Geri

   

 

 

 

İleri

 

1- Ganimetten Beşte Bir Ayırmanın Farz Oluşu Bâbı

3128 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Alî ibnu'l-Hüseyin haber verdi ki, babası Hüseyin ibn Alî aleyhime's-selâm ona şöyle haber vermiştir: Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Benim Bedir günündeki ganîmet payımdan yaşlı bir devem vardı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana (Bedir'den evvel) beşte birden başka bir yaşlı deve daha vermişti. Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma ile evlenmek istediğim zaman Kaynukaa oğullarından kuyumcu bir adamla benimle beraber gelmesi ve beraber ızhır otu getirmemiz hususunda va'dleştim. Bu otu kuyumculara satmak ve parasıyle düğün yemeğim hususunda yardım sağlamak istedim. Ben yaşlı develerim için semerler, çuvallar ve ipler toplarken, iki devem de Ensâr'dan bir adamın hücresi yanında çöktürülmüş hâldeydiler. Topladığım şeyleri toplayıp döndüğüm zaman develerimi gördüm ki hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerleri alınmış. Develerimin bu manzarasını gördüğüm zaman gözlerime mâlik olamayıp ağladım. Ve:

— Bu işi kim yaptı? Dedim.

Orada bulunanlar:

— Bu develeri kesme işini Hamza ibn Abdilmuttalib yaptı, kendişi şu evin içinde Ensâr'dan içki içenler topluluğu arasındadır, dediler. Hemen gidip Peygamber'in yanına girdim. Yanında Zeyd ibn Harise vardı. Peygamber yüzümden, karşılaştığım kötü durumu anladı:

— "Neyin var?" diye sordu.

— Yâ Rasûlallah, ben bugünkü kadar korkunç manzara görmedim: Hamza benim yaşlı iki dişi deveme saldırıp onların hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı, işte o, şu evde içki içenlerin berâberindedir, dedim.

Peygamber ridâsını istedi ve ona büründü. Sonra yürüyerek gitti. Zeyd ibn Harise ile ben kendisini ta'kîb ettik. Nihayet içinde Hamza'nın bulunduğu o eve geldi, içeri girme izni istedi. İçeridekiler gelenlere girme izni verdiler. İçerde içki içmekte olan bir toplulukla karşılaştık. Rasûlüllah, yaptığı iş hakkında Hamza'yı kınamaya başladı. Hamza da sarhoş olmuş, gözleri kıpkırmızı idi. Hamza, Rasûlüllah'a doğru baktı, sonra bakışı yükseltti, akabinde dizlerine baktı. Sonra bakışı yükseltip göbeğine baktı. Sonra bakışı yükseltip yüzüne baktı. Sonra Hamza:

— Siz, babam Abdulmuttalib'in köleleri değil misiniz? Dedi.

Rasûlüllah, amcası Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı da (şuursuzca bir fiile kalkışmasından sakınarak) topukları üzerinde arka arkaya çekildi. Biz de O'nunla beraber odadan dışarı çıktık.

3129 İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da mü'minlerin anası Âişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: Rasülullah'ın kızı Fâtıma aleyhi'sselâm Rasûlüllah'ın vefatının ardından Ebû Bekr es-Sıddîk'tan Allah'ın, kendisine döndürdüğü mallardan Rasûlüllah'ın geride bıraktığı, kendisine âid mîrâsını taksim etmesini istedi.

3130-Ebû Bekr de ona:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz (peygamberler topluluğu) mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız şeyler sadakadır" buyurmuştur, dedi.

Bu cevâb üzerine Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma öfkelendi ve Ebû Bekr'den ayrıldı. Onun Ebû Bekr'den ayrılıp uzaklaşması tâ ölünceye kadar devam etti. Ve Fâtıma, Rasûlüllah'tan sonra altı ay yaşadı.

Âişe dedi ki: Fâtıma, Ebû Bekr'den, Rasûlüllah'ın Hayber'den, Fedek'ten ve Medine civarındaki sadakasından, yani geriye bıraktığı mallarından olan kendi hissesini istiyordu. Ebû Bekr, Fâtıma'nın bu isteğini kabul etmedi ve şu gerekçeyi söyledi:

- "Ben Rasûlüllah'ın hayâtında yapmakta olduğu hiçbir şeyi terk etmem, muhakkak O'nun yaptığı işi yaparım. Çünkü ben O'nun işinden herhangi bir şeyi terk edersem, haktan sapacağımdan korkarım".

