Geri

   

 

 

 

İleri

 

5- Müslümanlara Hurma İle Arpadan Fıtır Zekati Vermenin Vücübü Bâbı

2325- Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb ile Kuteybetü'bnü Said rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Mâlik rivâyet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazanda sadaka-i fıtri Müslümanların hür veya köle, erkek veya kadın her birine hurmadan bir sa' veya arpadan bir sa' olmak üzere farz kıldı.

2326- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, naklen rivâyet ettiler. İbn Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadaka-i fıtri köle veya hür, küçük veya büyük herkese, hurmadan bir sa' veya arpadan bir sa' olmak üzere farz kıldı.

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî «Sadaka-i fıtır» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde hadîsin sonunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sadakanın halk namaza çıkmazdan önce verilmesini emir buyurdu.» cümlesi de vardır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) forr kıldı.» cümlesi hakkında Ebû Ömer İbn Abdilberr şunları söylemiştir: Farz kıldı: sözü iki veçhe ihtimâllidir. Birinci veçhe göre —ki bu daha zahirdir.— vâcib kıldı manasınadır. îkinci veçhe göre: Farz kılmaktan murâd: Takdir etmektir. Nitekim (Hâkim yetime nafaka farz kıldı.) denilir. Bunun mânâsı: Nafaka takdir etti, demektir. Bence farz kelimesine icâb mânâsı vermelidir. Ancak takdir mânâsına geldiğine icmâ bulunursa, ona diyeceğim yoktur. Fakat bu bâbda. icmâ bulunmamaktadır. Çünkü farzın mânâsı vâcib değildir, demek ya şüzüzdur yahut süzûz mânâsında bir sözdür.»

Hanefiiler'e göre sadaka-i fıtır ıstılahı mânâsında vâcipdir. Bu mânâya vacip, farzla sünnet arasında bir mertebedir.

İmâm Şafiî' ye göre: farzla vacip arasında fark olmadığı için sadaka-i fıtır farzdır. İbn Dakîki’l-îd: «Farzın lûgatta asıl mânâsı: «Takdî»'dir. Lâkin şeriat örfünde bu kelime vü-cûba hamledilmiştir. Binâenaleyh onu vücûba hamletmek, aslî mânâsı olan takdire yormaktan evlâdır.

Bâzılarının sadaka-i fıtır hakkında «Sünnetdir.» dediklerini söylemiştik. Çünkü onlara göre bu hadislerde vârid olan farz kelimesi takdir manasınadır. Onlar kelimeyi asli mânâsına almışlardır.» diyor.

Kirinâni dahi: «Farz lâfzından şeriat örfünce vücûb anlaşılır. Râvînin farzla mendûbun aralarındaki farkı bildiği hâlde men-dûba: «farz» demesi caiz değildir.» demektedir.

Ayni bunlara şu cevâbı vermiştir: «Bu zevatın farzla vacip arasındaki farkı bildikleri hâlde aralarında fark görmemeleri, mezkûr iddialarını reddeder.»

2327- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Zürey', Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi; İbn Ömer Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan sadakasını hür, köle, erkek, kadın herkese kuru hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' olarak farz kıldı da, insanlar bunu buğdayın yarım sa'ına denk tuttular.

2328- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. Ruhm dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Nâfi'den naklen haber verdi ki, Abdullah b. Ömer şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadaka-i fıtrin kuru hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' verilmesini emir buyurdu. Müteakiben insanlar iki müd buğdayı buna denk tuttular.

2329- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Füdeyk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Dahhâk, Nâfi'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

— Ramazan'ın sadaka-i fıtrini hür veya köle, erkek veya kadın, küçük veya büyük her Müslümana kuru hurmadan bir sa' yahut arpadan bir sa' olmak üzere farz kılınmış.

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce «sadaka-î fıtır» bahsinde tahrîc etmişlerdir. «İnsanlar iki müd buğdayı buna denk tutarlar.» cümlesindeki insanlardan murâd Hazret-i Muâviye ile ona tab'i olanlardır. Nitekim Humeydinin «Müsned»'inde tahrîc ettiği bir rivâyette: «Sadaka-ı fıtır arpadan ve kuru hurmadan bir sâ'dır. İbn Ömer dedi ki:

Muâviye Hilafete geçince halk yarım sâ' buğdayı bir sâ' arpaya denk tuttular.» denilerek bu cihet tasrîh olunmuştur. Aynı hadisi İbni Huzeyme dahi «sahih»'inde başka bir tarik-den rivâyet etmiştir.

