57- Bâb3504 Bize Ebu'z-Zinâd, Abdurrahmân'dan tahdîs etti: o da Ebû Hureyre'den işittiğini tahdîs etmiştir.Ebû Hureyre (radıyallahü anh) de Rasûlüllah'tan şöyle buyururken işitmiştir: "İsrâîl oğulları'ndan emzikli bir kadın bir gün oğlan çocuğunu emzirdiği sırada yanından yakışıklı bir süvârî geçti. Kadın: — Yâ Allah, oğlumu bunun gibi olmadan öldürme! dedi. Çocuk hemen: — Yâ Allah, beni bunun gibi yapma, dedi de sonra tekrar memeye döndü. Bu sefer oradan sürüklenen ve kendisiyle oynanan bir kadın geçirildi. Çocuğun annesi: — Yâ Allah, oğlumu bu kadın gibi yapma, dedi. Oğlu yine: — Yâ Allah, beni bu kadın gibi yap! dedi. (Kadın çocuğuna: Niçin böyle dedin? diye sordu da çocuk şöyle dedi:) — O süvariye gelince, o bir kâfirdir. O kadına gelince: Sahipleri ona: Sen zina ettin, diyorlardı da o Hasbiye'llâhu ( = Allah bana yeter) diyordu; sâhibleri ona: Sen hırsızlık yapıyorsun diyorlardı da, o yine Hasbiye'llâhu ( = Allah bana kâfidir) diyordu". 3505 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyIe buyurdu: "Susuzluk kendisini öldürmeye yaklaştırmış bir köpek bir kuyunun etrafında dolaşıp durduğu sırada onu İsrâîl oğulları fahişelerinden birisi gördü, hemen ayakkabısını çıkardı da onunla köpeğe su içirdi. İşte bu işi sebebiyle o fahişenin günâhları mağfiret olundu". 3506 - Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan tahdîs etti: O, Muâviye-tu'bnu Ebî Sufyân'dan, hacc yaptığı yıl minber üzerinde hutbe yaparken işitmiştir. Muâviye bu arada bir muhafız askerinin elinde bulunan bir tutam saç demetini el uzatıp aldı da şöyle dedi: Ey Medîne ahâlîsi! Sizin âlimleriniz nerededir? Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, o, şu elimdeki gibi saçlar (ı takınmak)tan nehyediyor ve "İsrâîl oğulları, ancak onların kadınları şu takma saçları edindikleri zaman helak olmuşlardır" buyuruyordu. 3507 Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şu muhakkak ki, sizden evvel geçen ümmetler içinde (Allah tarafından) kendilerine haber ilham olunan kimseler vardı. Şu da muhakkak ki, eğer benim şu ümmetim içinde onlardan bir kimse bulunursa şübhesiz o Omer ibnu'l-Hattâb'dır". 3508 Ebû's-Sıddîk en-Nâcî'den; o da Ebû Saîd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "îsrâîl oğulları içinde doksan dokuz insan öldürmüş olan bir kimse vardı. Sonra bu adam evinden çıkıp (zamanın âlimlerine: Benim için tevbe var mıdır? diye) soruyordu. Bir rahibe vardı da ona: — Benim için tevbe var mıdır? diye sordu. Râhib: — Hayır yoktur, diye cevâb verdi. Bu cevâb üzerine kaatil onu da öldürdü. Sonra bu adam yine sormağa başladı. Sorduklarından biri ona: — Sen fulân karyeye ve oradaki fulân ma'bede git, dedi. O da o karyeye giderken yolda ona ölüm erişti. Tevbekâr olmak için göğsünü, gittiği karyeye doğru yöneltip, öldü. Şimdi rahmet melekleriyle azâb melekleri orada çekişmeye başladılar... Bunun üzerine Allah, tevbe için gideceği köye: "Biraz yaklaş!" diye; ölen kimsenin kendi köyüne de: "Biraz uzaklaş!" diye vahyetti. Rahmet ve azâb meleklerine de: Haydi şimdi her iki taraf arasındaki uzaklığı ölçün de mukaayese ediniz, diye emretti. Ölen o kimse tevbe köyüne bir karış daha yakın bulundu da, bu sebeble mağfiret olundu". 