 (Âişe şöyle devam etti:) Rasûlüllah'ın Medine'deki sadakasına gelince Omer bunu (mülkiyetle değil de, hakları kadar yararlanmaları için) Alî ile Abbâs'a verdi. Hayber ile Fedek'teki arazîlere gelince, Omer bunları elinde tuttu, başkasına vermedi ve şöyle dedi:

— "Bu iki arazî Rasûlüllah'ın sadakasıdır ki, bunlar kendisine inmekte olan haklar ve kendisine nevbet nevbet isabet edecek hâdiseler içindir. Bu iki arazînin işi devlet başkanlığı işini üzerine alan kimseye bırakılır".

ez-Zuhrî (bu hadîsi tahdîs ettiği zaman) şöyle dedi: Bu Hayber ve Fedek'ten Peygamber'e hâs olan arazîler bugüne kadar Omer'in yapıp koyduğu uygulama üzerindedirler.

Ebû Abdillah el-Buhârî (hadîsteki kelimeyi âyetteki ile tefsîr ederek) şöyle dedi: "i'terâke", "Sana çarptı" demektir; "Ona isabet ettirdim, çarptım" ma'nâsına olan "Aravtuhû"dan iftiâldir. "Ya'rûhû ve i'terânî", "Ona bir hâdise isabet etti, beni bir iş kaplayıp kuşattı" ta'bîrleri bu ma'nâdandır.

3131  (ez-Zuhrî şöyle dedi:) Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'im, şu gelecek olan hadîsinden bana bir kısım zikredip şöyle dedi: Ben Mâlik ibn Evs'in yanına girinceye kadar gittim ve kendisinden bu hadîsi sordum. Mâlik şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailem içinde oturduğum sırada gördüm ki, Omer ibnu'l-Hattâb'ın elçisi bana geliyor. Gelince:

— Mü'minlerin Emîri'nin da'vetine icabet et, dedi.

Akabinde elçinin beraberinde tâ Omer'in huzuruna girinceye kadar yürüdüm. Omer'i hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir dîvânın şerît örgüleri üzerinde oturuyor buldum. Kendisiyle dîvân arasında bir yaygı ve döşek yoktu. Omer deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Kendisine selâm verdikten sonra oturdum. Omer:

— Yâ Mâlik, senin kavminden birtakım evler ahâlîsi bize gelmişlerdir. Ben de onlar hakkında kendilerine az miktar atıyye verilmesini emrettim. Sen bu malı teslim al da, onu aralarında taksim et, dedi.

Ben de:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Sen bunu benden başka birine emretseydin, dedim,

O:

- Bu malı teslim al, ey adam! dedi.

Ben onun yanında oturmakta iken yanıma kapıcısı Yerfa' geldi de: Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'la görüşme arzun var mı; onlar senin yanına girmek için izin istiyorlar, dedi.

Omer:

— Evet, dedi ve onlara izin verdi.

Akabinde onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Yerfa' da biraz oturdu. Sonra:

— Alî ve Abbâs'la konuşmaya arzun var mı? dedi.

Omer:

— Evet, dedi ve onlara da izin verdi.

Akabinde ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Akabinde Abbâs, Omer'e:

— Ey Mü'minlerin Emîri, benimle şu Alî arasında bir hüküm ver, dedi.

Alî ile Abbâs, Allah'ın, Rasûlü'ne Benu'n-Nadîr'den fey' olarak verdiği mallar hususunda çekişiyor ve mücâdele ediyorlardı. Abbâs'ın bu sözü üzerine oradaki topluluk, yâni Usmân ve arkadaşları:

— Ey Mü'minlerin Emîri, bu ikisi arasında hükmet ve bunların birini diğerinden rahat ettir, dediler.

Omer:

— Yavaş ve sabırlı olun! Gök ve yer izniyle duran Allah hakkı için size sorarım. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın: "Bizler mîrâs olunmayız, biz ne bırakmışsak sadakadır" buyurduğunu biliyor musunuz? Rasülullah "Bizler" sözüyle kendisim kasdediyordu değil mi? dedi.

Topluluk:

— Rasülullah bunu söylemiştir, dediler.

Bu cevâb ve tasdîk üzerine Omer, Alî ile Abbâs'a yöneldi de:

— Allah hakkı için ikinize soruyorum: Rasûlüllah'ın bu sözü söylemiş olduğunu biliyor musunuz? Dedi.

