24- Yüce Allah'ın: 'Birtakım Yüzler O Gün Terütâzedir; Rabb’ lerini Göreceklerdir" (El-Kıyâme: 22) Kavli Bâbı7524 Cerîr ibn Abdillah el-Becelî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir gece Peygamber'in yanında oturuyorduk. Ayın ondördüncü gecesi idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kamere baktı da şöyle buyurdu: — "Şu Ay'ı görmekte nasıl birbirinize gösterebilmek için sıkışıp üstüste yığılmanıza hacet kalmaksızın hepiniz zahmetsizce görüyorsanız, Rabb'inizi de öylece göreceksiniz. Artık Güneş'in doğumundan da, batışından da evvelki namazların hiçbirinden alıkonmamak elinizden gelirse, ona çalışınız". 7525-... Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şübhesiz sizler Rabb'inizi göz görüşü ile göreceksiniz" buyurdu. 7526 Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayın ondördüncü gecesi bizim yanımıza çıktı da şöyle buyurdu: "Şübhesiz sizler şu Ay'ı görmekte nasıl sıkışıp üstüste yığılmanıza hacet kalmaksızın, hepiniz zahmetsizce görüyorsanız, kıyâmet gününde Rabb'inizi de öylece göreceksiniz. 7527 Bize îbrâhîm ibn Sa'd, ibn Şihâb'dan; o da Atâ ibn Yezîd el-Leysî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: İnsanlar: — Yâ Rasûlallah, bizler kıyâmet gününde Rabb'imizi görecek miyiz? diye sordular. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — "Ayın ondördüncü gecesi Ay'ı görmek için itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye hacet görür müsünüz?" diye sordu. Sahâbîler — Hayır yâ Rasûlallah! dediklerinde, tekrar: — "Ya Güneş'in önünde hiçbir bulut yokken görmek için itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye hacet görür müsünüz?" diye sordu. Sahâbîler yine; — Hayır yâ Rasûlallah! deyince, Rasûlüllah şöyle buyurdu: — "Şübhesiz sizler O'nu işte böyle açık göreceksiniz. Allah, kıyâmet gününde insanları toplayacak da: — Her kim her neye tapıyor idiyse, onun ardına düşsün! buyuracak. Artık Güneş'e tapmakta olan Güneş'in ardına; Ay'a tapmakta olan Ay'ın ardına; tâgûtlara tapmakta olanlar da tâgûtların arkalarına düşüp gidecek. Ve yalnız bu ümmet, içlerinde şefaatçileri -yahut: münafıkları- da olduğu hâlde yerinde durup kalacak -Râvî İbrâhîm bu iki kelimede şekk etti-; Allah onlara (evvelce tanıdıklarından başka bir surette) gelip: — Ben sizin Rabb'inizim! buyuracak. Onlar Rabb'lerini o tecellî ile tanıyamadıkları için: —Senden Allah'a sığınırız), Rabb'imiz bize gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır (yerimizden ayrılmayız)! Rabb'imiz bize geldiğinde biz O'nu tanırız! diyecekler. Allahu Taâlâ onlara bu defa tanımakta oldukları suret üzere gelecek de: — Ben sizin Rabb'inizim! buyuracak. Onlar da: — (Hakikat) Sen bizim Rabb 'imizsin! diyecekler ve (Allah'ın da'vet etmesi üzerine) O'na tâbi’ olacaklar. Cehennemin de ortasına sırat (yani köprü) kurulur. Ben ümmetimi onun üstünden geçirecek ilk kimse olacağım. O gün rasûllerden başka hiçbir kimse (korku ve dehşetten dolayı) tekellüm edemez. Rasullerin de o günkü duası: — "Allâhumme sellim sellim (Allah'ım, selâmet ver, selâmet ver)!' olacaktır. Cehennemden sa'dân dikenlerine benzer çengeller vardır. Sa'dân dikenlerini hiç görmüşlüğünüz var mı?" Sahâbîler: — Evet yâ Rasûlallah, dediler. Rasûlüllah şöyle devam etti: — "İşte bu çengeller sa'dân dikenlerine benzer. Ancak şu var ki, ne kadar büyük olduklarını yalnız Allahu Taâlâ bilir. İşte bunlar insanları (kötü) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Artık insanlardan kimisi