Geri

   

 

 

 

İleri

 

31- Müşkil işlerde kur'a çekme (nîn meşrû'luğu) bâbı

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:

"Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberindendir. Meryem’i onların hangisi himayesine alacak diye kalemlerini atarlarken, sen yanlarında yoktun" (Âlu İmrân: 44).

İbn Abbâs da: Onlar kur'alarını attılar. (Ürdün Nehri'ne attıkları) kalemler, suyun akışıyla beraber aktılar. Zekeriyyâ'nın kalemi ise suyun akışına üstün geldi ve Zekeriyyâ, Meryem'i himayesine aldı, demiştir. Allah'ın: "Fe sâheme fe kâne minel mudhadıyn" (es-saffat: 141) kavlindeki "Sâheme ", "Kur'a attı= "Mine'l-mudhadıyn”, "Mine'l-meshûmiyn (yani kur'a çekilip yenilenlerden oldu)" demektir.

Ebû Hureyre: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir topluluğa yemîn teklif etti. Hepsi yemîn etmeye davrandılar. Bunun üzerine Peygamber, evvelâ hangisinin yemîn edeceğini belirlemek üzere, aralarında kur'a çekilmesini emretti, demiştir.

2727 en-Nu'mân ibn Beşîr (radıyallahü anh) şöyle diyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın sınırları hususunda gösteriş yapıp onları zayi' eden ve onların içine düşen kimselerin benzeri, şu topluluğun benzeri gibidir: Onlar bir gemi üzerine kur'a attılar. Neticede bâzıları geminin aşağı katında, diğer bâzıları da geminin yüksek katında oldular. Geminin alt katındakiler suya, üst kattakilerin üzerinden geçiyorlardı. Üsttekiler onların bu gidiş gelişleriyle eziyet duyuyorlardı. Derken su getirenlerden biri bir balta aldı da geminin aşağısını delmeye başladı. Gemidekiler onun yanına gelip: Sen ne yapıyorsun? dediler. Oda: Sizler benim yüzümden eziyettendiniz. Benim için de sudan ayrı kalmak kaabil değil, dedi. İşte bu durumda eğer o gemidekiler bu kişinin elleri üzerinden yakalar da onu men' ederlerse, hem onu kurtarmış olurlar, hem de kendilerini kurtarırlar. Eğer onu serbest bıraksalardı, hem onu helak etmiş, hem de kendilerini helak etmiş olurlar".

2728 Zuhrî şöyle demiştir: Bana Hârice ibn Zeyd el-Ensârî tahdîs etti ki: Ensâr kadınlarından ve Peygamber'e bey'at etmiş olan Ümmü’l-Alâ ona şöyle haber vermiştir: Ensâr, Muhacirleri evlere yerleştirme kur'ası çektikleri zaman, Usmân ibn Maz'ün'un yerleşme kur'ası bize düştü. Onun için Usmân ibn Maz'ûn bizde ikaamet etti. Fakat Usmân bir müddet sonra hastalandı. Biz ona evimizde hastabakıcılık yaptık. Nihayet öldü. (Yıkadıktan sonra) onu kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Rasûlüllah yanımıza girdi. Ben (cenazeyi tezkiye olarak):

— Yâ Ebâ Saib! Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: Allah sana (âhirette) muhakkak ikram etmiştir, dedim.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben:

— "Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" dedi. Ben de:

— Bâbam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah, ben bunu bilmiyorum, dedim.

Bunun üzerine Rasûlüllah:

"Usmân ibn Maz'ûn'a gelince, vallahi şimdi ona yakîn, yani ölüm gelmiştir. Ben de onun için elbette hayır ve saadet umarım. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü iken, bana (yarın Allah tarafından) ne muamele edileceğini bilmem" buyurdu.

Ümmü’l-Alâ dedi ki: Vallahi ben bundan sonra ebediyyen hiçbir kimseyi tezkiye etmem. Rasûlüllah'ın bu sözü beni hüzünlendirdi. Yine Ümmü'İ-Alâ: Sonra ben uyudum. Ru'yâmda bana Usmân'a âid devamlı akan bir pınar gösterdiler. Akabinde ben Rasûrullah'a geldim ve bu rüyâmı kendisine haber verdim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Bu pınar onun (kesilmeyen) amelidir" buyurdu.

2729 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah bir sefere gitmek istediğinde kadınları arasında kur'a çekmek i'tiyâdında idi. Kadınlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Rasûlüllah beraberinde o kadın olarak yola çıkardı. Ve yine Rasûlüllah, kadınlarından her kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Şevde bintu Zem'a, gününü ve gecesini, bununla Rasûlüllah'ın hoşnûdluğunu istemek için, Peygamber'in zevcesi Âişe'ye hibe etmişti.

2730 Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den (şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanlar ezan (okumak) ve birinci safta bulunmakta ne (hayır ve bereket)ler olduğunu bilselerdi, onlara nail olmak için kur'a atmaktan başka (çare) bulamasalar, muhakkak kur'a atarlardı. Her namazın ilk vaktinde (ki cemaatlerde) olan fazileti bilselerdi, onlara yetişmek için muhakkak birbirleriyle yarış ederlerdi. Yatsı ile sabah namâzlarındaki ilâhî lûtufları bilselerdi, emekleye emekleye (veya kıç üstünde sürüne sürüne) de olsa, muhakkak onlara giderlerdi".