37- Hudeybiye Gazvesi BâbıYüce Allah'ın şu kavli: "Andolsun ki, Allah mü’minlerden -seninle o ağacın altında bey'at ederlerken- razı olmuştur da kalblerindekini bilerek üzerlerine ma'nevî kuvvetini indirmiş ve onları yakın bir feth ile ve alacakları birçok ganimetlerle mükâfatlandırmıştır. Allah mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Feth: 18). 4200 Zeyd ibn Hâlid (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hudeybiye yılında Rasûlüllah'ın beraberinde (Medine'den sefere) çıktık. Bir gece bize bir yağmur isabet etti. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıktıktan sonra yüzünü bizlere döndürdü de: — "Bitir misiniz Rabb'iniz ne buyurdu?" diye sordu. Bizler: — Allah ve Rasûlü en bilendir, diye cevâb verdik. Rasûlüllah şöyle dedi: — "Allah şöyle buyurdu: Kullarımdan kimi bana îmân etmiş, kimi de kâfir olmuş oldu. Her kim Allah'ın rahmeti, Allah'ın rızkı ve Allah'ın fadlı ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o, bana imân etmiş, yıldıza (dediyse) kâfir olmuştur. Her kim de fulan yıldız (ın batıp doğması) ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o yıldıza îmân etmiş, bana îmân etmemiştir". 4201 Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den tahdîs etti ki, ona Enes (radıyallahü anh) haber verip şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört umre yaptı. Bunlardan Veda Haccı'yla beraber yaptığı umresi müstesna olmak üzere, hepsi de zu’l-ka'de ayında oldu. Hudeybiye'den zu’l-ka'de içinde bir umre, ertesi yıl zu’l-ka'de içinde bir umre, Cı'râne'den Huneyn ganimetlerini taksim ettiği yerde zu’l-ka'de içinde bir umre ve bir de haccı ile beraber yaptığı umre. 4202 Abdullah ibnu Ebî Katâde'ye, babası Ebû Katâde tahdîs edip şöyle demiştir: Hudeybiye senesi biz de Peygamber'in beraberinde gittik. Peygamber'in sahâbîleri ihrama girdiler, fakat ben ihrama girmemiştim. 4203 el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Siz, büyük fethi Mekke'nin fethi sayarsınız -Vakıa Mekke'nin fethi (Kur'ân'ın şehâdet ettiği) parlak bir fetih ve zafer idi-. Halbuki biz büyük fethi, Hudeybiye günündeki Rıdvan Bey'ati sayarız (ki o gün cihâd için Rasûlüllah'a verdiğimiz sözden Allah râzı olmuştur). Biz o gün Peygamber’in maiyyetinde yüzer mevcûdlu ondört bölük (bindörtyüz) er idik. Hudeybiye bir kuyudur, Biz oraya varınca kuyunun suyunu tamamen çekmiştik de içinde bir damla su bırakmamıştık. Bu hâl Peygamber'e ulaştı. Peygamber kuyunun yanına geldi, kenarına oturdu. Sonra içinde biraz su bulunan bir kap istedi. Getirilen su ile abdest aldı, sonra ağzını çalkaladı ve dua etti. Sonra bu abdest ve çalkantı suyunu kuyuya döktü. Bunun üzerine biz az bir zaman kuyuyu bu hâlde bıraktık. Sonra kuyu bize istediğimiz kadar su verdi. Hem biz, hem de bütün hayvanlarımız suya kandık. 4204 Ebû İshâk tahdîs edip şöyle demiştir: el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh) bize şöyle haber verdi: Kendileri Hudeybiye senesi Rasûlüllah'ın beraberinde bindörtyüz yahut daha çok kişi olarak bulunmuşlar. Nihayet bir kuyu başında konaklamış ve içindeki suyu tamamen çekmişler. Akabinde Rasûlüllah'a varıp durumu arzetmişler. Rasülullah kuyunun yanına gelip kenarına oturmuş. Sonra "Bana içinde su bulunan bir kova getirin" diye buyurmuş. İstediği su kendisine getirilince içine tükürüp duâ etmiş. Sonra "Bir saat (yânı bir müddet) kuyuyu ter kedin" buyurmuş. Bir süre sonra sahâbîler oradan hareket edinceye kadar hem kendilerini, hem de binek hayvanlarını suya kandırmışlar. 