22- "O'nun Arş'ı Su Üstünde İdi"; "O, Büyük Arş'ın Sahibidir" (Et-Tevbe: 129; El-Mü'minûn: 86; En-Neml: 26) BâbıEbû'l-Âliye: "istevâ ile's-semâi" (el-Bakara: 29; Fussilet: 11) kelâmının ma'nâsı "İrtefaa = Yükseldi"; "Fesevvâhunne" (el-Bakara: 29), "Halakahunne = Onları yarattı" demektir, dedi. Mucâhid ibn Cebr de: “istevâ ale'l-Arş" (el-A'râf: 53; Yûnus: 3; er-Ra'd: 2; el-Furkaan: 59; es-secde: 4; el-Hadîd: 4) "Allah Arş'ın üzerine yükseldi" ma'nâsınadır, dedi. İbn Abbâs: “Zu'l-Arşı'l-Mecîd" (İbrihim: 15), "Kerîm" yani "Keremde nihayeti olmayan"; "el-Ğafûru’l-Vedûd" (İbrâhîm: 14), "Habîb" yani "Çok seven" ma'nâsınadır, demiştir. "Hamîdun Mecîdun" denilir. Bu "Faîlun" vezninden gibidir. "Mâcidun"dan alınmıştır. "Mahmûd" da "Hamîd"den alınmıştır. 7507 İmrân ibnu Husayn (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında idim. O sırada Temîm oğulları'ndan bir topluluk geldi. Peygamber onlara: — "Müjdeyi kabul edin ey Temîm oğulları!" buyurdu. Onlar: — Sen bizi müjdeledin. Şimdi bize (Beytu'l-mâl'den dünyalık da) ver! dediler. Bu sırada Yemen halkından birtakım insanlar içeriye girdiler. Peygamber bu sefer onlara: — "Ey Yemenliler! Temîm oğulları madem ki müjdeyi kabul etmek istemediler, islâm 'in o hayır ve saadet müjdesini sizler kabul ediniz!" buyurdu. Yemenliler: — Kabul ettik (yâ Rasûlallah)! Esasen bizler Sen'in yanına dîn hususunda iyi anlayışlar kazanalım ve Sen'den bu işin (yani yaratılışın) evvelinde neler olduğunu soralım diye geldik! dediler. Peygamber: — " (Ezelde) Allah vardı ve Allah'tan başka birşey yoktu. Ve Allah’ın Arşı su üzerinde bulunuyordu. Sonra Allah gökleri ve Yer'i yarattı. Sonra Allah (levhde) kâinatın tamâmını takdir ve tesbît edip yazdı..." buyurdu. Sonra tam bu sırada bana bir adam geldi de: — Yâ İmrân! Yetiş, deven kaçıp gitti! dedi. Ben hemen deveyi aramak üzere gittim. Bu sırada benimle devem arasını serâb kesiyordu. Allah'a yemîn ederim ki, keski devem gitmiş olsaydı da ben yerimden kalkmasaydım (ve Peygamber'in sözlerini dinleseydim) diye arzu ettim!. 7508 Bize Ma'mer, Hemmâm'dan haber verdi: Bize Ebû Hureyre (radıyallahü anh) tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz Allah'ın sağ eli dopdoludur, harcamak onu eksiltmez. O, gece gündüz dâima çok cömert olup devamlı verir durur. Allah 'ın gökleri ve Yer'i yarattığı günden beri infâk ve in'âm eylediği nimetlerinin mâhiyetini bana bildirebilir misiniz? Şu muhakkak ki, O'nun sağ elindeki ni'metler hiç eksilmez. O'nun Arşı su üzerindedir (hudûdsuz nimet deryası üzerine kurulmuştur). O'nun diğer elinde defeyz yahut kabz (yani tutma) vardır ki, (bir kısım kavimleri) yükseltir, (diğer bâzılarını da) alçaltır". 7509 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Zeyd ibn Harise geldi, zevcesi Zeyneb bintu Cahş'tan şikâyet ediyordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de Zeyd, zevcesini boşamak istedikçe ona: — "Yâ Zeyd! Allah'tan kork, zevceni üzerinde tut (boşama)" diyordu. Âişe: Eğer Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın Kitabından birşey gizlese idi, şu "Sen zevceni uhdende tut. Allah 'tan kork! diyordun da, Allah 'ın açığa çıkarıcı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha çok lâyıktı” (el-Ahzâb: 37) âyetini gizlerdi, demiştir. Enes şöyle dedi: Zeyneb bintu Cahş, Peygamber'in diğer kadınlarına karşı öğünür, iftihar eder: — Sizleri Peygamber ile kendi ahâlîleriniz, hısımlarınız evlendirdi. Halbuki beni O'nunla yedi kat göklerin üstünden Yüce Allah evlendirdi! der idi. Râvî Sabit el-Bunânî'den gelen rivayette: "Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun.,." âyeti Zeyneb ile Zeyd ibn Hârise'nin işi hakkında indi, ziyâdesi gelmiştir. 