Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Son Derece Doğru Ve Doğruluğu Köklü Bir Meleke Hâlinde Bulunan Adil Bir Zâtın Ezan, Namaz, Oruç ve Bunlara Benzer Farzlar ve Dînî Hükümler Hakkındaki Haberinin Mu'teber ve İnfazı Vâcib, Şer'î Bir Delîl Olduğuna Dâir Gelen Hadîsler Bâbı

Ve Yüce Allah'ın şu kavli de buna delildir:

"Mü'minlerin hepsinin savaşa çıkmaları lâyık değildir. O hâlde içlerinden her sınıfın birer kısmı dînde fakîh olmayı öğrenmeleri için kalmaları, dîn ve şerîat ilimlerini iyice öğrenmeleri ve kavimleri savaştan dönüp kendilerine geldikleri zaman, onları Allah azâbiyle korkutmaları için (kalmalıdırlar). Olur ki (bu suretle mü'minler, aykırı hareketlerden) kaçınırlar" (et-Tevbe: 122).

Buhârî şöyle dedi:

Ve bir kişi de "Taife" diye isimlenir: Çünkü Yüce Allah'ın şu "Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle döğüşürlerse, aralarını barıştırın... " (el-Hucurât: 9) kavlinde, "Eğer iki kişi döğüşürlerse", bu da âyetin ma'nâsına girer, "Taife", vâhid üzerine de kullanılır.

Ve Yüce Allah'ın şu kavli de buna delildir:

 “Ey îmân edenler, eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onu tahkik edin...” " (el-Hucurât: 6) (yâni onda durun, işin beyânını ve hakikatin açılmasını isteyin, sakın fâsıkın sözüne güvenip i'timâd etmeyin, demektir. Çünkü fâsıklık cinsini savunup müdâfaa etmeyen kimse, fâsıklıktan bir nevi' olan yalanı da savunmaz. Bu sebeble bu âyette âdil ve doğru olan vâhidin haberinin kabul edileceğine delil vardır).

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), âmirlerini birbiri arkasına nasıl göndermiştir? (Eğer vâhid haberi makbul olmasaydı, Peygamber'in bu göndermelerinde hiçbir ma'nâ olmazdı. Birincinin ardından diğerini, onun haberi makbul olmakla beraber gönderdi ki, o unuttuğunda onu hatırlatsın.)

Nitekim gönderilmiş âmirlerden biri unutursa, o sünnete döndürülür.

7333 Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, Ebû Kilâbe'den tahdîs etti. Bize Mâlik ibn Huveyris tahdîs edip şöyle dedi. Biz yaşıt gençler topluluğu olarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldik ve O'nun yanında yirmi gece kaldık. Rasûlüllah son derece hassas ve ince yürekli idi. Konukluğumuzun uzamasından ailelerimizi özlediğimizi anlayınca yahut ailelerimize iştiyak duyduğumuzu anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de haber verdik.

Rasûlüllah:

— "Ailelerinizin yanına dönünüz, onların içinde ikaamet ediniz, onlara dînî bilgileri Öğretiniz, onlara dînî vecîbelerini eda ve haramlardan çekinmelerini emrediniz" buyurdu.

Mâlik ibn Huveyris'in râvîsi Ebû Kılâbe şöyle dedi: Mâlik ibn Huveyris bana Peygamber'in daha birçok vasiyetini zikredip bildirdi. Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir kısmını da tutamıyorum. Mâlik'ibn Huveyris, Rasûlüllah'ın şunları da buyurduğunu bildirdi:

— "Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız. Namaz vakti gelince biriniz size ezan okusun, en büyüğünüz, en faziletliniz de size imamlık etsin!".

7334 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Sizden herhangibirinizi müezzin Bilâl'ın ezan sesi sahur yemeğini yemekten men' etmesin! Çünkü Bilâl, şafaktan önce ezan okur -yahut: Gece vakti nida eder-. Bunu teheccüd namazı kılanları sahur yemeğine döndürmek ve uykuda olanlarınızı da sahur yemeğine uyandırmak için okur. Fecr şöyle demek değildir" buyurdu da iki şehâdet parmağını kaldırarak ufukta görülen ve dikey ziyadan ibaret olan fecri kâzibe işaret etti. Sonra Rasûlüllah iki şehâdet parmağını yanyana getirerek:

— "Fecr, böyle olmaktır" buyurmuştur.

