Geri

   

 

 

 

İleri

 

39- Rukye Tedavisinde Nefes Etme (nîn Cevazı) Bâbı

5806 Yahya ibn Saîd şöyle dedi: Ben Abdurrahmân oğlu Ebû Seleme'den işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Katâde'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: " (Salih) ru'yâ Allah'tandır. Hulm ise şeytândandır. Sizden biriniz hoşlanmayacağı birşey gördüğü zaman, uyanırken (sol tarafına) üç defa üfleyip tüflesin ve o çirkin ru'yânın şerrinden (Eûzû billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm) diyerek Allah'a sığınsın. Çünkü bu suretle o ru'yâ, gören kimseye zarar vermez-"

Râvî Ebû Seleme: Şu muhakkak ki, ben üzerime dağdan daha ağır gelen ru'yâlar gördüğüm olurdu. Bu hadîsi işittikten sonra, artık bu ru'yâlara ehemmiyet vermiyor ve aldırmıyorum, demiştir.

5807 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatağına girdiği zaman “Kulhuvellâhu ahad” İki sığındırıcı Sûreleri beraberce okur da, iki avucunun içine üfler. Sonra iki eliyle yüzünü ve iki elinin bedeninden ulaştığı yerleri sıvazlardı.

Âişe: Rasûlüllah hastalandığı zaman bana emrederdi de bu okuyup meshetme işini O'na ben yapardım, dedi. Bu hadîsin râvîsi Yûnus ibn Yezîd de:

— Ben İbn Şihâb'ın da yatağına geldiği zaman böyle yapar olduğunu gördüm, demiştir.

5808 Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Ebû'l-Mütevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah'ın sahâbîlerinden (otuz kişilik) bir seriyye, me'mûr oldukları bir sefere gittiler. Nihayet bunlar Arab kabilelerinden bir kabile üzerine indiler ve onlardan kendilerini konuk etmelerini istediler. Fakat o kabîle halkı bunları konuk etmekten çekindiler. Bu sırada o kabîlenin seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Kabîle halkı harekete geçip her çâreye başvurdular, fakat hastaya hiçbir fayda vermiyordu. Bunun üzerine onlardan bâzıları:

— Şu sizin yakınınıza inmiş olan kaafile halkına gitseniz, belki onların bâzısının yanında birşey, bir çâre bulunabilir, dediler.

Akabinde kabîle halkı sahâbîlere geldiler ve:

— Ey cemâat! Seyyidimiz (bir akreb tarafından) sokuldu. Onu tedâvî etmek için herşeye koştuk, fakat ona hiçbirşey fayda vermiyor. Sizden birinizin yanında buna bir çâre var mıdır? diye sordular.

Sahâbîlerden birisi (ki Ebû Saîd'in kendisidir):

— Evet, ben varım. Vallahi ben elbette duâ ve tedâvî ediciyimdir. Fakat vallahi bizler sizden bizi konuklamanızı istedik de sizler bizi konuklamamıştınız. Artık şimdi ben de bizim için bir ücret ta'yîn etmedikçe size duâ ve tedâvî yapacak değilim, dedi.

Sonunda (otuz adedli) bir bölük koyun sürüsü üzerine anlaştılar. Ebû Saîd onlarla birlikte kabile başkanının yanına gitti, "el-Hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn" Sûresi'ni sonuna kadar okumaya ve adamın üzerine üflemeye başladı. Nihâyetinde adam, bukağısından çözülmüş hayvan gibi serbestlendi, ileri geri yürümeye başladı. Artık kendisinde hiçbir hastalık kalmadı.

Ebû Saîd dedi ki: Kabile halkı üzerinde anlaşmış oldukları ücreti sahâbîlere ödediler. Sahâbîlerden bâzıları:

— Bu koyunları taksîm ediniz! dediler. Fakat duâ yapan kimse:

— Hayır, taksîm etmeyiniz! Bizler Rasûlüllah'a gidelim, olan hâdiseyi O'na zikredelim de bakalım bizlere ne emredecek! dedi.

İşin sonunda sefer hey'eti Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna geldiler ve bu hususu kendisine zikrettiler. Rasûlüllah (Ebû Saîd'e hitaben):

— "Fâtiha'nın bu kadar etkili bir duâ ve tedâvî olduğunu sana kim bildirdi? İyi ve doğru hareket etmişsiniz. Şimdi koyunları taksîm ediniz ve bana da sizlerle birlikte bir pay ayırınız!" buyurdu.