22- Yüce Allah'ın Şu Kavli Bâbı:“And olsun ki, Yûsuf'un ve kardeşlerinin kıssalarında soranlar için nice ibretler vardır” (Yusuf: 7). 3418 Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Saîd ibn Ebî Saîd, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi: Rasûlüllah'a: — İnsanların en kerîmi kimdir? diye soruldu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — "Allah'a en takvâlı olanlarıdır" buyurdu. Sahâbîler: — Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: — "İnsanların şerefçe en kerîmi, Allah'ın Peygamberi Yûsuf'tur. Yûsuf, Allah'ın Peygamberi (Ya'kûb'un) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi (İshâk'ın) oğludur. O da Allah'ın Peygamberi Halîlullah'ın oğludur" buyurdu. Sahâbîler: — Biz sana bundan sormuyoruz, dediler. Rasûlüllah: — "Siz bana Arab şeceresinin ma'denlerinden (yani ana soylarından) soruyorsunuz. İnsanlar ma'denler (gibi)dir. İnsanların câhiliyet zamanında hayırlı olanları İslâm'ı anlayıp ilim üzere yaşarlarsa, İslâm devrinde de en hayırlı olanlarıdır" buyurdu. 3419- Bana Muhammed ibn Selâm tahdîs etti: Bize Abde ibn Süleyman, Ubeydullah'tan; o da Saîd'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere bu hadîsi haber verdi. 3420 Ben Urve ibnu'z-Zubeyr'den işittim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe (r.anha)'ye: — "Ebû Bekr'e emret de insanlara namazı kıldırsın" buyurmuş. Âişe: — Ebû Bekr pek yufka yürekli bir adamdır. Ne zaman Sen'in makaamına dikelirse kalbi incelir, demiş. Peygamber evvelki emrini tekrar buyurmuş, Âişe de "Ebû Bekr hüzünlü bir adamdır" sözünü tekrarlamış. Şu'be ibnu'l-Haccâc yukarıdaki senedle dedi ki: Peygamber üçüncü yahut dördüncü defasında: — "Şübhesiz sizler, Yûsuf Peygamber'in karşılaştığı kadınlarsınız. Ebû Bekr'e emredin de namazı kıldırsın'' buyurdu. 3421 Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı da: — "Ebû Bekr'e emredin, insanlara namaz kıldırsın!" buyurdu. Âişe: — Ebû Bekr yufka yürekli bir adamdır, dedi. Peygamber önce emrinin benzerini söyledi. Âişe de sözünün benzerini söyledi. Bunun üzerine Peygamber: — "Ebû Bekr'e emredin! Şübhesiz siz kadınlar Yûsuf Peygamber'in sahibelerisiniz (yânı onun günündeki kadınlarsınız)" buyurdu. Akabinde Ebû Bekr, Rasûlüllah'ın hayâtında imâm oldu. Râvî Hüseyin ibn Alî el-Cu'fî, Zaide ibn Kudâme'den "İnce kalbli bir adam" şeklinde söylemiştir. 3422 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle duâ buyurdu: "Yâ Allah! Ayyaş ibn Ebî Rabîa'yı kurtar! Yâ Allah! Selemete'bne Hişâm 'ı kurtar! Yâ Allah! el- Velîd ibne'l- Velîd'i kurtar! Yâ Allah! (Kâfirlerin elinde bunalıp) zayıf ve âciz görülen diğer mü'minleri kurtar! Yâ Allah! Mudar'ı daha şiddetle çiğne! Yâ Allah! İçinde bulundukları bu yılları Yûsuf Peygamber'in o şiddetli yıllarına benzet!". 3423 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: « Allah Lût Peygamber'e rahmet etsin! Yemin olsun ki, o muhakkak çok sarp bir kal'aya sığınıyordu. Ve eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı kadar uzun zaman mahbûs kalsaydım, sonra bana, çıkarmak üzere o da'vetçi gelseydi, ben hemen ona icabet ederdim ». 