4205 Câbir (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hudeybiye gününde insanlar susadılar. Rasûlüllah'ın önünde ise küçük bir su kabı vardı. Rasûlüllah o kapdan abdest aldı. Sonra insanlar O'na doğru yönelip geldiler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — "Size ne oluyor? diye sordu. Sahâbîler: — Yâ Rasûlallah, yanımızda abdest alacağımız ve içeceğimiz hiçbir su yoktur, ancak Sen'in bu su kabındaki su vardır, dediler. Râvî dedi ki: Bunun akabinde Peygamber elini o su kabının içine koydu, derhâl parmakları arasından pınarlar emsali su fışkırmağa başladı. Râvî dedi ki: Artık bizler su içtik ve abdest aldık. İkinci râvî Salim ibn Ebi’l- Ca'd şöyle demiştir: Ben Câbir'e: — Siz o gün kaç kişi idiniz? diye sordum. Câbir: — Yüzbin kişi de olsaydık o su bizlere muhakkak yeterdi; biz binbeşyüz kişi idik, diye cevâb verdi. 4206 Katâde şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'e: Bana Câbir ibn Abdillah'ın "Hudeybiye'deki sahâbîler bindörtyüz kişi idiler" demekte olduğu haberi ulaştı, dedim. Saîd bana, Hudeybiye gününde Peygamber'e bey'at etmiş olan sahâbîlerin binbeşyüz kişi olduklarını tahdîs etti, dedi. el-Buhârî'nin üstadı es-Salt'a kendi rivayetinde Ebû Dâvûd Süleyman et-Tayâlîsî mutâbaat etmiştir: Bize Kurre ibn Hâlid, Katâde'den tahdîs etti. Ona Muhammed ibn Beşşâr mutâbaat etti: Bize Dâvûd tahdîs etti: Bize Şu'be tahdîs etti. 4207 Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim, şöyle dedi: Hudeybiye günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: "Sizler yeryüzündeki insanların en hayırlısısınız" buyurdu. Biz ise bu seferde bindörtyüz kişi idik. Bu gün (gözlerimde körlük olmayıp da) görebilseydim, altında bey'at ettiğimiz ağacın yerini size muhakkak gösterirdim. Sufyân ibn Uyeyne'ye Süleyman el-A'meş "Bindörtyüz" rivayetinde mutâbaat etmiştir. Çünkü el-A'meş, Salim ibn Ebi'l-Ca'd'den işitmiş, Salim de Câbir'den bindörtyüz sayısını işitmiştir. 4208- Ve Ubeydullah ibn Muâz şöyle dedi: Bana babam tahdîs etti: Bize Şu'be, Amr ibn Murre'den tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Bana Abdullah ibn Ebî Evfâ' el-Eslemî (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Ağaç altında bey'at eden sahâbîler binüçyüz kişi idiler. Eşlem kabîlesi halkı Muhacirlerin sekizde biri idiler. Muhammed ibn Beşşâr kendi rivayetinde Ubeydullah ibn Muâz'a mutâbaat edip şöyle demiştir: Bize Ebû Dâvûd et-Tayâlisî tahdîs etti: Bize Şu'be ibnu'l-Haccâc tahdîs etti. 4209 Kays ibn Ebî Hazım, Mirdâs ibn Mâlik el-Eslemî (radıyallahü anh)'den işitmiştir -Mirdâs, ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi-. Şöyle diyordu: Salih (yani iyi) kimseler birbiri arkasınca Yüce Allah’ın dîvânına alınırlar, geriye de hurmanın yahut arpanın çalkantı kozalakları gibi değersizleri kalır ki, Allah onlara hiçbir kıymet vermez. 4210 Bize Suyfân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Mervân ibnu'l-Hakem ile Mısver ibn Mahrame (radıyallahü anh) şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye yılında sahâbîlerden on küsur yüz kişi içinde (Medine'den) yola çıktı. Nihayet Zu’l-Huleyfe'de bulundukları sırada Peygamber kurbanlık develerine gerdanlık taktı ve hörgüçlerinin sağ taraflarını çizip kanatarak kurbanlık alâmetini yaptı, kendisi de oradan umre niyetiyle ihrama girdi... (Alî ibnu'l-Medînî şöyle demiştir:) Ben bu hadîsi Sufyân ibn Uyeyne'den kaç kerre işittiğimi saymam. Nihayet Sufyân'dan şöyle derken işittim: Ben Muhammed ibn Müslim ez-Zuhrî'den kurbanlık develeri nişanlamayı ve gerdanlık takma fıkrasını ezberimde tutmuyorum, nişan yapma yerini ve gerdanlık takma yerini de bilmiyorum; yahut da hadîsin tamâmım bilmiyorum. 