Geri

   

 

 

 

İleri

 

11- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Bâbı:

"İyilik yapan olarak kendisini Allah'a teslim eden İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyıcı, dînine tâbi' olan kimseden daha güzel dinli kimdir? Allah İbrahim'i bir dost edinmiştir" (en-Nisâ: 125).

"Hakîkaten İbrahim (başlı başına) bir ümmetti; Allah'a itaatkârdı, bâtıl dînlerden uzak bir muvahiddi. O, hiçbir zaman müşriklerden olmamıştır. O, Allah'ın ni'metlerine şükredendi. Allah onu seçmiş, kendisini doğru bir yola iletmişti. Biz ona dünyâda bir güzellik vermiştik. Şübhesiz ki o, âhirette de mutlakaa sâlihlerdendir. Sonra sana; Muvahhid bir müslümân olarak İbrahim'in dînine uy. O, hiçbir zaman müşriklerden olmadı, diye vahyettik" (en-Nahl: 120-123).

"İbrâhîm cidden pek çok tazarru' ve niyaz eden, gerçekten sabırlı bir zât idi” (et-Tevbe: 114).

Ebû Meysere: "el-Evvâh", Habeş dilinde "er-Rahîm"dir, demiştir.

3384 Bana Saîd ibnu Cubeyr, İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs ettiki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Sizler yalın ayak, vücûdunuz çıplak, erlik yerleriniz sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız"buyurdu.

Sonra: " (Hatırla) o günü ki, biz göğü, kitâbların sahîfesini dürüp büker gibi düreceğiz. İlk yaratışa nasıl başladıksa, üzerimizde hakk bir va'd olarak, yine onu iade edeceğiz. Hakikatte failler biziz" (el-Enbiyâ: 104) âyetini okudu. Ve şöyle devam etti:

"Kıyâmet günü (peygamberlerden) ilk elbise giydirilecek kişi İbrahim'dir. Yine kıyâmet günü sahâbîlerimden bâzı kimseler yakalanıp sol tarafa (cehennem tarafına) götürülürler. Ben hemen: Onlar benim sahabilerimdir, benim sahâbîlerimdir, derim de bana: Emin ol ki, Sen bunlardan ayrıldığından beri onlar ökçelerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir! diye cevâb verilir. Ben de Allah 'ın sâlih kulu ve peygamberi Îsâ 'nın dediği gibi derim”:

“Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat Sen beni içlerinden alınca, üstlerinde nigehbân yalnız Sen oldun. Zâten Sen her zaman her şeye hakkıyle şâhidsin. Eğer kendilerine azâb edersen, şübhe yok ki, onlar Sen'in kullarındır. Eğer onları mağfiret edersen mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakîkaten Sen'sin Sen" (d-Mâide: 117-118).

3385 Ebû Saîd el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyâmet gününde İbrahim, kendi babası Âzer ile Âzer'in yüzü üzerinde bir simsiyahlık ve toz toprak olduğu hâlde karşılaşır. İbrahim babasına:

— Ben sana dünyâda iken bana âsî olma demedim mi? der. Babası da ona:'

— İşte bu gün ben sana âsî olmayacağım! der Bunun üzerine İbrahim:

— Ey Rabb 'im! Sen bana insanların yeniden diriltilecekleri gün, beni zelîl ve rüsvây etmeyeceğini va'd etmiştin. Şimdi Allah'ın rahmetinden çok uzak olan babamın vaziyetinden daha arlandırıcı ve utandırıcı hangi rüsvâyhk olabilir? der.

Yüce Allah da:

(Yâ İbrâhîm!) Ben cenneti kâfirlere haram kılmışımdır, buyurur.

Bundan sonra Yüce Allah tarafından:

— Yâ İbrâhîm, şu iki ayağının altındaki nedir? denilir.

İbrâhîm bakar ve ayakları arasında kana bulanmış bir sırtlan görür (ki, İbrahim'in babası bu çirkin surete çevrilmiştir). Bu çirkin manzara üzerine onun ayaklarından yakalanır ve ateşe (yani cehennemin içine) atılır".

