Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Cimaa Karşı Kuvvetli İştiyaki Olup Nikah Masraflarını Bulabilen Kimseye Evlenmenin Müstehab Oluşu, Masrafları Bulamayan Kimsenin Oruçla İştiğal Etmesi Bâbı

3464- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmi ile Ebû Bekir b. Etî Şeybe ve Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî hep birden Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da Alkame'den naklen haber verdi. Alkame şöyle dedi: Abdullah ile birlikte Mina'da yürüyordum. Derken ona Osman rastladı ve onunla konuşmaya başladı. Osman ona:

«Yâ Ebâ Abdirrahman! Seni genç bir hanımla evlendirsek ya. Olur ki sana geçmiş zamanından bir kısmını hatırlatır, dedi. Abdullah şu cevâbı verdi:

— Sen böyle dedinse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bize:

«Ey gençler cemâati! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha yumdurucu, namusu daha koruyucudur. Kimin gücü yetmiyorsa o da oruç tutmayı iltizam etsin. Çünkü oruç onun İçin hayalarını kesmek (mesabesinde) dîr.» buyurdular.

3465- Bize Osman b. Ebi Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Â'meş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den naklen rivâyet etti. Alkame şöyle dedi: Ben Abdullah b. Mesud ile Mina'da yürüyordum birden ona Osman b. Affan rastladı. Ve:

— Beri gel ya Ebâ Abdirrahman! diyerek onu tenhaya çekti. Abdullah onun bir haceti olmadığını görünce bana

— Gel ya Alkame! dedi. Ben de gittim. Osman ona:

— Seni bakire bir kızla evlendirsek ya ey Ebâ Abdirrahman! Olur ki, nefsinden kaybettiğin bazı şeyleri sana döner, dedi. Bunun üzerine Abdullah:

— Sen böyle dedinse... diyerek Ebû Muâviye hadîsi gibi anlattı.

3466- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, Â'meş'den, o. da Umâratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezîd'den, o da Abdullah’dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize:

«Ey gençler cemâati! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha yumdurucu, namusu daha koruyucudur. Kİmin gücü yetmezse o da oruç tutmayı iltizam etsin. Çünkü oruç onun için hayalarını kesmek (mesabesinde) dır.» buyurdular.

3467- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîrr, Â'meş'den, o da Umaratû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezîd'den naklen rivâyet etti. Abdûrrahman Şöyle dedi:

Ben, amcam Alkame ve Esved, Abdullah b. Mesûd'un yanına girdik.

Ben o gün (henüz) gençdim. İbn Mesûd bir hadîs söyledi ki, zannederim onu benim için rivâyet etti.

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular dedi.» Râvi Ebû Muâviye hadîsi gibi rivâyette bulundu. Şunu da ziyâde etti: «Abdurrahman: Artık durmayıp evlendim, dedi.»

3468- Bana Abdullah b. Saîd El-Eşecc rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vekî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Â'meş, Umâretû'bnû Umeyr'den, o da Abdûrrahman b. Yezid'den, o da Abdûllah’dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: «İbn Mesûd'un yanına girdik. Ben girenlerin en genci idim...» Râvi yukardakilerin hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. Fakat: «Artık durmayıp evlendim» cümlesini söylememiştir.

Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Oruç» ve «Nikâh» bahislerinde, Ebû Dâvûd ile İbn Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. .

Ebû Abdirrahman, Hazret-i İbn Mes'ûdun künyesidir. Bazıları buradaki Ebû Abdirrahman’ın «Hazret-i Abdullah b. Ömer olduğunu iddia etmiş ve Ebû Abdırrahman’ın onun meşhur olan künyesidir» demişlerse de doğru değildir. Bu kıssada Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'ın dahli yoktur.

«Olur ki, nefsinden kaybettiğin bazı şeyler sana döner» cümlesinden murad gençliğindeki neşât ve kuvvetidir, Bazıları: «İhtimal ki Hazret-i Osman İbn Mesûd (radıyallahü anh)’ın hâlinde pejmürdelik görmüş; bunu evlenmemiş olmasına hamletmiştir derler.

«Gel yâ Alkameî» diyen Kirmânî'ye göre Hazret-i Abdullah İbn Mesûd'dur. Ayni bu sözü Hazret-i Osman’ın söylemiş olmasını muktezâyı hale daha muvafık görmüşse de bizce hadîsin Buhârî'deki ibaresi dahi Kirmânî’nin haklı olduğunu göstermektedir. Zira Buhârî'de

«Osman, yâ Ebâ Abdirrahman! Benim sana söyleyecek bir hacetim var, dedi. Ve'bir kenara çekildiler. Osman: Ya Ebâ Abdirrahman! Seni bir kızla evlendirmemize razı mısın? Sana kaybettiğin gençlik kuvvetini hatırlatır, demiş. Abdullah (radıyallahü anh) onun bundan başka söyliyecek bir haceti olmadığını görünce bana işaret ederek; gel ya Alkame! dedi » buyrulmaktadır.