4211 Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah onu, yüzü üzerine bitler düşer hâlde görmüş de: — "Haşerelerin sana eza veriyor mu?" demiş, o da: — Evet, ezâ veriyor, demiş. Akabinde Rasûlüllah ona Hudeybiye'de bulunurken başını tıraş etmesini emretti. Bu sırada Rasûlüllah ve sahâbîleri Mekke'ye girme arzusu üzerinde bulunuyorlar ve Rasûlüllah kendilerinin Hudeybiye'de ihramdan çıkacaklarını onlara beyân etmemişti. Akabinde Allah tıraş olmanın fidyesini bildiren el-Bakara: 196. âyetim indirdi. Bunun üzerine Rasûlüllah, ona bir farak yani onaltı rıtl buğdayı altı fakîre yedirmesini yahut bir davar kurban etmesini yahut da üç gün oruç tutmasını emretti. 4212 Bana imâm Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den tahdîs etti; babası ve Omer'in hizmetçisi Eslem şöyle demiştir: Ben Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh)'ın beraberinde çarşıya çıktım. Çarşıda Omer'i genç bir kadın karşıladı ve: — Ey Mü'minlerin Emîri! Eşim şehîd oldu ve arkasında küçük çocuklar bıraktı ki, vallahi bunlar davar ayağı pişiremiyorlar, bunların hiç ekini ve sağım hayvanları da yoktur. Ben bunları sırtlanın yemesinden endîşe ediyorum (yani öleceklerinden endîşe ediyorum). Ben Hufâf ibnu îmâ el-Gıfârî'nin kızıyım. Babam Hudeybiye'de Peygamber'in beraberinde hazır bulunmuştur, dedi. Bunun üzerine Omer ileri gitmeyip, o kadının yanında durdu. Sonra kadına hitaben: — Kureyş'e yakın bir nesebe merhaba! Dedi. Sonra evde bağlanmış olan kuvvetli bir deveye doğru gitti ve ona buğdayla doldurduğu iki büyük çuvalı yükledi. O iki hararın ortasına da yiyecek ve giyecek şeyler yükledi. Sonra o deveyi yularıyla kadına uzatıp verdi. Sonra: — Bu yükü rızk edin, bu tükenmeden Allah sizlere hayır, yani mal getirecektir, dedi. Orada bulunan bir adam: — Ey Mü'minlerin Emîri, bu kadına çok atıyye verdin, dedi. Omer de: — Anan seni yitirsin! Vallahi ben bu kadının babasını ve erkek kardeşini gördüm ki onlar bir kaleyi bir zaman muhasara etmişler, sonunda fethetmişlerdi. Sonra biz onların oradaki paylarının bize geçmesini istiyorduk (yani o kaledeki paylarımızı ister olduk), dedi. 4213 Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in babası, Müseyyeb ibn Hazn (radıyallahü anh) -ki bey'atta hazır bulunmuştu- : Yemîn ederim ki, ben altında bey'at yapılan o ağacı görmüşümdür, daha sonra o ağacın yanına gittim, fakat bu sefer o ağacı bilemedim, demiştir. Mahmûd ibn Gaylân'ın rivayetinde: Daha sonra o ağaç bana unutturuldu, demiştir. 4214 Tâbiûn'dan Tank ibnu Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben hacca gittim. Yolda namaz kılmakta olan bir topluluğa uğradım da onlara: — Burası ne mescididir? diye sordum. Onlar: — Bu Rasûlüllah'ın Rıdvan Bey'atı'nı yapmış olduğu yerdeki Şecere Mescidi'dir, dediler. Akabinde ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'e geldim de bunu ona haber verdim. Bunun üzerine Saîd şöyle dedi: — Bana babam Müseyyeb tahdîs etti. Kendisi ağaç altında Rasûlüllah'a bey'at eden kimseler içinde bulunmuştur. O şöyle dedi: Hudeybiye'nin ertesi sene kaza umresine çıktığımızda bizler o ağacı unuttuk, onu tanımaya muktedir olamadık!.. Saîd: — Muhammed'in sahâbîleri o ağacı bilemediler, onu sizler mi bildiniz; sizler sahâbîlerden daha iyi mi bilenlersiniz? Dedi. 4215 Târık, Saîd'den; o da babası Müseyyeb (radıyallahü anh)'den olmak üzere tahdîs etti. Müseyyeb ibn Hazn (radıyallahü anh) ağaç altında bey'at eden kimselerdendi. O: — Bizler Hudeybiye'nin ertesi sene, o ağacın yanına dönüp vardık, fakat o ağaç bize örtülüp gizlendi, demiştir. 