53- İsrâîl Oğulları'ndan Zîkrolunagelen (İbretli Ve İnsanı Hayrete Düşüren) Hadîsler Bâbı3489 Rıb'î ibn Hırâş şöyle demiştir: Ukbe ibn Amr, Huzeyfe'ye: — Sen bize Rasûlüllah'tan işittiğin şeyleri tahdîs etmez misin? dedi. Huzeyfe de şöyle dedi: — Ben Rasûlüllah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Deccâl çıktığı zaman beraberinde bir su, bir de ateş bulunacaktır. Amma insanların ateş olarak gördükleri şeye gelince, o, soğuk bir sudur. Amma insanların soğuk bir su olduğunu görecekleri şey ise, işte o, yakıcı bir ateştir. Sizlerden her kim Deccâl'in çıkması zamanına erişirse, ateş suretinde göreceği şeyin tarafında bulunsun. Çünkü o, tatlı soğuk bir sudur". 3490- Yine Huzeyfe şöyle dedi: — Ve ben Rasûlüllah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Sizden evvel geçen ümmetlerden bir kişi vardı. Onun ruhunu almak için ölüm meleği ona geldi (ve ruhunu alıp gitti, diriltildiğinde) ona: — Dünyâda bir hayır işledin mi? diye soruldu. O da: — Bir hayır işlediğimi bilmiyorum, dedi. Ona: — İyi düşün! denildi. Oda: — Ben (ömrümde) hiçbir hayır işlediğimi bilmiyorum. Ancak şu var ki, ben dünyâda insanlarla alışveriş yapardım da, alacaklarımı toplardım. Hâli vakti yerinde olan borçluya va'de verirdim. Fakır borçluya da borcunu bağışlardım, dedi. Bunun üzerine Allah o kimseyi cennete girdirdi". 3491- Ve yine Huzeyfe şöyle dedi: — Ben yine Rasülullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: " (Sizden evvelki ümmetler içinde) bir kişiye ölüm gelip çatmıştı. O, hayâttan ümidini kesince ailesine şöyle vasiyet etti: — Ben öldüğümde birçok odun toplayınız. Bu yığını bir ateşle tutuşturup yakınız (ve beni bu ateşe atınız). Ateş benim etimi yiyip de kemiğime ulaşıncaya kadar bırakınız. Kemiğimi yakınca bu yanmış kemikleri alınız, onu döğüp un yapınız. Sonra rüzgârı şiddetli bir günü bekleyiniz. Ve (bu unu fırtınalı günde) deniz içine savurunuz. Aile halkı bu vasiyetin gereğini yaptılar. Fakat Allah onun zerrelerini topladı da ona: — Niçin böyle yaptın? diye sordu. O kişi: — Ben Sen'den korktuğumdan dolayı böyle yaptım, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Allah onu mağfiret eyledi." Râvî Ukbe ibn Âmr, Huzeyfe'ye: — Ben de RasûIullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim; bu hadîsi söylüyordu. O vasiyet eden kişi bir kefen soyucu idi, demiştir. 3492 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Abdillah haber verdi ki, Âişe ile İbn Abbâs (Allah onlardan razı olsun) şöyle demişlerdir: Rasülullah'a son hastalığında inen indiği zaman, (çektiği sıkıntıdan dolayı) yanında olan bir hamîsayı yüzüne örter dururdu. Hamîsa kendisine sıkıntı verdikçe yine atıp yüzünü açardı. İşte o hâlde iken: "Allah'ın lâneti Yahudiler ve Hrıstiyanlar üzerine olsun. Onlar peygamberlerinin kabirlerini kendilerine mescidler edindiler" buyurdu. Bununla onların yaptıklarından ümmeti sakındırıyordu 3493 Bize Şu'be tahdîs etti ki, Furât el-Kazzâz şöyle demiştir: Ben Ebû Hâzım'dan işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh) ile beş sene beraber oturdum. Ondan işittim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu tahdîs ediyordu: "İsrâîl oğulları zamanında onları peygamberler idare ederdi. Her ne zaman bir peygamber ölürse, onun yerine bir başka peygamber geçerdi. Şübhesiz ki benden sonra peygamber yoktur. Artık halîfeler olacaktır. Halîfeler çok da olabilirler". Sahâbîler: — Halîfeler birden fazla olursa, bize ne emredersin? dediler. Peygamber: — "Birinciye yaptığınız bey'ate bağlı kalınız, birinciye. Onlara haklarını veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şübhesiz ki Allah da onlara idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır" buyurdu. 3494 Bana Zeyd ibn Eşlem, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizler, kendinizden önce geçen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına tıpatıp muhakkak uyacaksınız! O dereceye kadar ki, şayet onlar (daracık) keler deliğine girmiş olsalar, siz de muhakkak (onlara uyarak) oraya gireceksiniz!" (Râvî Ebû Saîd dedi ki:) Biz: — Yâ Rasûlallah! Bu ümmetler Yahûdîler'le Hrıstiyanlar mı? diye sorduk. Rasûlüllah: — "Onlardan başka kim olacak?" buyurdu. 