Geri

   

 

 

 

İleri

 

14- Nadîr Oğulları Hadîsi ve Rasûlüllah'ın (Âmir Oğulları'ndan Yanlışlıkla Öldürülen) İki Kişinin Diyetini Vermek İçin Nadîr Oğulları'ndan Yardım İstemek Üzere Onların Yanına Çıkışı. Onların da Rasûlüllah'a Sûikasd Yapmak İstemeleri Bâbı

ez-Zuhrî, Urve ibnu'z-Zubeyr'den olmak üzere: Nadîr oğulları gazvesi, Bedir vak'asından sonra, altıncı ayın başında ve Uhud harbinden önce oldu, demiştir.

Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "O, ehli kitâbdan küfredenleri ilk sürgünde yurdlarından çıkarandır. Siz çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin (Allah'ın azabına) hakîkaten mâni olacağını zannetmişlerdi. İşte onlara hesaba katmadıkları cihetten Allah’ (ın azâbı) geliverdi.

O, bunların yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem mü’minlerin elleriyle harâb ediyorlardı. İşte ey akıl ve basiret sahihleri, siz (bundan) İbret alın" (el-Haşr: 2).

Ve İbnu İshâk, bu Nadîr oğulları işini Maûne Kuyusu vak'asıyle Uhud harbinden sonraya koymuştur.

4078 Bize İbn Cureyc, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Nâfi'den haber verdi ki, İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'a karşı (önce) Nadîr oğulları, (sonra) Kurayza oğulları harb açtılar. Bunun üzerine Rasûlüllah Nadîr oğulları'nı yerlerinden sürüp çıkardı. Kurayza oğulları'nı ise yerlerinde bıraktı. Ve onlara (birşey almamak suretiyle) lütfetti. Nihayet Kurayza da (ahdini bozarak) harb etti. Rasûlüllah da onların erkeklerini öldürdü; kadınlarım, çocuklarını, mallarını da müslümânlar arasında bölüştürdü. Ancak onlardan bâzıları Peygamber'e katıldılar, Peygamber de bu katılanlara emân verdi. Onlar da müslümân oldular. Bu suretle Rasûlüllah, Medîne Yahûdîleri'nin hepsini -ki bunlar Abdullah ibn Selâm'ın kabilesi olan Kaynukaa oğullarındır- ve Benû Harise Yahûdîleri'ni; (hulâsa) Medîne Yahûdîleri'nin hepsini Medine'den sürgün etti.

4079 Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den haber verdi ki, Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben ibn Abbâs'a Sûretu’l-Haşr diye söyledim, o: Sûretu'n-Nadîr de! dedi.

Bu hadîsi Ebû Bişr'den rivayet etmekte Ebû Avâne'ye Huseym ibn Beşîr el-Vâsıtî mutabakaat etmiştir.

4080 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ensâr'dan olan kimse kendi hurmalığından bâzı hurma ağaçlarını Peygamber'e hediye olarak ayırır, verirdi. Bu Peygamber'e hurma ağacı ayırma işi, Kurayza'yı ve Nadîr'i fethetmesine kadar sürdü. Bunların fethinden sonra Peygamber, Ensâr'ın hurma ağaçlarını kendilerine geriye verir oldu.

4081 İbn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) –muhasara sırasında- Nadîr oğulları'nın hurma ağaçlarını (harb gereği olarak) yaktırdı ve kestirdi. Bu harb mıntakası, Nadîr oğulları'nın hurmalığı olan Buveyre mevkiidir. Bunun üzerine şu âyet indi: "Herhangibir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fâsıkları rüsvây edeceği içindir" (el-Haşr: 5)

4082  Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi'den; o da ibn Omer (radıyallahü anh) 'den; Peygamber'in Nadîr oğulları hurmalığını yaktırdığını haber verdi, İbn Omer dedi ki: Bu hurmalık hakkında Hassan ibn Sabit şunları söylüyordu:

Ve hâne alâ serâii Benî Lueyyin Harıkun bi'î-Buveyreti mustetîru (Buveyre hurmalığında yayılan yangın Lueyy oğulları'nın efendileri aleyhine kolay oldu.)

Yine İbn Omer dedi ki: Peygamber'in amcasının oğlu Ebû Sufyân ibnu'l-Hâris, Hassân'a şöyle cevâb verdi:

Edâme'llâhu zelike min senîin Ve harraka fînevâhîha's-sa'iyru Seta'lemu eyyunâ minhâ bi-nüzhın Ve ta'lemu eyye ardayna tediyru (Allah bu yakmayı bir yapıcıdan devam ettirsin, Ve Medîne etrafını da alevli bir ateş yaksın. Yakında bileceksin ki Buveyre'ye hangimiz uzakta olacak! Ve yine bileceksin ki Mekke ve Medîne arazîlerimizden hangisi bununla zarar görecek!).

4083 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mâlik ibn Evs ibn el-Hadesân en-Nasrî haber verdi ki, kendisini Omer ibnu'l-Hattâb çağırmış. Omer'in yanında otururken, Omer'in kapıcısı Yerfâ geldi ve Omer'e:

— Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ın senin yanına girmelerine rağbet ve iznin var mı? Bunlar geldiler, senin yanına girmeye izin isterler, dedi.

Bunun üzerine Omer:

— Evet, onları içeriye girdir, dedi.

Biraz eylendi. -Humus'da şu ziyâde var: Akabinde içeri girdiler, selâm verip oturdular. Sonra Yerfâ biraz oturdu.- Sonra Yerfâ yine geldi ve:

— Abbâs ve Alî'nin içeriye girmesi hususunda iznin var mı? Bunlar da senin yanına girmeğe izin isterler, dedi.

