Geri

   

 

 

 

İleri

 

58- Tâif Gazvesi Bâbı

Bu gazve hicretin sekizinci yılı şevval ayında yapıldı. Bu târihte yapıldığını Mûsâ ibn Ukbe (Mağâzt'sinde) söyledi.

4368 Bize Hişâm, babası Urve'den; o da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da annesi Ümmü Seleme (radıyallahü anha)'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma girdi. O sırada yanımda bir muhannes kişi bulunuyordu. İşittim ki o, kardeşim Abdullah ibn Umeyye'ye:

— Yâ Abdallah! Ne dersin, eğer Allah yarın size Tâif'in fethini müyesser kılarsa sana gereken, Gaylân'ın şişman kızını yakalamandır. O kız (semizlikten karnı) dört büklüm karşılar, sekiz büklüm de arkaya döner! diyordu.

Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Bu kabil muhannesler bir daha yanımıza sakın girmesin" buyurdu.

Râvî Sufyân ibn Uyeyne:

— İbn Cureyc: Bu muhannesin adı Hît'tır, dedi, demiştir.

Bize Mahmûd ibn Gaylân tahdîs etti: Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan bu hadîsi tahdîs etti ve "Peygamber o gün Tâif'i muhasara etmekteydi" fıkrasını ziyâde etti.

4369 Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tâif şehrini muhasara ettiği zaman, Tâifliler'den herhangi birşey elde edemedi. (Bâzî sahâbîleriyle istişareden sonra):

— "İnşâallah yarın döneceğiz (yani muhasarayı kaldıracağız)" dedi.

Bu söz mücâhidlere ağır geldi de:

— Tâif'i fethetmeden nasıl gideriz! dediler. -Râvî Sufyân bir kerre de: Nasıl döneriz dediler, şeklinde rivayet etmiştir.- Sahâbîlerin bu i'tirâzlı sözleri üzerine Peygamber:

— "Öyleyse yarın sabah harbe hazır olun!" buyurdu. Ertesi sabah harb başladı ve sahâbîlerden birçoğuna yara isabet etti. Bunun akabinde Peygamber:

— "İnşâallah bizler yarın döneceğiz" buyurdu.

Bu sefer Peygamber’in bu karârı sahâbîleri sevindirdi. Peygamber de sahâbîlerin sevinmelerine güldü.

Râvî Sufyân bir kerresinde "Tebessüm etti'", yani gülümsedi şeklinde söylemiştir.

el-Buhârî dedi ki: el-Humeydî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne bu haberin hepsini an'anesiz olarak tahdîs etti .

4370 Bize Şu'be, tahdîs etti ki, Âsım şöyle demiştir: Ben Ebû Usmân'dan işittim, o şöyle dedi: Ben Sa'd'dan işittim ki, o Allah yolunda ilk ok atan kişidir. Ve yine ben Ebû Bekre'den işittim ki, o da Tâif halkından müslümân olup Tâif Kalesi'nin üstüne çıkmış ve oradan makara ile aşağıya inip Peygamber'e gelmiş olan insanlar içinde idi. İşte bu iki sahâbî: Biz, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den: "Her kim babasından başka bir kimseye -babası olmadığını bile bile- babası olduğunu iddia ederse, işte o kimseye cennet haramdır” buyururken işittik, dediler.

4371- Ve Hişâm ibn Yûsuf es-San'ânî dedi ki: Bize Ma'mer ibn Râşid, Âsım'dan; o da Ebû’l-Âliye'den yahut Ebû Usmân en-Nehdî'den haber verdi ki, o: Ben Sa'd'dan ve Ebû Bekre'den işittim; onlar da Peygamber'den işittiler, demiştir.

Âsım dedi ki: Ben Ebû'l-Âliye yahut Ebû Usmân'a:

— Yemîn olsun bu hadîsi sana iki büyük sahâbî rivayet etmiştir ki, artık bunların şehâdetleri kâfidir, dedim. O da:

— Evet kâfidir. Bunlardan biri Allah yolunda ilk ok atan kişidir (yani Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tır). Diğeri de Tâif halkından yirmi üç kişinin üçüncüsü olarak kaleden aşağıya inip Peygamber'e gelen kişidir (yani Ebû Bekre'dir), dedi.

