29- Yüce Allah'ın: "Onların işleri dâima aralarında müşavere iledir" (eş-Şûrâ: 38); "İş hususunda onlarla müşavere et... Bir kerre de azmettin mi, Allah'a güvenip dayan..." (Âlu İmrân: 159) Kavilleri BâbıŞübhesiz birşey üzerine müşavere, azmetmeden ve maksad iyice açığa çıkmadan öncedir. Çünkü Yüce Allah'ın: "Bir işe azmettiğin zaman artık Allah'a güvenip dayan" kavli, buna delildir. Rasûlüllah müşavereden sonra bir işe kesin karar verip azmettiğinde, hiçbir beşer için Allah'ın ve Rasûlü'nün önüne geçmek olmaz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü için şehirde ikaamet etmek ve düşmana karşı çıkmak hususlarında sahâbîleri ile müşavere etti de, sahâbîleri O'na dışarı çıkmak görüşünü ileri sürdüler. Bunun üzerine Peygamber, zırhını giyip harbe çıkmaya azmedince, sahâbîler kendisine: Şehir içinde kal! dediler. Fakat Peygamber kesin karar ve azimden sonra onların söylediklerine meyletmedi ve: "Zırhını, silâhını giyen bir peygambere, Allah kendisiyle düşmanları arasında hükmünü verinceye kadar, silâhlarını indirip koyması yakışmaz" buyurdu. İftira ehli Aişe'ye zina iftirası attıklarında, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o konuda Alî ve Usâme ile müşavere etti ve bunlardan söyledikleri sözlerini işitti (fakat bu söyledikleri sözlerin hepsiyle amel etmedi). Nihayet o konuda Âişe'nin berâetinin delili olan Kur'ân âyeti indi de, bunun üzerine Peygamber, iftira atanlara deynekleme cezası uyguladı. Alî ve Usâme tarafdârlarının çekişmelerine bakmadı, fakat Allah'ın kendisine emrettiği hükümle hükmetti. Peygamber'den sonra sahâbî, tabiî ve onların ardından gelen bütün imamlar da mübâh işler hususunda onların en kolaylarını almak için ilim ehlinden emîn kimselerle istişare ediyorlardı. Kitâb yahut sünnet hükmü açıkça belirttiği zaman, artık onlar Peygamber'e uyarak başka şeye gitmezlerdi. Ebû Bekr de zekâtı men’ edip vermek istemeyenlerle harb etmek görüşünde olduğunda, Omer ona: —Sen bunlara karşı nasıl harb açarsın? Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ben insanlarla Lâ ilâhe ille’llah deyinceye kadar harb etmekle emrolundum. Onlar Lâ ilahe ille'llah dedikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Ancak (insan öldürmek, ağır suç işlemek gibi) hakklar karşılığında korunmazlar" buyurmuştur, dedi. Ebû Bekr de ona: — Vallahi ben Rasûlüllah'ın bir yere getirip topladığı İslâm düstûrları arasında ayırma yapan kimselerle muhakkak harb ederim! Dedi. Sonra bunun ardından Omer, Ebû Bekr'e tâbi' oldu. Ebû Bekr de onun müşaveresine dönüp bakmadı. Çünkü kendisinin yanında namazla zekât arasını ayıran kimseler ile dîni ve hükümlerini değiştirip tebdil etmek isteyen kimseler hakkında Rasûlüllah'ın hükmü vardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim dinini değiştirip tebdil ederse, onu öldürünüz!” buyurmuştur. Yaşlılar yahut gençlerden olan bütün âlimler Omer'in danışma arkadaşları idiler ve zâten Omer de Azîz ve Celîl olan Allah'ın Kitabı yanında çok durucu idi. 7457 İbn Şihâb'dan (şöyle demiştir): Bana Urve, İbnu'l-Müseyyeb, Alkame ibn Vakkaas ve Ubeydullah, Âişe (r.anha)'den tahdîs ettiler, Âişe, iftira ehlinin kendisi hakkında dediklerini dedikleri zaman şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o sabah Alî ibn Ebî Tâlib ile Usâme ibn Zeyd'i yanına çağırdı. Vahy gecikince ehli ile ayrılması hususunda onlara görüşlerini sorup istişare ediyordu. Usâme Ehli Beyt için nefsinde bilip gönlünde beslediği muhabbeti ve ehlinin berâetini Rasûlüllah'a tavsiye ve işaret etti. Alî ibn Ebî Tâlib'e gelince, o: — Yâ Rasûlallah, Allah Sana dünyâyı dâr etmemiştir. Âişe'den başka kadın çoktur. Bununla beraber Âişe'nin cariyesi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler, demişti. Bunun üzerine Rasûlüllah, Berîre'yi çağırıp: — "Ey Berire, Âişe'de sana şübhe veren herhangibir hâl gördün mü?" diye sordu. Berîre de: — Hayır yâ Rasûlallah, görmedim. Ben ondan hatâ, ayıp olarak meydana gelmiş şundan büyük bir iş görmedim: Âişe küçük yaşta taze bir kadındı. Hamur yoğururken uyur kalırdı da evin besi koyunu gelir hamuru yerdi! demiş. Bunun üzerine Rasûlüllah o günü minber üstünde durup şöyle buyurdu: — "Ey müslümânlar topluluğu! Ehlim hakkında bana ezası ulaşan bir adamdan dolayı bana kim yardım eder de benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka birşey bilmiş değilim” dedi ve Âişe'nin berâetini zikretti... Ve Ebû Usâme Hammâd ibn Usâme, Hişâm ibn Urve'den bu hadîsi rivayet etti H. 7458 Bize Yahya ibn Ebî Zekeriyyâ el-Gassânî, Hişâm'dan; o da babası Ur ve'den; o da Âişe (r.anha)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlara bir hutbe yaptı, Allah'a hamd ve sena eyledi de: "Kendileri üzerine asla bir kötülük bilmediğim ehlime sövmekte olan bir topluluk hakkında bana ne işaret edersiniz?” dedi... Ve Urve ibnu'z-Zübeyr'den: O şöyle demiştir: Âişe'ye iftira ehlinin söylediği iş haber verilince, Âişe: — Yâ Rasûlallah! Ebeveynimin evine gitmek üzere bana izin verir misin? dedi. Rasûlüllah da kendisine izin verdi ve Âişe'nin beraberinde hizmetçi bir köleyi de gönderdi. Bu sırada Ensâr'dan bir zât (İbn İshâk ve Hâkim'de Ebû Eyyûb Hâlid, bunu söyleyenlerden taaccüb ederek): — Subhâneke! Seni tenzîh ederiz! Bu iftirayı konuşmak bizlere yakışmaz. Seni tenzîh ederiz! Bu büyük bir iftiradır! Dedi. |