66 - EMSALÜ'L-KUR’ÂN5399 Şâfiî ulemasının ileri gelenlerinden Ebû'l-Hasen el-Maverdi bu sahada bir eser telif etmiştir. ***** «Andolsun biz Kur’ân'da insanlara her çeşit misali getirip anlattık..» (Rum, 58.) ile ***** «Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz, ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz.» (Ankebut, 43.) âyetleri Kur’ân'da emsalin bulunduğuna işaret eden âyetlerdir. Beyhaki, Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kur’ân şu beş vecih (esas) üzerine nâzil olmuştur; Helal Haram, muhkem müte-şabih ve Emsal. Helalı işleyiniz, haramdan sakınınız, muhkeme uyunuz, müteşâbihe inanıp emsal'den ibret alınız, buyurmuştur. Maverdi şöyle der: Kur’ân'ın önemli bir ilmi de, emsal ilmidir. Ulema, emsalle meşgul oldukları halde temsil edileni bilmediklerinden, bu konuda bir gaflet içindedirler. Çünkü temsil edilen olmaksızın, tek başına emsal, gemsiz at, yularsız deveye benzer. Bir kısım ulema da şöyle der: İmâm Şâfiî, emsali, müç-tehidin bilmesi gereken Kur’ân ilimleri arasında sayar. Müçtehid ayrıca, Allah'a itaate, masiyetten sakınmaya delalet eden emsalin, hangi gaye ile söylendiğini bilmek zorundadır. Şeyh İzzeddin şöyle der: Allahü teâlâ Kur’ân'daki emsali, ibret ve nasihat almak üzere zikretmiştir. Kur’ân'daki emsallerin sevabdaki farklılığı, amelin zayi olması, medih, zem veya benzeri hususları ihtiva etmesi, ahkâma delalet eden emsallerdir. Bazı ulema da şöyle der: Kur’ân'daki darbı meselden; tezkir, nasihat, teşvik, yasaklama, ibret alma, kabullenme, murad edilen mânayı anlama, tasvir edileni gözle görülür hale getirme gibi, çeşitli faydalar sağlanır. Dar-b-ı mesel, mânayı müşahhas hâle getirir. Bu bakımdan mâna zihinde, beş duyunun yardımı ile daha iyi yerleşir. Bu sebeble emsalin gayesi, bilinmeyeni bilinene, görülmeyeni görülene teşbih etmektir. Kur’ân'daki emsaller, mükâfat, medih, zem, sevab, bir şeyin tazim veya tahkiri, bir şeyin kabulü veya ibtali gibi birbirinden farklı gayeler taşır. Allahü teâlâ ***** «..size benzetmeler de yapıp anlatmıştık..» (İbrahim, 45.) âyetleriyle bize, emsalin sağladığı faydalardan dolayı lütufda bulunmuştur. Zerkeşî, «el-Burhan»da şöyle der: Kur’ân'daki emsalin hikmeti, İs-lamın temel kaynağı olan, Kur’ân'ı öğretmektir. Zemahşerî ise şöyle der: Emsal, gizli mânayı keşfetmek, tasarlanan mânayı müşahhas hâle getirmek için yapılır. Temsil edilen önemli ise, temsil olunan da önemli, temsil edilen önemsiz ise, temsil olunan da önemsizdir. İsbahani şöyle der: Arapların darb-ı mesel kullanması, ulemanın nazirede bulunması, bir takım gizli mânaları ortaya çıkarmada, gerçekleri göstermede kullandıkları, herkesçe bilinen bir husustur. Bunlar; tahayyül edileni gerçekleşmiş şeklinde, tasarlananı anlaşılır şeklinde, gaibi de müşahhas şeklinde gösterir. Darb-ı meselde, husumeti şiddetli olan hasma galip gelmek, kibirlenenin şiddetli tavrını sindirmek özelliği vardır. Darb-ı mesel, bir şeyi bizatihi vasfetmekle mümkün olmayan tesiri, kalbe yerleştirir. Bu yüzden Allahü teâlâ Kur' an'da olsun, diğer semavi kitaplarda olsun, emsali çokça zikretmiştir. İncil'de, emsal sûresi vardır. Emsal ayrıca; Resûlün, enbiya ve hükemanın sözlerinde de çokça görülür. Emsal'in Kısımları Emsalu'l-Kur’ân: a- Darb-ı mesel yönü açıkça zikredilen, b- Darb-ı mesel yönü kapalı olan şeklinde, ikiye ayrılır. Birinciye misal: ***** «Onların durumu, tıpkı şuna benzer ki (aydınlanmak için) bir ateş yakmak istedi..» (Bakara, 