7510 Bize İsâ ibnu Tahmân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)’ten işittim, şöyle diyordu: Hicâb âyeti (el-Ahzâb: 53) Zeyneb bintu Cahş'ın evlenmesinde indi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün Zeyneb'in düğün yemeği olarak insanlara et ve ekmek yedirdi. Zeyneb de Peygamber'in diğer kadınlarına karsı öğünüp iftihar ederdi ve: — Şübhesiz Allahu Taâlâ beni Peygamber ile göklerde nikâh etti. (Çünkü “Zevvecnâkehâ=Biz seni Zeyneb ile evlendirdik” (-el-Ahzâb: 37-buyurdu) derdi. 7511 Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah bütün mahlûkları yaratmayı hükmettiği zaman, Arş'nın üstünde, yanında bulunan bir kitâbda tesbît edip şunu yazdı: Şübhesiz benim rahmetim gadabımı geçmiştir". 7512 Bana Atâ ibn Yesâr, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: — "Her kim Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne îmân eder de namaz kılar ve ramazânda oruç tutarsa, onu cennete koymak (sâdık olan va'di gereğince) Allah üzerine bir hakk olur. O kimse ister Allah yolunda muhacir olsun, isterse içinde doğduğu toprağında otursun". Bunun üzerine sahâbîler: — Yâ Rasûlallah! Bu müjdeyi insanlara haber vermeyelim mi? dediler. Rasûlüllah: — "Şübhesiz cennette yüz derece vardır. Allah onları kendi yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırladı. Her iki derecenin arasındaki mesafe, gökle Yer arasındaki mesafe gibidir. Sizler Allah'tan (cennet) istediğiniz zaman, O'ndan Firdevs'i isteyin. Çünkü o, cennetin en üstünü ve en yüksek olanıdır. Firdevs'in üstünde Rahmân'ın Arş'ı vardır. Cennetin ırmakları Firdevs'ten fıskırıp akarlar" buyurdu. 7513 Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben mescide girdim, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturmaktaydı. Güneş batınca bana: — "Yâ Ebâ Zerr! Bu Güneş nereye gider bilir misin?" diye sordu. Ebû Zerr dedi ki: Ben: — Allah ve Rasûlü en bilendir, dedim. Rasûlüllah: — "Güneş gider, secde hâlinde izin ister de kendisine izin verilir. Sanki ona 'Nereden geldin ise oraya dön!' denilir. O da battığı taraftan doğar" buyurdu. Bundan sonra Rasûlüllah "Zâlike mustakarrun lehâ (Bu onun karar yeridir)" âyetini okudu. Bu okuyuş, Abdullah ibn Mes'ûd'un okuyuşunda böyledir. 7514 Zeyd ibn Sabit (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle demiştir: Ebû Bekr bana haber gönderip çağırttı ve bana Kur'ân'ın cem’i için ardına düşüp gereği gibi araştırmamı emretti. Artık ben Kur'ân'ı gereği gibi araştırdım. Nihayet et-Tevbe Sûresi'nin sonunu Ebû Huzeyme el-Ensârî'nin beraberinde (yazılı) buldum, bu âyetten ondan başka kimsenin yanında yazılı olarak bulmadım: "And olsun, size kendinizden öyle bir rasül gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Mü 'minlere çok re'fetli, çok merhametlidir..." Berâe'nin sonuna kadar (128-129. âyetler). 7515- Bize Yahya ibn Bukeyr tahdîs etti. Bize el-Leys, Yûnus'tan bu hadîsi tahdîs etti; bunda "Ebû Huzeyme el-Ensârî'nin beraberinde buldum” demiştir. 7516 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) keder ve şiddet zamanında şu duayı söylerdi: "Lâ ilâhe illellâhu el-Azîmu'l-Halîm, Lâ ilahe ille'llâhu Rabbu'l-Arşı'l-Azîm, Lâ ilahe ille'llâhu Rabbu's-semâvâti ve Rabbu'l-Ardı, Ve Rabbu’l-Arşı’l-Kerîm. (İbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur, ancak azamet ve vakaar sahibi Allah vardır. İbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur, ancak büyük Arş'ın sahibi Allah vardır. İbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur, ancak göklerin Rabb'i, Yer'in Rabb'i ve kerîm Arş'ın Rabb'i olan Allah vardır.)'. 7517 Bize Sufyân es-Sevrî, Amr ibn Yahya'dan; o da babası Yahya ibn Umâre'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet gününde insanlar (o günün şiddetinden) bayılıp düşecekler. O anda ben kendimi Mûsâ'yayakın bulacağım. Mûsâ Arş'ın direklerinden birisine tutunmuş bulunacak”. 7518- Ve el-Mâcişûn da Abdullah ibnu'l-Mugaffel'den; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den söyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): " (Onlarla beraber ben de bayılacağım.) Ben ilk ayıltılan olurum. O anda ben Musa'yı Arş'a yapışmış bulurum" demiştir. |