Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- İman, İslam ve İhsanın Beyanı, Allahın Kaderini Îsbata İmanın Vücubu Kadere İnanmayandan Teberriye ve Onun Hakkında Ağır Sözler Söylendiğine Delil Bâbı

Ebû'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyri (rahimehüllah) der ki:

«Sırf Allâhın yardımiyle (işe) başlar; ve bize ancak Onun kifayet buyurmasını niyaz eyleriz. Muvaffakiyetimiz yalnız Allah (celle celâlüh) iledir.»

102- Bana Ebû Hayseme Züheyr b. Harb rivâyet etti

(Dedi ki): Bbe Vekî' Kehmes'den o da Abdullah b. Büreyde'den o da Yahya b. Ya'mer'den naklen rivâyet etti. H.

Yine bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberî rivâyet etti. Bu hadis onundur.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kehmes, İbn Büreyde'den o da Yahya b. Yâmer'den naklen rivâyet eyledi. Yahya şöyle demiş:

«Basrada kader hakkında ilk söz eden, Ma'bed el-Cühenı olmuştu. Bir ara ben ve Humeyd b. Abdirrahman el-Himyeri hacc —yahud Umre — yapmak üzere yola çıktık. Ve (kendi aramızda):

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bir kimseye rastlasak da şu heriflerin kader hakkında söylediklerini ona sorsak, dedik. Az sonra mescide girmekte olan Abdullah b. Ömer b. el-Hattab'a tesadüf ettik. Ben ve arkadaşım, birimiz sağından birimiz solundan olmak üzere hemen etrafını çevirdik. Ben arkadaşımın sözü bana havele edeceğini anlayarak:

«Yâ Ebâ Abdirrahman! Bizim taraflarda bir takım insanlar türedi. Bunlar Kur'anı okuyor ve ilmi araştırıyorlar.» dedim. (Râvi diyor ki):

— Yahya bu adamların hâllerini, kader diye bir şey tanımadıklarını hâdisât Allah'ın hiç bir takdir ve malûmatı olmaksızın yeni yeni husule gelir, iddiasında bulunduklarım anlattı. Abdullah (radıyallahü anh) şunları söyledi. O halde sen onlarla görüştüğün zaman kendilerine hemen haber ver ki, ben onlardan beriyim. Onlarda benden beridirler. Abdullah b. Ömer'in kendisine yemin ettiği Allaha and olsun ki, onlardan birinin Uhud dağı kadar altım olsa da onu infak etse kadere inanmadıkça Allah onun infakını kabul eylemez. Abdullah (radıyallahü anh) sonra şöyle devam etti:

«Bana babam Ömerü'bnü'l-hattâb rivâyet etti.

Dedi ki:

— Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında bulunduğumuz bir sırada anîden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bizât çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına oturdu; ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:

«Yâ Muhammed! Bana İslâmın ne olduğunu haber ver!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«İslâm: Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt'i hacc etmendir.» buyurdu. O zât:

«Doğru söyledin.» dedi. Babam dedi ki:

«Biz buna hayret ettik. (Zira) hem soruyor hem de tasdik ediyordu.

«Bana imandan haber ver!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah'a, Allah'ın Meleklerine, kitablarına, Peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır.» buyurdu.

O zât (yine):

«Doğru söyledin.» dedi. (Bu sefer):

«Bana ihsandan haber ver!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah'a: Onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O seni muhakkak görür.» buyurdu.

O zât:

«Bana kıyâmetten haber ver!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu mes'elede sorulan sorandan daha âlim değildir.» buyurdular.

«O halde bana onun alâmetlerinden bari haber ver!» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yanş ettiklerini görmendîr.» buyurdu. Babam dedi ki:

— Bundan sonra o zât gitti. Ben hayli bir müddet (bekledim) durdum. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

«Yâ "Ömer! O sual soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?» dedi. .

«Allah ve Resûlü bilir." dedim.

«Gerçekten o Cibrîl'di. Sîze dininizi öğretmeğe gelmiş.» buyurdular.

103- Bana Muhammed b. Ubeyd el-Guberi ile Ebû Kâmîl el-Cahderî ve Ahmed b. Abde rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hammad b. Zeyd, Matar b. el-Verrak dan o da Abdullah b. Büreyde'den o da Yahya b. Ya'mer'den naklen rivâyet etti. Yahya şöyle dedi:

— Ma'bed kader hakkında söylediklerini söyleyince biz bunları reddettik. Sonra «Ben ve Humeyd b. Abdirrahman el-Himeyrî birer hacc yaptık.» Râvîler hadîsi, Kehmes hadîsinin ma'na ve isnadiyîe rivâyet ettiler. (Yalnız) bu hadîsde biraz fazlalık ve bir kaç harf noksanlığı vardır.

Haccetmek ma'nasına gelen «hicce» kelimesi hakkında İmâm Nevevî şunları söylüyor:

«Bu kelime (hâ)nın fetih ve kesrîle (Hacce) ve (hicce) okunabilir. Araplardan işitilen şekli hicce'dir. Fakat kaidenin icâbı (darbe) kelimesiyle emsalinde olduğu gibi (hacce) okumaktır. Bunu lügat ulemâsı da böyle söylemişlerdir.»

104- Bana Muhammed b. Hâtım rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd el-Kattân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Osman b. Gıyâs rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Büreyde, Yahya b. Ya'mer ile Humeyd b. Abdirrahman'dan rivâyet etti. Şöyle dediler:

«Abdullah b. Ömer'le karşılaştık; ona kaderi ve kader hakkında söylenenleri anlattık. Bunun üzerine Abdullah bu hadîsi râvîlerin anlattıkları şekilde, Ömer (radıyallahü anh)’dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen hikâye etti. Hadîsde bir parça fazlalık vardır. Ama Abdullah onun bir kısmını da eksik bıraktı.»

105- Bana Haccâc b. eş-Şair rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize el-Mu'temir, babasından o da Yahya b. Ya'mer'den, o da İbn Ömer'den, o da Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu râvilerin hadîsi gibi bir hadis rivâyet etti.