41- Cennetin Şehide Sabit Olması Bâbı 5022- Bize Saîd b. Amr el-Eş'as ile Süveyd b. Saîd rivâyet ettiler. Lâfız Saîd'indir. (Dedi ki): Bize Süfyân, Amr'dan naklen haber verdi. O da Câbir'i şunu söylerken işitmiş: Bir adam: — Ben öldürülürsem nerede olurum ya Resûlallah? Dedi. «Cennette!» buyurdu. Bunun üzerine elinde bulunan hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar çarpıştı. Süveyd'in hadîsinde: Uhud harbi günü bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dedi ki...» cümlesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Megâzi»'de; Nesâî «Cihad» bahsinde tah-rîc etmişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sual soran zatın Umeyr b. Humân olduğu söylenir. «Et-Tevdîh» adlı eserde: «Bu zât Umeyr b. Humâm b. Cemûh el-Ensârî’dir. Sahâbe arasında ondan başka Umeyr b. Humâm yoktur.» denilmektedir. Bu hadîsde suâlin Uhud harbinde sorulduğu bildiriliyor. Bâbımızın Hazret-i Enes rivâyetinde ise vak'anın Bedir gazasındatiği görülüyor. Aynî: «Zahire göre bunlar iki zatın başına gelmiş iki hâdisedir; doğrusu da budur.» diyor. Hadîs-i şerif: şehidin cennetlik olduğuna; hayıra koşmanın lüzumuna delildir. 5023- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Zekeriyyâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Benî Nebît (kabilesin)'den bir zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi. H. Bize Ahmed b. Cenâb el-Missîsî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Îsâ (yani Ibnİ Yûnus) Zekeriyyâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen rivâyet etti. Berâ' Şöyle dedi: Ensar’ın bir kabilesi olan Benî Nebit'den bir adam gelerek: Ben Allah'dan başka ilâh olmadığına; senin Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim., dedi. Sonra ilerledi; ve öldürülünceye kadar harb-etti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu adam, az amel işledi ama çok ecir kazandı!» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu hadisi şehidin yüce mertebesine ve yüksek makamına bir şehâdettir. Bâzı amellerde bu imtiyaz vardır. Meselâ: Kelime-i tevhîd böyledir. Ona hiç bir şey denk olamaz. 5024- Bize Ebû Bekir b. Nadr b. Ebi'n-Nadr ile Harun b. Abdillâh, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Hâşim b. Kaasim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman —ki, İbn'l-Muğira'dır— Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Büseyse'yi, Ebû Süfyân'ın kervanı ne yaptığını görmek için casus olarak gönderdi. Büseyse evde ben ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den başka kimse yokken geldi. (Râvî: Kadınlarından, birini istisna edip etmediğini bilmiyorum demiş.) Ve kendisine gördüğünü anlattı. Az sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (dışarı) çıkarak konuştu ve şunian söyledi: «Bizim bir isteğimiz var! Kİmin hazır hayvanı varsa hemen bizimle birlikte binsin!..» «Bunun üzerine bazı kimseler Medine'nin yukarısında bulunan binek hayvanlarım almak için ondan izin istemeye başladılar. Fakat o: «Hayır! Yalnız hayvanı hazır olan (binecek)!» buyurdu. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le ashabı yola revan oldular. Ve müşriklerden önce Bedr'e vardılar. Müşrikler de geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben başında olmadıkça sakın sizden hiç bir kimse bir şeye ilerlemesin!» buyurdu. Derken müşrikler yaklaştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Kalkın! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete!..» buyurdu. Umeyr b. Humâm El-Ensârî: — Ya Resûlallah! Genişiği göklerle yer kadar olan cennet ha? Dedi. «Evet!» buyurdular. Umeyr: — Hele hele!.. Dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Seni hele hele demeye sevkeden nedir?» diye sordu. Umeyr: — Hayır vallahi ya Resûlallah! Cennet ehlinden olmamı ümîd etmekten başka bir şey yok! dedi. «Öyle ise sen onun ehlindensin!» buyurdular. Bunun üzerine Umeyr torbasından birkaç hurma çıkararak onlardan yemeye başladı. Sonra şunları söyledi: —Eğer ben bu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam bu gerçekten uzun bir hayâttır!.. Hemen elindeki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar müşriklerle harbetti. «Bah bah» kelimesi hayır hususunda bir işi büyültmeye delâlet eder. Bu kelime «bahin bahin» şeklinde de okunur. Ulemâdan bazılarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in; «Senİ hele hele demeye sevk eden nedir?» diye sormasından Hazret-i Umeyr biraz telâşlanmış; kendi sözünü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin düşünmeden söylenmiş şaka gibi bir şey telakki ettiğini sanmıştır. Cevabına yeminle başlaması bundandır. «Bu gerçekten uzun bir hayattır.» cümlesinden murâd: acele şehid olmak istediğini bildirmektir. Netekim bunu söyler söylemez hurmaları atmış; ve savaşa atılarak şehîd düşmüştür. 5025- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Kuteybe b. Saîd rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Kuteybe: Haddesena tâbirini kullandı.) Yahya: Bize Ca'fer b. Süleyman, Ebû Imrân El-Cevnî'den, o da Ebû Bekir b. Abdillâh b. Kays'dan, o da babasından naklen haber verdi., dedi. Babası şöyie demiş: Ben babamı düşman karşısında iken şunu söylerken ıdinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Muhakkak cennet kapıları kılıçların gölgeleri altındadır.» buyurdu. Bunun üzerine pejmürde kılıklı bir adam ayağa kalkarak: — Yâ Ebâ Mûsâ! Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) söylerken sen mi işittin? Dedi. Ebû Mûsâ: — Evet! Cevabını verdi. Derken arkadaşlarına dönerek: — Sizlere selâm eylerim! Dedi. Sonra kılıcının kınım kırarak attı. Sonra kılıcı ile düşmana yürüyerek öldürülünceye kadar onunla vurdu. Ebû Mûsâ, râvi Abdullah b. Kays’ın künyesidir. Nevevî'nin beyânına göre ulemâ: «Bu hadîsin mânâsı: cihâd ve harbe iştirak cennete girmenin yolu ve sebebidir.» demişlerdir. Yahut kılıçlar, harbde düşmana yaklaşmaktan kinayedir. Burada hassaten kılıçların zikredilmesi araplarm ekseri silâhları kılıç olduğundandır. Yahut hadisden maksad: cihadın neticesi cennettir, demektir. Bu takdirde hadîs bir teşbîh-i beliğ olur. 5026- Bize Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sabit, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle dedi: Bir takım insanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Bize Kur'ân ve sünneti öğretecek adamlar gönder! Dediler. O da kendilerine Ensardan Kurrâ' ednilen ve içlerinde dayım Haram da bulunan yetmiş kişi gönderdi. Bunlar Kur'ân okuyor; geceleri ders alıp öğreniyor, gündüzleri de su getirip mescide koyuyor; odun toplayıp satıyor; onunla Sofa halkına ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. İşte bu zevatı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara gönderdi. Ama daha yerlerine varmadan önlerine çıkarak onları Öldürdüler. Onlar da: — Allahım! Bizden Peygamberimize ilet ki, biz sana kavuştuk. Ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun! Dediler. Bir adam da Enes'üı dayısı Harâm'a arkasından gelerek onu okla yaraladı: hattâ oku geçirdi. Bunun üzerine Haram: — Kâ'be'nin Rabbine yemin ederim ki muvaffak oldum! Dedİ. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ashabına: «Şüphesiz ki dîn kardeşleriniz öldürüldüler. Hem de şunu söylediler: Allahım! Bizden Peygamberimize ilet ki, biz sana kavuştuk: ve senden razı olduk. Sen de bizden razı oldun!» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Cihâd» ve «Megâzî» bahislerinde tahric etmiştir. Bahis mevzuu vak'a tarihlerde «Bi'ri Maune» vak'ası nâmı ile anılır. Bu vak'a hicretin dördüncü yılında olmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelen hey'et Benî Süleym kabilesine mensûb idiler. Burada gelenlerin Kur'ân ve hadis öğretecek kimseler istedikleri bildiriliyor. Buhârî'nin «Megâzî» bahsindeki rivâyetinde, Benî Süleym’in Ri’l- Zekvân, Usayye ve Beni Lahya kollarının Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den düşmanlarına karşı imdad istedikleri görülüyorsa da şüphesiz hâdise birdir. İhtimal gelen hey'et hem Kur'ân ve hadîs öğretecek hern de icabında düşmana karşı yardım edecek kimseler istemişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlara yetmiş kişilik güzide bir irfan ordusu göndermişti, içlerinde Hazret-i Enes b. Mâlik'in dayısı Haram b. Mİlhân