Geri

   

 

 

 

İleri

 

10- Halifelerin Bey'atına Sıralarına Göre Riayetin Vacib Olması Bâbı

4879- Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Furât El-Kazzâz’dan, o da Ebû Hâzim'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Ebû Hüreyre ile beş sene düşüp kalktım. Ve onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs rivâyet ederken dinledim. Şöyle buyurmuşlar:

«Beni İsrail'i Peygamberler İdare ederdi. Bir peygamber vefat etti mi yerine (başka) bir peygamber geçerdi. Şu muhakkaktır ki, benden sonra peygamber yoktur. Ama halîfeler gelecek hem de çok olacaklardır. Ashab:

— O halde bize ne emredersin? demişler.

«Birinciye ve ondan sonra gelene (sıra İle) yaptığınız bey'atı tutun! Onlara haklarını verin! Çünkü Allah raiyye yaptığı kimselerden dolayı onlara suâl soracaktır!» buyurmuş.

4880- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Abdullah b. Berrâd El-Eş'ârî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Hasen b. Furât'dan, o da babasından bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Enbiyâ» da; İbn Mâce «Cihâd» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Hadîs-i şerif istikbâle âid vukuatı haber veren bir mu'cizedir. Mânası şudur:

Bir halîfeye bey'at edildikten sonra ikinci bir halîfeye de bey'at olunursa, birinciye yapılan bey'at sahihtir. Ona verilen sözde durmak icab eder. İkinciye yapılan bey'at bâtıldır. Ona verilen sözü tutmak haram olduğu gibi o şahsın, hilâfeti istemesi de haramdır. Bu hususta ikinci halîfeye rey verenlerin birincinin halîfe seçildiğini bilip bilmemeleri İle seçilen halîfelerin ikisine de bir şehirden veya ayrı ayrı yerlerden olmaları hükmü değiştirmez.

Nevevî: «Bizim ulemamızla cumhûru ulemanın mezhepleri budur; doğrusu da budur!» diyor. Bâzılar: «Eski halîfenin hemşehrisi olan zât halîfe olur.» demiş; bir takımları da halifelik isteyen iki zâtın kur'a çekileceğim söylemîşlerse de Nevevî bu iki kavlin fâsid olduğunu bildirdikten sonra şunları söylemiştir: «İslâm diyarı genişlesin genişlemesin bir asırda iki halîfeye bey'at caiz olmayacağına ulemâ ittifak etmişlerdir...»

Hadîs-i şerif ölen bir kimse için «helâk oldu» demenin caiz olduğuna da delâlet etmektedir. Bu hususta Kur'ân ve sünnette bir çok misâller vardır.

4881- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû’l-Ahvas ile Vekî' rivâyet ettiler. H.

Bana Ebû Saîd El-Eşecc de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H.

Bize Ebû Küreyb ile İbn Nümeyr dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki). Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H.

Bize İshak b. İbrahim ile Aliy b. Haşrem de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da Zeyd b. Vehb'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Söylememiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Mesele şu ki: benden sonra kayırma ve kabul edemeyeceğiniz işler olacaktır.» buyurdu. Ashâb:

«— Yâ Resûlüllah! Bizden buna yetişene ne emredersin? Dediler:

«Borcunuz olan hakkı edâ edersiniz; lehinize olanı da Allah'dan İstersiniz.» buyurdular,

Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb» ve «Fiten» bahislerinde; Tirmizî'de «Kitâbül-Fiten» de tahrîc etmişlerdir.

Eseranm mânâsını ve okunuş şekillerim az yukarıda görmüştük. Burada ondan murâd: âmirlerin Beytülmâle aid mallan benimseyip kayırmalarıdır.

Bu hadîs dahi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin mucizelerinden biridir.

Nevevî: «Bu ihbar tekrar tekrar vuku bulmuştur.» diyor.

Hadîs-i şerîf âmirleri dinleyip itaat etmeye, onlar zâlim bile olsalar haklan olan itaati kendilerine göstermeye teşvik etmektedir.

«Lehinize olanı da Allah'dan istersiniz!» cümlesinden murâd: Zâlim âmirlerin ıslâhı ve serlerinin defi için Allah'a niyazda bulunursunuz demektir.

4882- Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahîm rivâyet ettiler. (İshâk: Bize haber verdi tâbirini kullandı.) Züheyr: Bize Cerîr, A'meş'den, o da Zeyd b. Vehb'den, o da Abdurı'ahmân b. Abdi Rabbil-kâbe'den naklen rivâyet etti dedi. Abdurrahmân Şöyle dedi:

Mescide girdim. Bir de baktım Abdullah b. Amr b. As Kâtenin gölgesinde oturuyor! İnsanlar başına toplanmışlar: Ben de yanlarına gelerek onu dinlemeye oturdum. Şunları söyledi:

— Bir seferde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Bir menzile indik. Kimimiz çadırını düzeltiyor; Kimimiz ok atma yarışı yapıyor; bâzılarımız da mer'adaki hayvanlarının başında bulunuyordu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in münâdîsi: Namaza toplan! Diye seslendi. Biz de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına toplandık. Şunları söyledi:

