23- Kur'ân ve Ezkarla Yapılan Rukyeye Karşılık Ücret Almanın Cevazı Bâbı 5863- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyin, Ebû Bişr'den, o da Ebü'l-Mütevekkil'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bizi kimseler bir seferde imişler ve Arab mahallelerinden bir mahalleye uğrayarak onlardan kendilerini misafir etmelerini istemişler. Fakat onlar misafir etmemişler. Ve bunlara: — İçinizde rukyeci var mı? Çünkü mahallenin ağasını zehirli hayvan sokmuştur. Yahut isabet almıştır, demişler. İçlerinden bir adam: — Evet! cevâbını vermiş ve ağaya vararak ona Fâtihâ ile rukye yapmış. Ar kaçığın dan adam iyileşmiş. Bu zâta bir sürü koyun vermişler. Fakat o koyunları kabul etmek istememiş ve: — Bu meseleyi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatayım da, ondan sonra bakarız, demiş. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek bunu ona anlatmış ve: — Ya Resûlallah! Vallahi Fatiha'dan başka bir şeyle rukye yapmadım, demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsemiş ve: «Onun rukye olduğunu nereden bildin?» demiş. Sonra: «Onlardan (koyunları) alın, bana da sizinle beraber bir hisse ayırın!», buyurmuşlar. 5864- Bize Muhammed b. Beşşâr ile Ebû Bekr b. Nâfi ikisi birden Gunder Muhammed b. Cafer'den, o da şu'be'den, o da Ebû Bişr'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîste o: «Fâtihâ'yı okumaya başladı. Tükürüğünü topluyor ve tükürüyordu. Derken adam iyileşti.» demiştir. 5865- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam b. Hassan, Muhammed b. Sîrin'den, o da kardeşi Ma'bed b. Sîrin'den, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Bir menzile indik. Derken bize bir katim gelerek: Mahallenin ağası zehirli hayvan taralından sokulmuştur. İçinizde rukye yapan var mı? diye sordu. Kadınla beraber bizden bir adam ayağa kalktı. Biz onun rukyeyi becerebileceğini sanmıyorduk. Adama Fâtihâ ile rukye yaptı, o da iyileşti. Kendisine (bir sürü) koyun verdiler. Bize de süt sundular. Bunun üzerine (biz ona): — Sen rukyeyi becerebiliyor muydun? dedik. — Ben ona Fâtihâ'dan başka bir şeyle rukye yapmadım ki... dedi. Şunu da İlâve etti: Koyunları kıpırdatmayı», tâ ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e varalım, dedim ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek bunu ona anlattık da: «Bunun rukye olduğunu nereden bilmiş? (Koyunları) taksim edin! Bana da sizinle beraber bir hisse ayırın!» buyurdular, 5866- Bana Muhammedi b. Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Hisam bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Yalnız o Şöyle deditir: «Bunun üzerine kadınla beraber bizden bir adam kalktı, biz onun rukyeci olduğunu sanmıyorduk.» Bu hadîsi Buhârî «İcâre» ve «Tıb» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Tıb'da, Nesâî «Tıb» ile «Kitâbü’l-Yevm ve'l-Leyle»'de; İbn Mâce «Kitâbü't-Ticârâtı»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin muhtelif rivâyetlerinden anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî'nin kumandasında otuz kişilik bir süvari seriyyesi göndermiş. Bunlar Arab kabilelerinden birine misafir olmak istemişler. Fakat kabul edilmemişler. Meğer o kabilenin reisini zehirli bir hayvan sokup dururmuş. Kurtarmak için her çâreye baş vurmuşlar. Fakat muvaffak olamamışlar. Nihayet bu se-riyyeye gelecek hallerini arzetmişler. İçlerinden biri kalkarak reisin üzerine üç veya yedi Fâtihâ okumuş ve reis derhal iyileşmiş. A'meş'in beyânına göre rukyeyi yapan zât râvi Ebû Said-i Hudri'nin kendisidir. O Fâtihâ'yı bitirince kabile reisi ipden boşanmış gibi rahatlayarak yürümüştür. Mükâfat olarak Hazret-i Ebû Saîd'e bir sürü koyun verilmişse de, o bunları hemen kabul etmemiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müracaat ederek, onun iznini aldıktan sonra kabule yanaşmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hâdiseye gülmüş ve ashabını taltif için koyunlardan kendisine de bir hisse ayrılmasını istemiştir. Katı': Koyun, keçi ve deve sürüsü, demektir. Lügat ulemâsının beyânına göre ekseriyetle sayılan on ile kırk arasında olan sürüye denir. Bazıları âdetçe onbeşle yirmibeş arasında bulunan sürüye kati' denildiğini söylemişlerdir. Burada ondan murad otuz koyundur. Nitekim rivâyetlerin birinde beyân edilmiştir. Kabile halkı yaralı reisleri için selîm demişlerdir, Selim, kurtulan, demektir. Halbuki bu kelime ile burada kurtulan değil, zehirli bir mahlûk tarafından yeni ışınlan kimse kasdedilmiştir.' Ulemâ bunun selâmetini dilemek için tefaulen söylendiğini bildirmişlerdir. Bu kelimeden «Başına gelene teslim olan» mânâsı kastedildiğini söyleyenler de vardır. |