Ebû Dâvûd'un Hazret-i Abdullah b. Ömer' den naklettiği rivâyetde şöyle denilmiştir: « İbn Ömer:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında halk sadaka-ı fıtri arpadan, kuru hurmadan, kabuksuz arpadan ve üzüm kurusundan bir sa' olarak verirlerdi. Ömer (radıyallahü anh) halife olup da buğday çoğalınca bu şeylerin yerine Ömer yarım sâ' buğdayı koydu dedi.» Gerçi Müslim «Kitabu't - temyiz» nâm eserinde bu hadîsin râvîlerinden Abdülaziz'in vehmettiğini söylemiş İbn'l- Cevzî dahi bu sebeble hadîsi ili etlendirmiş ise de «Tenkîh» sahibi onlara şu cevabı vermiştir: «Mezkûr Abdülaziz hakkında her ne kadar İbn Hibbân sözetmişse de onu Yahya El-Kattan, İbn Ma'in, Ebû Hatim - Razî ve başkaları mu'temed saymışlardır. Onu mu' temed kabul edenler zaıf sayanlardan daha iyi bilirler. İstişhad için Buhârî bile onun hadisini tahric etmiştir.»

İbn Ömer hadisini Tahâvi dahi tahrîc etmiştir. Mezkûr hadîsten pek'âla anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ashâb-ı bir sâ' arpa veya kuru hurma yerine iki müdd buğday vermeyi kabul etmişlerdir. Ashâb-ı Kiram'in adaletlerini kabul ve sözleri ile amel etmek vaciptir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın Yemin kefaret-i hususunda: «Benim için on fakir doyur; her fakire yarım sâ' buğday yâhud bir sâ' kuru hurma veya arpa ver.» dediği rivâyet olunur. Şöyle bir rivâyet Hazret-i ,Alî'den dahi naklolunmuştur. Sadaka-ı fıtır hakkında Hazret-i Ebû Bekir, Ömer ve Osman (radıyallahü anhüm)'ün: «Bu sadaka buğdaydan yarım sâ'dır.» dedikleri dahi rivâyet olunur.

İdl: Bir şey'in kendi cinsinden vezin veya mikdarda mislidir. Adi ise: bir şey'in yerini onun cinsinden olmayan başka bir şey'in tutma-sıdır.

Müdd: Çeyrek sâ'dır.

Bu hadîsle sadaka-ı fıtrin vacip olduğuna istidlal edilir. Bazıları buna itiraz ederek: «Hadîs sadaka-ı fıtrin aslına değil mikdarına taalluk eder.» demişlerse de Ayni kendilerine cevap vermiş: «Miktar vacip olunca biz zarûre aslında vacip olduğuna delâlet eder: çünkü mikdârın vacip olması aslın vücûbuna imtina eder.» demiştir.

2330- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onun da İvaz b. Abdillah b. Sa'd b. Ebî Serhden, naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: İvaz. Ebû Saîd-i Hudri'yi şöyle derken işitmiş: «Biz sadaka-ı fıtri taamdan bir sâ’ yahut arpadan bir sâ' veya kuru hurmadan bir sâ' yahut kuru sütden bir sâ’ kuru üzümden de bir sâ’ üzerinden veriyorduk.»

Bu hadîsi Buhârî, sadaka-ı fıtır bahsinde tahrîc etmiştir.

Taam lügat de buğday, arpa ve kuru hurma gibi nafaka olarak kullanılan her şeydir. Ulemânın bu babdaki ihtilâflarını, müteakip hadîste göreceğiz burada taamdan murâd buğdaydır. Arpanın taam üzerine atfedilmesi buna delildir.

Ekıt: Kurutulmuş süt demektir. Aynî, Türkçede buna kara-kurd denildiğini söylüyor.

2331- Bize Abdullah b. Meslemet'bni Ka'nep rivâyet etti.

