5- Küsüf Namazında (Haydin Toplayıcı Namaza) Diye Nida Edilmesi Bâbı 2151- Bana Muhammed b. Râfi’ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'n - Nadr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye yani Şeybân-ı Nahvî, Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Abdullah b. Amr b. As' dan naklen rivâyet etti. H. 2152- Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed - Dârimî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Hassan haber verdi. (Dedi ki): Bize Muâviye b. Sellâm, Yahya b. Ebî Kesir'den naklen rivâyet etti. Dedi ki, Bana Ebû Selemete'bnü Abdirrahman, Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen haber verdi. Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde güneş tutulunca (Haydin toplayıcı namaza) diye nida olundu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir rek'atta iki rükû' yap (arak namaz kıl) di. Sonra kalkarak bir rek'atta iki rükû' daha yaptı. Sonra güneş açıldı. Âişe: «Şimdiye kadar) bundan uzun ne rükû' yapmışımdır, ne de sücûd.» dedi. Bu hadisi Buhârî «Küsûf - bahsinde bir iki yerde; Nesâî de «Namaz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. «Haydin toplayıcı namaza» ibaresi hakkında bahsimizin baş taraflarında söz geçmişti. Bu hadîsde zikri geçen secdelerden murâd: Rek'attır. Cüz'ü zikir, bütünü murad kabilinden mecazen rek'ata secde denilebilir. Secdenin uzun tutulması hakkında bir çok hadisler vârid olmuştur. Bunların bâzılannı Buhârî ile Müslim; diğerlerini Ebû Dâvûd ve Nesâî rivâyet etmişlerdir. Mâlikîler'den bazıları: «Secdeyi uzatmaktan, rükû' da uzun tutmak lâzım gelmez.» demişlerse de, Câbir rivâyetinde: «Sücûdu da rük'u kadardı» denilmiş olması da bu kavli reddeder. İmâm Ahmed ile İshâk’ın mezhepleri bu olduğu gibi, İmâm Şafiî' nin bir kavli de budur. İmâm Müslim'in rivâyet ettiği Câbir hadîsi, secdeden sonra yapılan kıyamın uzun tutulduğunu gösteriyor. Nevevî (631 - 676) bu rivâyeti kabul etmemiş; onun şaz ve usûle muhalif olduğunu binâenaleyh onunla amel edilemiyeceğini bildir-mişse de, Nesâî ile İbn Huzeyme ve diğer hadîs ulemâsının rivâyet ettikleri Abdullah b. Amr hadîsi onun kavlini reddeder. Çünkü o hadîsde rükû' ve secdelerle, onlardan doğrulduktan sonra uzun uzadıya durduğu bildirilmektedir. 2153- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüşeym, İsmail'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Ebû Mes'ûd-u Ensârî'den naklen haber verdi. Ebû Mes'ud Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Şüphesiz ki güneş ile ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Allah, onlarla kullarını korkutur. Onlar, insanlardan hiç bir kimsenin ölümü için tutulmazlar. Bu gibi âyetlerden bir şey gördünüzmü hemen namaz kılın ve Allah'a duâ edin. Tâ başınıza gelen hâl açılıncaya kadar (bunlara devam) edin.)» buyurdular. 2154- Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberi ile Yahya b. Ha-bîb rivâyet ettiler, Dediler ki: Bize Mu'temir, İsmail'den, o da Kays'dan, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Şüphesiz ki güneşle ay insanlardan hiç bir kimsenin ölümü İçin tutulmazlar. Lâkin onlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Binâenaleyh siz böyle bir şey gördünüzmü hemen kalkıp namaz kılın.» buyurmuşlar. 2155- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' ile Ebû Üsâme ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. H. Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir ile Vekî' haber verdiler. H. Bize İbn Ebî Ömer dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân ile Mervân rivâyet ettiler. Bu râvîlerin hepsi İsmail'den bu İsnadla rivâyette bulunmuşlardır. Süfyân ile Vekî'in hadîslerinde: «İbrahim'in vefat ettiği gün güneş tutuldu da, halk: Bu güneş İbrahim'in ölümü için tutuldu, dediler.» ifâdesi vardır. Bu hadisi Buhârî «Küsûf» bahsinin bir iki yerinde ve «Kitâ-bu Bed'i'l - Halk» da; Nesâî ile İbn Mâce dahi «Küsûf» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Evvelce beyân ettiğimiz gibi: Âyet: Alâmet, mânâsına gelir. Burada ondan murâd: Ay ile güneşin Allahü teâlâ’nın birliğine ve yüce kudretine birer alâmet olmalarıdır. Allah'ın şiddet ve azabından kullarını korkutmak için birer alâmet olmaları dahi muhtemeldir. Nitekim biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.» âyet-i kerimesi de bu mânâyı teyîd eder. Ay ile güneşin, kıyâmetin yaklaştığına yahut Allah'ın azabına birer alâmet olmaları ihtimâli de vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ay veya güneş tutulması ânında namaz kılmayı emir buyurmaktadır. Ebû Bekir İbn'l-Arabî, bu hadislerde umumi ve husûsî olmak üzere altı şey zikre-dildiğini söyler. Bunlar: «Allah'ı zikredin, dua edin, tekbîr getirin, namaz kılın, sadaka verin, köle azâd edin.» emirleridir. Zikrullah, Buhârl ile Müslim' in rivâyet ettikleri İbn Abbâs hadîsinde emir buyurmuştur. Tekbîr, duâ ve namaz, Hazret-i Âişe hadîsinde; sadaka yine Âişe (radıyallahü anha) hadisinde, köle azadı ise Buhârî'nin rivâyet ettiği Esma hadîsinde zikredilmişlerdir. 2156- Bize Ebû Âmir El-Eş'ari Abdullah b. Berrâd ile Muhammedü'bnü'l - Ala rivâyet ettiler. Dediler ki. Bize Ebû Üsâme, Bü-reyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsâ Şöyle dedi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyâmetin kopmasından korkarak telâşla yerinden kalktı ve mescide geldi. Hiç bir namazda yaptığını görmediğim en uzun kıyam rükû' ve sücûd ile namaz kıldı. Sonra şöyle buyurdu: — Şüphesiz ki Allah'ın gönderdiği bu alâmetler hiç bir kimsenin hayâtı ve memötı için meydana gelemez. Lâkin, Allah onları kullarını korkutmak İçin gönderir. Şu hâlde siz bu alâmetlerden bir şey görürseniz hemen Allah'ın zikrine, Allah'a duâ ve İstiğfâr'a şitâb edin. İbn’l - Alâ'nın rivâyetinde «Kesefet» fiili kullanıldı. O, (bihâ zamiri de kullanmayarak) «yuhavvihü ibâdehu» dedi. Bu hadisi Buhârî «Küsûf» bahsinde; Nesâî dahi ayni ba-hisde tahrîc etmişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in korkması mes'elesini Kirmânî şöyle izah etmiştir: «Bu söz râvi tarafından yapılan bir temsildir. Ve kıyâmetin kopmasından korkan bir kimse gibi telâşlı yerinden kalktı, demiş gibidir. Yoksa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisi ashabının arasında iken kıyâmetin kopmıyacağını bildirdi. Allahü teâlâ, ona dinini bütün dînlerden daha fazla yükselteceğini vaad buyurmuştu. Bu vaad henüz yerini bulmamıştır.» Nevevî dahi kıyâmetten önce güneşin batıdan doğması, dâb-betü’l-Arz, deccal vb. gibi mutlaka zuhur edecek bir çok mukaddimeleri olmasına bakarak bu hadisi müşkül görmüş: «Bu alâmetler zuhur etmedikçe kıyâmetin kopacağından nasıl korkulabilir?» demiştir. Buna: «îhtimâl ki o günkü güneş tutulması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mezkûr alâmetleri öğrenmesinden öncedir; yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyâmetin büyük alâmetlerinden bâzısı zuhur edecek diye korkmuştur.» diye cevap verilmiştir. «Olabilir, râvi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kıyâmet kopuyor diye korktuğunu zannetmiştir. Râvinin öyle zannetmesinden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hakikaten korkmuş olması lâzım gelmez. Olabilir... Ümmetine bir azâb vukûbulacağından korkmuştur.» diyenler de vardır. Aynî bu cevapların hiç birini İtirazdan hâli görmemekte ve Kirmanı'nin sözünü beğenmektedir. -Allah'ın gönderdiği bu âyetler...» buyurmakla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Husuf, Kusûf, Zelzele, şiddetli