22- Ahdini Bozanlarla Harb Etmenin ve Kal'a Sahiblerini Âdil, Hükme Ehil Bir Hakimin Hükmüne Havale Eylemenin Cevazı Bâbı 4695- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. El-Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. Ebû Bekir: Bize Gunder, Şu'be'den rivâyet etti, dedi. Ötekilerse: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den naklen rivâyet etti, dediler. Sa'd Şöyle dedi: Ben Ebû Ünıâme b. Sehl b. Huneyf’i şöyle derken işittim: Ben Ebû Saîd-i Hudrî'yi şunu söyler» keo işittim: Kureyzalılar (kalalarından) Sa'd b. Muâz'ın hakemliğine indiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sa'd'a haber gönderdi. O da bir merkeb üzerinde yanlarına geldi. Mescide yaklaşınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'a: «Ulunuza (yahut en hayırlınıza) ayağa kalkın!» buyurdu. Sonra: «Gerçekten bunlar senin hükmüne razı oldular!» dedi. Sa'd: — Harbe yarayanlarını öldürür; karı kızanlarını da esir edersin! dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah'ın hükmü ile hükmettin!» ve galiba «Melik'in hükmü île hükmettin I» buyurdular, İbn'l-Müsennâ: «Ve galiba Melik'in hükmü ile hükmettin buyurdu.» cümlesini zikretmedi. 4696- Bize Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi, Şu'be'den bu isnâdla rivâyet etti. Ve hadîsinde şöyle dedi: «Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten onlar hakkında Allah'ın hükmü ile hüküm verdin!» Buyurdu. Bir defa da: «Gerçekten Melik'in hükmü ile hükmettin!» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâd», «Kitâbü'l-isti'zân» ve «Kitâbü’l-Megâzî.'de; Ebû Dâvûd «Kitabü'l-Edeb»'de; Nesâî «Menâkıb», «Siyer» ve «Fedâil» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Sa'd b. Muâz (radıyallahü anh) Evs kabîlesindendir. Evs kabilesi Benî Kureyza'tun müttefiki idi. Meşhur rivâyete göre Evsliler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Benî Kureyza'nın affını istemişler; o da: «Benî Kureyza hakkında sizden bir adamın hakemliğine razı olmaz mısınız?» diye sormuştu. Yahûdiler Sa'd b. Muâz'in hakemliğini kabul ettiklerini söylemişler; bunun üzerine Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Sa'd'a haber gönderdi. Hazret-i Sa'd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına Ensâr'dan bazı akrabası ile birlikte gelmiş; ve Yahûdiler tarafından karşılanarak kendisine: «Yakınlarına iyilik et!» denilmişti. O da kendilerine şu cevabı verdi: «Gerçekten Sa'd için Allah uğrunda hiç bir kimsenin levmine aldırış etmeyeceği zaman gelmiştir!» Bundan sonra da hükmünü verdi. Kâdî Iyâz bu hadîsteki mescid kelimesinin râvi tarafından yapılmış bir tashif olmasını muhtemel görmektedir. Bu rivâyet Buhârî’de de «mescide yaklaşınca» şeklindedir. Kâdî şöyle diyor: «Eğer bundan Mescid-i Nebevi'yi kasdetti ise ben bunu vehim sayarım. Çünkü Sa'd Mescid-i Nebev!'den gelmişti. Nitekim ikinci rivâyette tasrîh edildiği vecihle Hazret-i Sa'd orada bulunuyordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sa'd'a haber gönderdiği zaman Benî Kureyza'nın yanında idi. Sa'd'a, gelmesi için oradan haber göndermişti. Eğer râvi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Benî Kureyza'da kaldığı müddetçe içinde namaz kılmak için bir mescid sınırladığını söylemek istedi ise vehim yoktur. Sahih olan rivâyet, Müslim'den başkalarının rivâyetidir ki, onda: Sa'd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yaklaşınca... denilmiştir...» Yine Kâdî Iyâz'in beyanına göre hadîste gecen «Melik» tâbiri «Sahîh-i Müslim»in bazı nüshalarında «melek» şeklinde; «Sahîh-i Buhârî»nin bazı nüshalarında ise hem «melik» hem de «melek» olarak harekelenmiştir. Kâdî: «Eğer melek rivâyeti doğru ise ondan murâd Cibrîl (aleyhisselâm)'dır.» diyorsa da İbn'l-Cevzi bunu iki vecihle reddetmiştir: 1- Gökten Yahûdiler hakkında meleğin bir şey indirdiği naklolunmamıştır. Bir şey indirmiş olsaydı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona tâbi' olur: Sad’ın içtihadını terk ederdi. 