(Dedi ki):Bize Dâvûd yanî İbn Kays, Iyaz b. Abdillah'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda iken biz sadaka-ı fıtri küçük büyük, hür veya memlûk her baş için taamdan bir sâ' yahut kuru südden bir sâ' veya arpadan bir bir sâ' yahut kuru hurmadan bir sâ', veya kuru üzümden bir sâ' üzerinden verirdik. Bunu tâ bize Muâviyetü'bnü Ebî Süfyan hac yahut ömre yapmak için gelinceye kadar bu minval üzere vermeye devam ettik. Sonra Muâviye minber üzerinde halka bir konuşma yaptı ez cümle: Ben Şam buğdayından iki müddün bir sâ' kuru hurmaya muadil olduğu fikrindeyim dedi; Bunun üzerine halk onun re'yiyle amel ettiler.» Ebû Saîd

Dedi ki: «Bana gelince, ben bunu yaşadığım müddetçe ilelebet eskiden verdiğim gibi vermekte devam ediyorum.»

2332- Bize Muhammed b. Rafî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrezzak, Ma'mer'den, o da İsmail b. Ümeyye'den naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Iyaz b. Abdillah b. Sa'd b. Ebî Şerh haber verdi kendisi Ebû Said-i Hudrî'yi şöyle derken İşitmiş:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda iken biz sadaka-ı fıtri küçük büyük, hür memlûk herkes için üç sınıfdan (yani) kuru hurmadan bir sa, kuru sütden bir sâ', arpadan bir sâ olarak verirdik. Muâviye halife oluncaya kadar onu böylece vermeye devam ettik. O iki müdd buğdayın bir sâ kuru hurmaya muadil olacağını tensib etti.»

Ebû Said: «Bana gelince, ben onu böylece vermeye devam ediyorum.» demiş.

2333- Bana Muhammed b. Rafî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrezzak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbnü Cüreyc, Haris b. Abdirrahman b. Ebi Zûbab'dan, o da Iyâz b. Abdillah b. Ebî Şerh'd en, o da Ebû Said-i Hudri'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi:

«Biz sadaka-ı fıtri üç sınıf dan: kuru süt, kuru hurma ve arpadan verirdik.»

2334- Bana Amru'n-Nâkıd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâtim b. İsmail İbnİ Aclan'dan, o da Iyâz b. Abdillah b. Ebî Serh'den, o da Ebû Saîd-i Hudri'den naklen rivâyet etti ki Muâviye buğdaydan yarım sâ' kuru hurmanın bir sa'ına muadil tutunca Ebû Saîd bunu kabul etmemiş ve:

«Ben bu sadakayı ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında verdiğim gibi kuru hurmadan bir sâ', yahud kuru üzümden bir sâ', veya arpadan bir sâ', yahud kuru sütden bir sâ olarak veririm» demiş.

Bu hadîsi Buhârî «Sadaka-i fıtır» bahsinde tahrîc etmiştir.

Müslim’in Muhammed b. Rafi' tarîkına Dârakutni istidrâkde bulunmuş; ve: «Saîd b. Mesleme bu hadisde Ma'mer'e muhalefet ederek onu İsmâil b. Ümeyye'den, o da Haris b. Abdirrahmân b. Ebî Zûbâb'dan o da Iyâz'dan naklen rivâyet etmiştir. Hâlbuki hadîs Hâris'den mahfuzdur.» demişse de, Nevevî bu istidrâki yersiz bulmuştur. Çünkü îsmâîl b. Ümeyye'nin Iyâz'dan işittiği sahih ve sabittir.

Hadis-i şerif merfû hükmündedir. Çünkü yapılan iş Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanına izafe edilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) verilen sadaka-i fıtri duymuş ve takrir buyurmuştur. Bahusus bâzı rivâyetlerde sadakanın onun emri ile toplanarak, onun huzuruna getirildiği tasrîh edilmiştir. Sadakanın toplanıp dağıtılmasını emreden bizzat kendisidir.

Hattâbî (319-388): «Burada taamdan murâd: Buğday'dır. Bu isim ona mahsûstur. Mutlak olarak söylenildiği zaman buğday mânâsında kullanılır. Meselâ birisine (Git pazardan taam al!) denilse, o kimse bundan buğdayı anlar. Örfen ekseriyetle bir mânâda kullanılan söze, o mânâ verilir.» demiştir. Fakat İbn Münzir, Hattâbi’nin hatâ ettiğini söylemiştir. Çünkü Hazret-i Ebû Said evvelâ (taam) kelimesini mücmel bırakmış, sonra tefsir etmiştir. Hattâ Hafs b. Meysera' nin Zeyd'den, onun da Iyâz' dan naklettiği rivâyette: «O zaman bizim taamımız arpa, kuru üzüm, kuru süt ve kuru hurmadan ibaretti.» diyerek sözünü te'kîd etmiştir. İbn Huzeyme' nin Fudayl tarîki ile Hazret-i İbn Ömer'den naklettiği rivâyet de bunu te'yîd eder. Mezkûr rivâyette İbn Ömer (radıyallahü anh):