4372 Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (Tâif seferinden dönüşünde) Mekke ile Medine arasında Cı'râne mevkiine inerken, ben Peygamber'in yanında bulunuyordum. Beraberinde Bilâl de vardı. Bu sırada Peygamber'e bir bedevi geldi ve:

— Bana verdiğin va'di hâlâ yerine getirmeyecek misin? dedi. Peygamber de ona;

" (Ganîmet taksiminin yakınlığıyle yahut sabra karşılık büyük sevâbla) seni müjdelerim" buyurdu.

Çöl Arabı:

— "Sevin, müjdelen" sözlerini bana çok söyledin, dedi.

Bunun üzerine Peygamber öfkelenmiş bir kimse hey'etinde Ebû Mûsâ ile Bilâl'e döndü de:

— "Bu bedevi verdiğim müjdeyi reddetti, onu sizler kabul ediniz!" buyurdu.

Ebû Mûsâ ile Bilâl de:

— Kabul ettik, dediler.

Bundan sonra Peygamber içi su dolu bir bardak, yânı küçük bir kap istedi. Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. Ağzındaki bir mikdâr suyu da bunun içine püskürdü. Sonra Ebû Mûsâ ile Bilâl'e:

— "Bu sudan içiniz, bunu yüzleriniz ve göğüsleriniz üzerine boşaltınız ve sevininiz!" buyurdu.

Onlar da su kabını aldılar ve Peygamber'in emrettiği işleri yaptılar.

Bu sırada Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme, perde arkasından:

— Şu sudan ananıza da ikram edin! diye seslendi. Onlar da bu sudan arta kalan bir kısmı da Ümmü Seleme'ye ikram ettiler.

4373 İbn Cureyc tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, ona da Safvân ibn Ya'lâ haber verdi, ki babası Ya'lâ ibn Umeyye: Keşki ben kendisine vahy indirilirken Rasûlüllah'ı görebilsem! der idi.

Ya'lâ ibn Umeyye dedi ki: Peygamber Cı'râne mevkiinde iken, üzerinde bir örtü vardı ve kendisi bu örtü ile gölgelendirilmişti. Yanında da sahâbîlerinden birtakım insanlar vardı. Bu sırada huzuruna, üzerinde güzel koku sürülmüş bir cübbe bulunan bir çöl Arabı geldi ve:

— Yâ Rasûlallah! Güzel koku sürüldükten sonra bir cübbe içinde umre niyetiyle ihrama giren bir kimse hakkında ne dersiniz? diye sordu.

İşte tam bu sırada Omer, eliyle Ya'lâ'ya gel diye işaret etti. Ya'lâ da geldi ve hemen başım Rasûlüllah'ın örtünmekte olduğu örtünün içine soktu. Bir de gördü ki, Peygamber (vahyin şiddetinden) yüzü kızarmış ve uyuyanın nefes alıp verirken horultu çıkarması gibi horultu çıkarıyor. Peygamber bir süre bu şekilde kaldı, sonra bu hâl kendisinden açıldı. Peygamber:

— "Bana biraz evvel umreden sormakta olan kimse nerede?" buyurdu.

O kişi arandı ve huzura getirildi. Peygamber ona:

— "Sendeki kokuya gelince: Sen onu (yânı bedenine ve elbisene bulaşan kokuyu) üç kerre yıka, üzerindeki cübbeye gelince, onu da sırtından çıkar. Sonra (ihramı giyip) haccında yapmakta olduğun fiilleri umren içinde de yap" buyurdu.

