43- ez-Zuhruf SûresiRahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle Mucâhid şöyle dedi: "Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk... " (Âyet: 22); buradaki "Alâ ümmetin", "Alâ imâmin" (yani "Bir imâm, bir önder") üzerinde bulduk ma'nâsınadır. "Onun yâ Rabb demesi hakkı için muhakkak ki onlar îmâna gelmezler güruhudur" (Âyet: 88); buradaki "Kîlihi yâ Rabb" -bir okuyuşta nasb ile "Kîlehu yâ Rabbi"- sözünün tefsiri şudur: "Yâhud biz onların içlerinde gizlediklerini ve aralarındaki fısıltılarını işitmiyoruz mu (ve sözlerini işitmiyoruz mu) sanıyorlar? " (Âyet: 80) Ve İbn Abbâs şöyle dedi: "Eğer bütün insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet hâline gelemeyecek olsalardı, o Rahman'a (Allah'a) küfreden kimselerin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşten yapardık,.. " (Âyet: 33-34). Bunun ma'nâsı: "Eğer insanların hepsini kâfirler yapması olmasaydı, ben muhakkak kâfirlerin evlerine gümüşten tavanlar, gümüşten merdivenler, gümüşten tahtlar yapardım" demektir. "Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik..." (Âyet: 13); buradaki "Mukriniyne", "Mutikıyne" (yani "Biz bunlara hâkim olmaya takat getiremezdik") ma'nâsınadır. "Nihayet onlar bizi gadablandırınca kendilerinden intikaam aldık. Derhâl onları toptan suda boğduk" (Âyet: 55); buradaki "Âsafûnâ", "Ashatûnâ" (yani "Bizi öfkelendirdiler") manasınadır. "Kim o Rahmân'ın zikrinden göz yumarsa biz ona şeytânı musallat ederiz, artık bu onun ayrılmaz bir arkadaşıdır" (Âyet: 36); buradaki "Ya'şu", "Ya'mâ" (yani "Kör olursa") manasınadır. Mucâhid şöyle dedi: "Siz haddi aşan bir kavimsiniz diye artık o Kur'ânı sizden vazgeçip bırakı mı verelim?" (Âyet: 5), yani "Sizler Kur'ân'ı tekzîb edeceksiniz de sonra bu tekzîbe karşılık cezaya uğratılmayacak mısınız?" "Onun için biz kuvvetçe bunlardan daha çetinlerini helak ettik. O evvelkilerin misâli geçmiştir" (Âyet: 8); buradaki "ve meda meselu’l-evvelîn", "Mada sünnetu'l-evvelîn" (yani "Evvelkilere uygulanan kaanûn") geçmiştir, ma'nâsınadır. "Biz ona hâkim olmaya muktedir değildik..." (Âyet: 13); buradaki "Ona" sözüyle develeri, atları, katırları, eşekleri (yani bütün binek hayvanlarını) kasdediyor. "Süs içinde yetiştirilmekte olup da kendisi mücâdelede (hüccetini) açıklayamayan kişiyi mi (Allah'a nisbet ediyorlar)?" (Âyet: 18), yani "Sizler zînet içinde yetiştirilen cariyeleri, kızları o Rahmân'ın çocukları mı yaptınız? Sizler nasıl hükmediyorsunuz?" "Onlar o Rahmân'ın bizzat kulları olan melekleri de dişiler yaptılar! Onların yaratılışlarında hazır mı idiler? Onların (bu yalan) şâhidlikleri yazılacak, onlar sorguya çekileceklerdir. Eğer o Rahman dileseydi tapmazdık, dediler. Onların buna dâir hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalandan başka birşey söylemiyorlar" (Âyet: 19-20); "Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık" sözleriyle putları kasdediyorlar. Yüce Allah da "Onların buna dâir hiçbir bilgileri yoktur" buyuruyor. Yani "Müşriklerin söylemekte oldukları bu sözler hakkında hiçbir bilgileri yoktur, onlar sırf zannetmekte, yalan söylemektedirler. Putlar -yahut müşrikler- bilmezler". "İbrâhîm bunu (Tevhîd kelimesini) dönsünler diye zürriyeti içinde bakî bir kelime yaptı" (Âyet: 28); buradaki "Akıbihi" "Veledihi" (yani "Çocukları içinde") ma'nâsınadır. "Mukterinîne" (Âyet: 53) "Beraberce yürüyenler" ma'nâsınadır. "Bu veçhile onları sonrakiler için bir geçmiş ve misâl yaptık" (Âyet: 56): Fir'avn kavmi, Muhammed Ümmeti'nin kâfirleri için bir geçmiş ve ibret verici bir meseldir. "Yasıddûne" (Âyet: 57) "Yadıccûne (= Gürültü ediyorlar)" ma'nâsınadır. "Yoksa