Geri

   

 

 

 

İleri

 

34- Bir kimse bir arazî veya kuyu vakfettiği ve vakfından kendisinin de istifâde etmesini şart kıldığı; meselâ vakfettiği kuyunun suyundan diğer müslümanların kovalarıyla su aldıkları gibi, kendisinin de su almasını şart kıldığı zaman (bu caiz olur.)

Enes ibn Mâlik Medine'deki bir evini, Medine'ye geldiği zaman oraya inip ikaamet etmek şartıyle vakfetti. Zubeyr ibnu'l-Avvâm da evlerini sadaka yapmış ve: Kızlarından boşanmış olanın, eve zarar verici olmayarak, kendisi de bu ev (sebebi) ile zararlanmayarak bu evde oturması, eğer ileride bir koca ile evlenip de bu evden müstağni olursa artık evde oturma hakkı olmayacağı şartlarını söylemiştir. Abdullah ibn Omer de, Omer ibnu'l-Hattâb'ın evinden olan payını, Abdullah'ın çocuk ve torunlarından oturma evine muhtâc olanların ikaametine -satılmamak, hibe edilmemek üzere- vakfetmiştir.

2817- Ve Abdan şöyle dedi: Bana babam Usmân ibn Cebele, Şu'-be'den; o da Ebû İshâk'tan; o da Ebû Abdirrahmân'dan şöyle haber verdi: Usmân ibn Affân (radıyallahü anh) Mısırlılar tarafından kuşatıldığı sırada evinin üstüne çıktı da, aşağıdakilere (hitâb ederek) şöyle dedi :

— Allah aşkına size sorarım. Ve kimseye sormam, ancak Peygamber'in sahâbîlerine sorarım. Sizler bilmez misiniz ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Rûme kuyusunu kim kazarsa onun için cennet vardır" buyurmuştu da ben hemen o kuyuyu kazmıştım. Yine bilmez misiniz ki, Rasûlüllah: "Ceyşu'l-usreyi (yani zorluk ordusunu: Tebûk seferine çıkacak orduyu) kim teçhiz ederse, onun için cennet vardır" buyurmuştu da, ben hemen o orduyu techîz etmiştim.

Râvî dedi ki: Oradaki sahâbîler Usmân'ın bu söylediklerini doğruladılar.

Ve Omer ibnu'l-Hattâb kendi vakfı hakkında: "Vakfın işlerini yürütmeyi üzerine alan kimseye vakıftan yemesinden günâh yoktur" demiştir.

Buhârî dedi ki: O vakfa, vakfedenin kendisi de, başkaları da mütevelli olabilir. Onun için vakıf, vakfediciden ve başkasından olan herkesi kaplayıcı, içine alıcıdır.