4216 - Bize Kabîsa tahdîs etti: Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, Târık ibn Abdirrahmân şöyle demiştir: O ağaç Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in yanında zikredildi. Bunun üzerine Saîd güldü de şöyle dedi: Bana babam haber verdi, kendisi Hudeybiye'deki bey'atta hazır bulunmuştur. 4217 Amr ibn Murre şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ (radıyallahü anh)'dan işittim, kendisi ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi; şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir topluluk kendisine bir sadaka malı getirdikleri zaman: — "Yâ Allah, bunlar üzerine salât et" diye duâ eder idi. Babam Ebû Evfâ da sadakasını getirdiğinde Peygamber: — "Yâ Allah, Ebû Evfâ ailesine salât eyle!" diye duâ ederdi. 4218 Abbâd ibnu Temîm şöyle demiştir: Harre Vak'ası günü olduğu zaman insanlar Abdullah ibn Hanzala'ya bey'at ediyorlardı. Abdullah ibn Zeyd: — Abdullah ibnu Hanzala insanlarla ne üzerine bey'at ediyor? diye sordu. Kendisine: — Ölmek üzerine bey'at ediyor, denildi. Abdullah ibn Zeyd: — Ben RasûlulIah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sonra kimse ile ölmek üzere bey'at etmem, dedi. Kendisi Hudeybiye'de Rasûlüllah'ın beraberinde hazır bulunmuştu. 4219 Iyâs ibnu Selemete'bni’l-Ekva' şöyle demiştir: Bana babam Selemetu'bnu’l-Ekva' tahdîs etti. Kendisi ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi. Şöyle dedi: Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte cumua namazını kılardık, sonra dönerdik de, duvarların, kendisinde gölgelenebileceğimiz bir gölgesi olmazdı. 4220 Yezîd ibnu Ebî Ubeyd şöyle demiştir: Ben Seleme ibnu'l-Ekva'ya: — Sizler Hudeybiye günü hangi şey üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bey'at ettiniz? diye sordum. Seleme (radıyallahü anha): — Ölmek (ve kat'iyyen dönmemek) üzere, dedi. 4221 el-Alâ ibnu'l-Müseyyeb'den babası Müseyyeb ibn Rafı' et-Tağlebî şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'e kavuştum da: — En güzel yaşayış sana kutlu olsun! Sen Peygamber'e sahâbîlik ettin ve onunla ağaç altında bey'at yaptın! Dedim. Bunun üzerine el-Berâ: — Ey kardeş oğlu! Peygamber'den sonra bizim ne fitneler çıkardığımızı sen bilmezsin, dedi. 4222 Muâviyeibnu Sellâm, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Sabit ibnu'd-Dahhâk, kendisinin ağaç altında Peygamber'le bey'at yaptığını haber vermiştir. 4223 Bize Şu'be ibnu'l-Haccâc, Katâde'den haber verdi ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) "Biz hakikat sana apâşikâr bir fetih (yolu) açtık... " (el-Feth: 1) âyeti hakkında şöyle demiştir: — O feth, Hudeybiye'dir. Rasûlüllah'ın sahâbîleri: — Bu sana kutlu ve mutlu olsun yâ Rasûlallah (Allah geçmiş ve gelecek günâhlarını mağfiret etti)! Bizim için ne var (yânı Allah bu husûsda bizlere ne hükmetti)? Dediler. Allah: " (Bütün bu lütuflar) erkek mü'mirilerle kadın mü 'minleri altlarından ırmaklar akan cennetlere -içlerinde ebedî ve sermedi olarak-sokmak, onların günâhlarını keffâret etmek içindir. İşte bu, Allah indinde en büyük kurtuluş ve saadettir" (el-Feth: 5) âyetini indirdi. Şu'be dedi ki: Ben Kûfe'ye geldim ve bu hadîsin tamâmını Katâde'den olmak üzere tahdîs ettim. Sonra Katâde'ye döndüm ve bunu kendisine zikrettim. Katâde: — Amma "înnâfetahnâ leke"nin Hudeybiye ile tefsîri Enes'in rivâyetindendir; "Henîen ve merîen" ise İkrime'nin rivâyetindendir, dedi. 4224 Meczeetu'bnu Zahir el-Eslemî'den; o da babası Zahir ibnu'l-Esved'den: Bu Zahir, ağaç altında yapılan bey'atte hazır bulunanlardan idi. Şöyle demiştir: (Hayber'de) ben eşek etlerini pişirmek için tencerenin altına ateş yakıyordum. Tam bu sırada Rasûlüllah'ın nidâcısı: — Rasûlüllah sizleri eşek etlerinden nehyediyor! Diye bağırdı. 