helak olur, kötü ameliyle kalır -yahut: Kötü ameli dolayısıyle helak olur-, kimisi de hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra yahut cezasını gördükten yahut buna benzer bir hâlde kurtulur. Nihayet Allahu Taâlâ kulları hakkında hüküm ve kaza adlini icrâ ve tamam edip de sırf ilâhi rahmeti olarak cehennem ehlinden dilediklerini cehennemden çıkarmak istediğinde meleklere ilâhi rahmete nâiliyetleri murâd olanlardan Allah'a birşeyi ortak edinmemişleri, ‘Lâ ilahe ille'llâh' diye şehâdet etmişleri cehennemden çıkarsınlar diye emredecektir. Melekler bunları cehennemde üzerlerindeki sucûd izlerinden tanıyacaklardır. Ateş Âdem oğlunun bütününü yer de yalnız sucûd eserini yiyemez. Allahu Taâlâ sucûd eserini yemeyi cehennem ateşine haram kılmıştır. Bunlar ateşten kavrulup kapkara olarak çıkarılacaklar. Üzerlerine hayât suyu dökülecek de onun altında seyl uğrağında biten yabani reyhan tohumları nasıl çabuk biterse, yeniden öylece bitecekler. Sonra Allah Taâlâ kulları arasında hüküm ve kazayı sona erdirir. Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek cehennem ehlinin sonuncusu olacaktır. O kimse: — Yâ Rabb! Yüzümü şu ateşten döndür. Çünkü kokusu beni zehirleyip duruyor, alevi beni yakıp duruyor, diyecek. O adam mütemadiyen Allah'a, Allah'ın dilemesi kadar duâ ve niyazda bulunacak. Sonunda Allah ona: — Bu senin dediğin sana verilecek olsa, acaba başka şey daha istemiyecek misin? buyuracak. O ise: — İzzetineyemîn olsun ki, hayır; bundan başka Sen'den birşey daha istemem! diyecek ve Rabb'ine, ilâhî ma'siyeti taalluk eden birçok ahidler ve misâklar verecek. Ondan sonra Allahu Taâlâ onun yüzünü cehennem cihetinden (cennet tarafına) çevirecek. Yüzünü cennete doğru döndürünce cennetin güzelliğini görecek. (Lâkin hemen istekten utanıp) Allah'ın dilediği kadar bir müddet sükût ettikten sonra: — Yâ Rabb! Beni cennetin kapısına yanaştır, diyecek. Allah da ona: — Evvelce istediğinden başka ebediyyen hiçbirşey istemiyeceğine ahidlerini ve mîsâklarını vermiş değil miydin? Allah lâyıkını versin be hey Âdem oğlu! Sen ne kadar sözünde durmaz kimsesin! buyuracak. O da: — Ey Rabb'im! der ve Allah'a devamlı duâ eder. Nihayet Allah: — Bu sana verilirse, bundan başka birşey istemiyecek misin? diyecek. O da: — İzzetine yemîn ederim ki, hayır; bundan başka birşey istemem! diyecek ve yine Rabb'inin dilediği bir çok ahidler ve mîsâklar verecek. Bunun ardından Rabb'i onu cennetin kapısına yanaştıracak. O kimse cennet kapısına varıp dikildiği ve cennet ona açılıp genişlediği, o da cennetin içindeki güzel ve bol ni'metleri, sevinci görünce (yine utanıp) Allah'ın dilediği kadar bir müddet sükût edecek. Sonra: — Yâ Rabb! Beni cennetin içine sok! diyecek. Allah da ona: — İstediğin sana verildiği takdirde, ondan başka hiçbirşey istemiyeceğine ahidlerini ve mîsâklarını vermiş değil miydin? der ve: Sana veyl olsun ey Âdem oğlu! Sen ne kadar sözünde durmaz kimsesin! buyurur. Bunun üzerine o kimse: — Ey Rabb 'im! Mahlûklarının en bedbahtı ben olmayayım, diyecek, durmadan dua ve niyaza devam edecek. Nihayet Allah Taâlâ ona gülecek. Ona gülünce de:' — Cennete gir! buyuracak. O kul cennete girince Allah ona: — Temenni et! buyuracak. O da Rabb'inden ister ve temenni eder. Nihayet Allah ona: — Şunu da, bunu da iste! diye buyurarak, istenecek şeyleri onun aklına getirecek. Nihayet bu dileklerinin hepsi kesilince, yine Allah ona: — Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir! buyuracak." 