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bu sadaka ancak kuru hurma, kuru üzüm ve arpadan verilirdi, buğday yoktu.» demiştir. İbn Münzir (?-310); «Buğday hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den İtimâda şâyân bir haber bilmiyoruz, o zaman Medine'de pek az buğday bulunurdu; sahabe zamânında buğday çoğalınca yanın sâ' buğdayı bir sâ' arpaya muadil tuttular. Bu zevat dîn İmâmlarıdır. Binaenaleyh onların kavilleri değiştirilemez. Meğer ki kendileri gibi zevatın başka bir kavli ola.» demiş, sonra is-nâdları ile Hazret-i Osman, Alî, Ebû Hüreyre, Cabir, İbn Abbâs, İbn Zübeyr, Esma binti Ebî Bekir (radıyallahü anhüm) hazerâtından sahih hadîsler rivâyet etmiştir. Bu hadîslerin her biri sadaka-i fıtrin buğdaydan yarım sâ' verileceğini bildirmektedir.

Ulemâdan Bazıları buna itiraz ederek; «Lâkin Ebû Saîd hadisi bizzat Hazret-i Ebû Said'in yarım sâ’ buğdaya muvafakat etmediğini göstermektedir. İbn Ömer (radıyallahü anh) dahi ayni fikirdedir. Binâenaleyh Tahâvi'nin icmâ' iddiası doğru değildir: bu mes'elede icmâ' yoktur.» demişlerdir. Fakat Aynî bu iddiayı reddetmiş ve Tahâvi'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabından ve onlardan sonra gelen Tâbiin' den sadaka-i fıtırın buğdaydan yarım sâ', geri kalan şeylerden bir sâ’ verileceğini bildiren bir çok hadîsler rivâyet ettiğini söylemiştir.

Tahâvi (236 - 321): «Biz, bu hususta ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından, ne de Tabiîn' den bir hilaf rivâyet olunduğunu bilmiyoruz. Şu hâlde bu mes'elede hiç bir kimsenin muhalefette bulunması doğru değildir. Zîrâ mes'ele hakkında Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Alî (radıyallahü anh) zamanlarında icmâ' mün'akid olmuştur...» demiştir.

Bu mes'elede icmâ' bulunmadığını iddia edenlerin delili Hazret-i Ebû Saîd ile İbn Ömer (radıyallahü anhüma)’nın muvafakat göstermemeleridir.

Ayni diyor ki: «Ebû Saîd sadaka-i fıtır hakkında kuru hurma, arpa, kuru süt ve kuru üzümden başkasının caiz olduğunu bilmiyordu. Buna delil: ondan rivâyet olunan şu hadîstir:

 (Biz), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında sadaka-i fıtri kuru hurmadan bir sâ' yahut arpadan bir sâ'... olarak veriyorduk, bunlardan başka hiç bir şeyden sadaka vermiyorduk.»

Vakıa hadisin bir rivâyetinde Hazret-i Ebû Said-. «Biz, sadaka-i fıtri taâm'dan bir sâ' olarak veriyorduk.» demiştir. Fakat Aynî buna, şu cevâbı vermiştir: «Evvelce de beyân ettiğim vecîhle yenilen ve nafaka olarak kullanılan her şey'e taam denilir. Şu hâlde bu kelime Hazret-i Ebû Saîd'in hadisinde zikrettiği yiyecek nev'ilerinin hepsine şâmildir. İkinci bir cevap da şudur: Hazret-i Ebû Sald in, Muâviye (radıyallahü anh)'a îtirâz etmesi buğdaydan sadaka-i fıtır verildiğini bilmediği içindir, İbn Ömer' den nakledilen rivâyet dahi bu mânâya hamledilir.

Şöyle de cevap verilebilir-. Hazret-i Ebû Said'in verdiği bir sâ'ın yansı tetavvu' yani sevâbınadır.

Hads-i şerif kölenin sadaka-ı fıtri sahibine vâcib olduğuna delildir.