8- Şarabın Haddi Bâbı 4549- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Katâde'yi, Enes b. Mâlik’den naklen rivâyet ederken dinledim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şarap içmiş bir adam getirmişler de ona iki hurma dalı ile kırk kadar dayak vur (dur) muş. Enes: — Bunu Ebû Bekir de yaptı. Ömer halife olunca insanlarla istişare etti de Abdurrahmân: — Hududun en hafifini seksen (değnek)'i vur! dedi. Bunun üzerine Ömer de onu emretti; demiş. 4550- Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid (yani İbn'l-Hâris) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Katâde rivâyet etti. (Dedi k): Enes'i: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir adam getirdiler... derken işittim. Râvi hadisi yukanki gibi zikretmiştir. 4551- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şarap hakkında hurma dalları ve ayakkaplan ile had vurmuş. Sonra Ebû Bekir 40 değnek hadd vurmuş. Ömer halîfe olup insanlar verimli yerlere ve köylere sarkınca: — Şarabın haddi hususunda ne diyorsunuz? diye sormuş. Abdurrah-mân b. Avf: — Onu cezaların en hafifi gibi yapman fikrindeyim; demiş. Enes: Ömer de 80 değnek hadd vurdu; demiş. 4552- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etti. 4553- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vckî' Hişâm'dan, o da Katâde'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şarap için ayak kapları ve hurma dalları ile 40 değnek (hadd) vururmuş... Bundan sonra râvi yukarıdakilerin hadisi gibi rivâyette bulunmuş yalnız «verimli yerlerle köylere» cümlesini anmamıştır. Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce «Hudûd» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu bâbtaki hadîslerin mecmuundan anlaşılıyor ki, şarap içen kimsenin cezası Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Hazret-i Ebû Bekir devirlerinde kırk kadar sopa imiş. Buna Ömer (radıyallahü anh) zamanında da bir müddet devam edilmiş. Fakat fütuhat genişleyip Şam ve Irak gibi zengin beldeler müslümanların eline geçince halk su boylarına, mahsuldar topraklara yerleşmiş, bağ ve bahçeler çoğalmış; şarap içenlerin sayısı da artmış. Bunun üzerine Hazret-i Ömer onları ellişer sopa vurmak sureti ile cezalandırmağa başlamış. Bunun da te'sîri görülmeyince dayak adedini altmışa, nihayet seksene çıkarmış. Buhârî şârihi Aynî: «Eğer Ömer (radıyallahü anh) bu zamana yetişse idi onlara bunun kat kat fazlasını vururdu!» diyor! Hazret-i Abdurrahman'in içki cezasının şer'î haddlerin en hafifi gibi verilmesini istemesi, bu hususta henüz tekarrur etmiş bir dayak sayısı bulunmadığındandır. Ömer (radıyallahü anh) bu hususta ashâb-ı kirâmla istişare etmiş: Hazret-i Abdurrahmân b. Avf bu cezanın hudûdi şer'iyyenin en hafifi gibi olmasını teklif etmiştir. Kurân-ı Kerîm'de bildirilen şer'i cezalar: Hırsızın eli kesilmesi, zina eden (gayri muhsan) bir kimseye yüz değnek vurulması, zina iftirasında bulunanlara seksen değnek vurulmasıdır. Bunların içinde en hafifi seksen değnek vurmaktır. Bu makamda Hazret-i Ali (radıyallahü anh) da fikrini beyan etmiş ve; «Bir kimse şarap içerse sarhoş olur; sarhoşladı mı saçmalar; saçmaladı mı iftira eder. Müfterinin cezası ise 80 değnektir.» demiştir. Böylece içki cezasının 80 değnek olacağı hususunda Hazret-i Ömer zamanında saha-be-i kirâm icmâ' etmişlerdir. Tabiîn ile cumhûr-u fukaha da aynı yoldan yürümüşlerdir. Gerçi bu hususta bazı muhaliiler bulunmuşsa da cumhûrun karşısında bunların görüşü şâzz bir fikir gibi kalmıştır. İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) bu bâbda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bir şeyi müslümanlar iyi görürse o Allah ındinde de iyidir.» hadîsini hatırlatmıştır. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Benim sünnetime ve benden sonra hulefâyı râşidînin sünnetine sanlın!» buyurmuştur. 4554- Bize, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Aliy b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Uley-ye), İbn Ebî Arûbe'den, o da Abdullah Ed-Dânâc'dan naklen rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim El-Han zait de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Yahya b. Hammâd haber verdi. (Dedi ki): Bize Abdül-aziz b. Muhtar rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Âmir Ed-Dânâc'ın âzâd-hsı Abdullah b. Feyrûz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hudayn b. Münzir Ebû Sâsân rivâyet etti. (Dedi ki): Osman b. Affân'a şâhid oldum. Kendisine Velid getirilmişti. Velîd sabah namazını iki rek'at kıldırmış; sonra: Size daha ziyâde edeyim mî? demişti. Onun aleyhine iki zât şehâdet etti. Biri Humran olup şarap içtiğine; diğeri de onu kusarken gördüğüne şehadette bulundu. Bunun