Geri

   

 

 

 

İleri

 

34- Öğle ve İkindi Namazlarında Kıraat Bâbı

1040- Bize Saîd b. Muhammed el-Cermî ve Ubeydullah b. Saîd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Mis'ar'dan, o da Ma'n'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Babamı şunu söylerken işittim: «Mesrûk'a sordum: Kur'ân'ı dinledikleri gece cinlerin geldiğini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kim bildirdi?» dedim.

— Bana babam, yani İbn Mes'ud söyledi ki: Onların gelişini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir ağaç bildirmiş» dedi.

Bu rivâyet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cinlere giderek onlara Kur'ân-ı Kerîm okuduğunu ve suâllerine cevap verdiğini bildirmektedir. Bundan anlaşılıyor ki; cinlerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelişleri iki defa olmuştur.

Hadîâ-i şerif cin gecesi Hazret-i İbn Mes'ûd'un Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunmadığım tasrîh etmektedir. Gerçi Ebû Dâvûd (202-275) ve diğer hadîs ulemâsının rivâyet ettikleri bir hadîsde İbn Mes'ud'un cin gecesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduğu zikrediliyorsa da o hadîs bilittifâk zayıftır. Bâbımız hadîsi onun hükmünü iptal eder.

Dâre Kutnî (306 - 385) nin beyânına göre; buradaki İbn Mes'ûd hadîsi:

«Bize cinlerin izlerini ve ateşlerinin eserlerini gösterdi;» cümlesinde sona erer. Geri kalan kısmı İbn Şâ'bî'nin sözüdür. Hadîsi Şâ'bî'den rivâyet eden bütün râvîler onu Şâbî'nin sözü olmak üzere rivâyet etmişlerdir. Fakat Şâbî gibi bir zâtın bu sözü kendiliğinden söylemesine imkân ve ihtimal yoktur. O bunu mutlaka Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiştir. Yalnız hadîsin bu kısmı İbn Mes'ûd rivâyetinde yoktur.

Cinlerin yiyecek hususundaki suâli kendilerine ne gibi şeylerin mubah olduğunu anlamak içindir. Bu suâle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Üzerine besmele çekilen her kemiği yiyebilirsiniz.» diye cevap vermiştir. Bundan muradı: Yâ besmeleyle kesilmiş hayvan kemiğidir. Yahut yenirken besmele çekilen kemiktir. Müslim sârini Übbî ikinci ihtimâl üzerinde durmaktadır. Ulemâdan bazılarının beyânına göre; üzerine besmele çekilen kemik, cinlerin mü'minlerine mahsustur. Mü'min olmayanlarının yiyecekleri ise; üzerine besmele çekilmeyen kemiklerdir. Nitekim başka bir hadîsde bu cihet tasrîh edilmiştir.

«Elinize geçen, üzerine besmele çekilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak - sizindir.» Cümlesinden muradı; Ya kemiklerde kalan etlerdir. Yahut Allahü teâlâ hazretleri onların üzerinde yeniden et halk eder ve hiç yenilmemiş gibi etli olurlar, demektir.

1041- Bize Muhammed b. El-Müsennâ el-Anezî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiy, Haccâc (yani Savvâf dan), o da Yahya'dan -ki bu zât Ebû Kesîr'dir- O da Abdullah b. Ebî Katâde ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Katâde'den naklen rivâyet etti. Ebû Katâde şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırır; öğle ile ikindinin ilk iki rek'âtlarında Fatiha-i Kitap ile iki sûre okurdu. Bazen âyeti bize işittirirdi. Öğle namazının ilk rek'âtıni uzatır, ikinciyi kısa keserdi. Sabah namazında da Öyle yapardı.

1042- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hemmâm ile Ebân b. Yezîd, Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babasından naklen haber verdi ki:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle ile ikindi namazlarının ilk iki rek'âtlarında Fâtiha-i Kitap ile bir sûre okurdu. Bazen de âyeti bize işittirirdi. Son iki rek'atlarda ise; yalnız Fâtiha-i Kitabı okurdu, demiştir.