3424 Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe'nin anası Ümmü Rûmân'a Âişe hakkında yapılan Ifk dedikodusunu sordum. O şöyle dedi: Ben Âişe'nin beraberinde idim, ikimiz oturuyorduk. Birden yanımıza Ensâr'dan bir kadın girdi. O: — Allah fulan kimseye (yani Mıstah ibn Usâse'yle) lâyıkını yapsın ve yaptı, dedi. Ümmü Rûmân dedi ki: Ben o Ensâriyye kadına: — Sen niçin Allah fulana şöyle yapsın ve yaptı diyorsun? dedim. Ensâriyye kadın: — Çünkü o, Ifk sözünün zikrini oradan oraya taşıyıp yaydı, dedi. Bunun üzerine Âişe: — Bu adam hangi sözü yaydı? dedi. O kadın Ifk ehlinin sözlerini Âişe'ye haber verdi. Ümmü Rûmân dedi ki: — O sözü Ebû Bekr ile Rasûlüllah işittiler mi? diye sordu. Ümmü Rûmân: — Evet, o sözü bunların ikisi de işitti, dedi. Bunun üzerine Âişe bayıldı. Âişe ancak üzerinde titreme ile beraber bir ateş olduğu hâlde ayıldı. Akabinde Peygamber geldi ve: — "Âişe'nin nesi var?" diye sordu. Ümmü Rûmân dedi ki: Ben: — Âişe'yi kendisi hakkında konuşulmakta olan bir sözden dolayı bir humma, yani ateşli hastalık yakaladı, dedim. Bunun üzerine Âişe oturdu ve şöyle dedi: — Eğer ben size bu söyleneni yapmadım diye yemîn etsem, sizler beni tasdîk etmezsiniz. Eğer özür ve bahane serdedip kusurumu dilesem, sizler benim özrümü kabul etmezsiniz. Artık bu vaziyette benim meselimle sizin meseliniz, Ya'kûb Peygamber ile oğullarının meseli gibidir. (Çünkü o güzel bir sabr etti ve şöyle dedi:) "Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır" (Yûsuf: 18). Akabinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan ayrıldı, Allah da (Âişe'nin berâeti hakkında) indirdiğini indirdi. Peygamber bu berâet müjdesini Âişe'ye haber verdi. Bunun üzerine Âişe: — Ben ancak Allah'a hamd ile meşgul olurum, başka bir kimseye hamd ile değil, demiştir. 3425 İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi. Kendisi Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha)'ye: — Allah'ın şu kavline ne dersin; bana bundan haber ver: "Hattâ o peygamberler (kavimlerinin îmânından) ümîdlerini kesip de onların (va'd olundukları ilâhî nusrat hakkında) muhakkak yalana çıkarıldıklarını zannettikleri sırada, onlara nusratımız yetişip gelmiş..." (Yûsuf: 110); "Onların muhakkak yalana çıkarıldıklarını" yahud "Kendilerine yalan söylenmiş olduğunu'"! Âişe: — Zann, senin anladığın gibi kendi bâbı üzere değildir. Fakat kendi kavimleri o peygamberleri yalanlamışlardır, dedi. Ben, Âişe'ye; — Vallahi onlar kesin surette kavimlerinin kendilerini tekzîb ettiklerini bilmişlerdir; o zann değildir, dedim. Âişe (onu reddedici olarak): — Yâ Ureyye (yânı: Ey Urvecik)! Onlar bunu kesin bilmişlerdir, dedi. Ben: — Belki âyet "Yâhud kuzibu'= Kendilerine yalan söylendi (yani peygamberlere yalan va'dler söylendi)" demektir, dedim. Âişe: — Maazallâhî (= Bundan Allah'a sığınırım). Rasûller hiçbir zaman Rabb'lerinin va'dinin ihtilâf edeceğini düşünmemişlerdir. Amma şu "ez-Zânnîne billahi zanne's-sev'i = Allah'a kötü zannda bulunanlar" (el-Feth: 6) âyetine gelince onlar Rabb'lerine îmân etmiş ve peygamberleri tasdîk etmiş olan peygamberlerin tâbi'leridir; bunlar üzerine belâ uzamış, ilâhî yardım ve zafer onlardan gecikmiş, hattâ peygamberler kendi kavimlerinden olup da, peygamberleri tekzîb edenlerden ümîdsizliğe düştükleri ve tâbi'lerinin kendilerini tekzîb ettiklerini zannetmiş oldukları zaman, onlara Allah'ın yardımı gelmiştir, dedi. Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: "İstey'esû"nun vezni (Yeistu minhu), yani Yûsuf'tan ümîd kestim ta'bîrinden "İftealû"dur. -el-Asîlî'de: "İstef'alû"dur-. "Lâ tey'esû min ravhillâh" -Allah'ın rahmetinden ümîd kesmeyin- (Yûsuf:, 87); bunun ma'nâsı ümîddir. 3426 İbn Omer (radıyallahü anh) 'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu Kerîm, İbrâhîm oğlu İshâk oğlu Ya'kûb oğlu Yûsuf aleyhi's-selâmdır" buyurmuştur. |