rüzgâr vb. gibi şeylere işaret etmiştir. Çünkü bunların her biri ile Allahü teâlâ kullarını korkutur. Bundan da anlaşılır ki: Zikir, duâ ve namaz gibi tâatlara iltica etmek, yalnız ay ve güneş tutulduğu zamana mahsûs değildir. Hanefiiler'in mezhebi de budur. Bazıları: «Bu rivâyette namaz zikredilmemiştir, binâenaleyh bu hadîsle her korkunç hâdise karşısında namaz kılmayı müstahab görenlere delil yoktur.» demişlerse de, bu bâbda hüccet, yalnız bu hadîs değildir. Başka rivâyetlerde ise: «Allah'ın zikrine icabet edin.» buyurulmuştur ki, bunda namazı müstahab görenlere delil vardır. Çünkü namaza: Zikir, denilir. Namazda zikrullah’ın envâı vardır. 2157- Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bişru'bnu'l-Müfaddâl rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cüreyrî, Ebû’l-Alâ' Hayyânü'bnu Umeyr, Abdurrahmân b. Semura' dan naklen rivâyet etti. Abdurrahmân şöyle dedi: «Bir defa ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayâtında oklarımı atarken birden bire güneş tutuldu; ben de oklarımı (bir tarafa) attım ve (İçimden): — Bu gün güneşin tutulduğu esnada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e neler olacağına mutlaka bakacağım, dedim. Müteakiben onun yanına vardım. Ellerini kaldırmış dua ediyor; tekbîr alıyor; hamd-ü tenlide bulunuyordu. (Bu hâl) tâ güneş açılıncaya kadar (böyle devam etti.) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), iki sûre okudu ve iki rekat namaz kıldı.» 2158- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki); Bize Abdüla'lâ b. Abdil'a'lâ, Cüreyrî'den, o da Hayyân b. Umeyr'den, o da Abdurrahmân b. Semura'dan —ki bu zât, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashâbındandı.— naklen rivâyet etti. Abdurrahmân Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayâtında Medine'de oklarımla atış yapıyordum; birden güneş tutuldu. Ben, hemen okları atarak (kendi kendime) vallahi güneşin tutulması esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ne olduğuna mutlaka bakacağım, dedim. Sonra onun yanına geldim, namazda ayakta duruyordu. Ellerini kaldırmıştı; hemen tesbih etmeye, hamd-ü tehlilde bulunmaya, tekbîr almaya ve duâ etmeye başladı. Güneş açılıncaya kadar (bunlara devam etti.) Güneş açılınca iki sûre okudu ve İki rekat namaz kıldı. 2159- Bize Muhammedü'bnül-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Salim b. Nuh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cüreyrî, Hayyân b. Umeyr'den, o da Abdurrahmân b. Semura'dan naklen haber verdi. Abdurrahmân Şöyle dedi: Bir defa ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında oklarımla atış yaptığım sırada birden bire güneş tutuldu...» Bundan sonra râvi hadisi yukarkilerin hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. 2160- Bana Hârûn b. Saîd El-Eylİ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Amr'u'bnü Hârîs haber verdi. Ona da Abdurrahmân b. Kâsım, babası Kâsım b. Muhammed b. Ebi Bekr-i Sıddık'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etmiş; Abdullah, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Şüphesiz ki güneşle ay hiç bir kimsenin mematı veya hayâtı için tutulmazlar. Lâkin onlar Allah'ın âyetlerinden bir âyettir. Siz, onları gördüğünüz zaman hemen namaz kılın.» buyurduğunu haber vermiş. 