üzerine Osman: — Bu adam şarabı içmese kusmazdı! dedi. Ve: Yâ Ali! Kalk da şuna dayak vur! emrini verdi. Alî de: — Kalk yâ Hasan şuna dayak vur! dedi. Hasan: — Sen onun cefâsını, sefasını sürene yükle! dedi. Galiba Osman'a dargındı. Nihayet Alî: — Yâ Abdullah b. Ca'fer! Kalk da şuna dayak vur! dedi. O, dayağı vurdu. Alî de sayıyordu. Kırka varınca: — Kes! dedi. Sonra şunları söyledi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kırk değnek (hadd) vurdu. Ebû Bekir de kırk değnek vurdu, Ömer ise 80 değnek vurdu. Bunların hepsi sünnettir. Ama bence bu daha makbuldür. Aliy b. Hucr kendi rivâyetinde şunu ziyâde etti: «İsmail (Dedi ki): Ben ondan Dânâc'ın hadîsini de dinledim ama onu bellemedim.» Bu hadîste bahsi geçen Velîd , Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt'tır. Küfe'de vâlî bulunuyordu. İçki içer, kötü ahlâklı bir adamdı. Küfe'de sabah namazını dört rek'at kıldırmış; sonra cemaate dönerek: «Size ziyade edeyim mi?» demiş. İlk saftaki cemaat: — Sen bize vali olalı ziyâdeye devam ediyoruz! Bize daha neyi ziyâde edeceksin? Allah hayrını vermesini demişler ve cemaat kendisini mescidin çakılları ile taşlamıştı. Bu mesele Kûfe'ye yayılmış; nihayet Hazret-i Osman Velid'i huzuruna getirtmeye mecbur olmuştu: "Ey mü'minler! Size bir fâsik bir haber getirirse (hakikatini) soruşturun!" Süre-i Hucurat, âyet: 6. âyet-i kerimesi bu zât hakkında nâzil olmuştur. Hadîs-i şerifin mânâsı şudur: Velîd'e hadd-i şer'î lâzım gelince, o gün halife bulunan Hazret-i Osman bu işi Hazret-i Alî'ye havale ederek ona ikramda bulunmuş. «Haddi sana bırakıyorum; kime istersen emret de vursun!» demek istemişti. Alî (radıyallahü anh) bunu kabul ederek dayak vurmayı Hasan'a teklif etmiş; fakat o Hazret-i Osmân'a dargın olduğu için dayak vurmaya yanaşmamış: «Sen onun cefâsını, sefasını sürene yükle!» demişti. Bu cümle Arapların bir ata sözüdür. Esmaî'nin beyânına göre mânâsı: «Onun pisliklerini, lezzetlerinden istifâde edene havale et!» demektir, ki zamir hilâfet ve vilâyete âiddir. Yani Osman (radıyallahü anh) ve yakınları hilâfetin ni'metlerinden nasıl istifâde ediyorlarsa dayak vurmayı da kendileri yapsın! demek istemiştir. Hârr: Kötü ve şiddetli; Kaar da: Soğuk güzel ve afiyetti mânâlarına gelirler- Nihayet Abdullah b. Ca'fer dayak vurmayı kabul etmiş; Hazret-i Alî de başında bulunarak dayak adedini saymıştır. Sayı kırka baliğ olunca «Kes!» diyerek durdurmuş; ve: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kırk sopa hadd vurdu; Ebû Bekir de kırk sopa vurdu; Ömer seksen dayak vurdu. Bunların hepsi sünnettir; ama bence bu daha makbuldür.» demiştir. Görülüyor ki. Hazret-i Alî burada Velîd'e kırk sopa vurdunnuş-tur. Halbuki «Sahîh-i Buhârî-de Abdullah b. Adiy'den rivâyet olunduğuna göre Alî (radıyallahü anh) aynı kaziyyede seksen dayak vurdurmuştur. Bu bâbta Kâdî Iyâz şunları söylüyor: «Alî'nin mâruf olan mezhebi, şarap hakkında seksen değnek vurmaktır. Meşhur rivâyete göre Hazret-i Ömer'e seksen dayak hadd vurmasını da işaret etmiştir. Nitekim «El-Muvatta'» ve başkalarının rivâyetinden naklen yukarıda geçmişti. Bütün bunlar onun seksen dayak vurduğunu bildiren rivâyeti tercih ettirmektedir.» Bundan sonra Kâdî Iyâz iki rivâyetin arasını bulmuş: «Kırk dayağı iki başlı bir kamçı ile vurmuştur; mecmu yine seksen olur.» demiştir. Ona göre Hazret-i Alî 'nin: «Bence bu daha makbuldür.» sözündeki ismi işaretin, Hazret-i Ömer'in vurduğu seksen dayağa râci' olması ihtimâli de vardır. 4555- Bana Muhammed b. Minhâl Ed-Darîr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân-ı Sevrî, Ebû Hasîn'den, o da Umeyr b. Saîd'den, o da Alî'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben bir kimseye hadd vurur da bu sebeple ölürse ona acımâm! Yalnız sarhoş müstesna! O Ölürse diyetini veririm. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu (n hakkında mazbut bir) sünnet bırakmadı. 4556- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sütyân bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce «Hudûd» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. cümlesinden murâd: «Bu hususta mazbut bir miktar tayîn etmedi.» demektir. Hazret-i Alînin bu hadîsi «hadd vurulurken ölen kimsenin diyeti ödenmez.» diyenlerin delilidir. Nevevî'nin beyanına göre bu hususta ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ta'zîr edilirken ölen hakkında ihtilâf edilmiştir. Şâfiîler'e göre böylesinin diyeti hâkimin âkılesine ödettirilir. Hâkime de keffâret îcâb eder! Bazıları diyetin Beytülmâlden verileceğini söylemişlerdir. Cumhûr-u ulemaya göre kimsenin bir şey ödemesi lâzım gelmez. Ulemâ hadîsteki cümlesinin doğrusu şeklinde olacağını söylemişlerdir. Nitekim Sahîh-i Buhârî'de öyledir. |