7528- Hadîsi Ebû Hureyre'den rivayet edenlerden biri olan Atâ ibn Yezîd şöyle dedi: Ebû Hureyre bunu rivayet ederken Ebû Saîd el-Hudrî de oturuyor ve Ebû Hureyre'nin dediklerinden hiçbirşeyi değiştirmeğe lüzum görmüyordu. Tâ: "Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir" sözüne gelince, Ebû Saîd Hudrî (radıyallahü anh), Ebû Hureyre'ye: — Rasûlüllah: "Allah, bunların hepsi ve daha on misli senindir, buyuracaktır", demişti, yâ Ebâ Hureyre! dedi. Ebû Hureyre de: — Ben şehâdet ederim ki, Rasûlüllah'tan yalnız "Bu ve bunun on misli senindir" ezberledim, dedi. Ebû Saîd Hudrî de: — Ben de şehâdet ederim ki, ben Rasûlüllah'tân, O'nun "Bunun hepsi ve on misli de senindir" buyurduğunu ezberledim, dedi. Ebû Hureyre: — İşte bu adam, cennet ehlinin cennete en son girecek olanıdır, demiştir. 7529 Bize el-Leys, Hâlid ibn Yezîd’den; o da Saîd ibn Ebî HiIâl’den; o da Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan tahdîs etti. Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz: — Yâ Rasûlallah, kıyâmet gününde bizler Rabb'imizi görecek miyiz? diye sorduk. Rasûlüllah: — "Sizler gökyüzünde bulut olmadığı zaman Güneş'i ve Ay'ı görmek için birbirinizle sıkışıp darlığa düşer misiniz?" buyurdu. Biz: — Hayır sıkışmayız, dedik. Rasûlüllah: — "Şübhesiz sîzler Güneş ile Ay'ı görmekte birbirinizle sıkışıp darlığa düşmediğiniz gibi, o gün Rabb'inizi görmekte de hiç birbirinizle sıkışıp darlığa düşmeyeceksiniz" buyurdu. Sonra şöyle devam etti: — "Herbir kavmin dünyâda ibâdet edegeldiği şeye gitmesi için bir nidâcı nida eder. Bunun üzerine salîb sahibleri, yânı salibe tapanlar salîbleriyle, putların sahibleri olan putperestler putlarıyle, herbir ma'budun sahibleri de kendi ma'bûdlarıyle giderler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, hakk üzere kalan kitâb ehlinin bakıyyeleri olsun, Allahu Taâlâ'ya ibâdet etmekte olanlar kalır. Sonra cehenneme getirilirler, cehennem onlara gösterilir ki, sanki cehennem onların nazarında yalımları birbirini kırıp geçiren bir serâbdır. Yahudiler'e: — Sizler kime tapardınız? diye sorulacak. Onlar: — Biz Allah'ın oğlu Uzeyr'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara: — Siz yalan söylüyorsunuz. Allahu Taâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz, istediğiniz nedir? denilecek. O Yehûd taifesi de: — Yâ Rabb! Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara: — Haydi içiniz! denilecek de onlar birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Sonra Hrıstiyanlar'a hitaben: — Sizler kime tapıyordunuz? diye sorulacak. Onlar da: — Biz Allah'ın oğlu Mesih'e tapardık, diyecekler. Bunun üzerine onlara: — Siz yalan söylüyorsunuz. Allahu Taâlâ hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyiniz: Ne istiyorsunuz? denilecek. Onlar da: — Bize su içirmeni istiyoruz, diyecekler. Onlara da: — Haydin su içiniz! denilecek de birbiri ardınca cehennemin içine dökülecekler. Nihayet iyi olsun, fâcir olsun, Allah 'a ibâdet etmekte olanlar kalır. Onlara da: — İnsanlar hep gittikleri hâlde sizleri habseden nedir? denilecek. Onlar: — Biz şimdikinden ziyâde kendilerine muhtâc iken onlardan dünyâda ayrılmıştık. (Şimdi nasıl olur da onların arkasına-takılırız?) Biz bir münâdînin: Her kavim vaktiyle ibâdet ettiği ne idiyse ona kavuşsun! diye nida ettiğini işittik. Ondan dolayı bizler Rabb'imizi bekleyip duruyoruz! diyecekler". Dedi ki: "Meydanda kalan mü'minlere Cebbar olan Allah, onlara ilk defa gördükleri tanıdıkları suretten başka bir surette gelecek