Bu hadîsi Buhârî «Ezan» ve «Namaz» bahislerinde, Ebû Dâvûd, Nesai ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde rivâyet etmişlerdir.

Hadîs-i şerîf, Öğle ile ikindi namazlarının ilk iki rek'âtlarında fatihadan sonra sûre okunacağını ve ilk rek'âtın ikinciden uzun tutulacağım; son rek'atlarda yalnız birer fatiha okunacağını bildirmekte ve ayrıca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bazen kıraatini cemaata i-şittirdiği kaydedilmektedir. Hattâ Nesâî'nin Berâ' b. Âzip (radıyallahü anh)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde:

«Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında öğle namazını kılar; Lokman ve Zâriât sûrelerinden okuduğu çyetleri birer birer işitirdik.» denilmiştir. İbn Huzeyme dahi Enes (radıyallahü anh)'dan buna benzer bir hadîs rivâyet etmiştir.

1043- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe hep birden Hüseyin'den rivâyet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hüseym, Mansûr'dan, o da Velîd b. Müslim'den, o da Ebû's-Siddık'dan, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen haber verdi. Ebû Saîd Şöyle dedi: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamını tahmin ederdik. Öğle namazının ilk iki rek'âtındaki kıyamını e-lif lâm mim tenzil (yani secde sûresi) kadar; son rek'âtlardaki kıyamını da bunun yarısı kadar tahmin ettik. İkindinin ilk iki rek'âtındaki kıyamını Öğlenin son rek'âtlarındaki kıyamı kadar; yine ikindinin son rek'âtlarındaki kıyamını da bunun yarısı kadar tahmin ettik.

Ebû Bekir kendi rivâyetinde «Elif lâm mim tenzil» i zikretmedi de «Otuz âyet kadar» dedi.

1044- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüşeym Abdül melik b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semura'dan naklen haber verdi ki, Kûfetiler Sa'd'ı Ömerü'bnü'l-Hattâb'a şikâyet ederek namazından söz etmişler. Ömer de ona haber göndermiş. Sâ'd gelmiş, Ömer ona Kûfelilerin namaz meselesinden dolayı kendisini ta'yîb ettiklerini söylemiş, Sâ'd:

«Ben onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın namazını kıldırıyorum, ondan hiç bir şey eksiltmiyorum, ilk iki rek'âti onlara, uzunca tutuyorum; son iki rek'âtta ise kısa kesiyorum.» demiş. Bunun üzerine Ömer: «Senden zâten bu beklenir. Yâ Ebâ İshâk!» demiş.

1045- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile İshak b. İbrahim, Cerîr'den, o da Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnatla rivâyet etti.

1046- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Âbdurratıman b. Mehdi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû Avn'dan rivâyet etti.

Dedi ki: Ben Câbir b. Semura'dan dinledim. Şöyle dedi: Ömer Sa'd'a: «Küfeliler seni namaza varıncaya kadar her şeyde şikâyet ettiler» demiş. Sa'd şu mukabelede bulunmuş:

«Bana gelince; Ben namazın ilk iki rek'âtında kıraati uzun tutuyor; sön rek'âtlarda kısa kesiyorum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazına uyarak kıldığım namazımda bir kusur işlemiyorum.» Bunun üzerine Ömer:

«Zâten senden bu beklenir» yahut «Senin hakkında zannım zâten budur!» demiş.

1047- Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Bişr Mis'ardan, o da Abdülmelik ile Ebû Avn'dan, onlar da Câbir b. Se-mûra'dan yukarkilerin hadîsi mânâsında rivâyette bulundu. O şunu da ziyade etti: Sa'd: «Bana namazı Bedeviler mi öğretecek?» demiş.

