19- Yüce Allah'ın: "Buyurdu: Ey İblis, İki Elimle (Yânı Bizzat) Yarattığıma Secde Etmenden Seni Hangi Şey Men Etti? Kibirlenmek mi İstedin? Yoksa Yücelerden mi Oldun?" (Sâd: 75) Kavli Bâbı7499 Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah kıyâmet gününde mü'minleri böylece toplar. —İçinde bulunduğumuz şu durumumuzdan bizleri kurtarması için Rabb'imize şefaat istesek, derler. Ardından Âdem Peygambere gelirler ve: — Yâ Âdem! İnsanların sıkıntıda olduklarını görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi... ve herşeyin isimlerini sana öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarması için Rabb'inden bizlere şefaat et! derler. Âdem: — Ben buna ehil değilim, der ve onlara, işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatîesini zikrederek: Lâkin sizler Nuh'a gidin. Çünkü o, Allah 'ın bütün yeryüzü ahâlîsine göndermiş olduğu ilk rasûldür! der. İnsanlar Nûh 'a gelirler, ondan şefaat isterler. O da: — Ben buna ehil değilim, der ve vaktiyle işlediği, kavmi aleyhine duâ etmesi hatîesini zikrederek: Fakat siz Halîlu'r-Rahmân olan İbrâhîm 'e gidin, der. İnsanlar İbrahim'e gidip ondan şefaat isterler. O da: — Ben buna ehil değilim, der ve onlara, vaktiyle işlediği hatâlarını ("Ben hastayım, putları onların büyükleri kırdı” ve zevcesi için "O benim kızkardeşimdir" demesini) zikrederek: Lâkin sizler, Allah 'in kendisine Tevrat vermiş ve kendisiyle konuşmuş olduğu bir kul olan Musa'ya gidin, der. Onlar Musa'ya giderler. O da: — Ben buna ehil değilim, der ve onlara, vaktiyle işlediği (nefis öldürme) hatâsını zikreder: Fakat sizler Allah'ın kulu, rasûlü, kelimesi ve ruhu olan Îsa'ya gidin, der. Onlar Îsa'ya gelip (ondan şefaat isterler), İsâ da onlara: — Ben buna ehil değilim. Fakat siz geçmiş ve geri kalmış günâhları mağfiret olunmuş bir kul olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin, der. Bunun üzerine insanlar bana gelirler. Ben de akabinde gider Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabb'imi görünce hemen O'nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra Allah tarafından bana: — Başını kaldır, Muhammedi söyle, sözün dinlenir; iste, Sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb'ime hamdederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır (yânı belli bir kavim) ta'yîn edilir. Ben onları cennete girdiririm. Sonra tekrar dönerim. Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. O beni bu vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra Allah tarafından: — Başını kaldır, Muhammed! Söyle; sözün işitilir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir. Ben yine Rabb'imin bana öğretmiş olduğu birçok hamdlerle Rabb 'ime hamdederim. Sonra şefaat ederim. Bana yine bir sınır ta’yîn edilir. Ben onları da cennete koyarım. Bundan sonra yine döner, Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. Rabb'im beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra: — Kalk yâ Muhammed! Söyle, sözün işitilir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir. Ben yine Rabb'imin bana öğretmiş olduğu birçok hamdlerle Rabb'ime hamdederim. Sonra şefaat ederim. Benim için yine bir sınır konulur. Ben o sınır içindekileri de alır, cennete korum. Sonra döner ve Rabb'ime: — Yâ Rabbî! Ateşte Kur'ân'ın habsettiklerinden ve kendisine hulûd vâcib olanlardan başka kimse kalmadı, derim". Enes ibn Mâlik dedi ki:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): — "Lâ ilahe ille’llah diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığınca hayır (yani îmân) bulunan kimseler ateşten çıkar. Bundan sonra Lâ ilahe ille’llah diyen ve kalbinde bir buğday tanesi ağırlığı kadar hayır bulunan kimseler ateşten çıkar. Daha sonra Lâ ilahe ille’llah diyen ve kalbinde bir tek zerre ağırlığı kadar hayır olan kimseler ateşten çıkar" buyurdu. 7500 Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın eli dopdoludur, harcamak onu eksiltmez, O gece ve gündüz dâima cömerttir, akar durur". Yine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın gökleri ve Yer'i yarattığı günden beri infâk ve in 'âm ettiği nîmetlerin mâhiyetini bana bildirebilir misiniz? Şübhesiz bunca harcama O'nun elindeki nîmetlerden hiçbirşey eksiltmemiştir". Yine Rasûlüllah: "Çünkü O'nun tahtı su (hudûdsuz ni'met deryası) üzerine kurutmuştur (Hûd: 7). O'nun diğer elinde adalet terazisi vardır ki, onun gözü alçalır, yükselir (bu suretle insanların kimine çok, kimine az verir)" buyurdu. 7501 Bana amcam el-Kaasım ibn Yahya, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da ibn Omer (radıyallahü anh) ’den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Şübhesiz Allah kıyâmet gününde bütün Arz'ı avucuna alır, gökler de O'nun sağ elinde olur. Sonra: — Melik ancak benim! buyurur". Bu hadîsi Saîd ibn Dâvûd da imâm Mâlik'ten rivayet etmiştir. Omer ibnu Hamza da: Ben Sâlim'den işittim, demiştir. Salim de: Ben ibn Omer'den işittim; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsi söylemiştir, demiştir. 7502- Ebû'l-Yemân da şöyle dedi: Bize Şuâyb, ez-Zuhrî’den haber verdi: Bana Ebû Seleme haber verdi ki, Ebû Hureyre: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahu Taâlâ bütün Yer tabakalarını avucuna alıp dürer" buyurdu, demiştir. 7503 Sufyân es-Sevrî'den (şöyle demiştir): Bana Mansûr ve Süleyman ibn Mıhrân el-A'meş; ikisi de İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan şöyle tahdîs etti: Peygamber’e bir Yahûdî geldi de: — Yâ Muhammed, Allah gökleri bir parmağında, Yer tabakalarını bir parmağında, dağları bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutar, sonra: Melik ancak benim (bütün kâinatın hükümdarı ancak benim)! der, dedi. Bu haber üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağzının sonundaki dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra da: "Allah'ın kadrini O'na lâyık olacak bir sûrette hükkıyle takdir edemediler... " [el-En'âm: 91; el-Hacc: 74; (ez-Zumer: 67) âyetini okudu. Yahya ibn Saîd el-Kattân bu hadîsi söyledi de bunda şunu ziyâde etti: Fudayl ibnu Iyâd, Mansür'dan; o da İbrahim'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Yahûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu sözünden hoşlanarak ve onu tasdîk ederek, sondaki dişleri görülünceye kadar güldü” fıkrasını ziyâde etti. 7504 Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Kitâb ehlinden bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi ve: — Yâ Ebâ'l-Kaasım! Şübhesiz Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, bütün ağaçlan bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, öbür mahlûkları da (beşinci) parmağında tutar, sonra: Melik ancak benim, Melik ancak benim! buyurur, dedi. (İbn Mes'ûd dedi ki:) Bu söz üzerine ben Peygamber'i gördüm ki, O son dişleri görülünceye kadar güldü, sonra: "Allah’ın kadrini, O'na lâyık olacak bir surette hakkıyle takdir etmediler...” (ez-Zümer: 67, El-Enâm: 91) âyetini okudu. |