Onlar:

— Rasülullah bu sözü söylemiştir, dediler. Omer:

— Ben size bu işten tahdîs ediyorum: Muhakkak ki Allah bu fey' malı hakkında başka hiçbir kimseye vermediği bir şeyi kendi Rasûlü'ne tahsis etmiştir, dedi. Sonra: "Allah'ın onlardan Rasûlü'ne verdiği fey' (ganimetlere) gelince siz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir). Allah her şeye kaadirdir" (el-Haşr:59/6) âyetini okudu. İşte bu (yani Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek) Allah'ın Rasûlü'ne hâss oldu. Allah'a yeminle söylüyorum ki, Rasülullah bu malları sizleri dışarıda bırakarak alıp toplamadı ve onu sırf kendisine tahsîs etmedi, muhakkak bu fey' mallarını sizlere vermiş ve onu size dağıtmıştır. Nihayet o fey'lerden şu mal arta kalmıştır. Rasülullah bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verirdi. Sonra geri kalanını alır ve onu Allah'ın malı (bir vakıf) kılar (müslümânların işlerine tahsîs eder) idi.

İşte Rasülullah kendi hayâtında bu malları böyle kullandı. Allah hakkı için size soruyorum: Siz bunu biliyor musunuz? dedi. Onlar:

— Evet böyle biliyoruz, dediler.

Sonra Alî ile Abbâs'a döndü ve:

— Sizlere Allah hakkı için soruyorum: Siz de bunu böyle biliyor musunuz? diye sordu.

 (Ukayl, İbn Şihâb'dan şunu ziyâde etti: Onlar da evet dediler.) Omer şöyle dedi:

— Sonra Allah, Peygamberi'ni vefat ettirdi. Ebû Bekr: Ben Rasulullahın velîsiyim, dedi ve Ebû Bekr bu malları teslim aldı ve o mallarda Rasûlüllah'ın yaptığı gibi tasarruf etti. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hususta doğru sözlüdür, itaatlidir, doğru yoldadır, hakka uyucudur. Sonra Allah, Ebû Bekr'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebû Bekr'in velîsi oldum. Ve o malları teslim aldım, emirliğimin iki senesinde o mallarda Rasûlüllah'ın ve Ebû Bekr'in yaptığı gibi tasarruf ediyordum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf hususunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka uyucu idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Yâ Abbâs, sen bana geldin, kardeşinin oğlu tarafından mîrâs hisseni istiyordun. Ve bana şu da, yani Alî de geldi; o da karısı Fâtima'nın babasının mîrâsından olan payını istiyordu. Ben de sizlere: Rasûlüllah "Biz peygamberler topluluğu vâris olunmayız. Biz ne bırakırsak sadakadır (mülkiyeti Beytü’l-mâle âiddir)" buyurdu dedim. Müteakiben o malı size aynı şartla (yani mülkiyeti Beytü'l-mâl'e, tasarrufu da Rasûlüllah ve Ebû Bekr devrindeki gibi olmak şartıyle) teslîm etmek fikri bana zahir olunca: İsterseniz Rasûlüllah'ın tasarrufu, Ebû Bekr'in tasarrufu ve mallara velî olduğum zamandan beri benim tasarruf edegeldiğim gibi tasarruf edeceğinize dâir Allah'ın ahdi ve mîsâkı üzerinize olmak şartıyle o malları size teslîm edeyim, dedim. Sizler: Bu şart ile onları bize teslîm et, dediniz. Ben de malları size teslîm ettim. Şimdi Allah hakkı için (ey topluluk) sizlere soruyorum: Ben bu malları bu şartla Alî ile Abbâs'a teslîm ettim mi? dedi.

Topluluk:

— Evet teslîm ettin, dediler.

Sonra Omer, Alî ile Abbâs'a yöneldi ve:

— Allah adına yeminle size soruyorum: Ben o malları bu şartla sizlere teslîm ettim mi? dedi.

Onlar da:

— Evet, diye cevâb verdiler.

Omer:

— Öyleyken, benden bundan başka bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer, izni ve emriyle durmakta olan Allah'a yemîn ediyorum ki, ben o mallar hakkında bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmaktan ileride acze düşerseniz, onları bana geri veriniz; ben onları sizin yerinize (velayet yolu üzere) tasarruf ederim, dedi.