Geri

   

 

 

 

İleri

 

6- Fakire Mühlet Vermenin Fazileti Bâbı

4076- Bize Ahmed b. Abdillâh b. Yûnus rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mansûr, Ribl b. Hırâş’dan rivâyet etti. Onlara da Huzeyfe rivâyet etmiş.

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Melekler sizden öncekilerden bir adamın ruhunu karşıladılar da: "Hayır nâmına bir şey İşledin mi?" diye sordular. O zât:

— Yok (işlemedim) cevâbını verdi.

— Düşün! dediler. Adam:

— Ben insanlara veresiye mal verir; hizmetkârlarıma: Fakire mühlet vermelerini, zengine de müsamahakâr davranmalarını emrederdim; dedi.

«Allah (azze ve celle): "O kulumu affedin!"» buyurur.

4077- Bize Alî b. Hucr ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız İbn Hucr'undur. (Dediler ki): Bize Cerir, Mugîre"den, o da Nuaym b. Ebî Hrâd'den, o da Bibi b. Hırâş'dan naklen rivâyet etti. Ribt şöyle demij:

Huzeyfe ile Ebû Mes'ûd bir araya geldiler de Huzeyfe şunları söyledi: Bir adam Rabbine kavuştu. Rabib ona: Ne yaptın? diye sordu. Adam:

— Hayır nâmına hiç bir şey yapmadım; ancak ben servet sahibi bir adamdım. Bu sebeple insanlardan alacak isterdim. Ama miimkin olanı alır; olmayana da müsamaha gösterirdim; cevabını verdi. (Teâlâ Hazretleri meleklerine):

«Kutumu affedin!» buyurdu.

Ebû Mes'ûd: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i böyle buyururken işittim, demiş.

4078- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Rib'î b. Hırâş'dan, o da Huzeyfe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki:

— Bir adam ölmüş de cennete girmiş. Kendisine: (Dünyada) ne yapıyordun? diye sormuşlar. Ya hatırlamış yahut hatırlatılmış da:

— Ben insanlarla alış-veriş yapardım. Fakire mühlet verir; para pul hususunda müsamaha gösterirdim; cevâbını vermiş. Bu sebeple de affolunmuş. .

Bunun üzerine (orada bulunan) Ebû Mes'ûd: «Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ben -de işittim.» demiş.

4079- Bize Ebû Saîd-i Eşecc rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Sa'd b. Târık'dan, o da Rib'î b. Hırâş'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. Huzeyfe şöyle dedi:

Allah (in huzurun)a kullarından Allah'ın kendisine mal verdiği bir kul getirilmiş de ona: Dünyada ne yaptın diye sormuş. Kullar Allah'dan hiç bir söz gizleyemezler ya! O kul:

— Yâ Rabbi! Bana malını verdin. Bu sebepten insanlarla alış veriş yapıyordum. Âdetim (alış verişte) müsamaha göstermek idi. Binâenaleyh zengine kolaylık gösterir; fakre de mühlet verirdim; demiş. Bunun üzerine Allah (azze ve celle):

«Ben buna senden daha layı ki m; kulumu affedin!» buyurmuş.

Bunun üzerine Ukbetü'bnü Âmir-i Cühenî ile Ebû Mes'ûd-i Ensârî: «Biz bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ağzından işittik.» demişler.

4080- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebt Şeybe, Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrâhîm rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş’den, o da Şakîk'den, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti, dediler. Ebû Mes'ûd şunu söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

«Sizden Önceki ümmetlerden bir zât (kabirde) hesaba çekildi; ama hayır namına hiç bir şeyi bulunmadı. Yalnız insanlarla düşüp kalkardı; zengindi. Hizmetkârlarına fakiri (borcundan) affetmelerini emreylerdi. Allah (azze ve celle): Bİz buna ondan daha lâyıkız; onu affedin! buyurdu.

