Geri

   

 

 

 

İleri

 

59- el-Haşr Sûresi

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

''Eğer Allah onların üstüne sürgünü yazmamış olsaydı bile hiç şübhesiz dünyâda kendilerini yine şiddetle azâblandıracaktı. Âhirette de onlar için ateş azâbı vardır" (Âyet: 3); buradaki "el-Celâu", "Bir arzdan diğer arza çıkarmak" ma'nâsınadır

1. Bâb

4931  Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: İbn Abbâs'a:

— et-Tevbe Sûresi (ne hakkında indi)? diye sordum. O:

— et-Tevbe mi? Hayır, o el-Fâdıha Sûresi'dir. Zîrâ o devamlı şekilde "Ve minhum... ve minhum..." (= Ve onlardan... ve onlardan...)" diye iniyordu. Nihayet onlardan dokunulmadık hiçbir kimseyi bırakmayıp mutlakaa bu sûrede zikrolunacağını zannettiler, dedi.

Saîd ibn Cubeyr dedi ki: Ben yine:

— el-Enfâl Sûresi (ne hakkında indi)? dedim. İbn Abbâs:

— O, Bedir harbi hakkında indi, dedi. Saîd dedi ki: Ben:

— el-Haşr Sûresi (ne hakkında indi)? dedim. İbn Abbâs:

— O, Benu'n-Nadîr hakkında indi, dedi

4932 Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs radıyallahü anhüma'a:

— el-Haşr Sûresi, dedim. O:

— en-Nadîr Sûresi de, dedi.

2. Bâb

 Yüce Allah'ın Şu Kavli:

“Herhangi bir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir, fâsıkları rüsvây edeceği içindir" (Âyet: 5). Buradaki "Lîne", "Hurma ağacı"; "Acve" yahut "Berine" olmayan hurma çeşitleri demektir

4933 Bize Leys, Nâfi'den; o da İbn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Nadîr oğullarının hurma ağaçlarını yaktırdı ve kestirdi. Bu harb sahası -Nadîr oğulları'nın hurmalığı olan- Buveyre mevkiidir. Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi: "Herhangibir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fâsıkları rüsvây edeceği içindir"

3. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli:

"Allah'ın onlardan Rasûlü'ne verdiği fey' (e gelince); siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah, rasûllerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir" (Âyet: 6)

4934 Bize Sufyân ibn Uyeyne birkaç defalar Amr ibn Dînâr'dan; o da ez-Zuhrî'den; o da Mâlik ibnu Evs ibni'l-Hadesânî'den tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Nadîr oğulları'nın malları, Allah'ın kendi Rasûlü'ne fey' olarak döndürdüğü mallardandır. Bunlar müslümânların, üzerine atlar ve develerle yolculuk ve harb etmeden ele geçirdikleri mallardandır. Bu mallar Rasûlüllah'a hâssa oldu, kendisi bunlardan ailesinin bir senelik nafakasını (ayırır) infâk eder, sonra arta kalanını Allah yolunda cihâd hazırlığı olmak üzere silâhlar, atlar ve develer hususuna tahsis ederdi

4. Bâb

“Rasûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının” (Âyet: 7).

4935  Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Allah şu kadınlara la'net etmiştir: Bedenlerine döğme yapanlar, yaptıranlar, yüzünün tüylerini yolanlar, seyrek dişli güzel görünmek için dişlerinin arasını yontan sırıtkanlar, Allah'ın yarattığını değiştirenler.

Abdullah'ın bu hadîsi Esed oğulları'ndan Ümmü Ya'kûb denilen bir kadının kulağına ulaştı. (Bu kadın Kur'ân okur, anlardı.) Hemen İbn Mes'ûd'a geldi ve:

— Senin şöyle şöyle kadınlara la'net ettiğin haberi bana ulaştı, dedi.

İbn Mes'ûd da ona:

— Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın la'net ettiği kimselere niye la'net etmeyeyim? Ve Allah'ın Kitâbı'nda var olan kimselere niye la'net etmeyeyim? dedi.

Kadın:

— And olsun ki, ben Mushaf'ın iki kabı arasında ne varsa okudum, fakat senin söylemekte olduğun şeyi onda bulamadım, dedi.

İbn Mes'ûd da ona:

— Yemîn olsun eğer sen onu okumuş isen, elbette onu bulmuşsundur. Allah Taâlâ'nın: “Rasûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının” buyurduğunu okumadın mı? dedi.