17.) âyetidir. Allah bu âyette münafıklara, ateş ve yağmur gibi iki mesel getirmiştir. İbn-i Ebî Hâtim ve diğer muhaddisler, Ali b. Ebî Talha tariki ile İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: Yukarıdaki âyette Allah, münafıklara darb-ı mesel getirmiştir. Onlar İslam'a değer verir görünürlerdi. Bu sebeple Müslümanlar, kendilerinden kız alıp verirler, mirasa ortak tutarlar, ganimeti beraberce paylaşırlardı. lşık tutanın elinden ışık alındığı gibi, Allah, onları öldükleri zaman üzerlerindeki şerefi alarak ***** «Onları karanlıklar içinde bıraktı..» âyetiyle karanlıkta kalanlara benzetmiş, karşılaşacakları azabı ***** âyetiyle di- -le getirmiş, hallerini yağmura tutulmuşların haline benzetmiş, ***** âyetiyle, içinde kaldıkları karanlığı dile getirmiş, ***** âyetiyle başlarına gelen musibetleri belirtmiş, ***** «Şimşek neredeyse gözlerini kapı-verecek..» âyetiyle münafıkların gizli yönlerine işarette bulunmuş, ***** «önlerini aydınlattı mı onda yürürler..» âyetiyle de, İslam'da gördükleri izzeti, bunun sonucunda duydukları güveni belirtmiştir. İslam'da bir zayıflama olunca, bunu fırsat bilip karşı koymuşlar, hemen küfre dönmüşlerdir. ***** «İnsanlar içinde Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk e-den vardır..» (Hac, 11.) âyeti, onların bu durumuna işaret etmektedir. ***** «Gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce çağlayıp aktı..» (Rad, 17.) âyeti de birinci kısma ayrı bir misaldir. İbn-i Ebî Hâtim, Ali b. Talib tarikıyle bu âyet hakkında İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Bu âyette Allah, kalplerde bulunan imanın, yakin veya şek miktarına, darb-ı mesel getirmiştir. ***** «..köpük yok olup gider..» âyeti şekki, ***** «..insanlara yararlı olan ise yer yüzünde kalır..» âyeti de yakini ifade eder. Altın ateşte eritildiğinde nasıl işe yarayan kısmı alınıp, geri kalan kısmı ateşte bırakılıyorsa, aynı şekilde Allah, yakini kabul edip, şekki terkeder. İbn-i Ebî Hâtim, Ata'dan yaptığı rivâyette şöyle demiştir: Allah bu âyetle, Mü’min ve Kâfire, darb-ı meselde bulunmuştur. Katade'nin şöyle dediği rivâyet olunuyor: Bu üç darb-ı meseli, Allah bir meselde toplamıştır. Bir fayda sağlamayan, bereketi bulunmayan köpük, nasıl yok olup giderse, batıl da aynı şekilde yok olup gider. Selden sonra yeryüzünde kalan su, nasıl meraları yeşertip, bereketi artırır ve nebatatı bitirirse, hak da böyledir. Ateşte eritilen altın ve gümüşün posası atılıp, nasıl özü kalıyorsa, hak da böyledir. Ateşe atılan altının posası, nasıl kaybolup gidiyorsa, aynı şekilde, batıl da kaybolup gider. ***** «Güzel olan memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar..» (Araf, 58.) âyeti de bu kısma ayrı bir misaldir. İbn-i Ebî Hâtim, Hazret-i Ali tarikıyle İbn-i Abbâs'ın bu âyet hakkında şöyle dediğini nakleder: Bu, Allah'ın Mü’min için getirdiği meseldir. Mü’min, güzel beldenin meyvesi güzel olduğu gibi kendisi güzel, ameli güzel olan kimsedir. Çirkin olan da toprağı çorak ve tuzlu olan belde gibi, Kâfire misal olarak getirilmiştir. Kâfir, kendisi habis, ameli habis olandır. ***** «Biriniz ister mi bir bahçesi olsun ki..» (Bakara, 266.) âyeti de bu kabildendir. Buhârî, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet e-der: Hazret-i Ömer bir gün Eshâb'a şöyle seslenir: ***** «Biriniz ister mi bir bahçesi olsun ki (içinde) hurma ve üzümler..» â-yeti kimin hakkında nâzil oldu, biliyor musunuz? Onlar; Allah bilir deyince Hazret-i Ömer kızdı; ya biliyoruz veya bilmiyoruz deyin, şeklinde konuştu. Bu söz üzerine İbn-i Abbâs; aklımda, bundan biraz bilgi var diye söz alınca Hazret-i Ömer; kendini küçük görme, bildiğini söyle dedi. İbn-i Abbâs: Bir amel için mesel getirildi dedi. Ömer: Bu hangi amel diye sordu: İbn-i Abbâs; Allah'a itaat eden bir zenginin amelidir. Sonra Allah bu kimseye şeytanı musallat etti. Bütün malı yok oluncaya kadar masiyette kaldı, şeklinde cevap verdi. 