4225- Yine Meczee'den; o da Eslemîler'den yâhûd sahâbîlerden ve ağaç altında bey'at eden kimselerden bir adamdan ki, onun ismi Uhbân ibnu Evs'tir. Bu zâtın dizi rahatsız olmuştu da secde ettiği zaman dizinin altına bir yastık kor idi. 4226-...... Ağaç altında bey'at yapan sahâbîlerden olan Suveyd ibnu'n-Nu'mân (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Hayber seferine gittiğimizde) Rasûlüllah ile sahâbîlerine kavud getirildi de onlar bunu ağızlarında evirip çevirip çiğnediler... Basra Kaadısı Muâz ibn Muâz, Şu'be ibnu'l-Haccâc'dan rivayet etmekte bu hadîsin senedindeki râvîlerden İbnu Ebî Adiyy'e mutâbaat etmiştir. 4227 Ebû Cemre (Nasr ibnu Imrân) şöyle demiştir: Ben, hem Peygamber'in sahâbîlerinden ve aynı zamanda ağaç altında bey'at eden kimselerden olan Âiz ibn Amr (radıyallahü anh)'dan: — (Vitr namazını kıldıktan sonra uyuyup uyanınca, tekrar nafile namaz kılan kimse için evvelce kıldığı) vitr namazı bozulur mu? Diye sordum. Âiz: — Vitr namazını gecenin evvelinde kıldığın zaman, artık gecenin sonunda vitr namazı kılma, diye cevâb verdi. 4228 Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da babası Eslem'den şöyle haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seferlerinden birinde yol alıyordu. Omer ibnu'l-Hattâb da bir gece Rasûlüllah'ın beraberinde gidiyordu. Bu sırada Omer, Rasûlüllah'a birşey sordu. Fakat Rasûlüllah (vahy ile meşgul bulunduğu için) Omer'e cevâb vermedi. Omer sonra yine sordu. Rasûlüllah bu defa da cevâb vermedi. Omer, (Rasûlüllah işitmedi sanarak) sonra bir daha sordu. Rasûlüllah yine cevâb vermedi. Bunun üzerine Omer içinden kendi kendine: — Anan seni kaybetsin yâ Omer! Bak üç kerre Rasûlüllah'a (sorguda) ısrar ettin de bu sorguların hepsinde Rasûlüllah sana cevâb vermedi, dedi. Omer (rivayetine devamla) şöyle dedi: Ben bunun üzerine devemi hareket ettirip sürdüm. Sonra hakkımda (tevbîh edici) Kur'ân inmesinden korkarak müslümânların önüne geçtim. Fakat çok beklemedim. Bir çağırganın bana seslendiğini işittim. Ve (kendi kendime) dedim ki: — Yemîn olsun şimdi hakkımda Kur'ân inmiş olmasından hakîkaten korktuğumu i'tirâf ettim. (Ve bu korku içinde) Rasûlüllah'ın huzuruna geldim de kendisine selâm verdim. Rasûlüllah bana (sevinç içinde): — "Yemîn olsun bu gece bana bir sûre indirildi ki, o sûre bana, üstüne güneş doğan herşeyden çok sevimlidir" buyurdu; sonra da: "Biz hakikat sana apâşikâr bir feth (ve zafer) yolu açtık. (Bu,) geçmiş ve gelecek günâhını Allah’ın mağfiret etmesi, senin üzerindeki nîmetini tamamlaması, seni (bu sayede) doğru yola iletmesi içindir. Ve Allah'ın sana çok şerefli bir muzafferiyetle yardım etmesi içindir... " (el-Feth: 1-3). 4229 Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip şöyle dedi: Ben bu hadîsi ez-Zuhrî'den tahdîs ettiği zaman işittim. Bir kısmını Zuhrî'den ezberledim. Ma'mer ibn Râşid de beni Zuhrî'den işittiğim kısımda sabit ve kararlı kıldı. O da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da el-Mısver ibn Mahrame'den ve Mervân ibnu'l-Hakem'den. Bu son ikisinden biri, arkadaşı üzerine bâzı artırma yapıyordu. Mısver ile Mervân şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye yılında sahâbîlerinden yüzer kişilik on bu kadar bölük içinde sefere çıktı. (Medîneliler'in ihrama girme yeri olan) Zu’l-Huleyfe'ye geldiği zaman kurbanlık develerin boyunlarına kurbân nişanesi olan gerdanlıklarını taktı, hörgüçlerini de bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i'tibâren umre niyetiyle ihrâmlandı. Rasûlüllah, Huzâa kabilesinden (Busr ibn Sufyân adlı) bir gözcüsünü de