Ma'şer: Bir sıfatın hepsine şâmil olduğu taifedir. Binâenaleyh gençler bir ma'şer, ihtiyarlar dahi bir ma'şerdir. Lisânımızda bunlara cemâat denir.

Şebâb: Şâabbın cemidir. Gençler demektir. Şâabb kelimesi Sebebe ve Şubbann şekillerinde de cemilenir. Nevevî Şâfiîler'e göre otuz yaşım geçmeyen âkil baliğ kimselere «Şâabb» denildiğini söylüyor. Kurtubî ise onaltı yaşma kadar bir çocuğa «hades», onaîtı yaşından otuz iki yaşma kadar «şâabb», otuz ikiden yukarı olanlara «Keh'iİ» denildiğini bildirmiştir. Zemahşerî’nin kavli de budur. Bazıları otuz ikiden kırk yaşma kadar olanlara Kehil denileceğini söylemişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin hassaten gençlere hitab buyurması, kadınlara karşı şehvet daha ziyâde onlardan beklendiği içindir.

Bâae kelimesinden murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bir kavle göre bundan murâd nikâh masrafları, ikinci kavle göre cimâ'dır. Ulemâ ikinci kavli daha sahih bulmuşlardır. Mamafih her iki kavil netice itibariyle aynı mânâya gelirler. Cümlenin takdiri şudur: «Sizden kimin mâlî kudreti bulunmak suretiyle cinsî münasebete gücü yeterse hemen evlensin. Mâlî kudreti bulunmamak suretiyle cimaa gücü yetmeyen de oruç tutsun, bu suretle âdeta hayaları çıkarılmış gibi şehvetini kessin.»

Bâe kelimesi, Bâat, Bâa' ve Bâhe şekillerinde de okunmuştur. Fakat meşhur kıraati Bâae'dir. Bu kelimenin lûgatta asıl mânâsı cinsî münasebettir. Sonra nikâh akdine de bâae denilmiştir.

Vicâ': Hayaların çıkarılmasıdır. Bâzılarına göre Vicâ' hayaları burmaktır Onları çıkarıp atmaya iksâ' denilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oruca teşvik suretiyle bu ismi vermiştir.

3469- Bana Ebû Bekir b. Nafir El-Abd' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Beliz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından birkaç kişi' Nebiyyi (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerine onun gizlice yaptığı ibâdetini sormuşlar. Neticede bunlardan biri: Ben kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri: Ben et yemeyeceğim; öteki: Ben döşekte uyumayacağım, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'a hamdû sena ederek:

«Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle dediler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem tutmam. Kadınlarla da evlenirim. imdi kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhârî «Nikâh» bahsinde tahriç etmiştir. Onun rivâyeti buradakinden daha tafsilâtlı olup şöyledir:

«Üç kişi evzâcı tâhirâlın evlerine gelerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in (gizli) ibâdetini sormuşlar. Kendilerine haber verilince herhalde bunu az görerek: Biz nerede, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede! Allah onun gelmiş geçmiş bütün (mütesavver) günahlarını af etmiştir demişler. Bunlardan biri: Bana gelince, ben geceleri ilel ebed namaz kılacağım; diğeri ben de ömrüm boyunca oruç tutacağım, orucu hiç bırakmayacağım; öteki, ben de kadınlardan uzak kalacağım. Ve ebediy-yen evlenmiyeceğim, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek:

Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Dikkat edin. Vallahi sizin Allah'dan en ziyade korkan ve sakınanınız benim. Lâkın ben hem oruç tutar, hem tutmam. Hem namaz kılar, hem uyurum. Kadınlarla da evlenirim, imdi her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.» buyurmuşlar.

Buhârî'nin rivâyetinde «nefer» yerine «raht» buyrulmuştur. Bu iki kelime arasında mânâ itibariyle cüz'i fark vardır.

Raht: Üçden ona; Nefer: Üçden dokuza kadar kimselere denilir: Bu kelimelerin ikisi de birer ismi cemi olup müfretleri yoktur.

Saîd b. El-Müseyyeb'in rnürsel olarak rivâyet ettiği bir hadîse göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ibâdetini sormaya gelenler Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Amr bir. Âsve Osman b. Maz'ûn (radıyallahü anh) Hazerâtıdır. Bu zevat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in evinde gizlice yaptığı ibâdeti az bulunca Allah'ın affû mağfiretine nail olan bir zâtın fazla ibâdete ihtiyacı olmadığı kanâatine varmışlarsa da Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben sîzin Allah'dan en ziyade korkan ve sakınanızım.» buyurarak bunu reddetmiş, kendisinin ibâdette son derece dikkat ve şiddet gösterdiğini ve Allah korkusunun kendisinde herkesten fazla olduğunu bildirmiştir.

«Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir» cümlesinden murâd, sünnetimden yüz çeviren benim yolumda değildir, demektir. Yani buradaki sünnetten murâd tarikat ve yoldur. Bu da farz, nafile bütün amellere ve akaide şâmildir.

3470- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Mübarek rivâyet etti. H.

Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize İbn Mübarek, Ma'mer’den, o da Zûhri'den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den. o da Sa'd b. Ebî Vakkâas'dan naklen haber verdi. Sâ'd Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Osman b. Maz'û'nun tebettülünü (bekârlığı) kabul etmedi. Şayet ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.»

3471- Bana Ebû Imrân Muhammed b. Câ'fer t. Ziyâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize ibrahim b. Sa'd, İbn Şihâb Zühri’den, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den naklen rivâyet etti. Saîd Şöyle dedi: Ben Sa'd'ı: «Osman b. Mazûn'ım bekârlığı kabul edilmedi; şayet ona izin verilseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.» derken işittim.

3472- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Huceym b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da İbn Şihabb'dan naklen rivâyet etti ki. İbn Şihabb Şöyle dedi: Bana Saîd b. El-Müseyyeb haber verdi. Kendisi Sa'd b. Ebî Vakkâas'ı şunu söylerken işitmiş:

«Osman b. Mazûnn bekâr kalmak istedi de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini (bundan) nehi buyurdu. Şayet ona bekârlığı tecviz etseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık.»

Bu hadîsi Buhârî , Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Tebettûl esas itibariyle inkıta' mânâsına gelir. Hazret-i Meryem ile Fâtıma (radıyallahü anh)'ya «Betûl» denilir. Bunun vechi dîn, fazilet ve âhirete rağbet hususunda zamanlarındaki kadınlardan mümtaz ve münkatı' olmalarıdır. Ulemânın beyânına göre' bu hadisteki tebettûl'den murâd sırf Allah'ı ibâdet maksadı ile kadınlardan alâkayı keserek bekâr kalmaktır. Taberî: «Tebettûl dünya ile, dünya şehvetlerini terk ederek kendini Allahü teâlâ’nın ibâdetlerine vermektir.» diyor.

Hazret-i Sa'd’ın: «Şayet ona izin verseydi biz de hayalarımızı çıkarırdık sözünden murâd bekârlığa ve sâir dünya lezzetlerinden alâkayı kesmeye izin verilseydi, biz de şehvetimizi kırmak için hayalarımızı çıkartır, su suretle bekârlık bize âsân olurdu demektir.

Bekârlık hıristiyanlıkta meşru idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz neslin çoğalması ve cihâdın devam edebilmesi için ümmetini bundan nehiy buyurmuştur. İnsanın hayalarını çıkarmak ve tenasül uzvunu kesmek bil-ittifak memnu'dur. Binâenaleyh bugün moda haline getirilmeye çalışılan umûmî doğum kontrolü de dînen memnu'dur. Çünkü bunun neticesi müslümanlar azalacaktır. Halbuki dînen müslümanların azalması değil, çoğaltılmaya çalışılması emir buyrulmuştur. Gerçi İslâm hukukunda «az!» denilen bir fiilin meşrûiyyetinden bahsolunmuştur. Fakat bu iş bâzı hallerde karı ile kocanın anlaşmasına bırakılmış bir istisnadır. Tamimine müsaade yoktur.

Azl: Çocuk yapmamak için karı-koca anlaşarak erkeğin menisini dışarıya atmaktır.

İbn Abdilberr'in «El-istîab» nâm eserinde' Âişe binti' Kudâme'den rivâyet ettiği bir hadisde söyle denilmektedir: «Osman b. Mazûnn: Ya Resûlallah! Bize gazalarda bekârlık güç geliyor. Bana müsaade buyurur musun hayalarımı çıkartayım ya Resûlallah? demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— Hayır İbnİ Mazûnn! Sen oruç tutmalısın. Çünkü oruç şehveti keser; buyurmuş.» Rivâyete nazaran Osman b. Mazûnn. Hazret-i Ali ve Ebû Zer (radıyallahü anh) hayalarını çıkararak bekâr yaşamak istemişler. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerini bundan men etmiştir.

Bütün bunlar gösteriyor ki, dinimiz müslumanların azalmasını hedef tutan hiç bir vasıtayı meşru' görmemiştir.

Gerçi: «İkiyüz tarihinden sonra gizin en hayırlınız hafif ve ailesiyle çoluk çocuğu olmayan bekârlarınızdır» mealinde bir hadîs rivâyet olunursa da bu hadîs uydurmadır. Binâenaleyh ona asla iltifat olunamaz. Hazret-i Huzeyfe'nin üzerinden söylenen: «Sene yüz, yüzellİ oldu mu sizden birinizin bir köpek eniği terbiye etmesi, çocuk terbiye etmesinden daha hayırlıdır.» sözü de bu kabil uydurmalardandır.