de: — Ben sizin Rabb'inizim! buyuracak. Onlar da: — Sen bizim Rabb'imizsin! diyecekler. Artık O'nunla peygamberlerden başkası kelâm edemez. Allahu Taâlâ: — Rabbinizi tanıyabilmek için aranızda bir alâmet var mıdır? diye suâl edecek. Onlar: — Evet, sâk'tır! demeleri üzerine Rabb Taâlâ, sâk'ını keşfedip açacak. Bunun üzerine her mü'min Allah'a secde eder. Allah'a riya ve şöhret için secde eden kimseler kalır. Onlar da secde etmeye davranırlar. Fakat onların sırtı tek bir tahta gibi kaskatı bir tabakaya döner. Sonra köprü getirilir de cehennemin ortasına kurulur". Biz: — Yâ Rasûlallah! Köprü nedir? dedik. Şöyle buyurdu: — "Ayakların kayacağı bir yerdir ki, üzerinde başları eğri demirden çengeller, dikenler; sert, keskin enli şeyler vardır. Bunların Necd'de olan ve sa'dân denilen dikenler gibi uçları kıvrık, eğri dikenleri vardır. Müminlerin kimi onun üzerinden göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi iyi cins yürük atı ve develeri gibi sür'atle geçerler. Bunların kimi sapsağlam, olduğu gibi kurtulur. Kimi tırmıklar içinde perişan olmuş olarak salıverilir. Kimi de cehennem ateşi içine sapır sapır düşerler. Nihayet sonuncuları sürüklene sürüklene geçer, kurtulur. Bugünkü günde apâşîkâre olmuş hakkını kurtarmak için hiçbirinizin yalvarıp yakarması, o dehşetli günde âsî mü'min kardeşleri arasından çıkıp necat bulan mü 'mirilerin kalanlar için Cebbâr Zu'l-Celâl hazretlerine yalvarıp yakarmasına benzemez. Diyeceklerdir ki: — Ey bizim Rabb'imiz, bu kalanlar bizim kardeşlerimizdir. Onlar bizimle beraber namaz kılar, oruç tutar, her türlü iyi işlerde bulunurlardı. Allah Taâlâ: — Haydin gidin, kalbinde bir dinar ağırlığınca İmân ve yakin olan her kimi bulursanız, çıkarınız! buyuracak. Allah Taâlâ onların suretlerini yakmayı ateşe haram edecektir. Artık bu şefaatçiler -yahut kurtarılacak olanlar- kimi ayağının üstüne, kimi de yarı inciğine kadar ateşe gömülerek içeriye dalmış bulunacaklar. Tanıdıklarını çıkarıp dönecekler. Yine Allahu Taâlâ: — Haydin bir daha gidin, kalbinde zerre ağırlığınca imân ve yave yakîn olan her kimi bulursanız, onları da çıkarınız! buyuracak. Yine böyle olanlardan tanıdıklarını çıkarıp dönecekler. Yine Allah Taâlâ: — Haydin bir daha gidin, kalbinde zerre aırlığınca îmân ve yakın olan her kimi bulursanız, çıkarınız! buyuracak. Yine böyle olanlardan tanıdıklarını çıkaracaklar". Ebû Saîd (radıyallahü anh) der ki: Eğer bu dediğime inanmıyorsanız, "Şübhesiz ki, Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Zerre mikdârı) bir iyilik olursa, onu kat kat artırır. Kendi canibinden (başkaca da) pek büyük bir mükâfat verir” (en-Nisâ: 40) âyetini okuyunuz. "Hâsılı peygamberler, melekler, mü'minler şefaat etmiş bulunacaklar. Derken Cebbar Muteâl Hazretleri: — Artık sıra benim şefaatime geldi! Buyuracak da ateşten bir kabza tutacak, yânı bir kısım insanı toplayacak da simsiyah yanmış olan birtakım kavimleri dışarı çıkaracak, akabinde bunlar cennetin yolları üzerinde olup ‘Hayat Nehri' denilen bir nehrin içine atılacaklardır. Onlar o nehrin iki tarafında seyl uğrağında biten yabanî reyhân tohumlarının çabucak bittiği gibi biteceklerdir. Sizler o yabanî reyhan tohumlarını taşın yanında, ağacın yanında görmüşsünüzdür. Onlardan güneşte olanları yeşildir, gölgede olanları da beyazdır. Sonra onlar 'Hayat Nehri'nden beyaz, parlak inciler gibi çıkacaklar, boyunlarına kendileriyle tanınacakları altın, gümüş nev'inden hâtemler takılır ve cennete girerler. Cennet ahâlîsi: — İşlenmiş hiçbir amelleri, geçmiş hiçbir hayır ve haseneleri olmadığı hâlde Allah 'in cennete girdirdiği âzâdlıkları işte bunlardır! diyeceklerdir. Sonra onlara: — Gözünüzün görebildiği sizindir, bir o kadarı daha sizindir! denilecektir". 