da vardı. Hey'et «Bi'r-i Maûne» denilen bir kuyunun yanına varınca içlerinden Hazret-i Haram'ı Müşriklerin reisi olan Âmir b. Tufeyl'e gönderdiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz bu adamdan emin değildi. Onun için gelen hey'ete hemen icabet edivermemiş; endişesini bildirmişti. Fakat gelenler yüzde yüz te'mînatta bulununca muvafakat göstermişti. Netice Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in endişesinde haklı olduğunu gösterdi. Âmir, Hazret-i Harâm'ı şehid etti. Haram (radıyallahü anhûma)’ın: «muvaffak olduin!» diyerek ettiği yemin şehidliğe muvaffak oldum!» manasınadır. Hazret-i Haram dönmeyince arkadaşları onu aramak için yola çıkmış; fakat yolda Amir'in adamları tarafından şehîd edilmişlerdi. Bu zevatın şehîd edildiklerini ve son demlerinde söyledikleri sözleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Cebrail (aleyhisselâm) haber vermiştir. Bu cihet Buhârî'nin rivâyetinde açıkça zikredilmiştir. 5027- Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'den rivâyet etti. (Dedi ki): Enes şunları söyledi: Bana da kendi adı verilen amcam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Bedir'de bulunmadığını söyledi. Bu ona güç gelmiş. (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bulunduğu ilk harbde bulunmadım. Allah bana bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte bir harb gösterdi ise işte ne yaptığımı Allah görüyor!.. Başkasını söylemekten çekindi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Uhud gününde bulundu. Karşısına Sa'd b. Muâz çıktı. Enes ona: — Yâ Ebâ Amr, nereye? Ah (şu) cennetin kokusu!.. Onu Uhud'un yanında buluyorum! Dedi. Arkacığından küffarla harbetti. Nihayet Öldürüldü. Ve cesedinde kimi vurmadan, kimi yaralama ve ok izinden seksen küsur yara bulundu. Kız kardeşi —halam— Rubeyyi' binti Nadr: — Kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim! Dedi. Ve şu âyet indi: "Mü’minlerden öyle adamlar ki, Allah'a verdikleri sözde sâdık kaldılar. Onlardan bazısı vefat etti; bazısı da bekliyor. Ama hiç bir tebdil yapmadılar, Sûre-i Ahzâb âyet: 23 " Bu âyetin onunla arkadaşları hakkında indiğini sanırlardı. Bu Hadîsin benzerini Buhârî «Cİhâd» bahsinde tahrîc etmiştir. Hadîsin râvîsi Enes b. Mâlik, yararlıklarından bahsettiği amcası da Enes b. Nadr'dır. Hadîsin muhtelif rivâyetlerinden anlaşılıyor ki, Hazret-i Enes b. Nadr Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ile iştirak ettiği gazada yani Bedîr'de bulunamamasına çok üzülmüş ve: «Yâ Resûlallah, senin müşriklerle yaptığın ilk cenkte bulunamadım ama Allah bana müşriklerle cengi nasib ederse ne yapacağımı görecektir!» demiş. Bilâhare kendisine Uhud harbî nasîb olmuş. Orada müslümanların bozulduğunu görünce: «Allahım, bunların yaptıklarından dolayı senden özür dilerim. Bu müşriklerin yaptıklarından da sana berâet arzederim!» demiş. Bu arada karcısına bozgun halde Sa'd b. Muâz çıkmış. Evs kabilesinin reîsi olan bu zât o gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yerinden sabit kalanlardanmış. Enes (radıyallahü anhûm) ona Müslîmin rivâyetinde: «nereye?» Buhârî'nin rivâyetinde: «Yâ Sa'd b. Muâz! Cenneti! (dilerim) Yemin olsun onun kokusunu Uhud'un yanında buluyorum.» diye seslenmiş. Ve harbe atılmış... Hazret-i Sa'd: «Yâ Resûlallah! Ben onun yaptığını anlatmaya kaadir değilim» demiş. «Onu (yani cennetin kokusunu) Uhud dağının yanında buluyorum!» sözü hakkında İbn Battal ve başkaları şunları söylemişlerdir: «Bu sözün hakikat olması muhtemeldir; ve Hazret-i Enes hakîkaten cennetin kokusunu duymuştur. Yahut güzel bir koku hissetmiş de onu cennet kokusu diye artmıştır, Şehidler için hazırlanan cenneti gözünün önüne getirerek onun burada savaş meydanında olduğunu tasavvur etmiş olması da caizdir. Bu takdirde mânâ şöyle olur: «Ben pekâlâ biliyorum ki cennet bu yerde kazanılır. Bundan dolayı ona can atıyorum.» Hazret-i Enes'in tanınmaz hale gelmesi, aldığı seksen küsur yaradan ve müşrikler tarafından ağzı, burnu ve sair uzuvları kesildiğîndendir. Hadîs-i şerif: Enes b. Nadr (radıyallahü anhûma)'ın faziletine ve cihadda bezli cân etmenin caiz olduğuna delildir. |