Geri

   

 

 

 

İleri

 

37- Habeşistan'a Hicret Bâbı

Ve Aişe şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık saha arasında hurmalıkları bulunan bir mıntıka, bir şehir olduğu bana gösterildi" buyurdu.

Bunun üzerine müslümânlardan Medine yönüne hicret edenler hicret ettiler. Daha evvel Habeşistan'a hicret etmiş olanların hepsi de bilâhare Medine'ye döndüler. Bu bâbda Ebû Musa'nın ve Esma bintu Umeys'in Peygamber'den rivayet ettikleri hadîsler vardır.

3920-......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî’ den haber verdi: Bize Urve ıbnu'z-Zubeyr tahdîs etti. Ona da Ubeydullah ibn Adiyy ibni'l-Hıyâr şöyle haber vermiştir: Mısver ibn Mahrame ile Abdurrahmân ibnu'l-Esved ibn Abdi Yeğûs, Ubeydullah ibn Adiyy ibni’l-Hıyâr'a hitaben:

— Seni dayın Usmân ibn Affân'la, onun ana bir kardeşi olan el-Velîd ibn Ukbe hakkında konuşmandan ne men' ediyor? İnsanlar Usmân'ın el-Velîd'e yaptığı işler hakkında çok söz etmişlerdir, dediler.

Ubeydullah ibn Adiyy dedi ki: Ben bu söz üzerine, Usmân namaza çıktığı zaman Usmân'la konuşmak için yolunda dikilip durdum. Tam geçerken ona:

— Benim sana bir hacetim var, bu sana bir nasihattir, dedim. Usmân:

— Ey insan, ben senden Allah'a sığınırım! dedi.

Ben de kendisinden ayrıldım. Namazı kıldığım zaman Mısver ile İbn Adiyy ibn Yeğûs'un yanına gidip oturdum ve onlara Usmân'a söylediğimi ve onun bana dediğini söyledim. Onlar bana:

— Sen üzerinde olan vazifeyi yerine getirmiş oldun, dediler. Ben onların beraberinde oturduğum sırada, birden Usmân'ın elçisi geldi ve bana:

— Allah seni imtihan etmiştir, dedi.

Ben yürüdüm, nihayet Usmân’ın huzuruna girdim. Usmân:

— Biraz önce zikretmiş olduğun o nasihatin nedir? dedi. Râvî dedi ki: Ben şehâdet kelimelerini söyledim, sonra da şunları söyledim:

— Şübhesiz Allah, Muhammed'i peygamber göndermiş ve O'na Kitâb'ı indirmiştir. Sen de Allah'a ve Rasûlü'ne icabet eden kimselerden oldun. Rasûlüllah'la beraber bulunup O'na sâhib oldun, O'nun yolunu ve sîretini gördün. Şimdi insanlar şu el-Velîd ibn Ukbe'nin durumu hakkında (şarâb içmesi ve kötü sîreti sebebiyle) tenkîd sözlerini çoğaltmışlardır. Artık ona dînî cezayı uygulaman senin üzerine bir hakk olmuştur, dedim.

Usmân bana Arab âdeti üzere:

— Ey kardeşim oğlu! Sen Rasûlüllah'a eriştin mi? dedi. Râvî dedi ki: Ben:

— Hayır, O'na akl ederek erişmedim. Velâkin hiç kimseye gizli olmayan O'nun ilmi, perdesi arkasındaki bakire kıza nasıl ulaştıysa, bana da öylece ulaşmıştır, dedim.

Râvî dedi ki: Bu sözün üzerine Usmân şehâdet kelimelerini tekrar etti ve şunları söyledi:

