86- Kabir Azâbı Hakkında Gelen Hadisler BâbıVe Yüce Allah'ın şu kavli: "... Ölümün şiddetleri içinde, meleklerin de pençelerini uzatarak kendilerine: 'Canlarınızı kurtarın... Bu gün hakaaret azâbıyle cezalandırılacaksınız' dedikleri zaman, sen o zâlimleri bir görmelisin" (el-Enâm: 93). "el-Hûn horluk, zelîllikten ibarettir. "el-Hevn " ise, rıfk ve kolaylık ma'nâsınadır. Ve zikri ulu olan Allah'ın şu kavli: "... Biz onları iki kerre azaba uğratacağız. Sonra da daha büyük bir azaba döndürüleceklerdir" Ve Yüce Allah'ın şu kavli: Fir’avn’ın kavmini ise kötü azâb kuşatıverdi: (Azâbdan biri de) o ateştir ki, onlar sabah akşam ona arzolunacaklar, kıyâmetin kopacağı gün de Fir'avn hanedanını azabın en çetinine sokun (denilecek)" Mü'min: 45-46). 1384 el-Berâu'bnu Âzib (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mü 'mine gelinip de mü'min kabri içinde oturtulduğu zaman, (suâllerden) sonra mü'min: Eşhedu en lâ ilahe illellah ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlüllah (= Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed muhakkak Allah'ın Rasûlü'dür) diye şehâdet eder. İşte bu şehâdet, Allah'ın şu kavlidir: Allah îmân edenlere dünyâ hayâtında da, âhirette de o sabit sözde dâima sebat ihsan eder (Allah zâlimleri şaşırtır; Allah ne dilerse yapar)" (İbrâhîm:27). Bize Şu'be bu geçen hadîsi tahdîs etti ve bunda şu ziyâde oldu: "Allah îmân edenleri o sabit sözde dâima sabit kılar.., " (İbrâhîm: 27) âyeti, kabir azâbı hakkında indi. 1385 Salih ibn Keysân şöyle demiştir: Bana Nâfi' tahdîs etti. Ona da İbn Omer haber verip şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kalîb Çukuru'nda cesedler üzerine vardı da onlara: — "Rabb'inizin sizlere va'd ettiği şeyi hakk buldunuz mu?" diye seslendi. Peygamber'e: — Bir takım ölü cesedlere mi hitâb ediyorsun? denildi. Bunun üzerine Peygamber: — "Sizler bunlardan daha fazla işitir değilsiniz. Fakat bunlar cevâb veremezler" buyurdu. 1386 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak: "Bu ölüler, kendilerine söylemekte bulunduğum sözümün hakk ve doğru olduğunu şimdi muhakkak biliyorlar" buyurmuştur. Nitekim Yüce Allah da: "Zîrâ şübhesiz sen ölülere duyuramazsın. (Arkalarını dönmüş kaçarlarken sağırlara da da'veti işittiremezsin)" (en-Neml: 80) buyurdu. 1387 Âişe (r.anha)'den: Âişe'nin yanına bir Yahûdî kadını girip, kabir azabını zikretmiş; akabinde de Âişe'ye hitaben: Allah seni kabir azabından korusun, diye duâ etmiş. Bunun üzerine Âişe, Rasûlüllah'a kabir azabını sormuş. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da: "Evet, kabir azâbı (hakktır, vardır)" buyurmuştur. Âişe: Ben bundan sonra Rasûlüllah'ın hiçbir namaz kılıp da kabir azabından Allah'a sığınmayı terkettiğini görmedim, demiştir. Râvî Gunder: Kabir azâbı (hakktır), cümlesini ziyâde etmiştir 1388 İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, o Ebû Bekr'in kızı Esmâ'dan işitmiştir. Esma (radıyallahü anh) şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kerre hutbe yapmaya kalktı ve kişinin kabirde tâbi' tutulacağı imtihan fitnesini zikretti. Rasûlüllah kabir hâllerini böyle tafsîlâtıyle anlatınca müslümânlar dehşetli bir surette feryâdla ağlaştılar. Râvî Gunder: Kabir azâbı (hakktır), cümlesini ziyâde etmiştir. 1389 Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes'ten tahdîs etti. Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) onlara şöyle tahdîs etmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kul, kabri içine konulduğu ve arkadaşları ile cemâati geriye dönüp gittikleri zaman -ki ölü bunların yürürken ayakkabılarının çıkardıkları seslerini bile muhakkak işitir- ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona: — Şu Muhammed adlı kimse hakkında ne der idin? diye sorarlar. Bu soruya muhâtab olan mü'min kul: — O'nun Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet ederim, der. Bunun üzerine melekler tarafından: — Cehennemdeki oturacak yerine bak. Allah bu azâb yerini senin için cennetten bir oturacak makaama tebdil etti, denilir de o mü'min kul, cehennem ve cennetteki o iki makaamını beraberce görür". Katâde: "O mü'mine, kabri içinde bir genişlik verileceği bize zikrolundu" dedi ve sonra yine Enes hadîsine döndü. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Münafık ve kâfir olan kula gelince, ona da: — Şu kimse hakkında ne der idin? diye sorulur. O da: — Ben O 'nun hakkında birşey bilmiyorum. Ben sâdece insanların O'nun hakkında söyleyegeldikleri sözü söylerdim, diye cevâb verir. Bunun üzerine ona: — Anlamadın ve uymadın (yahut: Sen hem anlamadın, hem de Kur'ân'ı tilâvet etmedin; yahut da: Anlamaz ve uymaz olaydın) denir ve ona demirden tokmaklarla öyle bir vuruş vurulur ki, derhâl şiddetli bir sayha ile bağırır. Bu bağırışı insan ve cinnlerden ibaret olan iki ağırlıktan başka bu ölüye yakın olan her şey işitir". |