Yahya ibn Saîd el-Kattân iki avucunu birleştirip şöyle diye açıklayıp göstermiştir.

Ve yine Yahya el-Kattân, iki şehâdet parmaklarını uzatmış, ufukta sağ ve sol taraftan uzatılıp yayılmış olan dikdörtgen şeklindeki fecri sâdık dediğimiz mustatil ziyâya işaret etmiştir.

7335 Bize Abdullah ibn Dînâr tahdîs etti. Ben Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den işittim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bilâl gece vakti nida eder. Siz, İbnu Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyiniz," buyurmuştur.

7336 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere öğle namazını beş rek'at olarak kıldırdı.

(Yâ Rasûlallah!) Namazda artırılma mı yapıldı? diye soruldu.

— "Namaz hakkındaki bu sorunuz neden?" buyurdu. Sahâbîler:

— Beş rek'at olarak kıldırdın! dediler.

Bunun üzerine Rasûlüllah selâm vermesinin ardından iki yanılma secdesi yapmıştır.

7337  Bana İmâm Mâlik, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırırken iki rek'atten sonra (selâm verip) namazdan çıktı. Bunun üzerine Zu'l-Yedeyn denilen zât kendisine:

— Yâ Rasûlallah! Namaz kısaldı mı? Yâhud unuttun mu? diye sordu.

Rasûlüllah oradaki cemâate:

— "Zu'l-Yedeyn doğru mu söyledi?" dedi. İnsanlar:

— Evet doğru söyledi! diye cevâb verdiler.

Bunun üzerine Rasûlüllah diğer iki rek'at daha namaz kıldırdı, sonra selâm verdi, ondan sonra tekbîr alıp namaz secdesi gibi yahut daha uzun bir secde yaptı, sonra başını secdeden kaldırdıktan sonra yine tekbîr alıp yine namaz secdesi gibi bir secde daha yaptı, sonra başını secdeden yukarı kaldırdı (sonra selâm verdi).

7338 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: İnsanlar Kubâ'da sabah namazı kılmaktalarken, onlara bir kimse geldi de:

Rasûlüllah’ın üzerine bu gece Kur'ân indirildi de namazda Ka'be'ye yönelmesi emrolundu. Şimdi sizler de namazınızın içinde Ka'be tarafına yöneliniz! dedi.

Cemâatin yüzleri Şâm tarafına doğru yönelmiş idi. Oldukları vaziyette derhâl yüzlerini Ka'be tarafına döndürdüler.

7339 el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edip geldiğinde onaltı yahut onyedi ay Kudüs'teki Beytu’l-Makdis tarafına doğru namaz kıldırdı. Fakat her zaman kıblesinin Ka'be'ye karşı döndürülmesini arzu eder dururdu (ve bu arzusunu gökyüzüne bakarak Yüce Allah'a karşı izhâr eylerdi). Bunun üzerine Yüce Allah: "Biz, yüzünü çok kerre göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni her hâlde hoşnûd olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafına çevir. Siz de nerede bulunursanız yüzlerinizi o yana döndürünüz..." (el-Bakara: 144) âyetini indirdi. Bu suretle kıble, Ka'be tarafına yöneltildi.

O gün sâhâbîlerden bir zât ikindi namazım Peygamber'le beraber Ka'be'ye doğru kılmıştı. Bu zât sonra (ertesi gün sabah vakti) Medîne'den çıktı ve Küba'da sabah namazı kılmakta olan bir Ensâr cemâatine uğradı. Bunların Kudüs'e doğru namaz kıldıklarını görünce, namâzdakilere: Peygamber'le beraber namaz kıldığını ve Peygamber'in Kabe'ye yöneltildiğini ve kendilerinin ikindi namazında rukû'da iken Ka'be'ye doğru döndüklerini şehâdet suretiyle haber verdi. Kubâ halkı da Şam'a doğru namaz kılarlarken Ka'be tarafına yönediler.

7340 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben üvey babam Ebû Talha el-Ensârî'ye, Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'a, Ubeyy ibn Ka'b'a hurmadan yapılan fadîh içkisi veriyordum. Bu sırada birisi geldi de:

— İçki haram kılınmıştır, dedi. Bunun üzerine Ebû Talha bana:

— Yâ Enes, şu şarâb küplerine, doğru kalk da onları kır! diye emretti.