keşif için ileri gönderdi. Kendisi de (maiyyetiyle beraber) yürüdü. Tâ Gadîru'l-Eştât mevkiine kadar ilerledi. Burada gözcüsü geldi ve şu haberleri söyledi: — (Yâ Rasûlallah!) Kureyş Senin aleyhinde birçok halk toplamış ve Ehâbiş denilen toplulukları da aleyhinde kendi ittifakına almış. Müşrikler Seninle muhakkak harb edecekler ve Ka'be'yi ziyaretten Seni men' edecekler ve Mekke'ye girmene mâni' olacaklar, dedi. Bu haber üzerine Rasûlüllah (istişare için sahâbîlerini toplayıp onlara): — "Ey insanlar! Bana fikrinizi söyleyiniz: Bizi Ka'be'yi ziyaretten men etmek isteyen şu müşriklerin aileleri ve çoluk çocukları üzerine akın etmemi uygun buluyor musunuz? Eğer bu sırada müşrikler bize karşı gelirlerse (onlarla harb eder ve onları yeneriz). Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah müşriklerden bir gözü kesmiştir (yani bir casusumuzu müşriklerin gözünden korumuştur). Eğer müşrikler üzerimize gelmezlerse bu düşmanlarımızı (aileleri, çoluk çocukları ve malları) baskına uğramışlar, zorla alınmışlar hâlinde bırakırız" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekr: — Yâ Rasûlallah! Sen şu Beyt'i ziyaret kasdedici olarak yola çıktın. Bir kimseyi öldürmek ve bir kimse ile harbetmek istemezsin. Şu hâlde Ka'be'ye doğru yürü. Her kim bizi Ka'be'yi ziyaretten men' ederse, onunla vuruşuruz! Dedi. (Bunun üzerine) Rasûlüllah: — "Allah'ın ismi üzere yürümeğe devam edin!" buyurdu. 4230 Bana İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, amcası (Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb)ndan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, kendisi de Mervân ibnu'l-Hakem ile Mısver ibn Mahrame'den işitmiştir. Bu iki sahâbî Rasûlüllah'ın Hudeybiye umresi hakkındaki haberinden bir haber naklediyorlardı. (İbn Şihâb şöyle dedi:) Urvenin o iki sahâbîden bana haber verdiği şeyler içinde şu fıkralar vardı: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye günü ta'yîn edilen sulh müddeti üzerine Süheyl ibn Amr ile yazışma yaptığı zaman, Süheyl ibn Amr'ın ileri sürdüğü şartlar içinde şunlar da vardı: Süheyl: — Sana bizden bir erkek gelirse, o gelen kimse senin dîninde olsa bile onu bize geri vereceksin ve onunla bizim aramızı boşaltacaksın, dedi ve Süheyl ancak bu şart üzerine Rasûlüllah ile barış andlaşması yapacağında diretti. Müslümanlar bu şartı istemeyip öfkelendiler ve bu şart aleyhinde konuştular. Süheyl, Rasûlüllah ile ancak bu şart üzere andlaşma yapmakta dayatınca Rasûlüllah (o şartı kabul edip) onunla anlaşmaya vardı. Bu madde uyarınca daha o gün Rasûlüllah, Süheyl ibn Amr'ın oğlu Ebû Cendel'i babasına geri verdi. O anlaşma müddeti içinde Rasûlüllah'a gelen herbir erkeği, müslümân olarak gelmiş de olsa muhakkak geri çevirmiştir. Bu arada mü'min kadınlar da Muhacir olarak geldi. Ve Ukbe ibn Ebî Muayt'ın kızı Ümmü Kulsüm de kadınlık çağına erişmiş olduğu hâlde o günü Rasûlüllah'ın yanına çıkıp gelenlerdendi. Arkasından ailesi de geldiler de Ümmü Kulsüm'ü kendilerine geri vermesini Rasûlüllah'tan istiyorlardı. Fakat Yüce Allah, mü'min kadınlar hakkında -el-Mümtehine: 10. âyeti indirdiği için- (Rasûlüllah, Ümmü Kulsüm'ü ailesine geri vermemiştir). 4231- İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mü'min kadınlardan muhacir olup gelenleri şu âyet ile imtihan ediyordu: 'Ey Peygamber, mü 'min kadınlar -Allah 'a hiçbirşeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlâdlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredeceğin) herhangi bir iyilik hususunda sana âsî olmamaları şartıyle- sana bey'atleşmeye geldikleri zaman, bey'atlerini kabul et. Onlar için Allah'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (el-Mümtehine: 12). Yine amcasından o, yânı İbn Şihâb: O zaman Allah'ın, kendi Rasûlü'ne, müşrik erkeklerin mü'min olarak hicret etmiş kadınlarına yaptıkları mehr ve diğer harcamaları müşrik erkeklere geri vermesini emrettiği haberi de bize ulaştı, demiştir. Ve yine bize Ebû Basîr kıssası da ulaştı, deyip o hadîsi de uzunluğu ile zikretmiştir. 