1048- Bize Dâvûd b. Rüşeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Velîd (yânî İbn Müslim) Saîd'den - ki İbn Abdülazîzdir - Atiyetü'bnü Kays’dan, o da Kaz'a'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi:

«Vallahi öğle namazı kılınırdı da bir kimse Bakî'e gider kazayı hacet eder, sonra abdest alır, gelir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk rek'âtı uzattığından hâlâ ilk rek'âtta bulunurdu.»

1049- Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi, Muâviye b. Sâlih'den, o da Rabîa'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Kaz'a rivâyel etti.

Dedi ki: Ebû Saîd'i Hud-rî'ye geldim. Yanında kalabalık insanlar vardı. Cemâat dağılınca; (kendisine):

«Ben sana bunların sorduklarını sormıyacağım, sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını soruyorum.» dedim. Ebû Saîd:

«Bunda senin için hiç bir hayır yoktur.» dedi. Ebû Saîd bu sözü ona bir defa daha tekrarladıktan sonra:

«Öğle namazı kılınırdı da bizden birimiz Baki'a giderek kazayı hacet eder, sonra evine gelerek abdest alır ve mescide dönerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hâlâ ilk rek'âtta bulunurdu.» demiş.

Bu rivâyetler dahi öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rekatlarında ne mikdâr Kur'ân okunacağım, kıyamın ne kadar uzatılacağını beyân etmektedirler.

Nevevî diyor ki:

«Ulemânın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı îcab-ı hâle göre uzun veya kısa kılardı. Cemâat uzun kumayı tercih ederler, kendilerinin de bir meşguliyeti bulunmazsa namazı uzatır, aksi takdirde hafif kılardı. Bazen uzatmak istediği halde çocuk ağlaması gibi bir sebepten dolayı namazı kısadan keserdi. Bazıları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazı ekseriyetle uzatmadığını, nadiren de uzun kıldığını söylerler. Ve: «Uzun kılması caiz olduğunu göstermek için; hafif kılması da efdâl olduğunu bildirmek içindir. derler. Filhakika Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı uzatmamayı emretmiş; Buna sebep olarak cemâatin içinde hasta, zayıf ve hacet sahipleri bulunabileceğini söylemiştir. Binâenaleyh bu babda sünnet, hafif kılmaktır.»

Sa'd b. Ebî Vakkâs (radıyallahü anh) hadîsini Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî namaz bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'deki rivâyeti şöyledir:

Câbir b. Semûra

Dedi ki:

«Kûfeliler Sa'd'i Ömer (radıyallahü anh)'a şikâyet ettiler. O da onu azlederek yerine Ammâr'ı tâyîn etti. Kuleliler Sa'd'ın namaz kıldırmayı becerememesine varıncaya kadar sayıp dökmek suretiyle şikâyet ettiler. Ömer, Sa'd'a haber göndererek çağırttı. Kendisine:

— Yâ Ebâ İshâk! Bu adamlar senin namaz kıldırmayı beceremediğini söylüyorlar, dedi. Sa'd:

«Bana gelince: Vallahi ben onlara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını kıldırıyorum. Ondan bir şey noksan etmiyorum. Yatsı namazını kıldırıyor; ilk iki rek'âtı uzun, son rek'âtları hafif tutuyorum.» cevâbını verdi. Ömer:

«Senden zâten bu beklenir. Yâ Ebâ İshâk!» dedi. Müteakiben onunla birlikte Kûfelilere sormak üzere bir (veya bir kaç) adam gönderdi. Gönderilen adam, sormadık bir tek mescid bırakmadı. Kûfeli-ler hep Sa'd'in iyiliklerini anıyorlardı. Nihayet Benî Âbs kabilesinin mescidine girdi. Onlardan Ebû Sa'de künyesini taşıyan Üsâmetü'bnü Katâde isminde biri ayağa kalkarak:

«Madem ki Allah için soruyorsun (Söyleyeyim). Sa'd düşmana karşı gönderilen müfrezeyle gitmiyor, müsavat üzere taksim yapmıyor, dâva bakarken de adalet gütmüyor.» dedi. Sa'd:

«Beri bak! Vallahi sana üç şeyde dua ediyorum!.. Yârabbi, eğer bu kulun yalancı ise; bu işi riya ve şöhret için yaptıysa ömrünü uzat, fakirliğini de uzat! Ve kendisini fitnelere mâruz kıl!.» dedi. Bundan sonra hâlini soranlara Üsâme:

— Ben fitneye giriftar olmuş bir şeyh-i fâniyim. Beni Sad'in bed duâsı tuttu!» derdi.

