Geri

   

 

 

 

İleri

 

56- Yüce Allah'ın Şu Kavli Bâbı :

"And olsun ki, Allah birçok savaş yerlerinde ve Huneyn gününde size yardım etmiştir. (O Huneyn ki) çokluğunuz o zaman size ucub vermişti de bu, size (gelecek kazadan) bir şeyi gidermeye yaramamıştı. Yeryüzü o genişliğine rağmen, başınıza dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisin geri dönüp gitmiştiniz. Sonra Allah, Rasûlü ile mü’minlerin üzerine sekînetini indirdi, görmediğiniz orduları indirdi ve kâfirleri azâblandırdı. Bu o kâfirlerin cezası idi. Sonra, Allah bunun ardından kimi dilerse onun tevbesini kabul eder. Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (et-Tevbe: 25-27).

4359 İsmâîl (ibn Ebî Hâlid) haber verip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ'nın elinde bir kılıç darbesi gördüm (ve kendisine bu nedir? diye sordum). İbnu Ebî Evfâ: Ben bu yarayı Huneyn günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber muharebede bulunduğum sırada vurularak aldım, dedi.

Râvî İsmâîl ibn Ebî Hâlid dedi ki: Ben İbn Ebî Evfâ'ya:

— Sen Huneyn gazvesinde bulundun mu? diye sordum. O da:

— Ben ondan önce (Hudeybiye'de bile) bulundum, dedi.

4360 Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim. Ona bir adam geldi de:

— Yâ Ebâ Umâre! Sen Huneyn gününde geri dönüp kaçtın mı? diye sordu. el-Berâ:

— Amma bana gelince (bizler kaçtık). Peygamber üzerine şehâdet ederim ki, O, geriye dönmemiştir. Lâkin ordunun öncüleri acele gittiler de onların üzerlerine Hevâzin kabîlesi okçuları ok yağdırdılar. Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris, Peygamber'in beyaz katırının başından tutmuştu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise: "Ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğlu'yum" sözlerini söylüyordu.

4361 Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti (ki o şöyle demiştir): Ben işitirken el-Berâ'ya:

— Huneyn gününde sizler Peygamber'in maiyyetinde bulunduğunuz sırada gerisin geri dönüp kaçtınız mı? diye soruldu.

el-Berâ (kendilerinin ta'mîm üzere olmayarak kaçışlarının isbâtıni içine alıcı ve bedî' olan) şu cevâbı verdi;

Peygamber'e gelince; O asla kaçmadı. Hevâzin kabîlesi erleri iyi ok atıcı kimselerdi (onlar bize ok yağdırdılar). Peygamber (yerinde kaya gibi sabit durup): "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Abdulmuttalib oğlu'yum" dedi.

4362 Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti ki, o el-Berâ'dan işitmiştir. el-Berâ'ya Kays kabilesinden bir kişi;

— Sizler Huneyn günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanından kaçtınız mı? diye sordu.

el-Berâ (radıyallahü anh):

(Bizler kaçtık.) Lâkin Rasûlüllah kaçmadı. Hevâzin kabîlesi halkı iyi ok atıcıları idiler. Biz (harb meydanında) bunların üzerine hücum edince, onlar açılıp bozuldular. Bizler de hemen ganîmetler üzerine düştük. İşte bu sırada Hevâzin tarafından ok yağmuruyla karşılandık. (Biz kaçtık.) Yeminle söylüyorum ki, ben Rasülullah'ı beyaz katırının üzerinde gördüm. Ebû Sufyân da katırın gemini tutuyordu. Bu sırada o: "Ben o peygamberim yalan yok, ben o Abdulmuttalib oğlu'yum!" diyordu.

İsrâîl ibn Yûnus ile Zuheyr ibn Muâviye kendi rivayet ettikleri hadîslerinde, burasında: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz katırından indi (de "Yâ Allah, yardımını indir" duasını söyledi) demişlerdir.