— Şüphesiz Allah, Muhammed'i hakk ile peygamber göndermiş ve O'na Kitâb'ı indirmiştir. Ben de Allah'a ve Rasûlü'ne icabet edenlerden olmuş ve Muhammed'in gönderilmiş olduğu şeylere îmân etmişimdir. Senin de dediğin gibi, ben Habeşistan'a yapılan ilk iki hicrete gidip muhacir olmuşumdur. Rasûlüllah'la beraber bulunup O'na sâhib olmuş ve O'nunla bey'at etmişimdir. Allah'a yemîn ederim ki, ben, Allah O'nu vefat ettirinceye kadar O'na hiç âsî olmamış ve aldatmamışımdır. Sonra Allah, Ebû Bekr'i halîfe yaptı. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben, Ebû Bekr'e de ne isyan, ne de aldatma yaptım. Sonra Omer halîfe seçildi. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben, Ebû Bekr'e de ne isyan, ne de aldatma yaptım. Sonra Omer halîfe seçildi. Yine Allah'a yeminle söylüyorum ki, ben Omer'e de ne isyan, ne de aldatma yaptım. Sonra ben halîfe yapıldım. Şu hâlde benim sizler üzerinde, onların benim üzerimde bulunan tasarruf haklarının benzeri yok mudur? Dedi. Râvî Ubeydullah:

— Evet, vardır, dedi. Usmân:

— Öyleyse (şu Velîd'den dînî cezayı geri bırakmam sebebiyle) sizden bana ulaşan bunca sözler nedir? Şu Velîd ibn Ukbe hakkında zikrettiğin şeye gelince: İnşâallah biz onun hakkında haklı karârı alacağız, dedi.

Ubeydullah dedi ki: Usmân, el-Velîd'e kırk deynek cezası vurdu. Alî'ye ona deynek cezası vurmasını emretti de Alî, Velîd'e deynek vuruyor idi.

Râvî Yûnus ibn Yezîd ve ez-Zuhrî'nin kardeşi oğlu, ez-Zuhrî den: "Benim sizin üzerinizde, benden önceki halîfeler için mevcûd olanın benzeri tasarruf hakkım yok mudur?” şeklinde söylemişlerdir.

3921 Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe (r.anha)'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme Habeşistan'da gördükleri ve içinde tasvîrler bulunan bir kilise zikrettiler. Sonra bunu Peygamber'e de söylediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onlar içlerinde iyi bir kimse çıkıp da vefat ettiğinde onun kabri üzerine bir mescid bina ederler ve onun içine de bu suretleri yaparlardı. İşte onlar kıyâmet gününde Allah katında mahlûkaatın en şerlileridirler''.

3922 Hâlid ibn Saîd kızı Ümmü Hâlid (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

Ben Habeş toprağından küçük bir kız çocuğu hâlinde geldim. Rasûlüllah bana yünden siyah bir elbise giydirdi. Bu elbisenin üstünde damgalar vardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle o damgalara dokunmaya ve "Senâh senâh" demeye başladı.

Hadîsin râvîsi Humeydî: Rasûlüllah, bu elbise "Güzel güzel" demeyi kasdediyor, demiştir.

3923 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Habeşistan'a hicret etmezden önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken O'na selâm verirdik, O da selâmımızı alıp bize karşılık verirdi. Necâşî'nin yanından Medine'ye döndüğümüzde, yine namaz kılarken kendisine selâm verdik. Bu sefer bizim selâmımıza karşılık vermedi. Bunun üzerine biz:

— Yâ Rasûlallah! Siz namazda iken biz vaktiyle selâm verirdik de siz selâmımızı alır, karşılık verirdiniz (şimdi karşılık vermediniz), dedik.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Şübhesiz namazda (Allah ile) meşgul olmak vazifesi vardır" buyurdu. Râvî Süleyman el-A'meş dedi ki: Ben İbrâhîm en-Nahaî'ye:

— Sana namaz kılarken selâm verilirse nasıl yaparsın? diye sordum.

İbrâhîm:

— Gönlümden karşılık veririm, dedi.

3924 Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Eş'arîler Yemen'de iken Muhammed'in peygamber gönderildiği ve Medine'ye hicret ettiği haberi bize ulaştı. Biz de (Eş'arîler'den elliüç kişi ile) bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhalefetiyle) gemimiz bizi Habeş hükümdarı Necâşî'nin memleketi sahiline bıraktı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâlib'le buluştuk. Bir müddet onunla beraber Habeşistan'da kaldık. Nihayet hepimiz yola çıktık ve Medîne'ye geldik. Peygamber'e Hayber'i fethettiği sırada kavuştuk. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey gemi yoldaşları, sizin için iki hicret sevabı vardır" buyurdu.