Geri

   

 

 

 

İleri

 

36- Kur'ân Okunması Sebebiyile Sekinetin İnmesi Bâbı

1892- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen haber verdi. Berâ' Şöyle dedi: Bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at bulunuyordu. Derken o zâtı bir bulut kapladı. Bulut dönmeye ve yaklaşmaya başladı. O zâtın atı da bundan ürkmeye başladı. Sabaha çıkınca o zât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve; bu hâdiseyi ona anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu sekînefdir, Kur'ân için inmişdir.» buyurdular.

1893- Bize İbn’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler, lâfız İbn'l-Müsennâ'nındır. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan naklen rivâyet etti. Ebû İshâk' Şöyle dedi: Ben Berâ'yı şunu söylerken işittim:. Bir adam Kehf sûresini okudu. Evinde bir at vara di. Derken at ürkmeye başladı. Bunun üzerine adam bakındı: bir de ne görsün! Kendisini bir sis yahut bir pulut kaplamış! Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Oku ey fülân! Çünkü o bulut sekînetdir. Kur'ân okunurken inmişdir. Yahut Kur'ân için inmişdir.»

1894- Bize İbn’l-Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize, Abdurrahmân b. Mehdi ile Ebû Dâvûd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan rivâyet etti. Ebû İshâk: «Ben, Berâ'yı şöyle derken işittim...» demiş.

Her iki râvî yukarki hadîs gibi rivâyette bulunmuşlar. Yalnız onlar «at şahlanmaya başladı.» demişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Menâkib» de: Tirmizî dahi «Fedâilü’l-Kur'ân» da tahrîc etmişlerdir.

Kehf sûresini okuyan zât Useyd b. Hudayr'dır. Netekim bundan sonraki hadisde ismi tasrîh olunacakdir. Atını iki uzun iple bağlaması, at pek kuvvetli ve hırçın olduğundandır. Anlaşılıyor ki at gördüğü bulutdan şahlanarak ipi koparacak dereceye gelmiş: Hazret-i Üseyd de bundan dolayı meraka düşerek ertesi gün mes'eleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatmış: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu görülen bulutun, sekînet olduğunu, okunan Kur'ân için indiğini beyân buyurmuş.

İkinci rivâyetle sis mi yoksa bulut mu denildiği hususunda ve keza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Kur'ân okunurken mi yoksa Kur'ân için mi iner dediğinde râvî şekketmişdir. Bu rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Ey fülan!» buyurması, Kur'ân okumaya devam etmeli ve sana inen bu rahmeti ganimet bilerek daha çok okumalıydın: manasınadır.

Sekînetin mânâsı hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre sekînet, esen bir rüzgârdır. Amma insan yüzü gibi yüzü vardır.

Bir takımları: «Bundan murâd: Üzerlerinde sekînet bulunan meleklerdir.» demişlerdir.

Bazıları, bunun göçeğen kuşu gibi bir hayvan olduğunu, kanatları bulunduğunu: daha başkaları kediye benzer bir hayvan olduğunu, gözleri gayet keskin olup: bir bakışda bir orduyu bozguna uğrattığını söylemişlerdir. Hattâ sekînetin cennet altmirrâân mâmûl bir yol olduğunu söyliyenler bile vardır.

Vehb: «O, Allah tarafından bir rûhdur: konuşur ve bir şeyde ihtilâf edilirse onu beyân eder.» demişdir.

Muhtar olan mânâya göre sekînet, Allah'ın mahlûklarından biri olup: kendisinde sünûnet ve rahmet vardır. Beraberinde Kur'ân'ı dinleyen melekler bulunur. Netekim aşağıdaki rivâyet de bu mânâyı te'yîd eder.

1895- Bana Hasan b. Aliy El-Hûlvânî ile Maccâcu'bnü'ş-Şâir rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. Dediler ki: Bize Ya'kûb b. İbrâhîm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîdü'bnü’l-Hâd rivâyet etti. Ona da Abdullah b. Habbâb rivâyet etmiş: ona da Ebû Saîd-i Hudrî rivâyet etmiş ki, bir gece Üseydü'bnü Hudayr hurma harmanında (Kur'ân) okurken birdenbire atı şahlanmış. Fakat o yine okumaya devam etmiş. Sonra at tekrâd şahlanmış ise de Üseyd yine okumasına devam etmiş. Sonra at tekrar şahlanmış.