Enes: Bu emir üzerine ben taştan oyulup içine içki konulan "Mihrâs" kabımıza doğru kalktım da onun aşağısından vurdum, o da kırıldı, demiştir.

7341  Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan; o da Sıla ibn Zufer el-Absî'den; o da Huzeyfe ibnu'l-Yemân (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Necrân hey'eti, kendisinden emîn bir kimse gönderilmesini istediklerinde, onlara:

— "Size elbette hakkıyle emîn olan bir kimse göndereceğim" buyurmuş.

Bunun üzerine Peygamber'in sahâbîleri bu emînliğe rağbet ederek herbiri kendisinin gönderilmesini dikkatle bekledikleri sırada Peygamber, Ebû Ubeyde'yi göndermiştir.

7342 Bize Şu'be, Hâlid ibn Mıhrân el-Hazzâ'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Her peygamberin, ümmetinin güvendiği emîn bir kimsesi vardır. Ve şu bizim ümmetimizin emîni de Ebü Ubeyde'dir" buyurmuştur.

7343  Bize Hammâd ibn Zeyd, Yahya ibn Saîd'den; o da Ubeyd ibn Huneyn'den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ensâr'dan (Evs ibn Havlî isminde) bir adam vardı. O, Rasûlüllah'tan ayrı ve uzakta bulunduğu zaman ben Rasûlüllah'ın meclisinde hazır bulunur ve o gün Rasûlüllah'tan olacak söz, fiil ve hâlleri ona getirirdim. Ben Rasûlüllah'ın meclisinden uzakta kaldığım zaman ise, o zât, Rasûlüllah'ın meclisinde hazır bulunur ve o gün Rasûlüllah'tan meydana gelen söz, fiil ve hâlleri bana getirirdi.

7344 Bize Şu'be, Zubeyd'den; o da Sa'd ibn Ubeyde'den; o da Ebû Abdirrahmân'dan; o da Alî (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir asker birliği hazırlayıp başlarına bir adamı kumandan ta'yîn etti. Yolda odun toplatıp ateş yaktırdı da askerlere:

— Bu ateşin içine girin! dedi.

Onlardan bir kısmı ateşe girmek istediklerinde, diğerleri:

— Biz ateşten kaçıp Rasûlüllah'a sığınmış kimseleriz! dediler. Seferden dönüşte bu hâdiseyi Peygamber'e zikrettiklerinde, Peygamber ateşe girmek isteyenler için:

— "Eğer ateşe girmiş olsalardı, kıyâmet gününe kadar ateşten bir daha ayrılmazlardı" buyurdu.

Diğerlerine hitaben de:

— "Ma'siyet hakkında kula itaat yoktur. îtâat ancak ma'ruftadır (ma'kûl ve meşru' olan emirler hakkındadır)" buyurdu.

7345  (Buradaki birkaç senedde) Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Rasûlüllah'ın huzurunda bulunduğumuz sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve:

— Yâ Rasûlallah! Benim için Allah'ın Kitabı ile hükmet! dedi. Akabinde onun muhâsımı olan kimse de ayağa kalktı ve:

— Yâ Rasûlallah, hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah'ın Kitabı ile hükmet ve söz söylemek üzere bana izin ver! dedi.

7346- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona:

— "Sözünü söyle!" buyurdu. O da şöyle dedi:

— Benim oğlum, bu a'râbî'nin yanında asîf, yani ücretle çalışan bir kimse idi. Oğlum bunun karısıyle zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine taşlanmak cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve bir de cariyeyi fidye vererek, oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu mes'eleyi ilim ehlinden sordum. Onlar da bana, onun karısı üzerine taşlama cezası düştüğünü, benim oğluma da ancak yüz deynek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün edilmek cezası olduğunu haber verdiler! dedi.

Rasûlüllah da:

— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'ın Kitabı ile hükmedeceğim: Câriye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince; onun üzerinde yüz deynek cezası ve bir yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır" buyurdu.

Bundan sonra Eşlem kabilesinden bir adam olan Uneys'e de.

— "Sana gelince yâ Uneys! Sen de bu adamın karısına git! Tahkikini yap, eğer kadın suçunu îtirâf ederse, onu recm et!" buyurdu.

Râvî: Uneys o kadına gitti, kadın da suçunu i'tirâf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama cezası uyguladı, demiştir.