7530- (Buhârî geçen senedle şöyle dedi:) Ve bize Haccâc ibnu Minhâl şöyle dedi: Bize Hemmâm ibn Yahya tahdîş etti. Bize Katâde, Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mü’minler kıyâmet gününde habsolunacaklar ve nihayet bu habsolunma sebebiyle kederlenecekler. Derken: — İçinde bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarıp rahatlatması için Rabb'imize şefaat istesek, diyecekler. Akabinde Âdem Peygamber'e gelecekler ve: — Sen insanların babası olan Âdem'sin, Allah seni kendi eliyle yarattı, seni cennetine yerleştirdi, meleklerini sana secde ettirdi, ve herbir şeyin isimlerini sana öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarması için Rabb'in katında bizlere şefaat etmeni istiyoruz, diyecekler". Dedi ki: "Âdem vaktiyle işlemiş olduğu o yasaklanmış ağaçtan yeme günâhını zikrederek: — Ben buna ehil değilim, lâkin sizler Allahu Taâlâ'nın bütün Yer halkına göndermiş olduğu ilk peygamber olan Nûh’a gidiniz, diyecek. Sonra onlar Nûh 'a gelecekler. O da evvelce işlemiş olduğu ilimsiz olarak Rabb'inden isteme günâhını (Nûh: 26) zikrederek: — Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Halîlu'r-Rahmân olan İbrâhîm Peygamber'e gidiniz, diyecek." Dedi ki: "Akabinde insanlar İbrahim'e gelecekler. O da vaktiyle yalan şeklinde söylemiş olduğu üç sözünü zikrederek: — Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Allah 'ın kendisine Tevrat verdiği, kelâm ettiği ve fısıldaşarak konuşmak için kendisine yaklaştırdığı bir kul olan Musa'ya gidin, diyecek." Dedi ki: "Akabinde insanlar Musa'ya gelecekler. Oda vaktiyle işlemiş olduğu insan öldürme günâhını zikrederek: — Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Allah'ın Kulu, Rasûlü, Allah'ın Ruhu ve Kelimesi olan İsâ'ya gidin, diyecek". Dedi ki: "Bunun üzerine insanlar İsâ'ya gelecekler, O da: — Ben bunun ehli değilim, fakat sizler, Allah'ın geçmiş ve geri kalmış günâhlarını mağfiret etmiş olduğu bir kul olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) 'e gidin, diyecek. Bunun üzerine insanlar bana gelecekler. Ben gider, O'nun cenneti içinde Rabb'imin huzuruna girme izni isterim. Bana izin verilir. Rabb'imi gördüğüm zaman O'nun için secdeye kapanırım. Allah beni bırakmak istediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra: — Başını kaldır yâ Muhammedi Söyle, sözün dinlenir; şefaat et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur". Rasûlüllah şöyle dedi: "Ben secdeden başımı kaldırırım da Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb 'ime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır koyar. Ben O'nun dârından (yani cennetindeki buluşma yerinden) dışarı çıkarım da o insanları cennete sokarım". Katâde şöyle dedi: Ben yine Enes'ten işittim, şöyle diyordu: "Ben (dârından) çıkarım da artık o insanları ateşten çıkarır ve cennete girdiririm. Sonra döner, O'nun cenneti içinde Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb 'imi gördüğüm zaman secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra: — Kalk, Muhammed! Söyle, sözün dinlenir; şefâat et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur". Rasûlüllah dedi ki: "Ben başımı kaldırır, Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb'ime sena eder, hamdeylerim". Dedi