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da şekîk'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben havzın başına sizden önce varacağım. Ve bir takım kavimler hakkında münakaşa edeceğim. Sonra onlar üzerine bana galebe çalınacak. Ben: Yâ Rabbî (bunlar benim) ashabını! Ashabını! diyeceğim. Bunun üzerine: — Sen onların senden sonra neler icad ettiklerini bilmezsin, denilecek.» buyurdular. 6119- Bize bu hadîsi Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim de Cerir'den, o da A'meş'den bu isnadla rivâyette bulundular. Yalnız o: «Ashabını! Ashabını!» ifadesini anmamıştır. 6120- Bize yine Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Cerir'den rivâyet ettiler. H. Bize İbn Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. Bu râviler toptan Muğîre'den, o da Ebû Yâil'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen A'meş'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Şu benim Muğîre'den rivâyet ettiği hadîste «Ebû Vâil'den dinledim.» cümlesi vardır. 6121- Bize bu hadîsi Saîd b. Amr El-Eş'asî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abser haber verdi. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Fudeyl rivâyet etti. Her iki râvi Husayn'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Huzeyfe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen A'meş'le Muğîre'nin hadîsi gibi rivâyette bulundu. 6122- Bana Muhammed b. Abdillah b. Bezi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy Şu'be'den, o da Ma'bed b. Hâlid'den, o da Hâ-rîse'den naklen rivâyet etti ki: Harise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i havzmın San'a ile Medine arası kadar olduğunu söylerken işitmiş. Bunun üzerine Müstevrid ona: — Onun kaplar dediğini sen işitmedin mi? demiş. — Hayır! cevâbını vermiş. Müstevrid: «Orada kablar yıldızlar gibi görülecektir.» (cümlesi de olacaktır) demiş. 6123- Bana İbrahim b. Muhammed b. Ar'are de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Haremî b. Umara rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Ma'bed b. Hâlid'den rivâyet etti ki: Ma'bed, Harise b. Vehb El-Huzâî'yi şöyle derken işitmiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i... buyururken dinledim. O havzı da zikretmiş. Yukarki hadîs gibi rivâyette bulunmuş. Fakat Müstevrid'in sözünü ve Hârise'nin sözünü anmamış. 6124- Bize Ebû'r-Rabi' Ez-Zehrânî ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet ettiler.' (Dediler ki): Bize Hâmmad (Bu zât İbn Zeyd'dir) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti, (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten önünüzde bir havz vardır. Onun iki tarafının arası Cerba ile Ezruh arası gibidir.» buyurdular. 6125- Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ ve Ubeydullah b. Said rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zât El-Kattan'dır.) Ubeydullah'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Nâfî', İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. «Gerçekten Önünüzde Cerba ile Ezruh arası gibi bir havz vardır.» buyurmuşlar. İbn Müsenna'nın rivâyetinde: «Benim havzım...» denilmiştir. 6126- Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam ri vayet etti. H. Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Ubeydullah bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Şunu da ziyade eyledi: «Ubeydullah dedi ki: Ona sordum da: Bunlar Şam'da iki köydür. Aralarında üç gecelik mesafe vardır, dedi.» İbn Bişr'in hadîsinde (üç gece yerine) üç gün denilmiştir. 6127- Bana Süveyd b. Saîd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Meysera, Mûsa b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ubeydullah’ın hadîsi gibi rivâyette bulundu. 6128- Bana Harmele b. Yahya dahi rivâyet etti. Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ömer b. Muhammed Nâfi'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten önünüzde Cerba ile Ezruh arası kadar bir havz var. Onda gökyüzünün yıldızları gibi ibrikler var. Her kim ona gelir de ondan içerse bir daha ebediyyen susamaz.» buyurmuşlar. 