21-Göz, Sıraca, Zehir ve Nazar için Rukye Yapmanın Müstehab Oluşu Bâbı 5846- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ali b. Müshir, Şeybânî'den, o da Abdurrahman b. Esved'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Âişe'ye rukye yapmanın hükmünü sordum da: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardan bir ev halkına her zehirli mahlûktan dolayı rukye yapmalarına ruhsat verdi, dedi. 5847- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüşeym Muğire'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardan bir ev halkına zehirden dolayı rukye yapmalarına ruhsat verdi. 5848- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İbn Ebî Ömer rivâyet ettiler. Lâfız İbn Ebî Ömer'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Abdi Kabbih b. Saîd'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âdeti şu idi: Bir insan bir yerinden şikâyet ederse yahut kendinde yara veya yaralanma bulunursa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) parmağı ile şöyle yapardı: Süfyân şehadet parmağını yere koymuş, sonra kaldırmış: «Bismillâhi! Yerimizin toprağı, bâzımızın tükürüğü ile. Bununla hastamız Rabbimizin izni ile düzelsin diye.» derdi. İbn Ebî Şeybe «yüşfâ» dedi. Züheyr ise «liyüşfâ sakîmünâ» dedi. 5849- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: Ahberanâ; Ebû Bekr ile Ebû Küreyb ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Lâfız bu ikisinindir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Bişr, Mis'ar'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'bed b. Hâlid, İbn Şeddad'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine nazar değmesinden rukye yapmasını emir buyururmuş. 5850- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mis'ar bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. 5851- Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Ma'bed b. Hâlid'den, o da Abdullah b. Şeddad'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. «Nazar değmesinden rukye yapmamı bana emir buyururdu.» 5852- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Âsım-ı Ahvel'den, o da Yûsuf b. Abdillah'dan, o da Enes b. Mâlik'den rukyeler hakkında haber verdi. Enes şöyle dedi: Zehirli hayvan sokmasında, sıraca'da ve nazar değmesinde rukyeye ruhsat verildi. 5853- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki) Bize Yahya b. Âdem, Süfyân'dan rivâyet etti. H. Bana Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen (bu zat İbn Sâlih'dir.) rivâyet etti. Her iki râvi Âsım'dan, o da Yûsuf b. Abdillah'dan, o da Enes'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nazar değmesine, zehirli hayvan sokmasına ve sıraca hastalığına karşı rukye yapmaya ruhsat verdi. Süiyân'ın hadîsinde «Yûsuf b. Abdillah b. Haris» denilmiştir. 5854- Bana Ebû'r-Rabi' Süleyman b. Dâvud rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Harb rivâyet etti. Bana Muhammed b. Velid Ez-Zübeydî, Zührî'den, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Zeyneb binti Ümmü Seleme'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Ümmü Seleme'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcesi Ümmü Seleme'nin evinde bir cariyenin yüzünde sarılık görerek: «Bu cariyeye nazar değmiş, ona hemen rukye yapın. » buyurmuşlar. Yani yüzünde sarılık varmış. 5855- Bana Ukbe b. Mükrem El-Ammî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Âsim İbn Cüreyc'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bana da Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Cabir b. Abdiîlah'i şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazm oğullarına yılana rukye yapmaya ruhsat verdi. Esma binti Umeys'e de şöyle buyurdu: «Bana ne oluyor ki, kardeşim oğullarının cisimlerini erimiş görüyorum. Aceb bir hacetleri mi var?» Esma: — Hayır! (Yok!) Lâkin onlara çabuk nazar değiyor, demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onlara rukye yap!» buyurmuş. Esma Dedi ki: Ben kendisine arzettim, fakat o: «Onlara sen rukye yap!» buyurdular. 5856- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yılana rukye yapmak için Amr oğullarına ruhsat verdi, 5857- Ebü'z-Zübeyr Dedi ki: Ben Câbir b. Abdillah'i da şunu söylerken işittim: Bizden bir adamı akreb soktu. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte oturuyorduk. Bunun üzerine bir adam: — Ya Resûlallah! Rukye yapayım mı? diye sordu. «Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın» buyurdular. 5858- Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o şöyle dedi: «Bunun üzerine cemaattan bir adam: — Ona rukye yapayım ya Resûlallah! dedi.» (Sadece) Rukye yapayım, demedi. 5859- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' Â'meş'den, o da Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Benim bir dayım vardı. Akrebe karşı rtıkye yapardı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukyeyi yasak etti. Müteakiben ona gelerek: — Ya Resûlallah! Gerçekten Sen rukyeyi yasak ettin, ama ben akrebe karşı rukye yapıyorum, dedi. Bunun üzerine: «Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın!»buyur-dular. 5860- Bize bu hadîsi Osman b. Ebî Şeybe de rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Cerir, A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. 5861- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukyeyi yasak etti. Derken Amr b. Hazm oğulları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: — Ya Resûlallah! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrebe karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin, dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine: «Bir beis görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirce hemen fayda versin!» buyurdular. Bu rivâyetleri Buhârî, Nesâî veİbn Mâce “Kitâbü't-Tıb»'da tahric etmişlerdi;-. Nemle: İnsanın yanlarında çıkan ve sıraca denilen yaralardır. Hume: Zehir, demektir. Burada bundan her nevi zehirli hayvan kas-dedilmiştir. Bâbımızın üçüncü rivâyetini teşkil eden Hazret-i Âişe hadîsinin mânâsı şudur: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şehadet parmağı ile kendi tükrüğünü alır, sonra parmağım toprağa sürerek ona. yerden bir şeyler yapışmasını sağlar, sonra yara veya hasta olan yeri onunla sıvazlar, bir yandan da bu duayı okurdu. Yerimizin toprağından murad butun yeryüzü ise de bâzılarına göre bereketinden dolayı bununla hassaten Medîne’nin toprağı kastedilmiştir. Nazra: Nazar değmesi, demektir. Bazıları bunun şeytan çarpması, yahut cinlerin nazar etmesi mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hattâbî: «Cinlerin nazarı oktan daha süratli geçer.» demiştir. Rivâyetlerin bâzılarında: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ruk-yeye ruhsat verdi.» denilmesinden anlaşılıyor ki: Evvelce onu yasak et-migmiş. Bu babda İbn Şihâb şunları söylemiştir: «Duydum ki, ulemâdan bazı kimseler: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelinceye kadar rukyeyi yasak etmişti. O zamanlar rukyede birçok şirk sözleri bulunurdu. Medine'ye geldiği vakit ashabından bir zâtı zehirli hayvan soktu. Ashab: Ya Resûlallah! Haznı oğulları zehire karşı rukye yaparlardı. Sen rukyeyi yasak edince onlar da bıraktı, dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bana Ümâre'yi çağırın!» dedi. Ümâre, Bedir gazasına iştirak etmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bana rukyeni göster!» dedi. O da rukyesini arzetti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onda bir beis görmeyerek izin verdi, demişlerdir.» Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bana ne oluyor ki, kardeşim oğullarının cisimlerini erimiş görüyorum.» sözünden muradı: Cafer (radıyallahü anh)’in çocuklarıdır. Bu rivâyetler mezkûr dertlere karşı rukye yapmanın müstehab olduğuna delildirler. Ulemânın beyânına göre rukye manevî bir tebâbet idi. Herhangi bir hastalıktan dolayı halk ağzı dualı salâh ve takva sahibi zevata müracaat eder, kendilerini onlara okutmakla şifâ ararlardı. Sonraları rukye için ehil zevat azalınca maddî tababete müracaat ettiler. Ve bu tababet günümüze kadar sürüp gçldi. |