4231- Bize Kuteybe ibn Saîd, (İmâm) Mâlik'ten; o da Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Omer (Haccâc'ın Abdullah ibn Zubeyr'le harb etmek için Mekke üzerine bir ordu ile yürüdüğü) fitne senesi içinde umre niyetiyle yola çıktı da: — Eğer ben Beyt'i ziyaretten men' olunursam, ben de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile yaptığımız gibi yaparım, dedi ve akabinde telbiye ederek (Zu’l-Huleyfe'de) umre niyetiyle ihrâmlandı. Çünkü Rasûlüllah da Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girmişti. 4233 İbn Omer (fitne zamanında) umre niyetiyle ihrama girdi de: Eğer benimle Beyt arasına engel olunursa, ben de Kureyş kâfirlerinin Peygamber'le Beyt arasına engel oldukları zaman Peygamber'in Hudeybiye'de yaptığı işleri yaparım, dedi ve şu âyeti okudu: "Andolsun ki, Allah 'in Rasûlü 'nde sizin için güzel bir tâbî’ olup uyma numunesi vardır..." (el-Ahzâb: 21). 4234 Abdullah ibn Omer'in iki oğlu Ubeydullah ile Salim, babaları Abdullah ibn Omer'le konuştuklarını Nâfi'e haber vermişlerdir. H ve yine bize Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs etti: Bize Cuveyriye, Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Omer'in oğullarından bâzısı İbn Omer'e: — Bu yıl yerinde kalsan (hacca gitmesen elbette daha hayırlı olur)! Çünkü ben senin bu sene Beyt'e ulaşamayacağından korkuyorum, dedi. İbn Omer dedi ki: — Biz Peygamber'in beraberinde yola çıktık. Kureyş kâfirleri Beyt'e varmağa mâni' oldular. Bunun üzerine Peygamber kurbanlıklarını kesti, başını tıraş etti, sahâbîleri de saçlarını kısalttılar. İbn Omer devamla şöyle dedi: — Sizi şâhid tutuyorum ki, ben kendime umre yapmayı vâcib kıldım. Eğer benimle Beyt'in arası serbest bırakılırsa Beyt'i tavaf ederim. Eğer benimle Beyt'in arasına engel olunursa, ben de Rasûlüllah'ın (Hudeybiye'de) yaptığı gibi yaparım, dedi (ve Zu’l-Huleyfe'de umre niyetiyle ihrama girdi). Bir saat gittikten sonra: — Mâni' olunmakla ihramdan çıkmanın cevazında hacc ile umrenin ikisini de bir görüyorum (aralarında fark görmüyorum). Sizleri şâhid tutuyorum ki, ben umrem ile beraber haccı da kendime vâcıb kıldım, dedi (ve kıran haccına niyet etti). Mekke'ye girdiği gün bir tavaf ve bir sa'y yaptı (ikaamet etti). Nihayet (nahr gününde kurbanını kesip) iki ibâdetten beraberce ihramdan çıktı. 4235 Nâfi' şöyle demiştir: İnsanlar "İbn Omer, babası Omer'den önce müslümân oldu" diye konuşuyorlar. Halbuki iş böyle değildir. İş şöyledir: Omer, Hudeybiye günü oğlu Abdullah'ı, Ensâr'dan bir kişinin yanında bulunan atın, üzerine binip harbetmek maksadiyle getirmesi için, atının yanına göndermişti. Bu sırada Rasûlüllah ağacın yanında insanlardan bey'at alıyordu. Halbuki Omer bu bey'at işini bilmiyordu. Abdullah, Rasûlüllah ile bey'at edip, sonra atı almaya gitti ve atı Omer'e getirdi. O sırada Omer, harbetmek için zırhını giymekle meşguldü. Abdullah babasına Rasûlüllah'ın ağaç altında insanlardan bey'at almakta olduğunu haber verdi. Râvî dedi ki: Hemen Omer bey'at yerine gitti, kendisiyle beraber oğlu da gitti..Nihayet Omer de Rasülullah'a bey'at etti. İşte insanlar'ın "Abdullah ibn Omer, babası Omer'den önce müslümân oldu" diye konuşur oldukları söz, budur. 