10- Müctehidlerin İhtilafını Beyan Bâbı 4592- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana şe-bâbe rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Verkaa', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac’dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Vaktiyle iki kadın çocukları ile beraber bulunurken kurt gelerek birinin çocuğunu götürmüş. Biri arkadaşına: — Kurt senin çocuğunu götürdü! demiş. Öteki de: — Kurt ancak senin çocuğunu götürdü) demiş. Müteakiben Hazret-i Dâvûd'un huzurunda muhakeme olmuşlar. O, çocuğun büyük kadına aid olduğuna hükmetmiş. Derken kadınlar Süleyman b. Dâvûd (aleyhisselâm)’in huzuruna çıkarak (meseleyi) ona haber vermişler. O da: — Bana bıçağı getirin de onu sizin aranızda pay edeyim! demiş. Bunun üzerine küçük kadın: — Hayır!.. Allah sana rahmet buyursun! Çocuk onundur! demiş. O da çocuğun küçük kadına aid olduğuna hüküm vermiş.» Râvi diyor ki: Ebû Hüreyre «Vallahi sikkîn sözünü hiç işitmemiştim; sâdece o gün işittim. Biz yalnız mudye diyorduk.» dedi. 4593- Bize Süveyd b. Saîd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Hafs (yani İbn Meyserate's-San'ânî) Mûsâ b. Ukbe'den naklen rivâyet etti. H. Bize Ümeyyetü'bnü Bistâın dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravh —ki İbn'l-Kâsım'dir— Muhammed b. Aclân'dan rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Ebû'z-Zinâd'dan bu isnadla Verkaa' hadisinin mânâsı gibi rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhârî, «Ehâdisü’l-Enbiyâ» ve «Ferâiz» bahislerinde; Nesâî «Kadâ-da tahrîc etmişlerdir. Dâvûd (aleyhisselâm)’in çocuğun büyük kadına aid olduğuna hükmetmesi ya aralarında bir benzerlik gördüğü içindir yahut onun şeriatında yaş büyüklüğü tercih sebeplerinden sayıldığın dan dır. Çocuğun kadının elinde bulunması da onun şeriatına göre tercih sebebi olabilir. Hazret-i Dâvûd'un bu hükmü ictihâd suretiyle mi yoksa fetva yolu ile mi verdiği ihtilaflıdır. Bazıları: «Fetva olarak vermiştir; onun için de Süleyman (aleyhisselâm)’in onu bozması caiz olmuştur.» demişlerse de Kurtubî buna i'tirâz etmiş ve: «Peygamberin fetvası da hükmü gibidir. Ten'rîz Bâbında bunların ikisi de müsavidir.» demiştir. Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: O halde Hazret-i Süleyman'a Dâvûd (aleyhisselâm)'ın hükmünü bozmak nasıl caiz olmuştur? Cevap: Eğer her ikisinin verdikleri hüküm vahiy ile olmuşsa Hazret-i Süleyman’ın hükmü Dâvûd (aleyhisselâm)’in hükmünü nes-hetmiştir. îctihadla hükmetmişlerse Süleyman (aleyhisselâm)’in içtihadı daha kuvvetlidir; çünkü güzel bir hal çâresi ile hakikati meydana çıkarmıştır. İbn'l-Cevzî: Her ikisinin hükümleri ictihadla olmuştur; zira vahî ile olsa, hilafı câîz olmazdı. Bu gösteriyor ki, zekâ ve anlayış Allah'ın bir ihsanıdır...» diyor. Vâkıdî'nin beyanına göre Hazret-i Dâvûd ile Süleyman (aleyhisselâm) bu hükmü müşavere yolu ile vermişlerdir. Dâvûd (aleyhisselâm) Hazret-i Süleyman'in verdiği hükmün doğruluğunu görünce ona kanâat getirmiştir. Bazıları Dâvûd (aleyhisselâm)’ın şeriatında yaş büyüklüğünün tercih sebeplerinden sayıldığım kabul etmemiş; bunun hatâ olduğunu, büyüklük, küçüklük, uzunluk, kısalık gibi şeylerin sırf tardî birer vasıf olup tercih îcâb etmediklerini söylemişlerdir. Süleyman (aleyhisselâm) hakikati anlamak için güzel bir çare bulmuş; güya çocuğu ikiye bölerek kadınlara paylaştırmak için bıçak istemiştir. Bittabi hakiki anne çocuğunun kesilmesine razı olmıyacaktır. Nitekim bu çare sayesinde hakikat anlaşılmıştır. Çocuk büyük kadına aid olmadığı için o kesilmesine rıza göstermiştir. Zîra kendi çocuğunu da kurt kapmıştır. Küçük kadınla dert ortağı olacaktır. Fakat hakikî anne olan küçük kadın, yavrusunun kesilmesine razı olamamış; ölmekten-ae yabancı ellerde yaşamasını tercih etmiş; ve: «Hayır!.. Çocuk onundur.» diye feryâd ederek dâvasından vaz geçmiştir. Ulemâ bu gibi meselelerde hakikati meydana çıkarmak için hâkimlerin böyle çarelere baş vurmalarına cevaz vermişlerdir. Hadîsteki «Hayır!» kelimesi başlı başına bir cümledir. Mânâsı: Hayır, kesme! demektir. «Allah sana rahmet buyursun!» ifâdesi ayrı cümledir. Böyle yerlerde (lâ)'dan sonra rabıt edatlarından (ve)'yi getirerek cümleyi: «Lâ! ve yerhamükâllah.» şeklinde kullanmak müstehabtır. Sikicin ve müdye: Bıçak demektirler. |