3495 Bize Hâlid el-Hazzâ, Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Sahâbîler çoğalıp da namaz vaktini tanıyacakları bir şeyle bildirmek istedikleri zaman) ateş yakmak, çan çalmak hatırlarına geldi. Yahudiler ve Hrıstiyanları da, yani bunların onlara âid işler olduğunu da düşündüler (ve vazgeçildi). Sonra Bilâl'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer; ikaamet lâfızlarını birer birer söylemesi emrolundu. 3496 Bize Sufyân ibn Uyeyne, el-A'meş'ten; o da Ebu'd-Duhâ'dan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Âişe (r. anha), namaz kılan kimsenin elini kalçasına koymasını çirkin görürdü de: Bunu Yahûdîler yapar, derdi. Bu hadîsi el-A'meş'ten rivayet etmekte Şu'be, Sufyân'a mutâbaat etmiştir. 3497 Bize el-Leys, Nâfi'den; o daîbnOmer (radıyallahü anh) 'dentahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden evvel geçen ümmetlerin dünyâdaki müddetlerine nisbetle sizin müddetiniz ancak ikindi namâzıyle güneşin batmasına kadar olan müddet gibidir. Sizlerin meseli ile Yahûd ve Nasârâ'nın meseli şu kimsenin meseli gibidir: O, birtakım işçileri çalıştırmak istedi de: — Bana günün yarısına kadar birer kîrât, birer kîrât ücretle kim çalışır? dedi. Yahudiler birer kîrât birer kîrât ücretle günün yarısına kadar çalıştılar. Sonra o zât: — Günün yarısından ikindi namazına kadar birer kîrât birer kîrât ücretle bana kim çalışır? dedi. Hrıstiyanlar günün yarısından ikindi namazına kadar birer kîrât birer kîrât ücretle çalıştılar. Sonra adam: — İkindi namazından güneşin batmasına kadar bana ikişer kîrât ikişer kîrât ücretle kim çalışacak? dedi". Peygamber buyurdu ki: "Dikkat edin! İkindi namazından güneşin batmasına kadar ikişer kîrât ikişer kîrât ücretle çalışanlar, sizlersiniz. Dikkat edin! Sizin ücretiniz iki kerredir. Bunun üzerine Yahudiler ve Hrıstiyanlar öfkelendiler de: — (Ey Rabb'imiz!) Bizler daha çok çalıştık, fakat daha az ücret aldık! dediler. Allah: — Ben sizin hakkınızdan herhangi birşey kesip zulmettim mi? buyurdu. Onlar: — Hayır (ücretimizden kesmedin yâ Rabb), dediler. Allah da: — İşte o benim fadlımdır ki, ben onu dilediğime veririm, buyurdu". 3498 İbnAbbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Omer (radıyallahü anh) 'den işittim, şöyle diyordu: Allah Fulân kimseyi öldürsün! O Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Allah Yahûdîler'e la'net etsin! Onlara (gerek meyte, gerek gayrisi olsun) yağlar haram kılındı da onlar bu yağları erittiler ve sattılar" buyurduğunu bilmedi mi? Bu hadîsi Peygamber'den rivayet etmekte İbn Abbâs'a Câbir ile Ebû Hureyre mutâbaat etmişlerdir. 3499 Hassan ibn Atıyye, Ebû Kebşe'den; o da Abdullah ibn Amr'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benim tarafımdan (teblîğ edilen Kur'ân'dan) bir âyet olsun halka ulaştırınız. İsrâîl oğulları'ndan da (ibretli kıssalar) haber verebilirsiniz. Bunda darlık yoktur. Her kim (benim söylemediğim birşeyi söyledi diye) bile bile bana yalan isnâd ederse, o da cehennemdeki yerine yerleşmeye hazırlansın". 3500 İbn Şihâb şöyle demiştir: Ebû Seleme ibn Abdirrahmân şöyle dedi: Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yahudiler ve Hrıstiyanlar (ak saçlarını ve sakallarını) boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz" buyurdu. 3501 Bize Cerîr, el-Hasen'den tahdîs etti: (Hasen Basrî şöyle demiştir:) Bize Cündüb ibn Abdillah şu Basra Mescidi'nde Peygamber'den aşağıdaki hadîsi tahdîs etti. Biz onun bunu bize tahdîs ettiği zamandan beri bu hadîsi unutmadık, Cündüb'ün Rasûlüllah üzerine yalan söylemiş olacağından endîşe de etmiyoruz. Cündüb şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizden önce geçen ümmetlerden birisi içinde bir kişi vardı. Önün bedeninde bir yarası vardı. Bu kişi yaranın elemine dayanamadı da bir bıçak aldı ve onunla elini kesti. Fakat kan bir türlü kesilmedi ve nihayet o kişi öldü. Yüce Allah: Kulum kendi kendisine (ölüme teşebbüs edip) benim önüme geçmeye davrandı. Ben de ona cenneti haram kıldım, buyurdu" |