Geri

   

 

 

 

İleri

 

9- Kadınların emân vermeleri ve bir kimseyi korumaya alıp onu tehlikeden kurtarmaları (yani siyâsî sığınma hakkı tanımaları) bâbı

3207 Bize Mâlik, Omer ibn Ubeydillah'ın âzâdlısı olan Ebu'n- Nadr'dan haber verdi. Ona da Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hani'in âzâdlısı Ebû Murre haber vermiştir. Ebû Murre, Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni' şöyle derken işitmiştir: Ben Mekke fethi yılı Rasûlüllah'ın yanına gittim ve O'nu yıkanıyor buldum. Kızı Fâtıma da O'nu perde ile örtüyordu. Kendisine selâm verdim.

— "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Ben:

— Ben Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'im, dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Merhaben bi-ümmi hânî (Hoş geldin Ümmü Hâni')" buyurdu.

Yıkanmasından ayrılınca bir tek elbise içinde (yani sırtındaki bezi) çaprazvari bağlamış olduğu hâlde sekiz rek'at namaz kıldı. Namaz akabinde ben kendisine:

— Yâ Rasûlallah! Anamın oğlu Alî, benim ahd ve emân verdiğim fulânı, İbnu Hubeyre'yi öldüreceğini söylüyor, dedim.

Rasûlüllah:

— "Yâ Ümme Hâni'! Senin ahd ve emân verdiğin kimseye biz de ahd ve emân verdik" buyurdu.

Rasûlüllah'ın kıldığı bu namaz, duhâ namazı idi.