2161- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Muhammedü'bnü Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Mus'ab yani İbn Mik dâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Zaide rivâyet etti. (Dedi k): Bize Ziyâdü'bnü Ilâka rivâyet etti. (Ebû Bekir'in rivâyetinde: Dedi ki: Ziyâdü'bnü Ilâka şunları söyledi, denilmektedir.) (Ziyad dedi ki: Ben, Mugîratü'bnü Şu'be'yi şumarı sâylerken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde (oğlu) İbrahim'in vefat ettiği gün güneş tutuldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- — Şüphesiz ki güneşle ay Allah'ın âyetlerinden İki âyettirler, onlar hiç bir kimsenin memâtı veya hayâtı için tutulmazlar; siz onları (tutulmuş) gördünüzmü hemen Allah'a duâ edin ve namaz kılın, tâ bu hâl açılıncaya kadar (buna devam edin.) buyurdular.» Bu rivâyetlerden Mugîratü'bnü Şu'be hadîsini Buhârî «Küsûf» bahsinde tahrîc etmiştir. Abdurrahmân b. Semura (radıyallahü anh) hadisinde Hazret-i Abdurrahmân'in: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in yanına vardım; ellerini kaldırmış: duâ ediyor, tekbir alıyor, tahmîd-i tehlilde bulunuyordu. (Bu hâl) tâ güneş açılıncaya kadar (böyle devam etti.) «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki sûre okudu ve iki rek'at namaz kıldı.» şeklindeki ifâdesi karşısında Nevevî şunları söylemektedir: «Bu da müşkül sayılan yerlerden biridir. Zannolunur ki, bu sözün zahiri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Küsûf namazına güneş açıldıktan sonra başladığını bildiriyor. Hâlbuki mes'ele öyle değildir. Zira Küsûf namazına güneş açıldıktan sonra başlamak caiz değildir. Bu hadis, Abdurrahmân'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i namazda bulduğuna hamledilmiştir. Nitekim böyle olduğu ikinci rivâyette tasrih buyurulmuştur. Sonra râvi duâ, tekbîr, tehlîl, teşbih, tahmîd ve ikinci rek'atın son iki kıyamında iki sûre okumak gibi namazda cereyan eden neler varsa, hepsini bir araya toplıyarak rivâyet etmiştir. İki sûrenin güneş açıldıktan sonra okunması, namazı tamamlamak için olmuştur. Yani bütün namaz iki rek'attır, birinci rek'at Küsûf hâlinde iken kılınmış; ikinci rek'at ise güneşin açıldığı zamana tesadüf etmişdir.» Nevevî sözünü şöyle tamamlamıştır: «Bu söylediklerimi mutlaka böylece taktir etmek gerekir. Çünkü hem ikinci rivâyete, hem fıkhın kaaidelerine, hem de diğer sahabenin rivâyetlerine uygundur,'ki rivâyetin arasını bulmak için, birinci rivâyet de ikinciye hamlolunur.» Kâdi Iyâz'ın rivâyetine göre, Mâzirî (453-538) bu hadisi te'vil ederken: -Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Küsûf açıldıktan sonra müstakilleri iki rek'at nafile namaz kılmıştır.- demiştir. Fakat Nevevî bu te'vili zayıf ve zâhir-i rivâyete muhalif gönriüş-tür. Yine Nevevî bu hadîsle istidlal ederek: «Hadis-i şerif: Kunût esnasında el kaldırılır, diyen ulemâmıza delil; namaz dualarında el kaldırılmaz» diyenlere cevâb-ı reddir.» demiştir. Mugîre b. Şu'be hadisinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in oğlu Hazret-i İbrahim'in vefat ettiği gün güneş tutulduğu ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu bâbdaki hutbesinin halk tarafından bu münâsebetle söylenen sözlere cevap teşkil ettiği anlaşılıyor. Siyer ulemâsının cumhûruna göre Hazret-i İbrahim Hicretin 10. senesinde vefat etmiştir. Hangi ayda vefat ettiği ihtilaflıdır Rebiu'l-Evvel, Ramazan ve Zilhicce aylarında vefat ettiğini söyliyenler vardır. Ekseriyete göre ay'ın onuncu günü vefat etmiştir. Dördünde ve ondördünde vefat ettiğini iddia edenler de vardır. Ancak Zilhicce ayında vefat ettiğini kabul edersek, bu iddiaların hiç biri doğru değildir. Çünkü o zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz Hacc'dan dönmemişti. Hâlbuki Hazret-i İbrâhîm'in vefatında Medine'de bulunduğu ittifâken sabittir. Hazret-i İbrahim Hicretin 8. yılı Zûlhicce'sinde doğmuştu, annesi Mâriye-i Kıptiyye'dir. Meşhur kavle göre vefatında 18 aylık idi. Bazıları 16, diğer bazıları da: 17 ay sekiz günlük olduğunu söylerler. Hattâ: «bir sene on altı günlük iken vefat etmiştir.» diyenler de vardır. Medine’nin «Cennet-i Bakî» nâmı ile meşhur kabristanına defnedilmiştir. |