Kadın:

— Evet, dedi. İbn Mes'ûd:

— Şübhesiz ki, Rasûlüllah ondan nehyetti, cevâbını verdi. Kadın:

— Ben senin ehlin (Zeyneb bintu Abdillah es-Sakafiye'nin) bunu yapmakta olduğunu görüyorum, dedi.

İbn Mes'ûd:

— Ehlime git ve ona bak, dedi.

Kadın ona gitti, baktı, fakat düşünmüş olduğu hacetinden birşey göremedi. (Dönüp bunu ibn Mes'ûd'a bildirince) İbn Mes'ûd:

— Eğer eşim böyle yapmış olaydı, o bizimle arkadaşlık etmezdi, dedi

4936 Buradaki senedde Sufyân es-Sevrî şöyle demiştir: Ben Abdurrahmân ibn Âbis'e, Mansûr'un İbrahim'den; onun da Alkame'den, Abdullah ibn Mesûd (radıyallahü anh)'ın: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendi saçlarına başkasının saçını ekleyen kadına la'net etti, hadîsini zikrettim de, Abdurrahmân:

— Ben de bu hadîsi Ümmü Ya'kûb denilen bir kadından; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan olmak üzere Mansûr'un hadîsi gibi işittim, dedi.

5. Bâb

"Onlardan evvel yurdu hazırlayıp îmâna sâhib olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyâç bulmazlar,.. " (Âyet: 9) Bâbı.

4937 Amr ibnu Meymûn şöyle demiştir: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) -Ebû Lu'lu' kendisini vurduktan sonra- şöyle dedi:

— Ben, benden sonraki halîfeye ilk Muhâcirler'i tavsiye ediyorum. Onların haklarını onlara tanımasını tavsiye ediyorum. Ve yine ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hicret etmesinden önce yurt hazırlayıp îmâna sâhib çıkmış olan Ensâr'ı da tavsiye ediyorum. Yeni halîfenin bunların iyilerinden iyiliklerini kabul etmesini, kötü iş yapanlarından da kusurlarını affetmesini tavsiye ediyorum

6. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli:

"... Onlar kendilerinde fakirlik ve ihtiyâç olsa bile, Muhacirleri öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte murâdlarına erenler onların tâ kendileridir" (Âyet: 9).

Bu âyetteki "el-Hasâsa", "Fakirlik";

"el-Muflihûn","Ebedî hayâta zafer bulanlar"; "el-Felâh", "el-Bakaa" ma'nâsınadır. "Hayye ale'l-felâh", "Çabuk, kurtuluşa yönel" demektir. el-Hasenu’l-Basrî de: "Göğüslerinde bir hacet bulmazlar", "Bir hased bulmazlar" ma'nâsınadır, dedi.

4938 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a bir adam geldi de:

— Yâ Rasûlallah, bana açlık ve meşakkat isabet etti (yani açlıktan dermansız kaldım), dedi.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu (doyurmak için) kadınlarına haber gönderdi, fakat onların yanlarında hiçbirşey bulamadı. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Bu gece şu adamı konuk edip yemek yedirecek bir adam yok mu ki, Allah ona rahmet eylesin?" dedi. Derhâl Ensâr'dan bir zât ayağa kalktı:

— Ben, yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi.

Akabinde o adamı alıp ailesine götürdü. Kadınına hitaben:

— İşte Rasûlüllah'ın konuğu; ondan hiçbirşeyi tutup alıkoyma (konuğa ikram et), diye tenbîh etti.

Kadın:

— Vallahi yanımda çocukların azığından başka birşey yok, dedi.

Kocası:.

— O hâlde çocuklar akşam yemeği yemek istedikleri vakit onları uyut, gel, kandili söndür, biz bu gece karınlarımızı dürelim (yani Rasûlüllah'ın konuğu için biz bu geceyi aç geçirelim), dedi.

Kadın, kocasının dediği işleri yaptı. Sonra o konuk sabahleyin Rasûlüllah'ın huzuruna vardı. Rasûlüllah:

"And olsun ki, Azîz ve Celîl olan Allah, bu gece Fulân erkek ve Fulâne kadının işlerinden hayret etti -yahut güldü, yani acîb hoşnûd oldu-" dedi.

Azîz ve Celîl Allah da (onlar ve bütün Ensâr hakkında) şunu indirdi : ' “Onlar kendilerinde fakirlik ve ihtiyâç olsa bile, onları öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte onlar murâdlarına erenlerin tâ kendileridir".