4374 Abdullah ibn Zeyd ibnÂsım şöyle demiştir: Allah Huneyn günü Rasûlü'ne, harb ettiği kimselerin mallarını ganîmet olarak verdiği zaman, Rasûlüllah o malları insanlar içinde kalbleri İslâm'a alıştırılan kimselere taksim etti de, bu mallardan Ensâr'a birşey vermedi. Ensâr, Rasûlüllah'ın bâzı insanlara mal verip de kendilerine birşey vermediği için hüzünlenmiş gibi oldular. Bunun üzerine Rasûlüllah onlara hitâb edip şöyle buyurdu:

— "Ey Ensâr cemâati! Ben sizleri yolu şaşırmışlar bulup da Allah benim delâletimle sizlere hidâyet vermedi mi? Ben sizleri fırka fırka bölünmüş hâlde bulup da, Allah benim Medine'ye hicretimle sizleri birbirinizle birleştirmedi mi? Ben sizleri fakir hâlde bulup da Allah benim yüzümden sizleri zengin kılmadı mı?"

Rasûlüllah bu soruların herbirini sordukça, Ensâr Rasûlüllah'a karşı:

— Allah ve Rasûlü en çok ihsan edicidir, dediler. Rasûlüllah:

— "Sizleri Allah'ın Rasûlü'ne şöyle cevâb vermenizden men' eden nedir?" buyurdu.

Rasûlüllah birşey söyledikçe Ensâr:

— Allah ve Rasûlü en çok ihsan edicidir, dediler. Rasûlüllah:

— "Eğer siz isteseydiniz, benim bu sorularıma şöyle şöyle cevâb verebilirdiniz: (Seni kavmin yalanlamıştı, bize hicret ettin, biz Seni tasdik ettik. Kavmin Seni terketti, biz Sana yardım ettik. Kavmin Seni kovdu, biz Seni bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz Seni malımıza ortak yaptık diyebilirdiniz. Bunlar doğrudur.) İnsanlar aldıkları koyunlar ve develerle evlerine giderlerken, sizler Peygamber ile evlerinize gitmenizden râzı oluyor musunuz? Eğer hicret fazileti olmasaydı, muhakkak ben Ensâr'dan bir kimse olurdum. İnsanlar bir vâdîye bir dağ yoluna gitmiş olsalardı, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine ve dağ yoluna girer giderdim. Ensâr cild üzerine giyilen iç fanilâsı, diğer insanlar da onun üzerine giyilen elbisedir. Sizler benden sonra yakında başkalarının sizlere tercih edildiği zamana kavuşacaksınız. Sizler bunlara sabrediniz, nihayet sizler havuz başında bana kavuşacaksınız".

4375 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) haber verip şöyle dedi: Allah, Hevâzin (harbindeki ganîmet) mallarından kendi Rasûlü'ne fey' olarak verdiğini verdiği ve Peygamber de Kureyş'ten birtakım kimselere (kalblerini İslâm'a alıştırmak için) yüzer deve vermeğe başladığı zaman, Ensâr'dan bâzı insanlar:

— Allah, Rasûlüllah'a mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri terkediyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşliler'in kanları damlıyor, dediler.

Enes devamla dedi ki: Ensâr'ın bu sözü Rasûlüllah'a söylendi. Bunun üzerine Rasûlüllah, Ensâr'a haber gönderip onları deriden bir çadır içinde toplattı. Ensâr'ın beraberinde başkalarını çağırmadı. Onlar toplanınca, Peygamber ayağa kalktı da:

— "Ey Ensâr! Sizin tarafınızdan söylenip bana ulaşan o söz nedir?" buyurdu.

Ensâr'ın iyi anlayışlıları:

— Yâ Rasûlallah! Bizim başkanlarımız (sizi üzecek) hiçbir söz söylememişlerdir. Amma bizden yaşları taze bâzı insanlar: Allah, Rasûlüllah'a mağfiret eylesin! O, Kureyş'e veriyor da bizleri bırakıyor. Halbuki bizim kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş kanı damlıyor, demişlerdir, dediler.

Bunun üzerine Peygamber:

— "Ben Kureyş'fen bâzı kimselere dünyalık veriyorum ki, bunlar küfür ve şirk zamanına yakın olan insanlardır. Ben onların gönüllerini İslâm Dîni'ne alıştırmak maksadıyla veriyorum. İnsanlar aldıkları mallarla giderlerken, sizler evlerinize Peygamber'le gitmenizde razı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin Peygamber'le Medine'ye dönüp gitmeniz, onların ganimet mallarıyle evlerine gitmelerinden şübhesiz daha hayırlıdır" buyurdu.