3386- Bukeyr ibn Abdillah, İbn Abbâs'ın hizmetçisi Kurayb'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Mekke fethi günü- Beyt'e, yani Ka'be'ye girdi ve Ka'be'nin içinde İbrâhîm ile Meryem'in resimlerini buldu da: "Dikkat edin, bu Kureyş'e ne oluyor? Muhakkak ki onlar, içinde suret bulunan bir eve meleklerin girmeyeceğini işitmişlerdir. Şu İbrâhîm (elinde fal oklarıyle) sûretlendirilmiş! İbrâhîm'in bunlarla kısmet araması nasıl olur? (o bundan ma'sûmdur)" buyurdu.

3387 İkrime'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan haber verdi ki: Peygaber (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin Ka'be'de yapmış oldukları resimleri görünce Beyt'in içine girmedi, nihayet emretti de, o resimler giderildi. Peygamber, İbrâhîm ile İsmail'in suretlerini ellerinde ezlâm denilen fal kalemleri olduğu hâlde gördü de: "Allah bunları yapanları öldürsün. Allah'a yemîn ederim ki, bu iki peygamber hiçbir zaman böyle fal kalemleriyle rızk ve kısmet aramamış, istememişlerdir" buyurdu.

3388 Keysân'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah'a:

— Yâ Rasûlallah, insanların (Allah yanında) en çok kerem ve ihsana nail olanı kimdir? diye soruldu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"İnsanların (hayır işlemek yönünden) en takvâlı olanıdır" buyurdu.

Suâl soranlar:

— Biz Senden amel yönünden kerem sahibi olan kişiyi sormuyoruz, dediler.

Bunun üzerine Rasûlüllah:

"Öyleyse (şeref yönünden de) Allah'ın Peygamberi Yûsuf'tur. Yûsuf, Allah'ın Peygamberi (Ya'kûb'un) oğludur. Oda Allah'ın Peygamberi (İshâk'ın) oğludur. O da Halilullah İbrahim'in oğludur" buyurdu.

Suâl soranlar:

— Biz Sana bundan da sormuyoruz, dediler. Bu defa Rasûlüllah:

"Sizler Arab şeceresinin asıllarından (ana soylarından) soruyorsunuz. Arab'ın Câhiliyet zamanında hayırlı olanları ilim üzere hareket ederlerse, İslâm devrinde de en hayırlılarıdır" buyurdu.

Ebû Usâme Hammâd ibn Seleme ile Mu'temir ibn Süleyman bu hadîsi yine Ubeydullah el-Umerî'den; o da Saîd el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den olmak üzere söylediler.

3389  Bize Semure'ibn Cundeb (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ''Bu gece bana (ru'yâmda) her zaman gelen iki melek (Cibrîl ile Mîkâîl) geldi. Bunlarla beraber gittik, nihâyet uzun boylu bir kişinin yanına vardık ki (göğe doğru yükselen) boyunun uzunluğundan onun başını hemen hemen göremiyordum. O uzun boylu zât İbrahim Halîl (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir".

3390 Bize Abdullah ibnu Avn, Mucâhid ibn Cebr'den haber verdi. O İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan işitmiştir. İbn Abbâs'a Deccâl'i zikredip: Onun iki gözünün arasında "Kâfir" yahut "KFR" yazılmıştır, dediler. İbn Abbâs: Ben bunu Rasûlüllah'tan işitmedim. Fakat Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İbrahim'e gelince, onu görmek isterseniz (kendisini kasdederek) sahibinize bakınız. Mûsâ ise buğday renkli, etli ve toplu gövdelidir. Lifle yularlanmış kızıl bir deve üzerinde Ezrak vâdîsi içinde akıp gidiyordu. Sanki şimdi ona bakıyor gibiyim ".

3391 Ebu'z-Zinâd'dan; odael-A'rac'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Îbrâhîm aleyhi's-selâm seksen yaşında iken (Şâm yakınındaki) Kaddûm-Kadûm-da sünnet oldu" buyurdu.

3392  Bize Ebu'z-Zinâd, şeddesiz olarak "Kadûm’la" diye tahdîs etti. Bu hadîsi Ebu'z-Zinâd'dan rivayet etmekte Abdurrahmân ibnu İshâk, Şuayb'e mutâbaat etmiştir.

Yine bunu Ebû Hureyre'den rivayet etmekte Şuayb'e yahut Abdurrahmân ibn İshâk'a Aclân mutâbaat etmiştir.