Râvî Abdül melik dedi ki: Onu ben de gördüm. Kaşları ihtiyarlıktan gözlerinin üstüne düşmüş; Kendisi hâlâ yoldan gelip geçen cariyelere çatıyor, onları çimdikliyordu.

Kûfelilerden murâd bir kaç kişidir. Kelime Küllü zikir, Cüz-ü murâd kabilinden mecazdır.

Muhtelif rivâyetlerden anlaşıldığına göre; Kûfeliler Hazret-i Ömere Sa'd (radıyallahü anh)’ın devlet malını yediğini, evine ağaçtan debdebeli bir kapı yaptırdığını, çarşı evine yakın olduğu için gürültüden bîzâr olarak gürültünün kesilmesini emrettiğini, ava düşkün olduğu için düşmana karşı gönderilen müfrezelerin başında bulunmadığını şikâyet etmişler. Aslı astarı olmadık buna benzer bir çok şeyler ileri sürmüşlerdir. Ömer (radıyallahü anh) bunları birer birer tetkik etmiş ve hepsinin bâtıl olduğunu meydana çıkarmıştır. Hazret-i Sa'd'in «Bana namazı bedeviler mi öğretecek?» demesinden de anlaşılıyor ki; kendisini şikâyet edenler bir takım cahillermiş. Çünkü bedevilerin ekserisi câhil olurlar.

Hazret-i Ömer'in Sa'd (radıyallahü anh) ile birlikte teftiş için Kû-fe'ye gönderdiği zevatın Muhammedü'bnü Mesleme ile Abdullah b. Erkâm ve Melih b. Avf oldukları zannediliyor. Hazret-i Sa'd bu hâdiseden müteessir olmuş. Bilhassa Kûfe'-li Üsâmetü'bnü Katâde'nin iftiralarına karsı dayanamı-yarak ona bedduada bulunmuştur. Üç şeyle beddua etmesinin sebebi, Üsâme'nin ondan üç fazileti nefîy etmesidir. Üsâme ondan şecaati, iffeti ve hikmeti nefîy etmişti. Bunlar bütün faziletlerin esası idiler. Hazret-i Sa'd da bu üç şeye misliyle mukabele etmişdir. Ve bedduası kabul olunmuştur. İshâk’ın Cerîr'den rivâyetine göre Üsâme fakru zarurete duçar olmuş; ahlâkı bozularak fitneye kapılmış. Hattâ bir rivâyete göre, gözleri de kör olmuştur. O haliyle yine de bir kadın sesi işitti mi kadına saldırır. Kadın kendisini terslediği zaman ah, mübarek Sa'd'ın duası!., dermiş, İbn Uyeyne'nin rivâyetine göre: Her nerede bir fitne çıkarsa Üsâme mutlaka orada bulunurmuş. Hattâ kendisinin fitne esnasında öldürüldüğü rivâyet olunur.

Hazret-i Sa'd duasının icâbetiyle ma'ruf bir zât idi. Taberânî'nin rivâyetine göre kendisine:

«Dualarının kabulüne ne zaman nail oldun?» diye sorulmuş: «Bedir gününde nail oldum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yârâbl Sad'ın duasını möstecâp kıl,» buyurdular» diye cevap vermiştir.

Son rivâyette Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî'nin Kaza'ya: «Senin için bunda hiç bir hayır yoktur.» sözünün mânâsı; Sen ne kadar çalışsan da böyle bir namaz kılamazsın. Binâenaleyh sünneti öğrenip de terketmiş olursun, demektir.