Ensâr:

— Yâ Rasûlallah! Bizler Sen'inle Medine'ye gitmekten razı olmuşuzdur! dediler.

Peygamber de onlara:

— "Sizler yakın gelecekte şiddetli bir surette başkalarının sizlere tercih olunmasıyle karşılaşacaksınız. Siz bu durumlara Allah'a ve Rasûlü 'ne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Çünkü ben havuz başında olacağım" buyurdu.

Enes: Fakat sabretmediler, demiştir.

4376 Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Mekke fethi günü olduğu zaman Rasûlüllah ganimetleri Kureyş arasında taksim etti. Bundan Ensâr öfkelendiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "İnsanlar dünyalıkla evlerine giderlerken sizler Allah'ın Rasûlü ile birlikte evlerinize dönüp gitmenizden razı olmuyor musunuz!" buyurdu. Ensâr:

— Evet razıyız! dediler. Peygamber:

— "Eğer insanlar geniş bir vâdîye yahut dar bir dağ yoluna girip gitseler, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine yahut Ensâr'ın dağ yoluna girer giderim" buyurdu.

4377 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü olduğu zaman Peygamber'in ordusu ile Hevâzin kabilesi karşılaştı. Peygamber'in beraberinde onbin mücâhid ve bir de Mekke'den salıverilenler vardı. Müslümanlar ansızın ok baskınıyla karşılaşınca geri döndüler. Peygamber:

— "Ey Ensâr topluluğu!" diye seslendi. Onlar:

— Lebbeyke yâ Rasûlallahi ve sa'deyke lebbeyk! Bizler Sen'in önündeyiz, dediler.

Peygamber bineğinden indi de:

— "Ben Allah'ın kulu ve Rasûlü'yüm!" dedi.

Akabinde müşrikler bozguna uğradılar. Peygamber Mekke'den katılanlara ve Muhâcirler'e ganimet verdi de Ensâr'a birşey vermedi. Ensâr ganimetten men' olunmaları hususunda konuştular. Bunun üzerine Rasûlüllah onları da'vet edip bir çadır içine koydu. Akabinde:

— "İnsanlar aldıkları koyunlar ve develerle giderken sizler Allah'ın Rasûlü ile gitmenizden razı olmuyor musunuz?" buyurup şunları da söyledi: "Eğer insanlar bir vâdîye girseler Ensâr da bir dağ yoluna girse, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tercih ederdim..."

4378 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (Huneyn ganimetlerinin taksimi hakkında Ensâr'ın bâzı sözleri üzerine) Ensâr'dan birtakım insanları (deriden bir çadır altında) topladı da (yaptığı hutbede özetle) şunları söyledi:

— "Şübhesiz Kureyş Câhiliyet devrine yakındır ve başlarına gelen bir harb musibetinden de yeni çıkmışlardır. Ben onların bu harbde uğradıkları yaraları, zararları sarıp düzeltmek ve bu suretle onların gönüllerini İslâm Dîni'ne ısındırıp alıştırmak istedim (Bunun için onlara çok pay verdim). Sizler insanların aldıkları dünyâ mallarıyle evlerine dönüp gitmeleri ve kendinizin ise Allah'ın Rasûlü ile birlikte evlerinize dönüp gitmenizden hoşnûd olmuyor musunuz?" buyurdu.

Ensâr:

— Evet, hoşnûd oluyoruz! dediler. Rasûlüllah:

— "Eğer insanlar açık bir vâdîye girip gitseler ve Ensâr da dar bir dağ yoluna girip gitse, ben muhakkak Ensâr'ın vadisine yahut Ensâr'ın dağ yoluna (yani geniş veya dar, Ensâr'ın yoluna) girer giderim" buyurdu.

4379 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn ganimetlerini taksim ettiği zaman Ensâr'dan bir (münafık) kişi:

Peygamber bu taksim ile Allah'ın rızâsını kasdetmemiştir, dedi. Ben de bu sözü işitince gidip Peygamber'e haber verdim. Peygamber'in yüzü değişti. Sonra:

— "Allah'ın rahmeti Mûsâ üzerine olsun! Yemin olsun Mûsâ bundan daha çoğu ile eza edilmişti de, o yine sabretmişti" buyurdu.