Üseyd

Dedi ki: Atın (oğlum) Yahya'yı çiğneyeceğinden korktum da kalkıp yanına gittim. Bir de ne göreyim! Başımın üzerinde gölgelik gibi birşey!.. içinde kandillere benzer nesneler var. Bu gölgelik göğe çıktı: hattâ onu göremez oldum. Ertesi sabah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek:

— Yâ Resûlallah! Dün akşam ben gece yarısı hurma harmanında (Kur'ân) okurken birden atım şahlandı.» dedim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen:

«Oku İbn Hudayr!» buyurdu. (Dedim ki):

— Ben okumaya devam ettim. Sonra at yine şahlandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine :

«Oku İbn Hudayr!» buyurdular. (Dedim ki):

— Ben yine okudum: fakat hayvan sonra tekrar şahlandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine:

«Oku İbn Hudayr!» buyurdular. (Dedim ki):

— Ben artık okumakdan vazgeçtim. (Oğlum) Yahya ata yakındı: Onu çiğner diye korktum. O sırada gölgelik gibi bir şey gördüm: içinde kandillere benzeyen nesneler vardı. Bu gölgelik göğe çıktı. Nihayet onu göremez oldum... Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bunlar meleklerdir. Seni dinliyorlarmış. Eğer okumağa devam şeydin: sabaha kadar seni dinlerler: halk da onları görür: halkdan gizlenmezlerdir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitâbu Fedâilü'l-Kur'ân» da tahrîc etmişlerdir.

Buhârî'deki rivâyetini Üseyd b. Hudayr şöyle anlatımı Kendisi, geceleyin Bakara sûresini okuyormuş. Atı da yanında bağlıymış. Birdenbire at şahlanmış. Bunun üzerine Üseyd susmuş: at da sükûnet bulmuş. Tekrar okumaya başlayınca at yine şahlanmış: Üseyı susmuş: at da sükûnet bulmuş. Sonra yine okmuş: at yine şahlanmış. Bu nun üzerine Üseyd okumakdan vazgeçmiş. Oğlu Yahya ata -ya km bulunuyormuş: ona çarpar diye korkmuş. Çocuğu oradan çekince ba şını semâya kaldırmış, ve ne gördü ise görmüş. Sabah olunca hâdiseyi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatmış. Efendimiz ona:

«Oku Ey İbn Hudayr! Oku ey İbn Hudayr!...» demiş. Üseyd b. Hudayr:

— Hayvan, oğlum Yahya'yı çiğneyecek diye korktum Yâ ResûlüllahJ Zîra ona yakındı. Başımı kaldırdım ve çocuğun yanına gittim. Sonra başımı semâya kaldırdım: Bir de ne göreyim! Bulut gibi bir şey!.. İçinde kandiler gibi şeyler var!.. Bu nesne çıktı gitti. Nihayet onu görmez oldum... demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bunun ne olduğunu biliyormusun?» buyurmuş, Üseyd:

— Hayır! cevâbını vermiş. Efendimiz:

«Bunlar meleklerdir. Senin sesine yaklaşmışlar: eğer okumaya devam edeydin sabaha kadar dinlerler: halk onları görür: halkdan gizlenmezlerdi.» buyurmuş.

Zulle: Sofa gibi güneşden koruyan gölgelikdir. Burada: Gölge yapan bulut: diye te'vîl olunmuşdu.

Az yukarıda buna benzer bir hadîsin Kehf sûresinin fazileti hakkında rivâyet olunduğunu gördük. O hadîs-de bir zâtın Kehf sûresini okuduğu: atı da yanıbaşında bulunduğu zikredilmişti. Hattâ onun Üseyd b. Hudayr olduğu söylennüşdir. Kirmânî bu mes'eleyi şöyle hâlletmişdir: Gerek burada beyân, edilen Bakara suresini gerekse o hadîsde bahsedilen Kehf sûresini okuyan Hazret-i Useyd'dir. Maamâfîh o hadîsde bahsi geçen zât bir başkası da olabilir.

Rivâyetlerin zahirleri, hadisenin ayrı ayrı iki-defa vuku' bulduğunu gösteriyor. Netekim böyle bir hâdise Hazret-i Sâbir b. Kays'in de başından geçmiştir. Ebû Dâvûd'un mürsel olarak rivâyet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: Görmedin mi dün gece Sabit b. Kays'in evi kandillerle parlayıp duruyordu? dediler, de: Ola ki Bakare sûresini okumuştur... buyurdu. Bu mesele Sâbit'e soruldukta: Bakare sûresini okudum., dedi.»

Hazret-i Üseyd b. Hudayr’ın sesi son derece güzel ve yanıkmış. Hattâ İsmâîlî'nin rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine:

«Oku ey Useyd! Sana, Hazret-i Dâvûd'un mezamirinden (hisse) verilmiş!» buyurduğu bildiriliyor.