ki: "Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır ta'yîn buyurur. Akabinde ben çıkarım da o insanları cennete koyarım". Katâde şöyle dedi: Ben Enes'ten şöyle derken işittim: "Ben çıkarım. Akabinde o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa dönerim de cennetinde Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra: — Kalk, Muhammed! Söyle, sözün işitilir. Şefaat et, şefaatin kabul olunur, iste, isteğin verilir! buyurur". Rasûlüllah dedi ki: "Bunun üzerine ben başımı secdeden kaldırır, Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb'ime sena ve hamdederim. Sonra şefaat ederim. Bana bir sınır ta'yîn buyurur. Akabinde çıkar, o sınır içindeki insanları cennete girdiririm". Katâde şöyle dedi: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: "Akabinde ben çıkarım da o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Nihayet ateşte Kur'ân 'ın habsettiği, yani kendilerine hulûd (devamlı azâb) vâcib olan kimselerden başkası kalmaz". Dedi ki: Sonra şu âyeti okudu: "... Ümîd edebilirsin, Rabb İn seni bir Makaamı Mahmûd'a gönderecektir" (el-lsrâ: 79). Enes: — İşte, Peygamberinize va'd edilmiş olan "el-Makaamu’l-Mahmûd" budur!. 7531 İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -Hevâzin ganimetlerini taksim ettiği zamân- Ensâr'a haber gönderip, onları yuvarlak bir Arab çadırı içinde topladı. (Konuşmasının sonunda) onlara: — "Sizler Allah'a ve Rasûlü'ne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Şübhesiz ben havz başında olacağım" buyurdu ". 7532 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kıldığında şu duayı söylerdi. "Yâ Allah! Hamd Sana mahsûstur. Gökleri, yerleri görüp gözetmekten hiç gafil olmayan yalnız Sen 'sin. Hamd Sana mahsûstur. Göklerin, yerlerin ve içlerinde olanların Rabb'i yalnız Sen'sin. Hamd Sana mahsustur. Göklerin yerlerin ve bunların içinde olanların nuru Sen'sin. Hakk Sen'sin. Hakk olan sözündür. Hakk olan va'dindir. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kıyâmet gününün geleceği haktır! Yâ Allah! Emir ve nehyini kabul edip kendimi yalnız Sana verdim. Yalnız Sana imân ettim. Yalnız Sana güvendim, tevekkül ettim. Yalnız Sana inâbe ve rucû' ettim. Hasma karşı hüccet getirme kuvvetimi Sen'den aldım. Hakkı inkâr eden ile kendimin arasına Sen'i hakem ettim. Evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve Sen'in benden daha iyi bilmekte olduğun bütün günâhlarımı Sen mağfiret et. Sen 'den başka hiçbir ilâh yoktur!". Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Kays ibn Sa'd ile Ebu'z-Zubeyr, Tâvûs'tan "Kayyımu" yerine "Kayyâmu"diye söylediler, Mucâhid de: "el-Kayyûm", herşey üzerine kaaim olandır, dedi. Omer ibnu’l-Hattâb: "Lâ ilahe illâ huve'l-Hayyu’l-Kayyûm" da "el-Kayyâm " şeklinde okudu. Bunların ikisi de (yani "Kayyûm " ve "Kayyâm") medhdir. 7533 Adiyy ibn Hâtim (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden herbir kimseye Rabb'i arada bir tercüman ve Rabb’ini görmekten perdeleyen bir hicâb olmaksızın, muhakkak kelâm edecektir" buyurdu. 7534 Abdullah ibn Kays (radıyallahü anh)'tan (şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan eşyaları gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle bunların Rabb’lerine bakmaları arasında Allah'ın vechi üzerinde bulunan kibriyâ ve azamet perdesinden başka birşey bulunmayacaktır". 