4380 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü (harb) olup bitince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı insanları tercîh edip fazla ganimet verdi. Meselâ el-Akra' ibn Hâbis'e yüz deve verdi. Uyeyne ibn Hafs el-Fezârî'ye de bunun kadar deve verdi. Ve Arab eşrafından diğer birtakım insanlara da bu suretle yüzer deve verdi. (Peygamber'in bu taksimdeki gayesini anlamayanlardan) bir kişi:

— Bu taksîmle Allah'ın vechi (yani rızâsı) kasdedilmedi, dedi. Ben de:

— Yemîn olsun ben bu sözleri muhakkak Peygamber'e haber vereceğim, dedim (ve akabinde Peygamber'e gelip haber verdim).

Peygamber:

— "Allah, Musa'ya rahmet etsin! O bundan daha çok sözlerle eziyet edildi de yine sabretti" buyurdu.

4381 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü olunca Hevâzin, Gatafân ve diğer birçok kabileler develeri, çocuk ve kadınlarıyle beraber harb sahasına yönelip geldiler. Peygamber'in beraberinde ise onbin mücâhid ve bir de Mekke'den yeni müslümân olup katılanlar vardı. Harb başlayınca bunlar Peygamber'in yanından geri dönüp kaçtılar, hattâ Peygamber (az bir topluluk içinde) yapayalnız kaldı. Bu durum üzerine Peygamber o gün aralarına başka bir söz karıştırmaksızın arka arkaya iki defa nida etti: Evvelâ sağ tarafına döndü ve:

— "Ey Ensâr topluluğu!" diye bağırdı. Ensâr:

— Lebbeyke yâ Rasûlallah! Müjdelenip sevin! Biz Senin maiyyetinde bulunuyoruz! dediler.

Bundan sonra Peygamber sol tarafına döndü ve yine:

— "Ey Ensâr topluluğu.'" diye ünledi.

Ensâr yine:

— Lebbeyke yâ Rasûlallah! Müjdelenip sevin! Bizler Senin berâberindeyiz! dediler.

Peygamber bu sırada beyaz bir katır üzerinde idi. Hemen katırdan indi ve:

— "Ben Allah'ın kulu ve Rasûlü'yüm" buyurdu.

Akabinde müşrikler bozuldular. Peygamber o gün pek çok ganimetler elde etti. Sonra bu ganimetleri Muhacirler ve Mekke'den katılan öncüler arasında taksim etti. Bu ganimetlerden Ensâr'a birşey vermedi. Bunun üzerine Ensâr (dan bâzı kimseler):

— Harb gibi çetin bir iş olduğu zaman bizler çağrılıyoruz, fakat ganimet bizden başkalarına veriliyor, diye söylendiler.

Bu sözler Peygamber'e ulaştı. Akabinde Peygamber, Ensâr'ı bir çadır içinde topladı da:

— "Ey Ensâr topluluğu! Sizlerden bana ulaşan o söz nedir?" buyurdu.

Ensâr sustular. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Ey Ensâr topluluğu! İnsanlar aldıkları dünyâ maliyle giderlerken sizler kendisine sâhib olarak Allah'ın Rasûlü ile evlerinize dönüp gitmenizden hoşnûd olmaz mısınız?" buyurdu.

Ensâr bu sefer topluca:

— Evet, bundan hoşnûd oluruz (yâ Rasûlallah)! dediler. Bunun üzerine Peygamber:

— "Şayet insanlar bir vâdîye girip gitseler, Ensâr da bir dağ yoluna girip gitmiş olsa, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tutar giderdim" buyurdu.

Geçen senedle Hişâm, Enes'e (künyesi ile hitâb ederek):

— Yâ Ebâ Hamza! Sen bu olaya şâhid oldun mu? diye sordu. Enes ibn Mâlik de:

— Ben bu olaydan nereye gâib olabilirim? Dedi.