6129- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer El-Mekki rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Şeybe'nindir. (İshâk Ahberena, Ötekiler Haddesena tâbirlerini kullandılar.) (Dediler ki): Bize Abdü’l-Aziz b. Abdissamed El-Ammî, Ebû İmran El-Cevnî'den, o da Abdullah b. Samit'den, o da Ebû Zer'den rivâyet etti. Ebû Zer Şöyle dedi: — Ya Resûlallah havzın kapları nedir? diye sordum. «Muhammed'in nefsi yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki: Onun kapları gökyüzünün Ülker ve yıldızlarından daha çoktur. Hem de açık karanlık gecede! Bunlar cennetin kaplarıdır. Her kim bu kaplardan içerse ömrünün sonuna kadar susamaz. Havzın cennetten çıkan iki oluğu gürül gürül akar. Ondan kim içerse (bir daha) susamaz. Genişliği uzunluğu gibi olup, Amman ile Eyle arası kadardır. Suyu sütten daha ak ve baldan daha tatlıdır.» buyurdular. 6130- Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Muâz (bu zât İbn Hişam'dır) rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam Katade'den, o da Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. Ebi Talhate'l-Ya'merî'den, o da Sevban'dan naklen rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Ben havzımın kenarında Yemenliler için insanları koğacağım. Sopamla vuracağım. Hatta üzerlerine (su) sıçrayacak». Müteakiben havzın genişliği soruldu da: «Bulunduğum yerden Amman'a kadardır.» buyurdu. Suyu da soruldu: «Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ona gürül gürül iki oluk akar. Onu cennetten akıtırlar. Biri altından, diğeri gümüşdendir.» buyurdular. 6131- Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeyban Katade'den Hişâm'ın isnadıyle onun hadîsi gibi rivâyette bulundu. Yalnız o: «Ben kıyâmet gününde havzın kenarında olacağım.» demiştir. 6132- Bize Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Hammad rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Katade'den, o da Salim b. EM’l-Ca'd'dan, o da Ma'dân'dan, o da Sevban'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen havz hadîsini rivâyet etti. Râvi diyor ki: Ben Yahya b. Hammad'a: — Bu senin Ebû Avâne'den işittiğin bir hadîs midir? diye sordum. — Onu ben Şu'be'den de işittim, dedi. — Benim için ona bir bak! dedim. O da benim için baktı ve onu bana rivâyet etti. 6133- Bize Abdurrahman b. Sellam El-Cümahî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Rabî' (yani İbn Müslim) Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: «Muhakkak ben havzımdan bir takım adamları develerin yanından yabancı deve koğar gibi koğacağım.» buyurmuşlar. 6134- Bu hadîsi bana Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti. (Dedi ki) Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Muhammed b. Ziyad'dan rivâyet etti. O da Ebû Hüreyre'yi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki... derken işitmiş. Râvi yukarki hadîs gibi rivâyette bulunmuştur. 6135- Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Enes b. Mâlik rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. «Havzımın mikdârı Eyle ile Yemen'deki San'a arası gibidir. Onda gökyüzünün yıldızları sayısınca ibrikler vardır.» buyurmuşlar. 6136- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affân b. Müslim Es-Saffar rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. (Dedi ki): Abdü’l-Aziz b. Suhaybi rivâyet ederken dinledim. (Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Havuz başında benim yanıma bana sahâbilik etmiş kimselerden bir takım adamlar muhakkak geleceklerdir. Tâ ki onları gördüğüm ve bana arzolundukları zaman benden ayrılacaklar. Ben behemehal: — Ey Rabbim! Sahabecikterim! Sahabeciklerim! diyeceğim. Bana da: — Hakikaten sen onların senden sonra ne icad ettiklerini bilmiyorsun! denilecektir.» 6137- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ali b. Hucur da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ali b. Müsbir rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Fudayl rivâyet etti. Her iki râvi Muhtar b. Fulful'den, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu manâda rivâyette bulunmuşlardır. O: «Kabları yıldızların sayısıncadır.» cümlesini de ziyade etmiştir. 6138- Bize Âsim b. Nadr Et-Teymî ile Hüreym b. Abdü-A'la rivâyet ettiler. Lâfız Âsim'ındır. (Dediler ki): Bize Mu'temir rivâyet etti. (Dedi ki): Ben babamdan dinledim. (Dedi ki): Bize Katâde Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: «Havzımın iki tarafının arası San'a ile Medine arası gibidir.» buyurmuşlar. 6139- Bize Harun b. Abdillah da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdüssamed rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm rivâyet etti. H. Bize Hasen b. Alî El-Hulvânî dahi rivâyet etti.. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Velid Et-Tayâhsı rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti. Her iki râvi Katâde'den, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Yalnız bunların ikisi de şekketmiş: «Yahut Medine ile Amman arasının misli gibidir.» demişlerdir. Ebû Avane'nin hadîsinde: «Havzımın iki kenarının arası» ifadesi vardır. 6140- Bana Yahya b. Habib El-Hârisî ile Muhammed b. Abdillah Er-Ruzzî de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hâlid b. Haris, Saîd'den, o da Katâde'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Enes şunu söyledi. Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Orada gökyüzünün yıldızları adedince altın ve gümüş ibrikler görülür.» buyurdular. 6141- Bu hadîsi bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeyban, Katâde'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bxmvin mislini söylemişler. Şunu da ziyade etti: «Yahut gökyüzünün yıldızları sayısından daha çoktur.» 6142- Bana Velîd b. Şüca' b. Velid Es-Sekûnî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rahimehüllah rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ziyad b. Hayseme, Simak b. Harb'den, o da Câbir b. Semura'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Dikkat! Ben sizin için havzın başına önce varacağım. Onun iki tarafının mesafesi' San'a ile Eyle arası gibidir. Ondaki ibrikler sanki yıldızlardır.» 6143- Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. EH Şeybe rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hatim b. İsmail Muhacir b. Mismar'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkas'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Câbir b. Semura'ya: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğin bir şeyi bana haber ver diye mektub yazdım ve hizmetçim Nâfi ile gönderdim. O da bana: . — Gerçekten ben onu: «Havzın başına ilk varacak benim...» buyururken işittim, diye cevab yazdı. Bu rivâyetlerin ekserisini Buhârî «Kitabu’r-Rıkâk»'da, Ukbe rivâyetini «Kitabu'l-Meğazî»'de, Ebû Hüreyre rivâyetini de «Kitabu'l-MüsâkaU'da tahric ettiği gibi, diğer sünen sahipleri de muhtelif bahislerde rivâyet etmişlerdir. Havz: İçerisinde su toplanan yerdir. Burada ondan murad cennet kapısındaki Havz-ı Kevser'dir. Bu havz mü'minler için hazırlanmış olup, halen mevcuttur. Bazıları Havz-ı Kevser'in sırattan sonra geldiğini, bir takımları da bunun aksini iddia etmişlerdir. Sahih olan şudur ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in iki tane Havz Kevser'i vardır. Bunların biri Cennetin içinde, diğeri dışındadır. Dışındakinin suyu oluklarla içerdeki havzdan gürül gürül akar. Dışardaki havzın yeri mahşerdir. Yani sırattan öncedir. Havz-ı Kevser'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e mahsus olduğu şöhret bulmuştur. Fakat Tirmizî'nin Hazret-i Semûra'dan merfu' olarak rivâyet ettiği bir hadîste ; «Her Peygamberin bir havzı vardır.» buyurulmuştur. Bu hadîsin mür-sel bir rivâyetini İbn Ebi'd-Dûnya sahih bir senedle tahric etmiştir. Onda şöyle buyurulmaktadır: «Her Peygamberin bir havzı vardır. Peygamber havzınin başında elinde sopa İle durur, ümmetinden tanıdığı kimseleri davet eder. Dikkat edin ki, Peygamberler tâbilerinin çokluğu ile iftihar ederler. Ben tâbilerimin hepsinin tâbilerinden çok olmasını ümid ederim.» Bu hadîsi Taberânî dahi Hazret-i Semûra'dan mevsul ve merfu olarak tahric etmiştir. Yalnız isnadında gevşeklik vardır. Hadîs sabit ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsus olarak yine Kevser kalır. Çünkü Kevserin bir eşinin başka bir peygambere verildiği nakledilmemiştir. Allahü teâlâ hazretleri Kevser Sûresinde Resûl-ü Ekrem'ine kevseri verdiğini bildirmekle imtihanda bulunmuştur. Havaric tâifesi ile Mutezileden Bazıları Havz-ı Kevser'i inkâr etmişlerdir. Bunlar mütevatir hadîslere ve selefin icmâma, halefin mezheb İmâmlarına muhalefette bulundukları için delâlete düşmüşlerdir. Kâdî Iyâz diyor ki: «Hadîsin zahirine göre Havz-ı Kevser'den içmek, hesap görüldükten ve cehennemden kurtulduktan sonra olacaktır. Arkasından bir daha susanmayacak hal budur. Bazıları ondan ancak cehennemden selâmet bulan kimselerin içmesi mukadder olduğunu söylemişlerdir. Ama bu ümmetden olup da ondan içen, sonra cehenneme girmesi mukadder olan bir kimsenin orada susuzlukla azab görmemesi, azabının başka suretle olması ihtimali de vardır. Çünkü zahire bakılırsa ondan bütün ümmet içecek, yalnız dinden dönüp de kâfir olan içemeyecektir.» Görülüyor ki, Havz-ı Kevser'in uzunluğu ve genişliği hakkında muhtelif mikdarlar beyan edilmiştir. Bunların