4236- Ve Hişâm ibn Ammâr şöyle demiştir: Bize el-Velîd ibnu Müslim tahdîs etti. Bize Omer ibnu Muhammed el-Umerî tahdîs etti. Bana Nâfi', İbn Omer'den haber verdi (o şöyle demiştir): Hudeybiye günü insanlar Peygamber'in beraberinde idiler; ağaçların gölgelerine dağılmışlardı. Derken birdenbire insanlar Peygamber'in etrafını çevirdiler. Omer: — Yâ Abdallah! Bak bakalım, insanların hâli nedir; Rasûlüllah'ın etrafını kuşatmışlar? Dedi. Abdullah insanları bey'at yapıyor hâlde buldu ve kendisi de bey'at etti. Sonra Omer'in yanına döndü. Akabinde Omer de varıp bey'at yaptı. 4237 Abdullah ibn Ebî Evfâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -anlaşma hükmüne göre îfâ ettiği- umreyi yaptığı zaman, biz de beraberinde idik. Peygamber Ka'be'yi tavaf etti; biz de beraberinde tavaf ettik. O namaz kıldı; biz de beraberinde namaz kıldık. O, Safa ile Merve arasında sa'y yaptı. Bu sırada biz Peygamber'i Mekke ahâlîsinden herhangibir kimse O'na bir zarar isabet ettirmesin diye koruyorduk. 4238 Mâlik ibn Mığvel tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Husayn Usmân ibn Âsim el-Kûfî’den işittim, şöyle dedi: Ebû Vâil şöyle dedi: Sehl ibn Huneyf el-Ensârî (radıyallahü anh) Sıffin vak'asından geldiği zaman, biz ondan haber istemek üzere yanına geldik. (O, bu harb gününde taksîr yapmakla ittihâm ediliyordu.) Şöyle dedi: — Sizler bu harb hakkında kendi re'yinizi ittihâm ediniz. (Çünkü ettiğiniz bir ictihâdla İslâm içinde kardeşlerinizle harb ediyordunuz.) Yemîn olsun ben kendimi Ebû Cendel gününde gördüm, eğer Rasûlüllah'a karşı O'nun emrini reddetmeye muktedir olaydım, muhakkak O'nun Ebû Cendel hakkındaki emrini reddederdim. Allah ve Rasûlü en bilendir. Biz Allah yolunda bize ağır gelen herhangi bir iş için kılıçlarımızı omuzlarımızdan her indirişimizde muhakkak o kılıçlar (şu müslümânlar arasında meydana gelen) fitne işinden önce tanımakta olduğumuz işe doğru bizlere kolaylıklar yapmışlardır (yani kılıçlarımız bizi o işe yaklaştırmış ve bizi o işin içine girdirmişlerdir. Bu fitne ise, içinde müslümânları öldürmek olduğu için müşkildir). Bu fitneden herhangi bir tarafı kapattıkça muhakkak üzerimize diğer bir taraf fışkırmıştır ki, biz ona nasıl varacağımızı bilmiyoruz. 4239 Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Hudeybiye zamânında yüzüm üzerinde bitler dağılır vaziyette iken, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi ve: — "Başındaki haşereler sana eziyet veriyor mu?" buyurdu. Ben de: — Evet, (eziyet veriyorlar), dedim. Peygamber: — "Öyleyse başını tıraş et de üç gün oruç tut yahut altı fakiri doyur yahut da bir kurban kes" buyurdu. Bu hadîsin senedindeki râvîlerden Eyyûb es-Sahtıyânî: Peygamber'in bu oruç tutmak, altı fakiri doyurmak yahut bir kurban kesmek şıkklarından hangisi ile söze başladığını bilmiyorum» demiştir. 4240 Ka'b ibn Ucre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Hudeybiye'de Rasûlüllah'ın beraberinde umre niyetiyle ihrama girmiş hâlde bulunduk. Müşrikler bizi Ka'be'ye ulaşmaktan habsetmişlerdi. Ka'b şöyle devam etti: Benim kulak memelerime kadar uzayan bol saçım vardı. Haşereler yüzümün üzerine düşüşmeye başladı. Bu sırada Peygamber yanıma uğradı da: — "Başının haşereleri sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. Ben de: — Evet (eziyet veriyor), dedim. Ka'b, şu âyet indirilmişti, dedi: "Haccı da umreyi de Allah için tam yapın. Fakat (bunlardan) alıkonursamz, o hâlde kolayınıza gelen kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur, yahut başından bir eziyeti bulunursa ona oruçtan ya sadakadan yahut da kurbandan biriyle fidye (vâcib olur)..." (el-Bakara: 196). |