«Gerçekten benden önce hiç bir peygamber geçmemiştir ki. bildiklerinin hayırlısını ümmetine göstermesi ve bildiklerinin kötüsünden onları sakındırması boynuna borç olmasın! Şüphesiz sîzin şu ümmetinizin afiyeti evveline verilmiştir. Ahirine belâ ve yadırgadıkları bir takım şeyler İsabet edecektir. Bir fitne gelecek ki bazısı bazısını hafifletecek! Öyle fitne gelecek, mü'mîn: Bu benim helâkimdir diyecek! Sonra açılacak. Fİtne gelecek, mü'-mîn: Bu budur diyecek! İmdi kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulmak İsterse ecel! Allah'a ve âhiret gününe îmân etfîği hâlde gelsin. Ve insanlara kendine yapılmasını dilediği şeyi yapsın! Bir kimse bir hükümdara bey'at eder de ona saklayan elini ve kalbinin semeresini verirse elinden geldiği fakdîrde hemen ona itaat etsin! Başka bîri gelir de onunla çekişirse o gelenin boynunu vuruverîn!»

Ben Abdullaha yaklaşarak: Allah aşkına! Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin? Dedim. Bunun üzerine iki eli île kulaklarına ve kalbine uzandı. Ve: onu iki kulağım işitti; kalbını de belledi. Dedi. Ben kendisine:

— İşte amcan oğlu Muâviye! Bize mallarımızı aramızda bâtılla yememizi ve kendimizi Öldürmemizi emrediyor; halbuki Allah:

"Ey îmân edenler! Kendi aranızda mallarınızı bâtıla yemeyin! Meğer ki, sizin rızanızla bir ticaret ola! Kendinizi de öldürmeyin! Şüphesiz ki Allah size acıyıcıdır." Nisa Sûresi âyet: 29 buyuruyor. Dedim. Biraz sustu. Sonra:

— Sen ona Allah'a itaat hususunda itaat; Allah'a isyan hususunda da isyan et! Dedi.

4883- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbn Nümeyr ve Ebû Saîd El-Eşecc de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vekî, rivâyet etti. H.

Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Her iki râvî A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

4884- Bana Muhammed b. Râfi' dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Münzir İsmail b. Ömer rivâyet etti.

(Dedi ki); Bize Yûnus b. Ebî İshâk El-Hemdânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Ebî's-Sefer, Amir'den, o da Abdurrahman b. Abdi Kabbilkâ'beti's-Sâidi’den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Ben kâ’benin yanında bir cemâat gördüm... Ve râvî hadîsi A'meş'in hadîsi gibi rivâyet etmiştir.

Kâdî Iyaz ekseriyetle râvîlerden onu «yürakkıku» şeklinde rivâyet etmiştir, ki:

«Birbirini inceltecek yânı hafifletecek; çünkü sonraki evvelkinden daha büyük olacaktır.» manasınadır. Mâmâfîh bu kelimenin «birbirine benzer» ve «birbirine karışır da gidip gelir» mânâlarına geldiğini söyleyenler olduğu gibi «bir birini iter» demek olduğunu iddia edenler de olmuştur.

«Feyerfuku» fayda verir; yardım eder demektir. «Feyedfikıo ise iter ve döker mânâlarına gelir.

«Ve insanlara kendine yapılmasını dilediği şeyi yapsın!» cümlesi ce-vâmiulkelimdendir. (Yânî sözü az, mânâsı çok olan cümlelerdendir.)

Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimize mahsustur. Bu cümle mühim bir kaidedir. Müslüman buna dikkat etmeli ve kendisine ne yapılmasını isterse başkalarına da onu yapmalıdır.

«İşte amcan oğlu Muâviye! Bize mallarımızı aramızda bâtılla yememizi ve kendimizi öldürmemizi emrediyor...» ifadesinden maksad şudur; Bu zât Abdullah b. Amr’ın sözlerini dinleyip birinci halîfeye itaatin lüzumunu, onunla çekişen ikincinin Öldürülmesi îcâbettiğini anlayınca bu vasfın Hazret-i Muâviye'de de -bulunduğunu düşünmüştür. Çünkü evvelâ Hazret-i Alî'ye bey'at edilmiş; Muâviye sonradan ona muarız çıkmıştır. O halde Muâviye'nin Hazret-i Ali île yaptığı muharebede askerlerine sarf ettiği para ve erzak, malı bâtılla yemektir. Muâviye'nin Alî (radıyallahü anh) ile harbetmesi de haksız yere insan öldürmektir... Hazret-i Abdullah buna bir müddet susarak düşündükten sonra cevâp vermiş; ve Muâviye (radıyallahü anh)'ın Allah'a itaat hususundaki emirlerine itaat etmesini; Allah'a ısyân için emir verirse İtaat değil kendisine isyan etmesini tavsiye etmiştir. Bu gösterir ki, tâyin ve bey'at olmaksızın zorla hükümdar olan bir kimseye itaat da vâcibtir.