en büyüğü havzın bir aylık yol kadar uzun, en küçüğü ise üç günlük yol mesafesinde olduğunu göstermektedir, Kâdî Iyâz bu hususta da şunları söylemiştir: «Bu çeşitli takdirlerden ileri gelmiştir. Bir hadîste vâki olmuş bir ihtilâf değildir ki râvilerden gelme bir ızdırab sayılsın. Bilâkis birçok sahabenin rivâyet ettiği muhtelif hadîslerde vâki olmuştur ki: Bunların yerlerinin de muhtelif olduğu bildirilmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her defasında havzınm büyüklüğüne hatırına gelen bir ibare ile misal veriyor. Bunu birbirine uzak memleketlerle canlandırarak zihinlere yaklaştırıyordu. Yoksa hakikî mesafeyi kasdetmezdi. İşte manâ cihetinden muhtelif olan rivâyetlerin araları böyle bulunur.» Ulemâ Havz Kevser'in uzunluğu ne ise genişliğinin de o olduğunu söylemişlerdir. Havz-ı Kevser'in maşrabalan hakkında da muhtelif beyanlar vârid olmuştur. Ezcümle bunların gökteki yıldızlar gibi oluşu dikkati çekmektedir. Çünkü buradaki teşbih hem kemiyyet, hem keyfiyet cihetinden yapılmış olabilir. Yani Havz-ı Kevser'in maşrabaları parlaklık cihetinden de, çokluk cihetinden de gökteki yıldızlara benzetilmiş olabilir. Nevevî'ye göre burada maksad kapların çokluğudur. Yani Havz-ı Kevser'in maşrabalan sayı itibariyle gökteki yıldızlardan çoktur.. Buna aklen veya şer'an bir mâni yoktur. Bilâkis şeriat bunu te'kid etmiş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Havzımın kaptan gökyüzünün yıldızlarının sayısından daha çoktur.» buyurmuştur. Kâdî Iyâz bu ifadeyi sayı çokluğuna işaret görmektedir. «Filân adam sopasını elinden bırakmaz» sözü nasıl mübalâğa için söylenir ve yalan sayılmazsa, haber verilen şey çok olduğu zaman mübalâğa yapmak da şer'an yalan sayılmaz. Meselâ: Birine bir şeyin çok söylendiğini ifade için: «Bunu sana bin defa söyledim» denilir. Bundan maksad bin adedi değil, çokluktur. Ancak haber verilen şey son derece çok değilse o zaman bu gibi mübalâğalar caiz değildir. Fakat Nevevî bu mütalâaya tarafdar olmamış «Doğrusu birincisidir» diyerek kabların sayı itibariyle yıldızlardan çok olduğunu tercih etmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Uhud şehidleri üzerine cenaze namazı kılmasını Nevevî dua etmiştir diye tefsirde bulunmuşsa da Hanefîler'e göre sadece dua okumuş değil, cenaze namazı kılmıştır. Bu husûsda hadîsin bir rivâyetinde: «Dirilerle Ölülere veda eden gibi hutbe okudu» denilmiştir. Bunun manâsı: Uhud şehidlerine giderek onların üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra onlara veda ederek Medîne'ye döndü ve dirilere Veda hutbesi okudu, demektir. Rivâyetlerin birinde geçen «Karanlık açık bir gecede...» tâbirinden murad bulutsuz, fakat ay karanlığı bir gece demektir. Böyle ay doğmamış bulutsuz gecelerde yıldızlar daha çok görünürler. Ay doğarsa onun ışığından birçok yıldızlar görünmez. Diğer bir rivâyette: «Ben havzımın kenarında Yemenliler için insanları koğacağım.» buyurulmuştur ki, bundan murad başka insanları koğarak Yemenlilerin gelmesine yol açmaktır. Yemenlilere gösterilecek bu ikram ve mükâfatın sebebi ilk müslümanlardan oluşları, güzel harekette bulunmaları ve ensârın esas itibariyle Yemenli olmalarıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in herkesten Önce havzı kevserin başına varması ise bütün ümmeti için büyük bir nimet ve ikramdır. Çünkü farat geleceklere şu ikramda bulunmak İçin bir yere ilk varan kimsedir. Kıyâmet gününde birçok kimselerin havz-ı kevsere yaklaşmışken araya bir hâil girerek ondan içemiyecekleri ve Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bunlar benim ümmetimdendir dediği halde kendisine: Sen onların senden sonra neler icad ettiğini bilmezdin...» diye "mukabele edileceğini bildiren rivâyetler hakkında Kâdî Iyâz şöyle demektedir: «Bu ibare havz-ı kevserden içemiyeceklerin dinden dönen mürtedler olduğunu söyleyenlere delildir. Bundan dolayıdır ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) höyleleri hakkında: «Uzak olsunlar! Uzak olsunlar!» buyurmuştur. Ümmetinin günahkârları hakkında o böyle bir söz söylemez. Bilâkis onlara şefaat eder. Hallerine üzülür. Bazıları bunların iki sınıf olduğunu söylerler. Birisi İslâm'dan değil de istikâmetten dönmüş âsi mürtedlerdir. Bunlar salih amelleri kötülüklerle değişenlerdir. Diğeri hakikaten küfre dönen mürtedlerdir. Tebdil ismi bunların ikisine de şâmildir,» Bu rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in istikbâle ait birçok mucizeleri vardır. |