4363 Muhammed ibn Şihâb şöyle demiştir: Urve ibnu'z-Zubeyr, kendisine Mervân ibnu'l-Hakem el-Emevî ile el-Mısver ibn Mahrame'nin şöyle haber verdiklerini söyledi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hevâzin kabilesi hey'eti müslümân olarak geldikleri ve Rasûlüllah'tan mallarını ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman, Rasûlüllah ayağa kalktı da onlara:

— "Berâberimdeki sahâbilerimi görüyorsunuz. Bana sözün en sevimlisi en doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birini seçiniz: Yâ esirleri, ya da malları. Ben sizin gelmenizi beklemiş idim (zamanında gelmediniz)" buyurdu.

Ve hakîkaten Rasûlüllah, Tâif’ten (Cı'râne'ye) döndüğünde on küsur gece onları beklemiş idi. Hevâzin hey'etine Rasûlüllah'ın kendilerine ancak iki taifeden birisini geri vereceği apaçık belli olunca:

— Biz esîrlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah müslümânlar arasında ayağa kalktı,

Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle sena etti. Sonra "Amma ba'du" deyip hutbesine şöyle devam etti:

— "Bu Hevâzin hey'eti kardeşleriniz kusurlarından tevbe ediciler olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız olarak) vererek kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, biz ona (bu bedeli), Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz, o da bu şartla esirlerini onlara versin" buyurdu.

Bu konuşma üzerine oradaki insanlar:

Rasûlüllah'ın hatırı için Hevâzin başkanlarına esîrlerini vermekle gönüllerimizi hoş etmişizdir, dediler.

Rasûlüllah da:

— "Şimdi biz sizden esirini vermeye razı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan ayırıp bilemiyoruz. Haydi, siz gidiniz de bize muvafakat işinizi, iş bilir nakibleriniz arzetsin" buyurdu.

İnsanlar yerlerine döndüler. Kabîlelerin nakîbleri kabile halklarıyle konuştular. Sonra Rasûlüllah'a gelip herbiri kavminin esîrleri geri vermekten hoşnûd olduklarını ve Rasûlüllah'a esîrleri geri vermesi hususunda izin verdiklerini haber verdiler.

İbn Şihâb: İşte bana Hevâzin esirlerinden ulaşan budur, demiştir.

4364 Bize Hammâd ibnu Zeyd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, Omer ibnu'l-Hattâb:

— Yâ Rasûlallah!... demiştir.

H ve yine bana Muhammed ibnu Mukaatil tahdîs etti. Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Ma'mer ibn Râşid, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den haber verdi ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Huneyn'den döndüğümüz zaman Omer, Câhiliyet zamanında adadığı bir i'tikâf adağını (yerine getirip getirmemesi hususunu) sordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona adağını yerine getirmesini emretti.

Bu hadîsin râvîlerinden bâzısı: Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da ibn Omer'den.. diye söylemiştir:

Ve bu hadîsi Cerîr ibnu Hazım ile Hammâd ibnu Seleme, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den; o da Abdullah ibn Omer'den; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiştir.

4365  Bize İmâm Mâlik, Yahya ibn Saîd'den; o da Kesîr ibn Eflâh'ın oğlu Omer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı Ebû Muhammed'den haber verdi ki, Ebû Katâde (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

Biz Huneyn senesi Peygamber'in maiyyetinde sefere çıktık. Düşmanla karşılaşınca müslümânlar için bir ilerleme ve gerileme olmuştu. Bu sırada ben müşriklerden birini müslümânlardan bir kimse üzerine çıkmış hâlde gördüm. Hemen arka tarafından yaklaştım ve onu boynu ile kürek kemiğinin bağı üzerinden kılıçla vurdum. Ve onun giydiği zırhı kestim. Hemen benden tarafa dönüp beni öyle bir kucakladı ki, bu sıkı kucaklayıştan ölüm kokusunu hissettim. Sonra ona ölüm yetişti de beni salıverdi. Akabinde ben Omer'e rastgeldim de:

— Bu insanlara ne oldu? dedim. Omer:

— Azîz ve Celîl olan Allah'ın işidir (yani onlara isabet eden bu bozgunluk, Allah'ın hükmü ve kazasıdır), dedi.

