53- Bâb(Bu, evvelki bâbdan bir fasıl gibidir.) 4338 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'unda ve sucûdunda "Subhâneke'llâhumme Rabbena ve bi-hamdike'llâhumme ığfirlî (= Ey Rabb'imiz olan Allah'ım, Seni tesbîh ederim; tesbîhi de hamdine bürünerek yaparım. Yâ Allah, bana mağfiret eyle)" sözlerini söylerdi. 4339 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer beni kendi meclisine Bedir ihtiyârlarıyle beraber girdirirdi. Bundan ötürü bâzıları: — Bu genci niçin bizimle beraber meclisine girdiriyorsun? Halbuki bizim bunun yaşında oğullarımız var? dediler. Omer de: — Muhakkak ki, o sizin bildiğiniz ilim sahibi kimselerdendir, dedi. İbn Abbâs dedi ki: Günün birinde Omer yine Bedir ihtiyarlarını da'vet etti; beni de onların beraberinde çağırdı. İbn Abbâs dedi ki: Ben o gün Omer'in kendisinin bende bilmekte olduğu ilmi muhakkak onlara da göstermek için çağırdığını düşündüm. Omer onlara: — "Allah'ın nusratı ve fethi gelince, sen de insanların fevc fevc Allah’ın dînine gireceklerini görünce hemen Rabb'ini hamd ile tesbîh et. O'nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir" (en-Nasr: 1-2) sûresi hakkında ne dersiniz? diye sordu. Bâzıları: — Bize nusrat ve fetih verildiğinde Allah'a hamd ve istiğfar etmemiz emrolunmuştur, dediler. Bâzıları: — Biz bilmiyoruz, dediler. Bâzıları da hiçbirşey söylemediler. Omer bana: — Yâ Abbâs oğlu! Sen de mi böyle söylersin? diye sordu. Ben de: — Hayır! dedim Omer: — Ne diyorsun? dedi. Ben de: — O, Rasûlüllah'ın ecelidir. Allah O'na ecelini bildirdi. “Allah tarafından Rasûlüllah'a nusrat ve feth gelince”, yani Mekke fethi gelince, Allah: işte bu senin ecelinin alâmetidir. “Artık Rabb'ine hamd ederek Subhânallah de ve Rabb'inden mağfiret dile! Şübhe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir!” (en-Nasr- 3) buyurmuştur, dedim. Omer: — Ben de bu sûreden ancak senin bilmekte olduğun şeyi biliyorum, dedi. 4340........ Ebû Şurayh el-Adevî (el-Huzâî -radıyallahü anh-), Amr ibn Saîd ibnu’l-Âs'a, Mekke'ye Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e karşı ordular sevkettiği sırada şöyle demiştir: Ey Emîr! Mekke fethinin ertesi günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ayağa kalkıp îrâd eylediği bir sözü (yani hutbeyi) sana haber vermekliğime izin ver. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, (söyleyeni de) gözlerim (o anda) gördü. Rasûlüllah, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Mekke'yi (tâ evvelden beri) haram eden Yüce Allah'tır; onu haram eden insanlar değildir. Bundan dolayı Allah 'a ve âhiret gününe îmân eden kimse için Mekke'de ne kan dökmek, ne de bir ağaca balta vurmak halâl olmaz. Şayet Rasûlüllah burada harb etti diye ruhsat tarafına kaçan biri bulunursa, ona: Allah (yalnız) Rasûlü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir! Deyiniz. Bana da yalnız bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu günkü harâmlığı dünkü harâmlığı derecesine döndü. Bu dediklerimi burada hazır olanlar, gâib olanlara, yani burada mevcûd olmayanlara (ve müstakbel nesillere) teblîğ etsin". Ebû Şurayh'a: — Amr ne dedi? diye soruldu. Ebû Şurayh dedi ki: Amr da cevaben: — Yâ Ebâ Şurayh! Ben senden daha âlimim. Mekke hiçbir âsîyi, zimmetinde kan olan bir kaçağı, kaçan hiçbir hırsızı sığındırıp kurtarmaz, dedi. 4341 Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh), Rasûlüllah Mekke'nin fethi senesi Mekke'de iken, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan: "Şübhesiz Allah ve Rasûlü şarâbın alışverişini... haram kıldı" buyururken işitmiştir. |