onlar işi sağlam mı tutmuşlar! İşte biz de hakîkaten sağlam tutanlarız" (Âyet: 79); buradaki "Mubrımûne", "Mucmıûne ( = Sağlam yapanlar)" ma'nâsınadır. "O Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ben O'na tapanların ilki olurdum, de!" (Âyet: 81); burada "Tapanların ilki", "İnananların ilki" ma'nâsınadır. "Bir zaman da İbrâhîm babasına ve kavmine: Ben sizin tapmakta olduklarınızdan kesin olarak uzağım, demişti" (Âyet: 26). Arablar "Nahnu minke'l-berâu ve'l-halâu ( = Biz senden uzak ve boşuz)" derler; bu müzekker. Ve müennesten bir, iki ve cemî’ için kullanılan bir lafızdır. Bunların her biri hususunda bir lafızla "Berâun" denilir. Çünkü bu lafız masdardır. Eğer "Beriun" demiş olaydı, ikide "Biriyâni", cemî’ de "Beriyûne" denilecekti. Abdullah ibn Mes'ûd (bu lafzı "yâ" harfiyle) "İnnenî beriyun" şeklinde okumuştur. "ez-Zuhruf" (Âyet: 35), "ez-Zeheb" (yani "Altın") ma'nâsınadır. “Eğer biz dileseydik, size bedel yeryüzünde ardınızda kalacak melekler yaratırdık" (Âyet: 60), yani "Onların bâzısı bâzısına halef olurlardı". 1. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: “Cehennemlikler: ‘Yâ Mâlik, Rabb’in bizi öldürsün!’ diye çağrıştılar. O da: 'Siz muhakkak kalıcılarsınız’ dedi" (Âyet: 77). 4868 Ya'lâ ibnuUmeyye (radıyallahü anh): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den minber üzerinde "Yâ Mâlik, Rabb’in işimizi bitirsin artık! Diye bağrışırlar... " âyetini okurken işittim, demiştir Ve Katâde: "Biz onları sonra gelecekler için bir mesel yaptık” (Âyet:56), "Bir va'z ve öğüt yaptık" ma'nâsınadır, dedi. Katâde'den başkası şöyle dedi: "Mukriniyn" (Âyet: 13), "Dâbı-tiyn ( Zabtediciler, hâkim olucular)" ma'nâsınadır. "Fulân kişi fu-lânın mukrımdır" denilir ki, zabtedicisidir demektir. "Onlar altın tepsiler ve testilerle tavaf edileceklerdir. Canlarının isteyeceği, gözlerinin hoşlanacağı ne varsa hepsi oradadır ve siz içinde ebedî kalacak olanlarsınız" (Âyet:77); buradaki "el-Ekvâb", "Emzikleri olmayan ibrîkler"dir. "Eğer o Rahmânhn bir çocuğu olsaydı, ben O'na tapanların ilki olurdum, de!" (Âyet:8); bu "O'nun çocuğu olmadı" demektir (Bu tefsire göre baştaki “in” şartıyye değil, nâfiye kabul edilmiş oluyor). "Fe-ene evvelul-âbidîn", "Fe-ene evvelu'l-ânifîn" (yani "O takdirde ben öfkelenenlerin ilki, kabul etmeyenlerin, çekinenlerin ilki olurdum") ma'nâsınadır. Bunlar iki lügattir: "Raculun âbidun" ve "Abi-dun." Abdullahibn Mes'ûd -"VekîlihiyâRabb!"yerine- "Vekaale'r-rasûlu yâ Rabb!" şeklinde okudu (Bu, şâz bir kıraattir). "Evvelul- âbidîn", "Abide, Ya'bedu" fiilinden olup "Câhidîn" (yani "îlk inkâr edenlerden olurdum") ma'nâsınadır, deniliyor. Ve Katâde şöyle dedi: "Şübhesiz O (Kur'ân) yanımızdaki ana kitâbdadır; çok yüce, çok hikmetlidir" (Âyet:4); buradaki “Fı ümmi’l-kitâb", "Cumleti'l-kitâb", "Ash'l-kitâb" ma'nâsınadır. “-Siz haddi aşan bir kavimsinizdir diye artık o Kur'ân'ı sizden vazgeçip bırakı mı verelim?" (Âyet:5); buradaki "Musrifîn", "Muşrikîn" ma'nâsınadır. Allah'a yemîn ederim ki, eğer bu Kur'ân, bu ümmetin evvellerinin onu reddettikleri için yeryüzünden kaldırılmış olaydı, onlar muhakkak helak olurlardı, (lâkin Allah kullarına rahmetiyle döndü, yirmi sene onlara tekrar tekrar vahiy indirip, Kur'ân 'a çağırdı). "Onun için kuvvetçe bunlardan daha çetinlerini helâk ettik. O evvelki ümmetlerin misâli geçmiştir" (Âyet:8); buradaki "Meselu'l-evvelîn", "Ukûbetu'l-evvelîn" (yani "Evvelki ümmetlere uygulanan ceza") ma'nâsınadır. ' 'Kullarından kimi O 'na bir cüz' isnâd ettiler. Hakikat insan açıkça küfürbâzdır" (Âyet: 15); buradaki "Cüz'en", "Idlen (Denk, pay)" ma'nâsınadir. |