Sonra müslümânlar (bozgunluğun ardından) dönüp geldiler. Peygamber de oturup:

— "Her kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dâir bir beyyinesi de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyaları onundur" buyurdu.

Ben (hemen kalkıp):

— Benim için kim şâhid olur? dedim.

Sonra oturdum. Sonra Peygamber tekrar bunun benzerini söyledi. Ben yine kalkıp:

— Benim için kim şehâdet eder? diye sordum ve sonra oturdum.

Sonra Peygamber o sözün benzerini yine söyledi. Ben yine ayağa kalktım. Peygamber:

— "Neyin var yâ Ebâ Katâde?" buyurdu.

Ben de kendisine olanı haber verdim. Bu sırada bir kimse:

— Ebû Katâde doğru söyledi. O maktulün eşyası benim yanımdadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine ona başka şeyler vererek benden râzı kıl, dedi.

Ebû Bekr:

— Allah'a yemîn olsun ki, bu olamaz! Peygamber, Allah ve Rasûlü yolunda mukaatele eden Allah arslanlarından bir arslanm hakkını ibtâle yanaşmaz ve onun selebini sana veremez, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Ebû Bekr doğru söyledi. Yanındaki o maktule âid şeyleri Ebû Katâde'ye ver!" buyurdu.

Akabinde o kimse maktulün eşyasını bana verdi. Ben de o eşyayı sattım da onun bedeliyle Benû Selime yurdunda bir bustân satın aldım, işte bu bustân, İslâm'da aslına mâlik olduğum ilk maldır.

4366- Ve İmâm el-Leys ibn Sa'd şöyle demiştir: Bana Yahya ibnu Saîd, Kesîr ibn Eflâh'ın oğlu Omer'den; o da Ebû Katâde'nin âzâdlısı olan Ebû Muhammed'den tahdîs etti ki, Ebû Katâde şöyle demiştir: Huneyn günü olduğu zaman müslümânlardan bir adama baktım ki, o müşriklerden bir adamla mukaatele ediyor. Müşriklerden olan bir diğeri ise müslümânı öldürmek için arka tarafından onu aldatmağa uğraşıyordu. Ben hemen onu aldatmağa çalışan kişiye doğru koştum. O beni vurmak için elini kaldırdı. Ben onun elini vurup kestim. Sonra o kişi beni tutup sıkı bir sarmalayışla beni kucakladı; beni o derecede sıktı ki, ölmekten korktum. Sonra beni bıraktı ve çözüldü. Ben de onu iteledim. Sonra onu öldürdüm. Müslümanlar bozuldular, ben de onlarla beraber bozguna uğradım. Bu sırada (bozulmayan insanların içinde) Omer ibnu'l-Hattâb'la karşılaştım. Ona:

— İnsanlara ne oluyor? dedim. Omer:

— Allah'ın emri (yâni hükmü ve takdiri), dedi.

Sonra bozulan insanlar Rasûlüllah'a döndüler. Bunun üzerine Rasûlüllah:

— "Her kim öldürdüğü bir maktul üzerine beyyine dikerse, öldürdüğü kişinin eşyası onundur" buyurdu.

Ben hemen öldürdüğüm maktulün üzerine bir şâhid aramak için kalktım, fakat benim için şehâdet edecek bir kimse göremedim. Sonra aklıma geldi de, o adamın işini Rasûlüllah'a zikrettim. Meclisinde oturanlardan biri:

— Bunun öldürdüğünü zikretmekte bulunduğu o maktulün silâhı benim yanımdadır. Onun yerine başka şeylerle Ebû Katâde'yi razı kıl, dedi.

Ebû Bekr:

— Hayır olamaz. Peygamber o silâhı Kureyş'ten gevşek ve âciz bir kula vermez ve Allah ve Rasûlü yolunda harbeden Allah arslanlarından bir arslanı terkedemez, dedi.

Râvî dedi ki: Akabinde Rasûlüllah kalktı ve o silâhı bana verdi. Ben de onun bedeliyle bir bustân satın aldım. İşte bu, İslâm içinde aslına mâlik olduğum ilk maldır.