3509- Bize Alî ibn Abdillah tahdîs etti: Bize Suyân tahdîs etti: Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Seleme'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazım kıldırdı, sonra yüzünü insanlara karşı yöneltti de şöyle buyurdu: " (İsrâîl oğullarından) bir kimse bir öküzünü önüne katıp sürer giderken, birden öküze bindi ve ona deynekle vurdu. Bunun üzerine o hayvan: — Şübhesiz biz bunun için yaratılmadık, bizler ancak tarla sürmek için yaratıldık, dedi". İnsanlar bu haberden taaccüb ederek: — Subhânallah! Söz söyleyen bir öküz! dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah: — "Ben hayvanın böyle söylediğine inanıyorum, Ebû Bekr ile Omer de inanıyorlar" buyurdu. (Ebû Hureyre dedi ki:) Rasûlüllah bu kıssayı naklettiği sırada Ebû Bekr ile Omer orada cemâat içinde değillerdi. (Yine yukarıki senedle) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir adam koyun sürüsü içinde bulunduğu sırada birden kurt hücâm etti de, o sürüden bir koyunu alıp götürdü. Çoban koyunu aradı, nihayet onu kurttan kurtardı. Bunun üzerine kurt, o adama: — Sen bu koyunu (şimdi) benden kurtardın! Fakat yırtıcı hayvanlar gününde, koyunun benden başka çobanı bulunmadığı o günde koyunu benden kim kurtaracak? dedi" Bu kıssa üzerine insanlar yine: — Subhânallah! Kelâm edip söz söyleyen bir kurt! dediler. Rasûlüllah: — "Ben kurdun böyle söylediğine inanıyorum, Ebû Bekr ile Omer de inanıyorlar" buyurdu. Halbuki Ebû Bekr'le Omer orada değillerdi. 3510- Buhârî dedi ki: Ve bize Alî tahdîs etti: Bize SufyâivMıs'ar'dan; o da Sa'd ibn İbrahim'den; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den bunun benzerini tahdîs etti. 3511 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: " (İsrâîl oğulları'ndan) bir kişi öbür kişiden, ona âid olan bir akarı satın aldı. Akarı satın alan kimse satın aldığı akarında içi altın dolu bir testi buldu. Akarı satın alan kimse, satana: — Şu altınlarını benden al. Çünkü ben senden yalnız bu toprağı satın aldım, altınları satın almadım, dedi. Toprağın eski sahibi olan kimse de müşterisine: — Ben sana bu toprağı içindeki şeylerle beraber sattım, dedi. Bu sefer satan ile satın alan, üçüncü bir kimseye varıp muhakeme oldular. Kendisine muhakeme için vardıkları kimse de bunlara: — Sizin oğlunuz kızınız var mı? diye sordu. Bunların biri: — Benim bir oğlum var, dedi. Ötekisi de: — Benim bir kızım var, dedi. Hakem kılınan kişi: — Bu oğlana bu kızı nikâh ediniz ve yeni evlilere bu altından bir kısmını harcayınız, bir kısmını da kendinize sadaka yapınız, diye hükmetti!". 3512 Sa'd ibn Ebı Vakkaas, Usâme ibn Zeyd'e: — Sen Rasûlüllah'tan tâûn hastalığı hakkında ne duydun? Diye soruyordu. Usâme de: — Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Tâûn bir azâbdır. İsrâîl oğulları 'ndan bir taife üzerine yahut sizden önce geçen bir ümmete gönderilmiştir. Siz bir yerde tâûn çıktığını işittiğiniz zaman, o tâûnlu yere gitmeyiniz. Sizin bulunduğunuz yerde tâûn meydana gelirse, tâûndan kaçmak için oradan çıkmayınız". Râvî Ebu'n-Nadr: "Sakın sizleri oradan hiçbir sebeb çıkarmasın, bu takdîrde o muhakkak taundan kaçmak için olur ki, bu, kesin surette yasaktır" şeklinde söylemiştir. 3513 Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'a taundan sordum da O bana şöyle haber verdi: "Şübhesiz tâûn bir azâbdır. Allah onu dileyeceği kimseler üzerine gönderir. Ve yine muhakkak ki, Allah tâûnu mü'minler için şehîdlik sebebi bir rahmet kılmıştır. Bir yerde tâûn vâki' olur da orada bulunan mü'min, sabrederek ve sabrının sevabını ümîd ederek, bu tâûnun yalnız Allah 'ın takdir ettiği kimselere isabet eder olduğunu bilerek bulunduğu şehirde eğlenirse, muhakkak ona şehîd ecrine benzer sevâb olur". 