4081- Bize Mansûr b. Ebî Müzâhim ile Muhammed b. Cafer b. Ziyâd rivâyet ettiler. Mansûr: Bize İbrahim b. Sa'd, Zühri'den rivâyet etti, dedi. İbn Ca'fer ise: Bize İbrahim —ki İbn Sa'd'dır— İbn Şi-hâb'dan, o. da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi, ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar; dedi:

«Vaktiyle bir adam insanlara borç para verir; hizmetkârına: Bir fakîre varırsan onu affediver; umulur ki Allah da bizi affeder; derdi. Nihayet bu zât Allah'a kavuştu; Allah da onu affetti.»:

4082- Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe rivâyet etmiş. Ubeydullah da Ebû Hüreyre'yi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bu hadisin mislini irâd buyururken işittim; derken dinlemiş.

4083- Bize Ebul-Heysem Hâlid b. Hidâş b. Aclân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den naklen rivâyet etti, ki Ebû Katâde bir borçlusunu aramış da borçlu ondan gizlenmiş. Sonra onu bulmuş. Borçlu: Ben fakirim, demiş. Ebû Katâde: Allah'a yemin eder misin? diye sormuş. Borçlu:

— Billahi, diye yemin etmiş. Ebû Katâde:

— Zîrâ ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Her kimi Allah'ın kıyâmet gününün dehşetinden kurtarması memnun ederse fakire nefes aldırsın; yahut alacağını ona bağışlasın!» buyururken işittim; demiş. işi; deş.

4084- Bu hadîsi bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Cerîr b. Hâzim, Eyyûb'dan naklen bu hadîsin benzerini haber verdi.

Hazret-i Huzeyfe rivâyetini Buhârî «Kitâbü’l-Buyû'», «Benî îsrâîl» ve «İstikraz» bahislerinde; İbn Mâce «Ahkâm»da; Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetini Buhârî «Büyü'» ve «Benî İsrâîl», bahislerinde; Nesâî «Buyû'»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Fityân: Fetânın cem'idir. Fetâ: Hür veya köle hizmetçi demektir. Rivâyetlerdeki tecevvüz ve tecâvüz tâbirleri: Alacak isterken müsamaha göstermek; affetmek mânâlarmadır.

Bu hadîsler borçlu fakire mühlet vermenin ve borcunun ya tamamını vâhut bir kısmını bağışlamanın; borç isterken zengin, fakır kim olursa olsun herkese müsamaha göstermenin faziletine delildirler.

Ulemâ zenginliğin hududunu tâyinde ihtilâf etmişlerdir. Bazıları: Nafakası üzerine vacib olan kimselerin geçimini te'mîn eden zengin sayılır, demişlerdir. Sevrî, İbn Mübarek, İmâm Ahmed ve İshâk'a göre elli dirhem gümüşe veya o kıymette altına sahip olan zengin sayılır. İmâm Şafiî: «Bir kimse bâzan kazandığı bir dirhemle zengin, bâzan da bedenen zayıf ve aile efradı kalabalık olması sebebiyle bin dirhem kazansa fakır olur.» demiştir. Bir takımları zenginliği zekâttaki nisâb miktarına Mâlik olmakla, Bazıları da zekât almağa ehil olmamakla tahdîd etmişlerdir. Elbisesinden, meskeninden, hizmetçisinden, borcundan ve aile nafakasından İazla malı bulunan kimsedir; diyenler de olmuştur.

Hanefîler'e göre zenginlik üç mertebedir:

1) Zekât îcâbeden zenginlik;

2) Sâdaka-i fıtır ve kurban îcâbeden, zekât almayı haram kılan zenginlik; ve

3) Dilenmeyi haram kılan zenginlik. Bazıları bunu elli dirhem, kıymetinde malı olmakla tahdîd etmişlerse de ekseriyete göre günlük yiyeceğini ve avret yerini örtecek elbisesini te'mîn eden kimseye dilenmek haramdır. Kazanmaya kudreti olan fakirin hükmü de budur.

Aynî diyor ki: «Bütün bunlar dilemesi ve sadaka alması caiz olup olmayan kimse hakkındadır. Burada yani fakire mühlet verilmesi hususunda îtimad edilen cihet zenginliğin, fakirliğin Örfü âdete râci' olmasıdır. Emsaline nisbetle vakti hâli yerinde plan, zengin; böyle olmayan fakirdir.»