7535 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her kim yalan bir yemîn ile müslümân bir kimsenin malım koparıp alırsa, o, Allah'a kendisine karşı öfkeli olduğu hâlde kavuşacaktır". Abdullah ibn Mes'ûd dedi ki: Sonra Rasûlüllah, zikri ulu olan Allah'ın Kitâbı'ndan bu hadîsin doğrulayıcısını okudu: "Hakikat, Allah’a olan ahidlerine ve yemînlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar; işte onlar; Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyâmet gününde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azâb vardır” (Âlu İmrân: 77). 7536 Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Üç nevi' kimse vardır ki, Allah kıyâmet gününde onlara kelâm etmez ve onlara bakmaz: Birisi, malı üzerine yalancı olarak bu mala, almak isteyen müşteriden daha çok bedel verdiğine yemîn eden kimse, ikincisi, ikindiden sonra müslümân bir kimsenin malını koparıp almak için yalan bir yeminle yemîn eden. Üçüncüsü, ihtiyâcından fazla olan suyu insanlardan men' eden kimse. Allah kıyâmet gününde ona: Sen ellerinle imâl etmediğin fazla suyu men' ettiğin gibi, bugün ben de senden fadlımı men' ediyorum! buyuracaktır" . 7537 Bize Eyyûb, Muhammed ibn Sîrîn’den; o da İbn Ebî Bekre'den; o da Ebû Bekre (radıyallahü anh)’den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem- Veda Haccı'ndaki hutbesinde) şöyle buyurmuştur: — "Zaman, Allah'ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü (ilk) vaziyetine dönmüştür. Bir yıl, (ay ölçüsüyle) oniki aydır. Bunlardan dördü haram (yasak) aylardır ki, üçü arka arkaya zu'l-ka'de, zu'l-hicce, muharrem'dir. (Dördüncüsü) Mudar'ın ayı olan receb’dir. O, cumâ-da'l-âhir ile şa’bân arasındadır". Bundan sonra Rasûlüllah: — "Bu ay hangi aydır?" diye sordu. Biz: — Allah ve Rasûlü en bilendir! dedik. Rasûlüllah sükût etti. Biz Rasûlüllah bu aya eski adından başka bir ad verecek sandık. Sonra: — "Zu'l-hicce ayı değil midir?" buyurdu. Biz: — Evet zu'l-hicce’dir! dedik. Rasûlüllah: — "Bu içinde bulunduğunuz hangi beldedir?" buyurdu. Biz: — Allah ve Rasûlü en bilendir! dedik. Rasûlüllah sustu. Hattâ biz Rasûlüllah'ı Mekke'ye eski isminden başka bir isim verecek sandık. Sonra Rasûlüllah: — "Mekke beldesi değil midir?" buyurdu. Biz: — Evet Mekke'dir! dedik. Rasûlüllah: — "Bu gün hangi gündür?” diye sordu. Biz: — Allah ve Rasûlü en bilendir! dedik. Rasûlüllah yine sükût etti. Hattâ biz, eski adından başka bir ad verecek sandık. Rasûlüllah: — "Nahr günü (kurban kesim günü) değil midir?" buyurdu. Biz: — Evet, Nahr günüdür! dedik. (Bu mukaddimelerden) sonra Rasûlüllah: — "Şu hâlde, iyi biliniz ki, kanlarınız ve mallarınız -Muhammed ibn Sîrîn: Ebû Bekre şunu da söyledi sanıyorum, demiştir:- ve ırzlarınız birbirinize bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün haram oluşu gibi haramdır (Her türlü saldırıdan korunmuştur). Muhakkak ki, siz Rabb'inize kavuşacaksınız. Rabb'iniz sizlere istediğiniz amellerinizden soracaktır. (Ey insanlar!) Aklınızı başınıza toplayınız da, benden sonra birbirinizin boynunu vuracak surette sapıklara dönmeyiniz! (Ey insanlar!) Dikkat edin: Bu sözlerimi burada hazır bulunanlar, hazır bulunmayan müstakbel nesillere tebliğ edip ulaştırsın! Olabilir ki, kendisine tebliğ ulaşan bâzı kimse, burada bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş olur!" Muhammed ibn Sîrîn bu hadîsi zikrettiği zaman: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söyledi, der idi (çünkü dinleyenlerden çoğu, üstâdlarından daha iyi anlayıp belleyicidirler). Bundan sonra Rasûlüllah: —"Dikkat edin: Tebliğ ettim mi? Dikkat edin: Tebliğ ettim mi?" diye iki kerre sordu. |