3514 Âişe (r. anha) şöyle demiştir: Kureyş'i, Mahzûm oğulları'ndan olup da hırsızlık etmiş bulunan kadının durumu hüzünlendirmişti. Birisi: — Bu kadın hakkında Rasûlüllah ile kim konuşur? dedi. Diğer birtakımları: — Bu kadına şefaat sözünü, Rasûlüllah'ın sevgilisi olan Usâme ibn Zeyd'den başka hiçbir kimse söylemeye cesaret edemez, dediler. Nihayet Usâme,.Rasülullah'la bu hususta konuştu. Bunun üzerine Rasûlüllah, Usâme'ye: — "Sen, fenalıkları men' için Allah'ın ta'yîn ettiği cezalardan bir cezanın affı hakkında şefaat mı etmek istiyorsun!" buyurdu. Sonra kalkıp bir hutbe îrâd etti. Sonra şöyle buyurdu: — "Sizden evvel gelip geçen ümmetleri ancak şu hâlleri helâk etmiştir: Onlar içlerinde şeref li bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, onu cezalandırmazlardı, fakat aralarında zaîf olan kimseler çaldığı zaman o zaîflere ceza verirlerdi. Allah'ayemîn ederim ki, şayetMuhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık etse, hiç tereddüd etmeden muhakkak onun elini de keserdim". 3415 İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben bir kimseden bir âyeti, benim Peygamber'i okurken işittiğim okuyuşun hilâfına okuduğunu işittim. Hemen onu Peygamber'in yanına getirdim ve O'na okuyuşunu haber verdim. Bu esnada Peygamber'in yüzünde hoşlanmamazlık izini hissettim. Bununla beraber Peygamber: "İkiniz de güzel okudunuz. Kur'ân hakkında ihtilâf etmeyin. Çünkü sizden evvelki ümmetler (kitâblarında) ihtilâf ettiler de bu yüzden helak oldular" buyurdu. 3516 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şimdi ben Peygamber'in yüzüne bakıyor gibiyim: O, peygamberlerden bir peygamberi hikâye ediyordu ki, kavmi onu dövmüş de kan içinde bırakmışlar. Fakat o, yüzünden hem kanı siliyor, hem de: “Yâ Allah! Kavmime mağfiret eyle! Çünkü onlar bilmiyorlar! diyordu. 3517 Ukbe ibn Abdilgâfir'den; o da Ebû Saîd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ''Sizden evvelki milletlerden bir kimseye Allah bol bir mal verdi. Ona ölüm geldiği zaman oğullarına: — Ben sizin için hangi çeşit bir baba oldum? diye sordu. Oğulları: — Hayırlı bir baba oldun, dediler. O zât: — Ben asla bir hayır işlemedim. Ben öldüğüm zaman sizler beni yakın. Sonra kemiklerimi ezip öğütün. Sonra da rüzgârı şiddetli bir günde benim tozlarımı havaya saçıp savurun, dedi. Çocukları onun bu emrini yaptılar. Akabinde Azîz ve Celîl Allah, onun zerrelerini topladı da ona: — Böyle yapmana seni sevkeden nedir? diye sordu. Oda: — Sen'den korkmamdır, dedi. Bu cevâb üzerine Allah onu rahmetiyle karşıladı". 3518- Ve Muâz el-Anberî şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs etti ki, Katâde şöyle demiştir: Ben Ukbe ibn Abdilgâfir'den işittim; o da: Ben Ebû Saîd el-Hudrî'den işittim; o da Peygamber'den... demiştir. 3519 Rib'î ibn Hırâş şöyle demiştir: Ukbe, Huzeyfe'ye: — Bizlere Peygamber'den işittiklerinden tahdîs etmez misin? dedi. O da şöyle dedi: — Ben Peygamber'den işittim, şöyle buyuruyordu: " (Sizden evvelki ümmetlerden) bir kişiye ölüm gelip çattı da hayâttan ümidini kesince ailesine şöyle vasiyet etti: — Ben öldüğüm zaman benim için birçok odun toplayın. Sonra bu odunları çakmak çakıp ateşleyin (beni de bu ateşe atın). Ateş benim etimi yediği ve kemiklerime ulaştığı zamana kadar bırakınız. Sonra yanmış kemikleri alın, onları ezip öğütün. Sonra sıcak yahut rüzgârlı bir günde o tozları deniz içine savurun! Fakat Allah, akabinde onun zerrelerini bir yere getirdi de ona: — Niçin böyle yaptın? diye sordu. O kimse: — Senin korkundan, diye cevâb verdi. Bu cevâb üzerine Allah ona mağfiret etti. " Ukbe ibn Amr dedi ki: Ve ben Huzeyfe'den işittim, şöyle diyordu: Ve yine bu isnâdla bize Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs etti: Bize Ebû Avâne tahdîs etti: Bize Abdulmelik tahdîs etti ve: "Rüzgârlı bir günde" diye söyledi. 