Ve yine bu hadîsi Muhammed ibn Amr da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere rivayet etmiştir.

3393 Bana Cerîr ibn Hazım, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Muhammed ibn Sîrîn'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İbrahim -salât ve selâm ona- yalnız üç defa (başka ma'nâya çevirerek) yalan söylemiştir" buyurdu.

Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: İbrâhîm Peygamber yalnız üç defa yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Azîz ve Celîl olan Allah'ın zâtı ve rızâsı içindir: Puta tapanlara "Ben hastayım" demesi ve "Belki putların şu büyüğü bu kırma işini işlemiştir" demesi. Rasûlüllah üçüncüsü için de şöyle demiştir: "İbrâhîm günün birinde (bir kadın güzeli olan eşi) Sâre ile beraber ansızın cebbarlardan azılı bir zâlimin memleketine uğrayıvermişti. Adamları tarafından o zâlim hükümdara:

— Şehre yolcu bir kimse gelmiştir. Beraberinde insanların en güzeli bir kadın vardır, diye haber verildi.

Zâlim melik, İbrahim'e haber gönderdi. Geldiğinde Sâre'den söz ederek:

— Bu kadın kimdir? diye sordu. İbrâhîm:

(Dîn yönünden) kızkardeşim, dedi. Sonra İbrâhîm, Sâre'nin yanına geldi ve:

— Yâ Sâre, yeryüzünde (bizim îmân ettiğimiz esâslara) benden ve senden başka îmân eden hiçbir kişi yoktur. Bu melik, bana seni sordu. Ben de ona senin benim kızkardeşim olduğunu haber verdim. Sakın benim sözümü yalan çıkarma, dedi.

Arkasından zâlim melik Sâre'ye elçi gönderip çağırttı. Sâre onun yanına girince melik eliyle Sâre'ye uzanmaya davrandı, bu anda adam bir hâle yakalandı, nefesi boğuldu. Hemen Sâre'ye:

— Benim için Allah 'a duâ et, ben sana zarar vermeyeceğim, dedi. Sâre, Allah 'a (onun çözülmesi için) duâ etti. Duâ akabinde adam o hâlden salıverildi. Sonra Sâre'ye ikinci defa uzandı. Bu sefer de birincideki gibi yahut ondan daha şiddetli bir hâle yakalandı. Yine Sâre 'ye:

— Benim için Allah 'a duâ et, ben sana zarar vermeyeceğim, dedi. Sâre yine dua etti, o da yine çözüldü ve kapıcılarından bâzısını çağırdı da:

— Sizler bana insan getirmediniz, sizler bana ancak bir şeytan getirdiniz, dedi.

Akabinde Hâcer'i Sâre'ye hizmetçi olarak hediye etti. Sâre, İbrahim'e geldi. İbrâhîm, dikelmiş namaz kılıyordu. Eliyle "Mehye" yânı hâlin nedir? diye işaret etti. Sâre:

— Allah kâfirin yahut fâcirin tuzağını kendi göğsüne çevirdi ve Hâcer'i de bana hizmetçi verdi, dedi."

Ebû Hureyre: İşte bu Hâcer sizin ananızdır, ey semâ suyunun oğulları, demiştir.

3394 Bize İbnu Cureyc, Abdulhamîd ibn Cubeyr'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ümmü Şerîk (radıyallahü anh)'ten haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) alaca kelerin öldürülmesini emretmiş ve: "O (İbrâhîm Peygamber ateşe atıldığı zaman) İbrâhîm 'in üzerine ateşi üfürüyordu" buyurmuştur.

3395 Bana İbrâhîm, Alkame'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "İmân edenler, bununla beraber îmânlarını haksızlıkla da bulaştırmayanlar işte ancak onlardır ki, korkudan emîn olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir" (el-En'âm: 82) âyeti indiği zaman bizler:

— Yâ Rasûlallah, hangimiz nefsine zulmetmez? dedik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "İş, sizin der olduğunuz gibi değildir: "İmânlarına zulüm karıştırmayanlar'' demek, şirk karıştırmayanlar demektir. Sizler Lukmân 'in kendi oğluna söylediği şu sözü işitmediniz mi: "...Oğulcağızım, Allah 'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür" (Lukmân: 13).