Geri

   

 

 

İleri

 

21 A'şar (onda birlik bölüm işaretleri)ın Konulması:

İbn Atiyye der ki: Tarihlerden birisinde gördüğüme göre, Abbasî halife­lerinden Me'mun bunu emretmiştir. Bu işi yapanın Haccac olduğu da söylen­miştir. Ebû Amr ed-Dânî "Kitabu'l-Beyan" adlı eserinde Abdullah b. Mes'ud'dan, onun mushafların on âyetlik bölümlere ayrılarak işaretlenmesi­ni mekruh gördüğünü ve bu işaretleri gördüğünde onları kazıdığını naklet­mektedir.

Mücâhid'den rivayet edildiğine göre o, mushafın ta'şirini ve kokulanma­sını hoş görmezdi. Eşheb der ki: Ben Malik'e, sahifelerde kırmızı ve başka renklerle aşirler (onar âyetlik bölümler) arasında konulan işaretlere dair soru sorulduğunu duydum. Bu işten hoşlanmadığım ifade etti ve şöyle dedi: Mü­rekkeple mushafın ta'şir edilmesinde sakınca yoktur. Her bir sûrenin sonun­da o sûrede bulunan âyet sayısını belirten ifadelerin yazılı olduğu mushaf-lara dair sorulan soruya da şu cevabı vermiştir: Ben ana mushaflara herhan­gi bir şeyin yazılmasını veya şekillendirilmesini (hareke konulmasını) hoş gör­müyorum. Çocukların Kur'ân okumayı öğrendikleri mushaflara gelince, on­lar için bu açıdan bir sakınca olduğu görüşünde değilim.

Eşheb der ki: Daha sonra bize dedesinden kalma bir mushaf çıkarıp gösterdi. Bunu Hazret-i Osman mushafları yazdığı sırada yazmış. Orada (sûre) son­larında satır boyunca zincir şeklinde mürekkepten işaretler gördük. Ayrıca yine mürekkep ile âyetlerin noktalı harflerinin noktalanmış olduğunu da gör­dük.

Katâde der ki: Önce işe nokta koymakla başladılar. Sonra beşer bölüm­lere ayırdılar, işaretlerini koydular, daha sonra da onar âyetlik bölümlere ayı­rıp işaretlerini koydular.

Yahya b. Ebi Kesir der ki: Kur'ân-ı Kerim önceleri Mushaflarda başlıba-şına idi. Bu konuda ilk ihdas edilen şey, Te ve Be harfleri üzerine nokta koy­mak oldu ve bunda mahzur yoktur, Kur'ân için bu bir nurdur, dediler. Da­ha sonra da âyetlerin sonlarında nokta koyma işini ihdas ettiler. Sonra da sûre­lerin baş taraflarında ve sonlarında yeni şeyler yazdılar.

Ebu Hamza'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: İbrahim en-Nehai, be­nim mushafımda şu şu sûrenin baş taraflarını gördü ve bana şöyle dedi: Sen bunu sil. Çünkü Abdullah b. Mes'ud şöyle demişti: Allah'ın Kitabına ondan olmayan bir şeyi karıştırmayınız.

Ebu Bekr es-Serrac'dan rivayetle dedi ki: Ben Ebu Rezin'e şöyle dedim: Mushafıma şu, şu sûredir, diye yazayım mı? Bana dedi ki: Ben bu ayrı yaza­cağın şeylerin ne olduğunu bilmeyen ve dolayısıyla bunu Kur'ân'dan zanne­decek bir neslin ortaya çıkacağından korkuyorum.

ed-Dani (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bütün bu haberler, Kur'ân-ı Ke-rim'in ta'şirinin, tahmisinin, sûre başları ile âyet başlarının işaretlenmesinin ashab-ı kiramın yaptığı bir iş olduğunu göstermektedir. Bu gibi işleri yapma­ya onları götüren ictihadları olmuştur. Aralarından ve başkalarından bu işi hoş görmeyenler gördüğüm kadarıyla kırmızı, sarı ve buna benzer renklerle bu işaretlemelerin yapılmasından hoşlanmamıştır. Ayrıca diğer bölgelerde yaşa­yan müslümanlar, ana mushaflarda olsun, başkalarında olsun, bunun caiz ol­duğu ve bu işaretlemelerin kullanılabileceği üzerinde ittifak etmişlerdir. Zorluk ve hata yapma ihtimalinde ise, Allah'ın izniyle ittifakla yaptıkları şey­ler hususunda (sorumluluk) üzerlerinden kaldırılmıştır.