5415 İkinci kısım; kapalı olan darb-ı mesel. Maverdi şöyle der: Bir gün Ebû İshak İbrahim b. Madarib b. İbrahim'in şöyle dediğini işittim: Babamdan duyduğuma göre şöyle demiştir: Huseyn b. Fadl'a şunu sordum: Sen Kur’ân'da Arap ve Acemle ilgili meseller buluyorsun Allah'ın Kitabında, ***** Amellerin hayırlısı, orta olanıdır hadisiyle ilgili âyetler biliyor musun? deyince evet biliyorum, bu mânada Kur’ân'da şu dört âyet vardır, dedi: ***** «ne yaşlı, ne körpe ikisinin arasında..» (Bakara, 68.), ***** «Onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler. Bu ikisinin a-rasında dengeli olurlar.» (Furkan, 67.), ***** «Ellerini boynuna bağlamış gibi yapma, tamamen de açma..» (İsrâ, 29.), ***** «Namazda pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut.» (İsrâ, 110.) âyetlerini okudu. Kur’ân'da, ***** Kişi bilmediğinin düşmanıdır, sözüne uygun âyetler biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, şu iki âyet vardır, cevabını verdi: ***** «Hayır, bilgisini kavrayamadıkları, bir şeyi yalanladılar..» (Yunus, 39.), ***** «Fakat onlar onunla hidayete erişemediklerinden: 'Bu, eski bir yalandır' diyecekler..» (Ahkaf, 11.) Kur’ân'da, ***** İyilik yaptığın kimsenin şerrinden sakın sözünü doğrulayan âyetler biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, şu âyet bu darb-ı meseli doğrular, dedi: ***** «..Sırf Allah ve Resûlü, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etti diye öç almaya kalkıştılar..» (Tevbe, 74.). Kur’ân'da, ***** Duyulan, görülen gibi değildir, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, şu âyet, bu darb-ı meseli doğrular, dedi: ***** «..'İnanmadın mı' dedi. (İbrahim): 'Hayır, (inandım), fakat kalbim kuvvet bulsun diye'...dedi..» (Bakara, 260.). Kur’ân'da, ***** Harekette bereket vardır, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, şu âyet bu meseli doğrular, dedi: ***** «Allah yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur..» (Nisâ, 100.). Kur’ân'da ***** Ne ekersen onu biçersin meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «Kötülük yapan cezasını çeker» (Nisâ, 123.) âyeti bunu doğrulayan âyettir. Kur’ân'da, ***** Canın yanınca anlarsın, meselini doğrulayan â-yet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «..Azabı gördükleri zaman kimin yolunun çarpık olduğunu bileceklerdir.» (Furkan, 42.) âyeti bunu doğrulayan âyettir, dedi. Kur’ân'da, ***** Mü’min iki kere aldatılamaz meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «(Yakup) dedi ki: 'Daha önce kardeşini size inandığım gibi onu da, size güveneyim mi?..» (Yûsuf, 64.) âyeti, bu meseli doğrular, dedi. Kur’ân'da, ***** Zalime yardım eden, zulme uğrar, meselini doğrulayan âyet biliyor musun diye sordum. Evet bilyorum, ***** «Onun hakkında şöyle yazılmıştır: O kendisini dost edinen kimseyi saptırır ve alevli azaba götürür.» (Hac, 4.) âyeti bu meseli doğrular, dedi. Kur’ân'da, ***** Yılandan ancak yılan doğar, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «..yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar..» (Nuh, 