118- Gözü Semâya Doğru Yükseltme BâbıVe Yüce Allah'ın şu kavli: “Onlar hâlâ bakmazlar mı o deveye, nasıl yaratılmıştır o? O göğe; nice yükseltilmiştir o? O dağlara; nasıl dikilmiştir o?..." (el-Ğâşiye: 17-19) Eyyûb es-Sahtıyânî de İbnu Ebî Muleyke'den; o da Aişe'den; öleceği sıra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), başını semâya doğru yükseltti... diye söylemiştir. 6285 İbn Şihâb şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan işittim, şöyle diyordu: Bana Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) haber verdi ki, kendisi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken işitmiştir: "Sonra benden vahy bir müddet kesildi. Bir gün yürürken gökyüzü tarafından bir ses işittim. Ben hemen gözümü gökyüzüne doğru kaldırdım. Bir de gördüm ki, Hıra Dağı 'nda bana gelen melek (yani Cibril aleyhi's-selâm) semâ ile Arz arasında bir kürsî üzerinde oturmuştu. (Pek ziyâde korktum...)". 6286 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ben bir gece teyzem Meymûne'nin evinde kaldım. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onun yanında idi. Gecenin son üçte biri -yahut bir kısmı- olunca yatağından kalkıp oturdu ve akabinde gökyüzüne doğru baktı da şu âyetleri okudu: "Hakikat göklerin ve Yer'in yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde temiz akıl sahihleri için elbet ibretler vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstünde yatarken hep Allah’ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, Yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler. Ey Rabb’imiz, Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru! Ey Rabb'imiz, hakikat Sen kimi o ateşe sokarsan, şübhesiz onu hor ve zelîl edersin. (Orada) zâlimlerin hiçbir yardımcıları da yoktur. Ey Rabb’imiz, doğrusu biz 'Rabb’inize inanın' diye insanları îmâna çağıran bir da'vetçiyi işitip hemen îmâna geldik. Ey Rabb’imiz, artık bizim günâhlarımızı mağfiret eyle, kusurlarımızı ört, canımızı da iyilerle beraber al. Ey Rabb’imiz, Senin rasûllerine karşı bize va'd ettiklerini bize ver. Kıyâmet günü yüzümüzü kara çıkarma. Şübhe yok ki Sen asla sözünden dönmezsin... " (Âlu îmrân: 190-194). |