2- Sahihin bazı lâfızlarında: «Onlar hakkında Allah'ın hükmü ile hükmettin!» buyurulm ustur. Mâmâfîh İbn Tîn her iki okunuşa göre de mânânın bir olduğunu söylemiştir. 4697- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Alâ El-Hemdânî ikisi birden İbn Nümeyr'den rivâyet ettiler. İbnü’l-Alâ' dedi ki: Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Sa'd Hendek günü yaralandı. Onu Kureyş'ten İbni Arika denilen bir adam kolundaki şah damarından yaraladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde ona bir çadır kurdu; onu yakından dolaşıyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hendek'ten dönünce silâhı bırakarak yıkandı. Az sonra Cibrîl geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun başından tozu silkiyordu. Cibrîl: «Silâhı bıraktın mı? Vallahi biz onu bırakmadık! Onların karşısına çık!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Nereye?» diye sordu. O da Benî Kureyza'ya işaret etti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla harb etti. Binnetice onun hükmüne râm oldular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onlar hakkındaki hakemliği Sa'd'a devretti. Sa'd: —Ben de onlar hakkında harbe yarayanlarının öldürülmesine, çocuk ve kadınlarının esir edilmesine ve mallarının taksimine hükmediyorum! dedi. 4698- Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Babam şunu söyledi: Bana da haber verildi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten onlar hakkında Allah (azze ve celle)'nin hükmü ile hükmettiril» buyurmuşlar. 4699- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Nümeyr, Hişâm'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Âişe'den naklen haber verdi ki, Sa'd yarası kuruyup iyileşmeye yüz tuttuğu şurada şunları söylemiş: — Allahım! Sen biliyorsun ki, benim için senin yolunda, Resûlün (sallallahü aleyhi ve sellem)’i yalanlayıp yurdundan çıkaran bir kavimle cihâd etmekten daha sevimli bir nesne yoktur. Allahım! Eğer Kureyş harbinden bir şey kaldı ise beni (sağ) bırak da senin uğrunda onlarla mücâhede edeyim! Allahım! Ben zannediyorum ki, sen bizimle onların arasındaki harbi bıraktın. Şayet onlarla aramızdaki harbi bıraktı isen şu yarayı patlat da Ölümümü ondan yap! Derken yara gırtlağından patlamış. Oradakileri kanın kendilerine doğru akmasından başka ürküten bir şey olmamış. (Mescidde onunla beraber Benî Gifâr'dan bir çadır varmış.) Oradakiler: — Sizin tarafınızdan bize gelen bu nesne nedir? demişler. Bir de ne görsünler! Sa'd'ın yarasından kan fışkırıyor!.. Az sonra bundan vefat etmiş. 4700- Bize Aliy b. Hüseyn b. Süleyman El-Kûfî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bîze Abde, Hişâm'dan bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Şu kadar var ki, o: «Yarası o akşam patladı. Ve ölünceye kadar akmaya devam etti.» dedi. Bir de hadîste şunu ziyade etti. (Dedi ki): «Bu, şâirin şunları söylediği zamandı: «Dikkat! Ey Sa'd, Benî Muâz'in Sa'd'ı! Kureyza ile Nadîr ne yaptı;» «ömrüne yemin olsun ki, Benî Muâz'ın Sa'd'ı; onların göçtükleri sabah sabreden yalnız o idi.» «Çömleğinizi, içi boş olarak bıraktınız! Halbuki bu kavmin çömleği kaynamış; taşıyor!» «Büyük Ebû Hubâb: Durun Kaynukaa gitmeyin! demişti.» «Bunlar memleketlerinde Meytân'daki kayalar kadar ağır idiler!» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü's-Salât» ile «Kitâbü'l-Megâzî»de tah-rîc etmiştir. Hadîs-i şerif Benî Kureyza Yahûdilerine hakemlik yapan Sa'd b. Muâz (radıyallahü anh)’in evvelce Hendek harbinde yaralandığını, tam iyileşmek üzere iken Benî Kureyza harbi koptuğunun, bu harbte hakemlik ettiğini ve harbte şehid olmak mukadder değilse evvelce aldığı yaradan ölerek şehidlik mertebesine erişmesi için Allah'a duâ ettiğini, nihayet duası kabul olunarak o yaradan vefat ettiğini bildiriyor. Hendek harbinde Hazret-i Sa'd'ı yaralayan şahıs Hibbân b. Kays yahut Hibbân b. Ebî Kays'dır. Hadîste annesinin adı ile kendisine İbn’l Arika denilmiştir. Arika’nın ismi Kılâbe binti Sa'd, künyesi de Ümmü Fâtıme'dir. Güzel koku saçtığı için kendisine Arika denilmiştir. Müslümanlar Benî Kureyza Yahûdilerini 3000 piyade ve 36 süvari ile muhasara etmişler; 20-25 gün muhasaradan sonra Yahûdiler aman dileyerek Hazret-i Sa'd'in hakemliğine razı olmuşlardı. Görülüyor ki harb emrini Cibrîl (aleyhisselâm) getirmiştir. Bu hususta Taberânî ile Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den rivâyet ettikleri bir hadîste Âişe (radıyallahü anha) şöyle demektedir: «Evde bulunduğumuz bir sırada bize bir adam selâm verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) endişe ederek hemen ayağa kalktı. Onun arkasından ben de kalktım. Bir de baktım Dihyetü'l-Kelbî!.. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu Cîbrîl'dir; bana Beni Kureyza'ya gitmemi emrediyor!) dedi. Bu hâdise Hendek harbinden döndüğü zaman oldu. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Cibrîl (aleyhisselâm)’ın yüzünden tozu sildiğini hâlâ görür gibiyim!» Bu husustaki muhtelif rivâyetlerden anlaşıldığına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ordunun önünden Hazret-i Alî'yi göndermiş; kendisine sancağı da vermiş. Fakat o Yahûdilerin müstahkem yerlerine varınca Benî Kureyza toplanarak Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında pek çirkin şeyler söylemişler. Nihayet 25 gün muhasaradan sonra Hazret-i Sa'd'in hükmü mucebince harbe yarayan erkekleri kılıçtan geçirilerek hazır hendeklere gömülmüş; kadın ve çocukları da müslümanlar arasında taksim edilmiştir. Öldürülen Yahûdilerin sayısı hakkında rivâyetler muhteliftir. Bazı rivâyetlere göre 400, bâzılarına göre 600 kişiymişler. Hattâ 700, 900 kişi olduklarını rivâyet edenler vardır. Bu rivâyetlerin arasını bulanlar: «Dörtyüzü harbe iştirak edenler, geri kalanları onlara tâbi' olanlardır.» demişlerdir. Hazret-i Sa'd fi'len harbe iştirak edememişse de duası kabul olunarak aldığı yaradan vefat etmiş ve böylelikle şehadet mertebesini kazanmıştır. Rivâyete göre yaslanarak istirahat etmekte iken yanından bir keçi geçmiş; ve tırnağı Hazret-i Sa'd'in yarasına dokunarak patlamasına sebep olmuş; nihayet kan kaybından vefat etmiştir. Siyer kitaplarının beyanına göre vefatında Cibrîl (aleyhisselâm) cennet ipeklilerinden bir sarık sarınarak gelmiş ve: «Yâ Muhammed! Kendisine gök kapıları açılan ve arş titreyen bu zât kimdir?» demiş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elbisesini sürüyerek acele kalkıp gitmiş ve onu vefat etmiş bulmuş. Na'şını taşıyanlar bir hafiflik hissetmişler. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine: «Onu sizden başka taşıyanlar var!» buyurmuş. İbn Âiz: «Sa'd'in cenazesine o günden başka yeryüzüne ayak basınamış 70 bin melek iştirak etmiştir.» diyor. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: ölümü istemek caiz olmadığı halde Hazret-i Sa'd gibi bir sahâbî-i celîl onu nasıl isteyebilmiştir? Cevâp: Onun maksadı şehîd olmaktı. Binâenaleyh o ölümü değil, şehîdliği istemiştir. Şâirin şi'rine gelince: Bu mısralarla o Hazret-i Sa'd'ı Benî Küreyza'nın yakasını bırakmağa teşvik etmekte ve onlar hakkında verdiği hükümden dolayı kendisine sitemde bulunmaktadır. «Çömleğinizi içi boş olarak bıraktınız!» sözünden muradı Evs kabîlesidir. «Siz Evs kabilesini yardımsız bıraktınız; çünkü onların müttefiki azdır. Bir Kurey-za vardı; onlar da öldürüldü. Ama «Bu kavmin çömleği kaynamış taşıyor!» yani Hazrecliler Benî Kaynüka" kabilesine yardım ettiler! Ebû Hubâb Abdullah b. Übeyy'i hatırlamalısın! Müttefikleri Benî Kaynuka' için nasıl şefaatte bulundu da serbest bırakıldılar! Benî Kureyza yurdlarında mal ve kuvvetçe Meytan dağının kayalan kadar ağır ve köklü idiler... demek istiyor. Hadîs-i şerîf mescidde uyumanın ve yaralı bile olsa hastanın mescidde durmasının caiz olduğuna delildir. |