67- Sîfu'l-Bahr (Yani Deniz Sahili) Gazvesi BâbıBu sefere katılan mücâhidler Kureyş'e âid bir kervanı gözetliyorlardı. Başbuğları da Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh (radıyallahü anh) idi. 4403 Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sahil tarafına bir askerî kuvvet gönderdi, başlarına da Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'ı kumandan ta'yîn etti. Bu askerî kuvvet üçyüz kişiden ibaretti. (Câbir dedi ki:) Biz yola çıktık. Yolun bir kısmında bulunduğumuz sırada azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde mücâhidlere yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen azıklar bir yere toplandı ki, bu da iki dağarcık hurmadan ibaretti. İşte bu hurma azar azar her gün bizim azığımız oluyordu. Nihayet bu da sona erdi. Artık herbirimize günde birer hurmadan başka birşey düşmüyordu. Râvî Vehb ibn Keysân dedi ki: Ben Câbir'e: — Günde bir hurma sizin gıdanıza yetmez, dedim. Câbir de ona: — Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de baktık ki, küçük dağ gibi bir balık duruyor. O seriyyede bulunan askerler onsekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde bu balığın kaburga kemiklerinden ikisinin dikilmesini emretti de, iki kemiği dikildi. Sonra Ebû Ubeyde bir binek devesinin hazırlanmasını emretti, deve hazırlandı. Sonra bu deve o iki kemiğin altından geçti de kemiklere dokunmadı. 4404 Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Amr ibnu Dinar'dan ezberlediğimiz şudur: O şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim, o şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizleri üçyüz süvârî olarak gönderdi. Başbuğumuz Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh idi. Kureyş kervanını gözetliyorduk. Deniz sahilinde biz yarım ay (onbeş gün) oturduk. Bizlere şiddetli bir açlık isabet etti. Nihayet habat denilen dikenli ağacın yapraklarını, yemişlerini yedik. İşte bu sebeble bu ordu birliğine Ceyşu'l-Habat ismi verildi. İşte orada deniz bizim için sahile el-Anber denilen büyük bir dâbde attı. Artık biz onun etinden yarım ay yedik ve yağı ile yağlandık. Nihayet vücûdlarımız ve kuvvetimiz (açlıktan önceki) yerine geldi. Ebû Ubeyde bu deniz hayvanının kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Beraberinde bulunan en uzun adama yöneldi. Sufyân ibn Uyeyne bir defasında: Onun kaburga kemiklerinden birini alıp dikti. Bir adam ve bir deve aldı da o dikili kaburganın altından geçti, şeklinde rivayet etmiştir. Câbir dedi ki: O açlık günlerinde mücâhidler topluluğundan bir adam üç deve kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra üç deve daha kesti. Sonra Ebû Ubeyde (binek develeri azalıyor diye) deve kesmeyi nehyetti. Amr ibnu Dînâr şöyle diyordu: Bize Ebû Salih Zekvân haber verdi ki, Kays ibnu Sa'd, babası Sa'd ibn Ubâde'ye (Medine'ye döndüklerinde) şöyle demiştir: Ben o askerlerin içinde idim. Acıktılar. Kes, dedi. Kestim, dedi. Sonra yine acıktılar, yine kes dedi. Yine kestim, dedi. Sonra yine acıktılar; yine kes dedi; ben de kestim, dedi. Sonra acıktılar, kes dedi. Ben kesmekten nehyolundum, dedi 4405 İbnu Cureyc şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Dînâr haber verdi ki, kendisi Cabir (radıyallahü anh)'i şöyle derken işitmiştir: Bizler Ceyşu'l-Habat gazvesine gittik. Başımıza Ebû Ubeyde emîr ta'yîn edildi. Çok şiddetli bir açlığa düştük. Bu sırada deniz, hiç benzerini görmediğimiz el-Anber denilen ölü bir balığı sahile attı. Artık biz onun etinden yarım ay yedik. Ebû Ubeyde onun kemiklerinden birini tuttu da onun altından bir süvârî geçti. İbnu Cureyc dedi ki: Bana Ebu'z-Zubeyr Muhammed ibn Müslim el-Mekkî haber verdi. Kendisi Câbir'i şöyle derken işitmiştir: Ebû Ubeyde bize: — Bu deniz mahlûkunun etinden yiyiniz! dedi. (Biz de yedik.) Medîne'ye dönüp geldiğimizde bu vak'ayı Peygamber'e arzettik. — "Ey mücâhidler, yiyiniz! Allah onu denizden size bir rızk olması için çıkarmıştır. Eğer beraberinizde varsa bize de yediriniz" buyurdu. Askerlerden bâzıları o balık etinin pastırmasından bir parça Peygamber'e getirdi. Peygamber de onu yedi. |