3520 Bize İbrâhîm ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir adam insanlarla alışveriş borçlanmaları yapardı da işlerini gören genç adamına: Fakır borçluya vardığın zaman ondan geç, umulur ki Allah da bizden geçer, der idi". Dedi ki: "O kimse Allah 'a kavuştu, Allah da ondan (yani onun günâhlarından) geçti". 3521 Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: " (Sizden evvelki ümmetlerden) nefsi aleyhine günâh işlemekte aşırı gider bir adam vardı. Buna ölüm geldiği zaman oğullarına şöyle dedi; — Ben öldüğümde beni yakın, sonra kemiklerimi ezip öğütün. Sonra da tozlarımı rüzgâr içine savurun. Allah'a yemin ederim ki, muhakkak Allah benim zerrelerimi toplamaya kaadir olacak da hiçbir kimseyi azâblamadığı şiddetli bir azâbla bana azâb edecektir, dedi. Öldüğü zaman bu vasiyeti yerine getirildi. Akabinde Allah, Arz'a emredip: — Sende o zâttan ne varsa topla! buyurdu. Arz derhâl bunu yaptı. Birden o zât ayakta dikildi; Allah ona: — Bu yaptığın işe seni ne şevketti? diye sordu. O da: — Yâ Rabb'im, Senden haşyet, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Allah ona mağfiret etti. Ebû Hureyre'den başkaları "Senin korkundan yâ Rabbl" diye söylemiştir. 3522 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın bir kedi yüzünden azâb edildi. Kadın o kediyi acından ölünceye kadar habsetmiş ve kedi yüzünden cehenneme girmiştir. Kadın o kediye ne yiyecek vermiş, ne de su içirmişti. Çünkü onu habsetmiş, onu yerin haşerelerinden yemesi için de bırakmamıştır". 3523 Bize Ebû Mes'ûd Ukbe ibn Amr tahdîs edip şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Vaktiyle gelip geçen peygamberlerin sözlerinden, bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri nevi'den insanlığın eriştiği yüksek bir düstûr: Utanmazsan dilediğini işle! sözüdür". 3524 Ben Rıb'îibn Hırâş'tan işittim; Ebû Mes'ûd'dan şöyle tahdîs ediyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Utanmazsan dilediğin şeyi yap! sözü, peygamberlerin kelâmından, (onların ittifakla teblîğ edip de) insanların eriştiği eskimez bir düstûrdur". 3525 Bize Yûnus, ez-Zuhrî'den haber verdi: Bana Salim haber verdi. Ona da babası İbn Omer tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir adam kibirden dolayı üst elbisesini yerde sürükleyerek yürüdüğü sırada yerin içine batırıldı. Artık o kıyâmet gününe kadar yerin içinde hareket edip duracaktır''. Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Abdurrahmân ibnu Hâlid, Yûnus ibn Yezîd'e mutâbaat etmiştir. 3526 Bana Abdullah ibnu Tâvûs, babası Tâvûs'tan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bizler en sonra gelmişleriz; kıyâmet gününde en başa geçecek olanlarız. Ancak her ümmete bizden önce kitâb verildi; bize de onlardan sonra kitâb verildi. Şu cumua günüdür ki, onlar bu ibâdet gününde ihtilâf ettiler: Artık yarın Yahûdiler'in (ibâdet günü), yarından sonra da Hrıstiyanlar 'ın ibâdet günüdür. Her yedi günde bir gün, her müslümân üzerine gusledip başını ve bedenini yıkamak vazifesi vardır". 3527 Bize Amr ibn Murre tahdîs etti: Ben Saîd ibnu'l Müseyyeb'den işittim, şöyle dedi: Muâviye ibn Ebî Sufyân Medine'ye geldiği en son gelişinde bizlere hutbe yaptı da, bir saç demeti çıkardı ve: Ben bunu Yahûdîler'den başka bir kimsenin zînet yapar olduğunu zannetmiyorum. Şübhesiz ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna, yânı saçta ekleme yapmaya yalan ismini vermiştir, dedi. Bu hadîsi Şu'be'den rivayet etmekte Âdem ibn Ebî İyâs'a, Gunder mutâbaat etmiştir. |