Omer:

— Evet, izin vardır, dedi.

Onlar içeri girip selâm verince, Abbâs şöyle hitâb etti:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Benimle (Alî'yi işaret ederek) şunun arasında hükmet, dedi.

Abbâs ile Alî, Allah'ın fey'olarak Rasûlü'ne tahsîs buyurduğu Nadîr oğulları hurmalığından dolayı çekişiyorlardı. Alî ile Abbâs birbirlerine dil uzatmışlardı. O mecliste bulunanlar (Usmân ve arkadaşları):

— Ey Mü'minlerin Emîri, bunların arasında hükmet de bunların birini diğerinden huzur ve rahata kavuştur, dediler.

Bunun üzerine Omer:

— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer, izni ve iradesiyle ayakta duran Allah hakkı için size sorarım: Sizler Rasûlüllah'ın: "Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır" buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kasdettiğini bilir misiniz? Dedi.

Topluluk:

— Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler.

Bunun üzerine Omer, Alî ile Abbâs'a dönüp:

— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlüllah'ın kendisini kasdederek böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? Dedi.

Alî ile Abbâs:

— Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer:

— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetim anlatayım, diye şöyle îzâh etti:

— Münezzeh olan Allah bu fey'de tasarrufu Rasûlü'ne tahsîs etti, O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zikri yüce Allah Kur'ân'da: "Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah peygamberlerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir" (el-Haşr: 6) buyurmuştur.

Binâenaleyh bu malda tasarruf, yalnız Rasûlüllah’ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Bu feyl malının nemasını size verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlüllah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan artakalanı alırdı. Onu Allah'ın malı yerine (vakıf) kılardı. -Cihâd ve hayır yollarına harcardı.- Bu malı Rasûlüllah sağlığında böyle kullandı. Sonra Peygamber vefat edince Ebû Bekr:

— Ben Rasûlüllah'ın velîsiyim! Diye el koydu ve Rasûlüllah’ın kullandığı gibi kullandı.

Sonra Ümer, Alî ile Abbâs'a dönerek:

— Ebû Bekr'in bu suretle muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz, dedi (ve devam edip): Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi; lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'in vefatını diledi. Ben de: Rasûlüllah'ın ve Ebû Bekr'in velîsiyim! dedim. Ve emîrliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlüllah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi idare ettim. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğruyum, lütufkârım; akıl ve şuurumla hareket ettim, hakka uydum. Sonra her ikiniz müştereken bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve işiniz cem'iyyetli idi. Ey Abbâs! Sen bana geldin (Humus'ta şu ziyâde vardır: Benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. -Alî'yi kasdederek:-Bu da eşinin babasından nasibine düşen hissesini istiyordu.) Bunun üzerine ben sizlere Rasûlüllah'ın: "Biz peygamberler vâris olunmayız, bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi hatırladım. Ve:

— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasûlüllah'ın, Ebû Bekr'in ve velî kılındığım zamanımda benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz; şayet kabul etmezseniz artık bana birşey söylemeyiniz, dedim. Bu teklifim üzerine siz de:

— Bu şartla bize ver! Dediniz.

Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer izniyle ve iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden âciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin hesabınıza kifayetle idare ederim, dedi.

4084- ez-Zuhrî dedi ki: Ben Mâlik ibn Evs'in rivayet ettiği bu uzun Omer hadîsini, Urve'ye tahdîs ettim. Urve; Mâlik ibn Evs doğru söylemiştir, diye tasdîk etti. Sonra şöyle dedi: Ben Peygamber'in zevcesi Âişe'den işittim, o şöyle diyordu: Peygamber'in kadınları Usmân'ı Ebû Bekr'e gönderip, Allah'ın kendi Rasûlü'ne tahsîs ettiği hurmalıklardan sümün (sekizde bir) hisselerini istiyorlardı. Ben de onları karşılayarak kendilerine:

— Allah'tan sakınmaz mısınız? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz vâris olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (mülkiyeti Beytu’l-mâle âid vakıftır)" derdi. Bu sözle Rasûlüllah kendisini kasdederek: "Ancak Muhammed'in ailesi bu mal (ın gelirin)dan istifâde edebilir" buyurdu, dedim. Ve Peygamber’in kadınlarının müracaatı, benim kendilerine vâki' olan bu haber vermem üzerine sona erdi.

Urve dedi ki: Bu sadaka olan hurmalık Alî'nin eline geçti. Abbâs'ı müdâhaleden men' edip ona galebe etti. Sonra sırasıyle Hasen ibn Alî, sonra Hüseyin ibn Alî, sonra Alî ibn Hüseyin ve Hasen ibn Hasen'in ellerine geçti. Alî ibn Hasen ile Hasen ibn Hasen ona nevbetle tasarruf ediyorlardı. Sonra Zeyd ibn Hasen'in eline, yânı idaresine geçti. Hakîkaten bu mal Rasûlüllah'ın sadakası olarak idare olundu.

4085 Âişe (r.anha)'den (o, şöyle demiştir): Fâtıma aleyhi's-selâm ile Abbâs, Ebû Bekr'e gelip Fedek arazîsinden miraslarını ve Hayber'den payını istiyorlardı.

4086- Ebû Bekr şöyle dedi: Ben Peygamber'den işittim: "Bizler mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız herşey sadakadır. Ancak bu maldan Muhammed'in ailesi yerler" buyuruyordu. Allah'a yemîn ederim ki, elbette Rasûlüllah'ın hısımları bana kendi hısımlarımla ilgilenmekten daha sevimlidir.