Geri

   

 

 

 

İleri

 

46- Yüce Allah'ın: "Ey Rasul, Rabb'inden Sana İndirileni Tebliğ Et. Eğer Yapmazsan Allah'ın Elçiliğini Tebliğ Etmiş Olmazsın..." (El-Mâide: 67) Kavli Bâbı

Muhammed ibn Müslim ez-Zuhrî şöyle demiştir:

Azîz ve Celîl olan Allah tarafından risâlet, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine tebliğ etmek vazifesi, bizim üzerimize de teslim olmak yânı kabul etmek vazifesi vardır. Allahu Taâlâ: "Tâ ki Rabb’lerinin gönderdiklerini hakkıyle tebliğ ettiklerini bilsinler..." (el-cînn: 28) buyurdu.

Yine Yüce Allah: "Ben size, Rabb'imin vahyettiklerini teblîğ ediyorum..." (el-A’râf: 62-68) buyurdu.

Ka'b ibn Mâlik de Tebûk Seferinde Peygamberle gitmekten geri kaldığı zaman: " (De ki: Yapın!) Çünkü hareketinizi Allah da, Rasûlü de, mü’minler de görecektir..” (et-Tevbe: 105) âyetini söyledi.

Âişe (r.anha) de: Bir kimsenin amelinin güzelliği senin hoşuna gittiği zaman (hemen övmeye gitme): "De ki; Yapınız! Çünkü hareketlerinizi Allah da, Rasûlü de, mü’minler de görecektir... " (et-Tevbe: 105) âyetini söyledi ve: Sakın seni hiçbir kimse "hafifliğe götürmesin” (er-Rûm: 60) öğüdünü ilâve etti.

Ebû Ubeyde Ma'mer ibn Müsennâ şöyle dedi: "Zâlike'l-Kitâbu”, "Haza'l-Kur'ânu (Bu Kur'ân)"; "Hüden lil-muttakîn (Muttakîlere hidâyettir)", "Muttakîlere bir beyân ve delâlettir" ma'nâsınadır. Bu da Yüce Allah'ın şu kavli gibidir: “Zâlikum hukmu'llâhi” (el-Mumtehine: 10), "Hazâ hukmu'llâhi (Bu, Allah'ın hükmüdür)" ma'nâsınadır (yani "Zâlik", "Hazâ" ma'nâsınadır). "Lâ reybefîhî", "Lâ şekke fîlhi" (Onda hiçbir şübhe yoktur)" (ei-Bakara: i) ma'nâsınadır. "Tilke âyâtu'llâhi", yani bunlar Kur'ân'ın alemleri, nişanları demektir (yani uzak için olan "Tilke" bu yerde yakın için kullanıldı). Şu âyet de kullanmakta bunun benzeridir:

"Hattâ izâ kuntum fi’l-fülki ve cereyne bihim " (Yûnus: 22), yani buradaki "Bihim", "Bikum" yerine kullanılmıştır. Enes ibn Mâlik de şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Enes'in dayısı Haram ibn Milhân'ı, kendi kavmi Amir oğulları'na elçi gönderdi. Haram onlara hitaben:

Sizler, Rasûlüllah'ın elçiliğini teblîğ etmemde beni emîn bir kişi sayıyor, kabul ediyor musunuz? dedi. Onlar kendisini emîn kabû! edince, o da onlara Peygamber'den tahdîs edip söylemeğe başladı.

7624 Bize Bekr ibnu Abdillah el-Muzenî ile Ziyâd ibnu Cubeyr ibn Hayye, Cubeyr ibnu Hayye'den tahdîs etti ki, el-Mugîre ibn Şu'be (radıyallahü anh) -Kisrâ'nın âmili Bundâr'ın tercümanına-:

— Bize Peygamber'imiz, Rabb'imizin elçiliğinden olarak: "Bizden cihâdda öldürülen cennete gider" buyurdu, demiştir.

7625 Bize Sufyân es-Sevrî, İsmail'den; o da eş-Şa'bî’den; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r. anha): Sana her kim "Muhammed birşeyi gizledi” diye tahdîs ederse..., demiştir.

Ve bize Muhammed (ibn Yûsuf veya başkası) şöyle dedi: Bana Ebû Âmir el-Akadî tahdîs etti. Bize Şu'be, Ismâîl ibn Ebî Hâlid'den; o da eş-Şa’bî’den; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir:

— Her kim sana "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyden herhangi birşey gizledi" diye tahdîs edip söylerse, sen onu tasdîk etme. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ey Peygamber, Rabb’inden sana indirileni teblîğ et. Eğer yapmazsan, Allah’ın elçiliğini teblîğ etmiş olmazsın” (el-Mâide: 67).

7626- … Abdullah ibn Mes’ud (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir adam:

— Yâ Rasülallah! Yüce Allah katında günâhın hangisi en büyüktür? diye sordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Allah seni yarattığı hâlde Allah'a bir ortak uydurup dua etmendir" buyurdu. O zât:

—Sonra hangi (günâh en büyüktür)? diye sordu. Rasûlüllah:

— "Seninle beraber yemek yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir" buyurdu. O kimse:

— Bundan sonra hangisi? dedi. Rasûlüllah:

— "Komşunun halîlesi olan zevcesiyle zina edişmendir" buyurdu.

Râvî dedi ki: Yüce Allah bunların tasdîki olan şu âyetleri indirdi : “Onlar ki Allah’ın yanına başka bir ilâh daha katıp tapmazlar. Allah 'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunları yaparsa, cezaya çarpar. Kıyâmet günü de azâbı katmerleşir ve o azabın içinde hor ve hakir ebedî bırakılır" (el-Furkaan: 68-69).