27.) âyeti bu meseli doğrular, dedi. Kur’ân'da, ***** Yerin kulağı var, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «..içinizde onlara kulak verenler vardır..» (Tevbe, 47.) âyeti, bu meseli doğrulayan âyettir, dedi. Kur’ân'da, ***** Cahil nimette, âlim sefalettedir, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «..Kim sapıklık içinde ise Rahmân ona mühlet versin..» (Meryem, 75.) âyeti, bu meseli doğrular, dedi. Kur’ân'da, ***** Helal azı, haram çoğu getirir, meselini doğrulayan âyet biliyor musun? diye sordum. Evet biliyorum, ***** «..Çünkü cumaertesi (tatil) yaptıkları gün balıklar onlara akın akın gelirdi. Cumaertesi yapmadıkları gün balıklar gelmezdi..» (Araf, 163.) âyeti, bu meseli doğrular, dedi. Cafer b. Şemsi'l-Hilafe «Kitabul-Âdab» adlı eserinde, Kur’ân'da darb-ı mesel durumunda olan kelimeleri bir babda toplamıştır. Bedi ilminin bir nevi olan bu çeşit darb-ı mesele, irsalu'l-mesel adı verilir. Bu konuda şu âyetleri misal olarak vermiştir: ***** (Âl-i İmrân, 92) âyeti, «Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz..» ***** (Necm, 58.) âyeti, «Onu Allah'dan başka açacak kimse yoktur.» ***** (Yûsuf, 51.) âyeti, «..İşte şimdi hak yerini buldu..» ***** (Yâsin, 78.) âyeti, «Kendi yaratılışını unutarak bize mesel verdi..» ***** (Hac, 10.) âyeti, «(Ey insan) İşte bu senin ellerinin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir.» ***** (Yûsuf, 41.) âyeti, «..Sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.» ***** (Hûd, 81.) âyeti, «..Sabah da yakın değil mi?» ***** (Sebe, 54.) âyeti, «Artık kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir..» ***** (Enam, 67.) âyeti, «..Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır..» ***** (Fâtır, 43.) âyeti, «..Kötü tuzak ancak sahibine dolanır..» ***** (İsrâ, 84.) âyeti, «De ki: 'Herkes kendi (haline) uygun yolda hareket eder'» ***** (Bakara, 216.) âyeti, «..Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda iyi olabilir..» ***** (Müddessir, 38.) âyeti, «Her can kazandığıyle rehin alınmıştır.» ***** (Mâide, 99.) âyeti, «Resûle düşen, sadece duyurmadır..» ***** (Tevbe, 91.) âyeti, «..iyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur..» ***** (Rahmân, 60.) âyeti, «İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?» ***** (Bakara, 249.) âyeti, «..Nice az bir topluluk var ki, Allah'ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir.» «Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiştin..» ***** (Yûnus, 91.) âyet, ***** (Haşr, 14.) âyeti, «..Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalpleri dağınıktır..» ***** (Fâtır, 14.) âyeti, «Sana her şeyden haberi olan (Allah) gibi hiç kimse haber veremez.» ***** (Rûm, 32.) âyeti, «Her grup kendi yanındakiyle sevin (ip övün) mektedir.» ***** (Enfâl, 23.) âyeti, «Allah onlarda bir iyilik olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi..» ***** (Sebe, 13.) âyeti, «..kullarımdan şükreden azdır.» ***** (Bakara, 286.) âyeti, «Allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez.» ***** (Mâide, 100.) âyeti, «De ki: 'Murdarla temiz bir olmaz..» ***** (Rûm, 41.) âyeti, «Karada ve denizde fesat çıktı..» ***** (Hac, 73.) âyeti, «..isteyen de aciz, istenen de..» ***** (Sâffât, 61.) âyeti, «Çalışanlar bunun için çalışsınlar..» ***** (Sâd, 24.) âyeti, «..onlar da ne kadar azdır.» ***** (Haşr, 2.) âyeti, «..Ey akıl sahipleri ibret alın.» |